matrock_guzel
Bayan Üye
1- “Yemeğinle oynama!”
Çok erken yaşlardan itibaren, yemeklerle olan yaratıcılığımız bastırılmıştır. Bize elimizi yüzümüzü batırmamamız, giysilerimize yemek bulaştırmamamız, yemekle oyun oynamamamız söylenmiştir. Bu mesajlar ileriki yaşlarda, yani yetişkin hayatımızda bize nasıl geri döner; artık eğlenmeyi bırakırız! Yemek yemeği eğlenceden çok ciddi bir iş olarak görebiliriz. Yemeğe olan ortak bakış açısıyla, yemek sadece hemen bitirilmesi gereken ve bizi işimizden alıkoyan bir şey olarak görülürmeye başlanır. Bu mesajı küçük yaşlarda tam tersine çevirmek mümkün. Çocuğunuzu yemek yemekten haz alır hale getirmeniz gerekiyor. Yemeklerle oyun oynayın! Bunu çocukça bir şekilde, ortalığı kirleterek değil de, tabaktaki yiyecekleri renklerine ve şekillerine göre dizerek, onları belli bir kompozisyona getirip fotoğraflarını çekerek, değişik yiyecek gruplarıyla hayvan şekilleri yaparak, suratlar çizerek vs. gibi oyunlarla yapabilirsiniz.
2- “Yemeğini bitirinceye kadar tatlı yok!”
Hemen hemen herkeste “eğer bir işi başarmazsak, ödüllendirilemeyiz” mantığı vardır. Toplumlar sonuç odaklıdır ve herkesin bizden beklentileri vardır. Kısaca; elde edemezsen, başarılı olamazsın deniyor bize. Bu ruhsal olarak bize ileride mükemmeliyetçilik, rekabetçilik ve aşırı hırs, ve en sonunda ise ülser, depresyon ve hayal kırıklığı olarak geri döner.
Bu düşünce biçimi yemek yemeğe de yansıyınca, yemek yemek artık içgüdüsel olmaktan çıkıp yapılacaklar listesinde “başarılması gereken” maddelerden biri olur. Bu durumdan ancak kalori saymayı ve “acaba yeterli protein aldı mı?” düşüncesini bir kenara bırakarak kurtulabiliriz. Kendinizi ve çocuğunuzu kısıtlamadan, özgür bırakarak yemek yemesine izin vermelisiniz. Çocuğunuzun psikolojik ihtiyaçlarını göz ardı etmeden, ortak bir noktada buluşmalısınız.
3- “Tabağındakileri bitir!”
Sizce kaç kişi bir restoranda ya da evinde, sırf parasını ödedi diye tabağındakileri bitirme zorunluluğu hissediyordur? Çocuklar ebeveynlerinden sık sık bu lafı işitirler. Böylece kendimizi gerçek ihtiyaçlarımıza rağmen aşırı yemeğe programlarız. Tabağımızdakilerin hepsini bitirmenin tek amacımız olduğu hissine kapılırız yemek yerken ve gerçek sınırlarımız silinmeye başlar. Bu yapay sınırlardan ancak “tamamlama” hissimize engel olabilirsek kurtulabiliriz. Çocuğunuzun yemek yerkenki amacı tabağındaki yemekleri bitirmek değil, yediklerinin tadını çıkarabilmek, yeni tadlar öğrenmek ve yemeklerle arasını bozmadan onlarla sağlıklı bir ilişki kurabilmek olmalıdır.
4– “Sofrada gülmek yok!”
Çoğu ebeveynler, çocuğunun yemek yerken masada uslu durmasını, yüksek sesle gülmemesini ve sessizce yemeğini yemesini ister. Yemek masasında sürekli “Sus!”, “Sessiz ol!”, “Gülme, yemeğini ye!” cümlelerine maruz kalan çocuğun bir süre sonra içindeki gülme isteğini bastırmasına ve yetişkin hayatında insanlara karşı daha sert ve ciddi bir tavır takınmasına neden olabilir. İçimizdeki eğlenme ve oyun oynama isteğini kaybetmiş olmak demek, iyi vakit geçiremiyor olmakla eş değerdir. Yemek sürelerini uzun tutmaya çalışın ve bunu mümkün olduğunca eğlenceli ve kahkaha kısıtlamalarının olmadığı bir hale dönüştürün. Unutmayın; aynı masada yemek yemek, zevkle ve paylaşımlarla yapılan bir ritüeldir ve aile arasındaki bağları güçlendirmede önemli bir yeri vardır.
5- “Kötü mü hissediyorsun? Hadi sana dondurma alayım!”
Evcil hayvanınız ölür, aileniz size hemen yenisini alır. En iyi arkadaşınız size ihanet eder, yeni bir arkadaş bulursunuz. Erkek arkadaşınız sizden ayrılır, bir hafta sonra yeni birini aramaya başlarsınız… Acı verici bir olayla karşılaştığımızda, genelde bu acıyla yüzleşmek ve onları içimizde yaşamak yerine, hemen o boşlukları doldurmak ve o kötü deneyimi unutmaya çalışırız. Yemek de tıpkı bir yara bandı işlevi görür ve yüzleşmek istemediğimiz sorunların üzerini örtmek için kullanırız. Aşırı yemek yiyenlerdeki sorunun %75’inin duygusal kaynaklı olduğuna şaşmamak gerekir. Çocuğunuzun duygularıyla yüzleşmesini sağlayın, onunla konuşun ve yiyeceği asla teselli olarak önüne sunmayın. Bu yetişkin hayatında onun duygusal olarak yemeğe bağlı olmasına neden olabilir.
6- “Eğer uslu durursan, sana çikolata alacağım!”
Küçükken size, eğer kötü hissediyorsanız, tatlı bir şeyler yemenin sizi daha iyi hissettireceğini öğretmişlerdir. İyi hissettiğinizde de tatlı yeme isteğinizi bastıramıyorsunuz. Bu tam bir kısır döngüdür! Genelde bol şekerli, kremalı ve kalorisi yüksek yiyeceklere yönelirsiniz. Çikolata ve dondurma, hem çocukların hem de yetişkinlerin iyi ya da kötü hissettiklerinde yöneldikleri yiyeceklerden en yaygınıdır. Ama unutmamak gerekir ki, iyilik dışarıdan değil içeriden gelir! Yiyeceklerle ödüllendirme fikri uzun vadede çok yanlış sonuçlara yol açar. Her “uslu çocuk” oluşunda bu yiyeceklerle ödüllendirilmeyi bekleyen çocuk, bir süre sonra bu isteği yerine getirilmediği için daha huysuz olur ve daha fazla tatlı yeme isteği duyar. Bu çok sağlıksız bir kısır döngüdür. Çocuğunuzu ödüllendirmek için yiyecekleri kullanmayın.
7– “Afrika’daki çocuklar bunu da bulamıyor!”
Ah şu suçluluk duygusu… Çok fazla “doğru” yiyecekleri yediğiniz için ya da “yanlış” yiyecekleri yediğiniz için her zaman sizi suçlu hissettirmeye çalışmışlardır, öyle değil mi? Ne zaman bunu yapmaktan vazgeçeceğiz? Çocuklar, o yiyecekleri yiyebildikleri için ne kadar şanslı oldukları duydukları zaman, suçluluk duygusuyla erken yaşlarda tanışırlar ve o andan itibaren yemek yemenin bütün eğlencesi kaçar! Eğlence hissinin yerini güvenlik ve hayatta kalma duygusu alır. Bunun yerine dünyanın size sunduğu kaynaklar için şükretmeyi öğrenmesine yardımcı olun. Suçluluk duygusunu masadan kaldırın!
Çok erken yaşlardan itibaren, yemeklerle olan yaratıcılığımız bastırılmıştır. Bize elimizi yüzümüzü batırmamamız, giysilerimize yemek bulaştırmamamız, yemekle oyun oynamamamız söylenmiştir. Bu mesajlar ileriki yaşlarda, yani yetişkin hayatımızda bize nasıl geri döner; artık eğlenmeyi bırakırız! Yemek yemeği eğlenceden çok ciddi bir iş olarak görebiliriz. Yemeğe olan ortak bakış açısıyla, yemek sadece hemen bitirilmesi gereken ve bizi işimizden alıkoyan bir şey olarak görülürmeye başlanır. Bu mesajı küçük yaşlarda tam tersine çevirmek mümkün. Çocuğunuzu yemek yemekten haz alır hale getirmeniz gerekiyor. Yemeklerle oyun oynayın! Bunu çocukça bir şekilde, ortalığı kirleterek değil de, tabaktaki yiyecekleri renklerine ve şekillerine göre dizerek, onları belli bir kompozisyona getirip fotoğraflarını çekerek, değişik yiyecek gruplarıyla hayvan şekilleri yaparak, suratlar çizerek vs. gibi oyunlarla yapabilirsiniz.
2- “Yemeğini bitirinceye kadar tatlı yok!”
Hemen hemen herkeste “eğer bir işi başarmazsak, ödüllendirilemeyiz” mantığı vardır. Toplumlar sonuç odaklıdır ve herkesin bizden beklentileri vardır. Kısaca; elde edemezsen, başarılı olamazsın deniyor bize. Bu ruhsal olarak bize ileride mükemmeliyetçilik, rekabetçilik ve aşırı hırs, ve en sonunda ise ülser, depresyon ve hayal kırıklığı olarak geri döner.
Bu düşünce biçimi yemek yemeğe de yansıyınca, yemek yemek artık içgüdüsel olmaktan çıkıp yapılacaklar listesinde “başarılması gereken” maddelerden biri olur. Bu durumdan ancak kalori saymayı ve “acaba yeterli protein aldı mı?” düşüncesini bir kenara bırakarak kurtulabiliriz. Kendinizi ve çocuğunuzu kısıtlamadan, özgür bırakarak yemek yemesine izin vermelisiniz. Çocuğunuzun psikolojik ihtiyaçlarını göz ardı etmeden, ortak bir noktada buluşmalısınız.
3- “Tabağındakileri bitir!”
Sizce kaç kişi bir restoranda ya da evinde, sırf parasını ödedi diye tabağındakileri bitirme zorunluluğu hissediyordur? Çocuklar ebeveynlerinden sık sık bu lafı işitirler. Böylece kendimizi gerçek ihtiyaçlarımıza rağmen aşırı yemeğe programlarız. Tabağımızdakilerin hepsini bitirmenin tek amacımız olduğu hissine kapılırız yemek yerken ve gerçek sınırlarımız silinmeye başlar. Bu yapay sınırlardan ancak “tamamlama” hissimize engel olabilirsek kurtulabiliriz. Çocuğunuzun yemek yerkenki amacı tabağındaki yemekleri bitirmek değil, yediklerinin tadını çıkarabilmek, yeni tadlar öğrenmek ve yemeklerle arasını bozmadan onlarla sağlıklı bir ilişki kurabilmek olmalıdır.
4– “Sofrada gülmek yok!”
Çoğu ebeveynler, çocuğunun yemek yerken masada uslu durmasını, yüksek sesle gülmemesini ve sessizce yemeğini yemesini ister. Yemek masasında sürekli “Sus!”, “Sessiz ol!”, “Gülme, yemeğini ye!” cümlelerine maruz kalan çocuğun bir süre sonra içindeki gülme isteğini bastırmasına ve yetişkin hayatında insanlara karşı daha sert ve ciddi bir tavır takınmasına neden olabilir. İçimizdeki eğlenme ve oyun oynama isteğini kaybetmiş olmak demek, iyi vakit geçiremiyor olmakla eş değerdir. Yemek sürelerini uzun tutmaya çalışın ve bunu mümkün olduğunca eğlenceli ve kahkaha kısıtlamalarının olmadığı bir hale dönüştürün. Unutmayın; aynı masada yemek yemek, zevkle ve paylaşımlarla yapılan bir ritüeldir ve aile arasındaki bağları güçlendirmede önemli bir yeri vardır.
5- “Kötü mü hissediyorsun? Hadi sana dondurma alayım!”
Evcil hayvanınız ölür, aileniz size hemen yenisini alır. En iyi arkadaşınız size ihanet eder, yeni bir arkadaş bulursunuz. Erkek arkadaşınız sizden ayrılır, bir hafta sonra yeni birini aramaya başlarsınız… Acı verici bir olayla karşılaştığımızda, genelde bu acıyla yüzleşmek ve onları içimizde yaşamak yerine, hemen o boşlukları doldurmak ve o kötü deneyimi unutmaya çalışırız. Yemek de tıpkı bir yara bandı işlevi görür ve yüzleşmek istemediğimiz sorunların üzerini örtmek için kullanırız. Aşırı yemek yiyenlerdeki sorunun %75’inin duygusal kaynaklı olduğuna şaşmamak gerekir. Çocuğunuzun duygularıyla yüzleşmesini sağlayın, onunla konuşun ve yiyeceği asla teselli olarak önüne sunmayın. Bu yetişkin hayatında onun duygusal olarak yemeğe bağlı olmasına neden olabilir.
6- “Eğer uslu durursan, sana çikolata alacağım!”
Küçükken size, eğer kötü hissediyorsanız, tatlı bir şeyler yemenin sizi daha iyi hissettireceğini öğretmişlerdir. İyi hissettiğinizde de tatlı yeme isteğinizi bastıramıyorsunuz. Bu tam bir kısır döngüdür! Genelde bol şekerli, kremalı ve kalorisi yüksek yiyeceklere yönelirsiniz. Çikolata ve dondurma, hem çocukların hem de yetişkinlerin iyi ya da kötü hissettiklerinde yöneldikleri yiyeceklerden en yaygınıdır. Ama unutmamak gerekir ki, iyilik dışarıdan değil içeriden gelir! Yiyeceklerle ödüllendirme fikri uzun vadede çok yanlış sonuçlara yol açar. Her “uslu çocuk” oluşunda bu yiyeceklerle ödüllendirilmeyi bekleyen çocuk, bir süre sonra bu isteği yerine getirilmediği için daha huysuz olur ve daha fazla tatlı yeme isteği duyar. Bu çok sağlıksız bir kısır döngüdür. Çocuğunuzu ödüllendirmek için yiyecekleri kullanmayın.
7– “Afrika’daki çocuklar bunu da bulamıyor!”
Ah şu suçluluk duygusu… Çok fazla “doğru” yiyecekleri yediğiniz için ya da “yanlış” yiyecekleri yediğiniz için her zaman sizi suçlu hissettirmeye çalışmışlardır, öyle değil mi? Ne zaman bunu yapmaktan vazgeçeceğiz? Çocuklar, o yiyecekleri yiyebildikleri için ne kadar şanslı oldukları duydukları zaman, suçluluk duygusuyla erken yaşlarda tanışırlar ve o andan itibaren yemek yemenin bütün eğlencesi kaçar! Eğlence hissinin yerini güvenlik ve hayatta kalma duygusu alır. Bunun yerine dünyanın size sunduğu kaynaklar için şükretmeyi öğrenmesine yardımcı olun. Suçluluk duygusunu masadan kaldırın!