Çocuk Aklı

Hiç kimse bilmez bildiklerimi. Kimse yaşamadı yaşadıklarımı. Gördüklerimi gören olmadı...

İçimdeki kız isyanla yıkıyor tüm duvarları. Hataya kılıf aramıyor. Biliyor ki hatalardır pişiren ve olgunlaştıran. Korkmuyor baba dayağından. Çoktan geçti o tokatların ağrısı. Artık kalp ağrıları sızlatıyor içimi. Kem sözler acıtıyor canımı. Prangalar yaralıyor özgürlük aşığı bileklerimi...

Kendine özgü sırlarıyla mucizelere gebe kentlerden birinde, günlerden cumartesi...

Beşiktaş pazarını gezmek kadınlar için eğlenceli bir etkinlikti. Ucuza alınan marka taklitleri ile mutlu olunurdu. Altın günlerinde giyilecek kıyafetlere az para ödenmesi ne de olsa her ev kadını için marifetti. Saatlerce tezgahlardaki yığınlar karıştırılır ve her ne hikmetse yorulmazlardı annelerimiz. Onların kendini kaybetmiş hallerinden istifade eder saklambaç oynardık kaşla göz arasında. Çoğu kez kulağa asılmış bir elle somurtur ve yarıda bırakırdık o eğlenceli anları. Biz çocuklar için anlamı çok farklıydı pazarın. Öyle şimdiki gibi her dakika markete girip poşet poşet abur cubur alma imkanımız olmadığından, pazarda satılan açık gofret ve badem kraker hevesindeydik. Yarımşar kilo alınır, bütün hafta da kardeşler arasında pay edilirdi "ganimet". Maaş zamanları olsa gerek, ilaveten fındıklı akide şekeri eklenirdi fileye. O zamanlar doyumsuzluk kavramı yoktu. Mesela diyelim ikişer gofretse o akşamki hakkımız, asla bir fazlasına niyetlenmez, arsızlık etmezdik. Adı "terbiye" olan sessiz bir yasaya uyardık. Sadece bayram öncesi alınan yeni giysileri de seçme şansımız olmazdı. Uygun görülen her ne ise satın alınır ve minnet duyulurdu bayram sabahına kadar. Aza alıştırılmıştık. Hiçbir şeyin fazlasına meyletmezdik.

Yani etmemeye kurgulanmıştık...

Pazar karmaşasında satış çığlıkları atan adamın cebinden düşen parayı takip eden sadece benim gözlerim değildi. O şişman teyze koca memeleriyle eğilip yerden almıştı parayı. Kızgındım! Fakat öfkemin nedeni haksız kazanç değildi. O kadın bizim mahalledendi. Ara sıra bize gelir kahve falı baktırırdı anneanneme. Annemin kaybolan küpeleri kulağındaydı. Basbayağı hırsızdı işte! Yaklaştım... Kesinlikle haklıydım. Mardin'e özgü telkari küpelerdi kulağında sallanıp duranlar. Tezgahın etrafında kısa bir tur atıp emin olmak adına bir kez daha baktım. Evet yanılmıyordum! Çocuk aklı çözüme giden en kestirme ve naif yolu seçer.
" Annemin küpelerini ver! "
" Çıkar ver hadi! "
" Adamın parasını da ver! "
Kadın en sevimli maskesini takıp yanağımı okşadı. O gürültüde ne zırvaladığını duymadım bile. Ciddiye almamıştı hiç. Belki de almıştı... En fenası, annem de inanmadı bana. Tanımaz mıymış kendi küpesini, ayıp değil miymiş benim yaptığım...
Ne yapmıştım?
Hala yapıp durduğumu! Her zaman doğru bildiğimi savunmayı... Yanılıyor olma ihtimalimi yok sayıp diretmeyi. Dünyanın kendi doğrularımla dönmesine inanmayı...
Yenilginin hazmı zor bir darbe olduğu dersini ilk aldığım yerdi Beşiktaş pazarı.

YASEMİN PAZARDA
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst