Çocuklarda Öğrenme Güçlüğü
Çocuklarımızın, zamanında okumayı yazmayı öğrenmelerini bekleriz. Matematiği kolayca anlasın, aaaalerini yardımsız yapsın, yorulmasın, söylenmesin, sorun çıkarmasın.
Gerçekte ise bazı çocuklar okumayı, yazmayı, sayıları anlamayı yaşıtlarına göre geç öğrenirler. Öğrenmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyarlar. Hatta nihayet öğrenmeye başladıklarını düşündüğünüzde, en başa dönüp sizi yanıltabilirler.
Aklınıza korkutucu düşünceler gelse de, bütün bunların zekâsında bir soruna işaret ettiğini en son noktadan önce düşünmemek gerekir. Bu; çocuğun zihinsel kapasitesi normal hatta normalden yüksek olduğunda da yaşanabilmesi mümkün olan bir gelişimsel sorundur. Çok fazla çocuğun ve ailesinin sorunudur.
Anlamamak, yazamamak, okuyamamak veya hesaplayamamak sınıf içinde tek bir çocuğu işaret ettiğinde; çocuk kendini değersiz, başarısız hisseder. Arkadaşlarıyla ilişkileri olumsuz etkilenmeye açık olur. Bazıları onun zihinsel yetersiz olduğunu düşünebilir ve bu bazıları otoriteye sahipse bu konuda karar da verebilir: Sınıfa uygun değil. Ait olduğu yere gitmeli.
Damgalama; işini her zaman iyi yapar. Çocuk grubundan soyutlanır ve önyargının işlemesine karşı atılan çığlık yetersiz kalır. Çocuğun çabalaması, zannedilen kişi olmadığını göstermeye çalışması duyulmayan bir çığlık olarak kalır. Çocuğun benlik saygısını vuran bu darbe, ana babanın gözlerinin yaşında donar kalır: “Benim çocuğum farklı.”
Oysaki zihinsel kapasite açısından yeterli hatta üstün niteliklere sahip olmasına rağmen, bir çocuk akademik becerilerini beklendiği gibi gerçekleştirmeyebilir. Duygusal ve sosyokültürel nedenlerin dışında bu bir öğrenme güçlüğü olabilir. Disleksi (okuma güçlüğü) bize yabancı olmayan bir kavram. Bunun yanında; disgrafi (yazma ve imla güçlüğü), diskalkuli (matematik öğrenme güçlüğü) de çocukların akademik yaşamlarını etkilemektedir.
Öğrenme güçlükleri bu sayılanlarla sınırlı değildir, ne yazık. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşayan çocukların okullarda yaşadığı sıkıntıları biliyoruz. Çoğumuzun yabancı olduğu, teşhisi oldukça zor olan Sözel Olmayan Öğrenme Güçlüğü Sendromunu da unutmamak gerekir. Nöropsikolojik nedenlere dayanan bu gelişimsel problem; çocukların akademik sorunlar dışında, sosyal, duygusal sorunlar yaşamalarına neden olabilen rahatsızlıklardan birisidir.
Çocukların akademik ve günlük yaşamını zorlaştıran pek çok faktör vardır. Bununla beraber, onların en büyük sorunu, anlaşılmamaktır. İhtiyaçlarının en başında duyarlı, yargılamayan ve sınıftaki yaşamını kolaylaştıran bir öğretmen gelmektedir. Sınıf grubunda kabulün öncüsü öğretmendir. Eksiklikleri ile değil, güçlü yanlarıyla kabul edilecekleri sosyal ve kültürel aktivitelerde görev almaları; olumlu kişilik özelliklerinin üstünde durulması çocuğun benlik saygısının ve sosyal ilişkilerinin güçlenmesini sağlayacak adımlardandır.
Sorunun gerektirdiği yaklaşım konusunda öğretmen ve aile işbirliğinin büyük önemi vardır. Bu, hem çocuğun hem de öğretmenin işini kolaylatacak ve çocuğun yapması gereken ek çalışmalara anlamlı bir sınır çizecektir.
Bazı öğrenme bozukluklarında tıbbi destek ve psikoterapi gerekli olsa da; öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğun en acil ihtiyacı uygun eğitim stratejisidir. Okul aile işbirliğinin; sınıf öğretmeni, okul rehber öğretmeni ve aileyi içine alarak kurulması gerekmektedir. Çocuğu sınıftan, okuldan dışlamadan ve sorunun çözümüne odaklanan stratejilerle çocuğun eğitim hakkından faydalanması sağlanabilir.
Ayla Kahraman
Çocuklarımızın, zamanında okumayı yazmayı öğrenmelerini bekleriz. Matematiği kolayca anlasın, aaaalerini yardımsız yapsın, yorulmasın, söylenmesin, sorun çıkarmasın.
Gerçekte ise bazı çocuklar okumayı, yazmayı, sayıları anlamayı yaşıtlarına göre geç öğrenirler. Öğrenmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyarlar. Hatta nihayet öğrenmeye başladıklarını düşündüğünüzde, en başa dönüp sizi yanıltabilirler.
Aklınıza korkutucu düşünceler gelse de, bütün bunların zekâsında bir soruna işaret ettiğini en son noktadan önce düşünmemek gerekir. Bu; çocuğun zihinsel kapasitesi normal hatta normalden yüksek olduğunda da yaşanabilmesi mümkün olan bir gelişimsel sorundur. Çok fazla çocuğun ve ailesinin sorunudur.
Anlamamak, yazamamak, okuyamamak veya hesaplayamamak sınıf içinde tek bir çocuğu işaret ettiğinde; çocuk kendini değersiz, başarısız hisseder. Arkadaşlarıyla ilişkileri olumsuz etkilenmeye açık olur. Bazıları onun zihinsel yetersiz olduğunu düşünebilir ve bu bazıları otoriteye sahipse bu konuda karar da verebilir: Sınıfa uygun değil. Ait olduğu yere gitmeli.
Damgalama; işini her zaman iyi yapar. Çocuk grubundan soyutlanır ve önyargının işlemesine karşı atılan çığlık yetersiz kalır. Çocuğun çabalaması, zannedilen kişi olmadığını göstermeye çalışması duyulmayan bir çığlık olarak kalır. Çocuğun benlik saygısını vuran bu darbe, ana babanın gözlerinin yaşında donar kalır: “Benim çocuğum farklı.”
Oysaki zihinsel kapasite açısından yeterli hatta üstün niteliklere sahip olmasına rağmen, bir çocuk akademik becerilerini beklendiği gibi gerçekleştirmeyebilir. Duygusal ve sosyokültürel nedenlerin dışında bu bir öğrenme güçlüğü olabilir. Disleksi (okuma güçlüğü) bize yabancı olmayan bir kavram. Bunun yanında; disgrafi (yazma ve imla güçlüğü), diskalkuli (matematik öğrenme güçlüğü) de çocukların akademik yaşamlarını etkilemektedir.
Öğrenme güçlükleri bu sayılanlarla sınırlı değildir, ne yazık. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu yaşayan çocukların okullarda yaşadığı sıkıntıları biliyoruz. Çoğumuzun yabancı olduğu, teşhisi oldukça zor olan Sözel Olmayan Öğrenme Güçlüğü Sendromunu da unutmamak gerekir. Nöropsikolojik nedenlere dayanan bu gelişimsel problem; çocukların akademik sorunlar dışında, sosyal, duygusal sorunlar yaşamalarına neden olabilen rahatsızlıklardan birisidir.
Çocukların akademik ve günlük yaşamını zorlaştıran pek çok faktör vardır. Bununla beraber, onların en büyük sorunu, anlaşılmamaktır. İhtiyaçlarının en başında duyarlı, yargılamayan ve sınıftaki yaşamını kolaylaştıran bir öğretmen gelmektedir. Sınıf grubunda kabulün öncüsü öğretmendir. Eksiklikleri ile değil, güçlü yanlarıyla kabul edilecekleri sosyal ve kültürel aktivitelerde görev almaları; olumlu kişilik özelliklerinin üstünde durulması çocuğun benlik saygısının ve sosyal ilişkilerinin güçlenmesini sağlayacak adımlardandır.
Sorunun gerektirdiği yaklaşım konusunda öğretmen ve aile işbirliğinin büyük önemi vardır. Bu, hem çocuğun hem de öğretmenin işini kolaylatacak ve çocuğun yapması gereken ek çalışmalara anlamlı bir sınır çizecektir.
Bazı öğrenme bozukluklarında tıbbi destek ve psikoterapi gerekli olsa da; öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğun en acil ihtiyacı uygun eğitim stratejisidir. Okul aile işbirliğinin; sınıf öğretmeni, okul rehber öğretmeni ve aileyi içine alarak kurulması gerekmektedir. Çocuğu sınıftan, okuldan dışlamadan ve sorunun çözümüne odaklanan stratejilerle çocuğun eğitim hakkından faydalanması sağlanabilir.
Ayla Kahraman