' Kontes..
Bayan Üye
ÇOCUĞUNUZUN KAYGISINI ARTIRMAYIN
Üniversite giriş sınavlarına hazırlanan bir öğrencinin yaşadığı kaygının iki sebebi vardır: Birinci sebep bütünüyle gerçek ve akılcı bir temele dayanır.
Sonuçları hayatın akışını etkileyecek büyük bir yarışta yer alacak olmaktan kaygı duymak doğal ve yerinde bir durumdur. Ancak ikinci sebep birincisi gibi gerçek ve akılcı bir temele dayanmaz.
“Anneme - babama ne diyeceğim?”
“Arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım?”
“Akrabalarımın önüne nasıl çıkacağım?”
“Tanıdıklarıma karşı mahcup olacağım?”
gibi düşünceler sınavlara hazırlanan öğrencinin kaygısını yükseltir. Her konuda olduğu gibi sınavlarda başarı için de belirli bir düzeyde kaygıya gerek vardır. Giriş sınavlarına hazırlanan bir genç çok ender rastlanabilecek çok az sayıda kişi hariç - öğrenme ve başarı için gerekli olan düzeyde kaygıya sahiptir. Öğrenmeyi akıl yürütmeyi ve sınav başarısını olumsuz yönde etkileyen temelinde öğrencinin kendine güvensizliği altında yatan yüksek kaygıdır. Gencin kendisine güvensizliği ise önemli ölçüde anne ve babasının bilerek veya bilmeyerek uyguladığı eğitim ve yaklaşımların sonucudur. Anne-babanın çok küçük yaştan başlayarak yüksek başarı beklentisi çocuğun hatalarını düzeltmek için onu eleştirmek çocuğun hırpalama gibi cezalarla eğitilmesi yargı ifadesi taşıyan olumsuz sıfatlarla nitelemek (haylaz tembel sorumsuz dağınık pısırık yavaş vb...) çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır. Bunun sonucu ortaya çıkan kaygı başarıya olumlu katkısı olmayan kaygıdır ve bununla başa çıkmak çok zordur. Çocukların sınava hazırlandıkları sırada anne-babalara düşen en önemli görev çocuklarının çalışma isteğini artırmak ve onu çalışmaya teşvik etmek için kaygı yükseltici yaklaşımlardan kaçınmaktır’.
“Bu kadar çalışmayla kazanamazsın...”
“Bu kafayla gidersen zor kazanırsın...”
“Amcanın oğlu Robert Lisesi’ ni kazandı bakalım sen ne yapacaksın...”
“Teyzenin kızı tıbbı kazandı çalımından havasından yanına varılmıyor aman bizi mahçup etme...”
türünden yaklaşımlar genci çalışmaya teşvik etmez tam tersine yükselen kaygı sebebiyle onu adeta “kıpırdayamaz” duruma getirir.
Başka çocuklar da bulunan üstünlükleri onda da görmek istiyorsak bunları ona duyurma ya da sezdirmeyi yeterli saymalıyız. Sert davranışlar geçici olarak çocuğa yön verirmiş gibi görünürse de sürekli gelişme ve başarıyı sağlamaz.
Üniversite giriş sınavlarına hazırlanan bir öğrencinin yaşadığı kaygının iki sebebi vardır: Birinci sebep bütünüyle gerçek ve akılcı bir temele dayanır.
Sonuçları hayatın akışını etkileyecek büyük bir yarışta yer alacak olmaktan kaygı duymak doğal ve yerinde bir durumdur. Ancak ikinci sebep birincisi gibi gerçek ve akılcı bir temele dayanmaz.
“Anneme - babama ne diyeceğim?”
“Arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım?”
“Akrabalarımın önüne nasıl çıkacağım?”
“Tanıdıklarıma karşı mahcup olacağım?”
gibi düşünceler sınavlara hazırlanan öğrencinin kaygısını yükseltir. Her konuda olduğu gibi sınavlarda başarı için de belirli bir düzeyde kaygıya gerek vardır. Giriş sınavlarına hazırlanan bir genç çok ender rastlanabilecek çok az sayıda kişi hariç - öğrenme ve başarı için gerekli olan düzeyde kaygıya sahiptir. Öğrenmeyi akıl yürütmeyi ve sınav başarısını olumsuz yönde etkileyen temelinde öğrencinin kendine güvensizliği altında yatan yüksek kaygıdır. Gencin kendisine güvensizliği ise önemli ölçüde anne ve babasının bilerek veya bilmeyerek uyguladığı eğitim ve yaklaşımların sonucudur. Anne-babanın çok küçük yaştan başlayarak yüksek başarı beklentisi çocuğun hatalarını düzeltmek için onu eleştirmek çocuğun hırpalama gibi cezalarla eğitilmesi yargı ifadesi taşıyan olumsuz sıfatlarla nitelemek (haylaz tembel sorumsuz dağınık pısırık yavaş vb...) çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır. Bunun sonucu ortaya çıkan kaygı başarıya olumlu katkısı olmayan kaygıdır ve bununla başa çıkmak çok zordur. Çocukların sınava hazırlandıkları sırada anne-babalara düşen en önemli görev çocuklarının çalışma isteğini artırmak ve onu çalışmaya teşvik etmek için kaygı yükseltici yaklaşımlardan kaçınmaktır’.
“Bu kadar çalışmayla kazanamazsın...”
“Bu kafayla gidersen zor kazanırsın...”
“Amcanın oğlu Robert Lisesi’ ni kazandı bakalım sen ne yapacaksın...”
“Teyzenin kızı tıbbı kazandı çalımından havasından yanına varılmıyor aman bizi mahçup etme...”
türünden yaklaşımlar genci çalışmaya teşvik etmez tam tersine yükselen kaygı sebebiyle onu adeta “kıpırdayamaz” duruma getirir.
Başka çocuklar da bulunan üstünlükleri onda da görmek istiyorsak bunları ona duyurma ya da sezdirmeyi yeterli saymalıyız. Sert davranışlar geçici olarak çocuğa yön verirmiş gibi görünürse de sürekli gelişme ve başarıyı sağlamaz.