Çocukluk Üzerine/Güçer Kafa

Efsunkar

Bayan Üye
Çocukluk… Ne güzel şey! Zamana ve mekâna aldırış etmeksizin taptaze bir ruh ile bir anda geçiverdiğimiz vaha… Hep büyümeyi bekleyerek geçirdiğimiz günler manzumesi… Çocuk olmak ne hoş… Ne hoştu çocukluk… Küçücük şeylerden mutluluklar tadabilmenin sırrıydı çocukluk! Şimdi geriye dönüp bakıyorum da; hiç büyümemek lazımmış demekten kendimi alamıyorum…

Çocukken hayallerinize sınır çizmiyorlardı değil mi? Hüzün nedir bilmiyordunuz… Çocukça tattığınız üzüntülerde bile bir güzellik vardı… Çaresizlik nedir yaşamıyordu çocuk gözlerimiz… Kılı kırk yarmıyordu akıl denen yük… Hem kim demiş ki; bir yetişkinin gönlü bir çocuğun gönlünden daha büyük? Bayramları bayram yapan iksirdi çocukluk… Anne kokan bir nefesle şarkılar söylemekti baharda… Karlı kış günlerinde, babam işten şimdi gelir diyerek, saatlerin akşamlara devrildiği vakitlerde pencerenin kenarında heyecanla beklemekti… Çocukluk… Zamanın tüketiciliğini bilmeden, bilinecek zamanlara doğru emeklemekti…

Çocukluk… Annemizin dizlerine yatıp saçlarımızın okşandığı, bir çığlığımızla evimizin neşeleri kuşandığı günlerdi… Oyuncaklarla paylaştığımız o tatlı hatıraların canlılığıyla içimizin kabardığı zamanlardı… Kâh şeker yiyerek, kâh uçurtmaların peşinde koşarak geçen bir devir… Mademki büyümek yükü ağır geldi sana ey gönül! O zaman sende yüz bulamadığın her şeye sırtını dön… Yüzünü çocukluğuna çevir!

Çocuk olmanın eskimez özlemiyle tutuşan gönlümü neylesem avutamam! Kimi zaman hayalimdeki çocuk ben, bana elini uzatsa da tutamam… Kirletemem o masum bakışların sahibini… Hatıraların, iğneli fıçı misâli parsellediği, ömrümün o âsude zamanlarını, çıkaramam maun kutusundan! Büyüsünü bozamam o pak mazinin… Hem… Bir kefesinde mahpusken idrâk denen o terazinin… Ne haddime çocukluğumdan imdat dilemek… Üzemem ki geçmişin mutlu fotoğraflarını… Kıyamam… Kıyamam çocukluğuma…

Aslında büyüdüm mü, onu da bilemiyorum? Kalbimde, yerini kestiremediğim bir yerde, bir çocuk topacını çeviriyor usanmadan… Bir ukde çığının kapattığı bir vadide, uçurtmalar uçuruyor bir çocuk… Saatlerin durduğu, perilerin masallar uydurduğu ve tebessümlerin şehirler kurduğu bir yerde bir çocuk… Aşılmaz duvarların arkasından sevinçle haykırıyor… Duyuyorum… Duymak, ıstırâbıma yenilerini ekliyor… Hayatın yoruculuğundan sıyrılmak istediğim vakitlerde, biliyorum… Çocukluğum beni bekliyor… Lâkin gidemiyorum yanına… Ruhumun arka bahçesindeki yüksek duvarları aşmaya yetmiyor tâkâtim… Her defasında daha da derin uçurumlara yuvarlanıyorum, çocuk olmak istedikçe…

Zamanın salladığı kılınçla kopan dallarımdan fışkıran hüzünlerim sarılıyor fikrime… Can ile cânân arası bir başıboşluk, rüzgâr kadar vefasız esiyor başımda… Evet… Görebilenlere pek çok iz var… Aşk yüzünden yanağıma süzülen göz yaşımda… Çocukluk… Vuslat ile burun buruna yarışan bir ukde küheylanı misâli çocukluğum… Bu toz duman içerisinde bitâp düştüğüm gecelerde, anneannemin öğrettiği dualarla çekiyorum yorganı başıma… Uyurken üstüm açılırsa annem örtmüyor artık… Hastalansam naz edecek kimse yok! Kendimi, böyle hummalı gecelerde daha bir yalnız hissediyorum… Çocukluğumu ağlayarak yad ettiğim o gecelerde, ağlayabildiğim süre kadar çocuk olduğumu fark ediyorum sonra… Acıların evcilleştirilemediğini bilerek sabra bürünen ruhumu, çocuk olsun diye fırlatıyorum gökyüzüne! Yıldızlara tutunmak hevesiyle, mehtâbı görmezden geldiğim için aşk hançerliyor her seferinde… Kanayan ruhumun çakıldığı dağlara, seher vaktinin mahmurluğu çöreklenirken, bakıyorum ki… Bütün ıstırâplarım… Bütün hasretlerim… Bütün yitirdiklerim… Bütün mağlubiyetlerim… Durmakta yerli yerinde…

Anlamış olmanın çaresizliğiymiş, çocukluğu özlemek… Dönülmez bir ufka yolcu gidenlerin en başında çocukluğum var imiş… Dünyanın en ihtiyar çocuğuyum ben! Dünyanın en âşık çocuğu… Mısraların efsunuyla yetişkin taklidi yapan bir ruhun, eski model kalıplarda gezdirilmesi gibi… Yılların eskitemediğini, saçımdaki aklar tarafından aynalara sezdirilmesi gibi… Tezat diyeceksiniz… Evet tezat… Her şey… İşte size hayat! O bile zamanın pençesinde haraç-mezat…

………/………

Bakın… Yine içimdeki o çocuk konuşuyor… Siz de dinleyin:

Gökte parlak yıldızlar ne olur inin yere!
Birlikte oynayalım yeryüzünde bir kere…

Gökkuşağı da gelsin o da katılsın bize,
Yoksa küserim dedi suları gümüş dere…

Kaf Dağının rüzgarı merdiven olsun size,
Birlikte oturalım bulutlardan mindere…

Arkadaşça karışsın sevgimiz sevginize,
Bilye kadar küçülsün yaşadığımız küre!

Dargınlıklar olmasın gitmeyin hiçbir yere!
Birlikte oynayalım yeryüzünde bir kere…
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst