Wu-Tang
Kayıtlı Üye
Ne içtiysen bana da ver
Gerçek dünyada Datura sanrılara, halisülasyona neden olabilen, hatta ölüme kadar ****rebilen bir bitki. Türkçe’de Boru Otu olarak da bilinen bu bitki, zamanında aktarlarda da satılır, hem tedavi hem de büyücülük için kullanılırmış. Bu ismin oyunu böylesine ilginç yapması son gayet yerinde. Açıklandığı günden beri videoları ve oynanışı ile dikkat çeken Datura'nın, sahneleri zaman zaman sisli, huzurlu ve sakin olabiliyor. Ama içinde yatan asıl güzellik çiçeğin kendisi gibi saf bir delilik. Datura, ilk etapta oyuncunun ölü gibi hissetmesini ve ardından da neler yapabileceğini görmek istiyor. Kontrol ettiğimiz karakter kim, biz neredeyiz, ne yapmamız gerekiyor? Bunların hiç birini bilmiyoruz. Bu soruları geçersek; ölü müyüz, yoksa yaşıyor ve hayal mi görüyoruz, bunlardan da haberimiz yok. Tüm bu bilinmezliklerde, her defasında bizi orta yere bırakıyor ve çözümleri bulmamızı istiyor. Tüm soruların cevaplarını ise, oyunun finalinde görüyoruz.
Kesik el iş başında
Oyun severler hatırlayacaktır, Black and White isimli bir strateji oyunu vardı. Oyunda tanrının elini kontrol ediyor, bu sayede de kendi toplumumuzu oluşturup savaşlar yapıyorduk. Datura’da da bir eli Move kontrol cihazımız aracılığı ile kontrol ediyoruz olmamız dışında bir benzerliği yok B&W ile.
Psikolojik bir deneyim sunan oyunda, esrarengiz bir hikaye içindeyiz. Macera türündeki oyun ilginç bulmacalar ve engeller sunuyor. Hatta bu bulmacalar bizleri farklı sahnelere ****rebiliyor. Mesela ağaç içinde bulduğumuz bir çekiç var. Bunu elimize aldığımız zaman bir anda etraf kararıyor ve kendimizi karla kaplı bir alanda buluyoruz. Burada yerde buzlar var ve onları kırmak için çekici kullanıyoruz. Bundan sonra yeniden kendimizi ormanda buluyoruz. Bunlar sadece bu kadar sınırlı değil. Yeri geldiğinde araba kullanıyor, yeri geldiğinde kendimizi bir ev içinde bile bulabiliyoruz. Ama dönüp dolaşıp ormana tekrardan geri dönüyoruz.
Genel olarak kullanacağımız veya etkileşime gireceğimiz nesneler ve eşyaların üstünde kelebekler uçuşuyor. Yine örnek vermek gerekirse, lunaparklarda top fırlatıp, devirmemiz gereken eşyaların olduğu yerler vardır. Ormanda tahta bir baraka içinde böyle bir yer var. Burada fırlatacağımız topun üstünde kelebekler uçuşuyor. Yine açılan bir kapı veya başka bir şey için bu kelebekler uçuşarak bize işaret ediyor. Açıkçası bu engeller ve bulmacalar genel olarak çözülebilecek türde.
Eğer daha önceden macera oyunlarına aşinaysanız, bulmacaları daha kolay bir şekilde çözebilirsiniz. Bir de beyaz ağaç var. Bu ağaç oyundaki ilginç simgelerden biri. Karakterimiz oyunun en başında ağaca saplı olan, defteri ve kalemi alıyor ve beyaz ağaç yanında harita çiziyor.
Datura aslında Move için tasarlansa da Dualshock 3 ile de oynanabiliyor. Move kontrollere alışmak gerekli. Oyunun yapmak istediği aslında Move ile ekranda kontrol ettiğimiz eli sanki nesnelere kendimiz dokunuyormuş izlemini vermek. Ancak bu durum söylendiği kadar da kolay değil. Çünkü oyunda kontroller yüzüne çoğu zaman mesafeyi tutturamıyor, hatta hızı bile tutturamayıp, arka arkaya denediğimiz anlar olabiliyor. Bu durumlar bir süre sonra sıkmaya başlıyor. Bazen fırlatmamız gereken nesneler oluyor. Bunları tutturmamız gereken yere fırlatana kadar bezdirebiliyor da.
Koyu kahverengi!
Esrarengiz atmosfere sahip Datura’da koyu bir renk paleti kullanılmış. Oyunun grafikleri genel olarak ortalamanın biraz daha üstünde. Tasarımlar atmosfere uygun olarak yapılmış. Modellemeler de aynı şekilde, ancak bazı grafiksel hatalar da yok değil. Oynarken oyun gereği uyandırmak zorunda kaldığım domuz, kaplamanın içinden geçip yolunu bulabildi. Bir de yarım kalmış ele görsel olarak takıldım. Keşke yarım el değil de, yarım kol gibi yapsalarmış. Datura’nın ses tarafında da bir eksiği yok. Oyunun yine grafik ve atmosferine yönelik bir biçimde sesler ayak uyduruyor.
Datura kısa bir zaman içinde bitiyor ki, bu durum fiyatına göre eksi sayılabilir. Çünkü insan biraz daha uzun oyun süresi istiyor. Ama PS3’e özel olarak çıkan bu ilginç oyunun farklı bir seçenek olduğunu ve şans verilebileceğini de belirteyim.
Gerçek dünyada Datura sanrılara, halisülasyona neden olabilen, hatta ölüme kadar ****rebilen bir bitki. Türkçe’de Boru Otu olarak da bilinen bu bitki, zamanında aktarlarda da satılır, hem tedavi hem de büyücülük için kullanılırmış. Bu ismin oyunu böylesine ilginç yapması son gayet yerinde. Açıklandığı günden beri videoları ve oynanışı ile dikkat çeken Datura'nın, sahneleri zaman zaman sisli, huzurlu ve sakin olabiliyor. Ama içinde yatan asıl güzellik çiçeğin kendisi gibi saf bir delilik. Datura, ilk etapta oyuncunun ölü gibi hissetmesini ve ardından da neler yapabileceğini görmek istiyor. Kontrol ettiğimiz karakter kim, biz neredeyiz, ne yapmamız gerekiyor? Bunların hiç birini bilmiyoruz. Bu soruları geçersek; ölü müyüz, yoksa yaşıyor ve hayal mi görüyoruz, bunlardan da haberimiz yok. Tüm bu bilinmezliklerde, her defasında bizi orta yere bırakıyor ve çözümleri bulmamızı istiyor. Tüm soruların cevaplarını ise, oyunun finalinde görüyoruz.
Kesik el iş başında
Oyun severler hatırlayacaktır, Black and White isimli bir strateji oyunu vardı. Oyunda tanrının elini kontrol ediyor, bu sayede de kendi toplumumuzu oluşturup savaşlar yapıyorduk. Datura’da da bir eli Move kontrol cihazımız aracılığı ile kontrol ediyoruz olmamız dışında bir benzerliği yok B&W ile.
Psikolojik bir deneyim sunan oyunda, esrarengiz bir hikaye içindeyiz. Macera türündeki oyun ilginç bulmacalar ve engeller sunuyor. Hatta bu bulmacalar bizleri farklı sahnelere ****rebiliyor. Mesela ağaç içinde bulduğumuz bir çekiç var. Bunu elimize aldığımız zaman bir anda etraf kararıyor ve kendimizi karla kaplı bir alanda buluyoruz. Burada yerde buzlar var ve onları kırmak için çekici kullanıyoruz. Bundan sonra yeniden kendimizi ormanda buluyoruz. Bunlar sadece bu kadar sınırlı değil. Yeri geldiğinde araba kullanıyor, yeri geldiğinde kendimizi bir ev içinde bile bulabiliyoruz. Ama dönüp dolaşıp ormana tekrardan geri dönüyoruz.
Genel olarak kullanacağımız veya etkileşime gireceğimiz nesneler ve eşyaların üstünde kelebekler uçuşuyor. Yine örnek vermek gerekirse, lunaparklarda top fırlatıp, devirmemiz gereken eşyaların olduğu yerler vardır. Ormanda tahta bir baraka içinde böyle bir yer var. Burada fırlatacağımız topun üstünde kelebekler uçuşuyor. Yine açılan bir kapı veya başka bir şey için bu kelebekler uçuşarak bize işaret ediyor. Açıkçası bu engeller ve bulmacalar genel olarak çözülebilecek türde.
Eğer daha önceden macera oyunlarına aşinaysanız, bulmacaları daha kolay bir şekilde çözebilirsiniz. Bir de beyaz ağaç var. Bu ağaç oyundaki ilginç simgelerden biri. Karakterimiz oyunun en başında ağaca saplı olan, defteri ve kalemi alıyor ve beyaz ağaç yanında harita çiziyor.
Datura aslında Move için tasarlansa da Dualshock 3 ile de oynanabiliyor. Move kontrollere alışmak gerekli. Oyunun yapmak istediği aslında Move ile ekranda kontrol ettiğimiz eli sanki nesnelere kendimiz dokunuyormuş izlemini vermek. Ancak bu durum söylendiği kadar da kolay değil. Çünkü oyunda kontroller yüzüne çoğu zaman mesafeyi tutturamıyor, hatta hızı bile tutturamayıp, arka arkaya denediğimiz anlar olabiliyor. Bu durumlar bir süre sonra sıkmaya başlıyor. Bazen fırlatmamız gereken nesneler oluyor. Bunları tutturmamız gereken yere fırlatana kadar bezdirebiliyor da.
Koyu kahverengi!
Esrarengiz atmosfere sahip Datura’da koyu bir renk paleti kullanılmış. Oyunun grafikleri genel olarak ortalamanın biraz daha üstünde. Tasarımlar atmosfere uygun olarak yapılmış. Modellemeler de aynı şekilde, ancak bazı grafiksel hatalar da yok değil. Oynarken oyun gereği uyandırmak zorunda kaldığım domuz, kaplamanın içinden geçip yolunu bulabildi. Bir de yarım kalmış ele görsel olarak takıldım. Keşke yarım el değil de, yarım kol gibi yapsalarmış. Datura’nın ses tarafında da bir eksiği yok. Oyunun yine grafik ve atmosferine yönelik bir biçimde sesler ayak uyduruyor.
Datura kısa bir zaman içinde bitiyor ki, bu durum fiyatına göre eksi sayılabilir. Çünkü insan biraz daha uzun oyun süresi istiyor. Ama PS3’e özel olarak çıkan bu ilginç oyunun farklı bir seçenek olduğunu ve şans verilebileceğini de belirteyim.