ashli
Bayan Üye
Estetik gelişme moral gelişme gibidir insan doğasına özgü bir gizillik olarak açınım, büyüme, olgunlaşma ister. Ama gelişmeyebilir, ya da kötü gelişebilir, giderek hastalıklı bir yapıda bile sonlanabilir. Salt dışsal, pozitif eğitim alan, ateizmleri nedeniyle dışsal/dinsel duyunçlarından da yoksun kalan kültürlerin insanlarının moral olarak en iyisinden yarı-gelişmiş olmaları, ilişkilerinin genel olarak birbirlerini sömürme, aldatma ve savaşlarda parçalama ilişkisi olması gibi, bir kabalık, kirlilik, düzensizlik kültüründe yoğrulan ruhların estetik duyarlıklarının gelişmişliğini beklemek de olanaksızdır.
Kübizm insanın estetik yetisinin açınmamışlığının bir anlatımı olarak görüldüğü düzeye dek hiç kuşkusuz herkesin sanatıdır, ya da en azından kitlesel bir zemini vardır, tıpkı Batı demokrasisinin de henüz eşit ölçüde herkesin devleti olması gibi. Birinde eksik olan Güzellik iken, ötekinde Türedir (Adalet). Kübizm estetik bir gelişmişlik gerektirmez. Eğer bir sanat yapıtının anlamlı olması gerektiğini düşünürsek, onda anlamamak, anlamsız olanı anlıyor görünmek özseldir. Benzer bir durum kuramsal düşüncenin, felsefe ve bilimin alanında da vardır, ve Batı kültüründe pozitivizmin egemen olması bilimden bir geri dönüşe değil, ama henüz bilimsel düşüncenin gerektirdiği kavramsal inceliğe ulaşılamamış olmasına, bilimin kitleselleşmiş olmasına bağlıdır. Modern akademizm kuramsal bilgi ile ilgilenmez, aslında böyle bilgiden rahatsız olur, çünkü önemli olan pragmatizmdir, yararlıktır, sonuçtur, kuramcılık değil, anlama uğruna anlama değil. Anlamadan bellemek ve kitlesel pazar ilişkileri alanında bekleneni yerine getirmek yeterlidir. Bilinçleri modern ya da modernleşmekte olan kültürlerin pozitivist akademizmi tarafından biçimlendirilen insanlar onlardan neyin esirgendiğini öğrenme şansından da yoksun kalırlar. Felsefe aynı gerilik zemininde hermeneutiğe, postmodernizme, pozitivizme indirgenir, çünkü bu tür 'felsefeler' herkese açıktır, diyalektik düşüncenin güçlüğünden bağışıktırlar, ve öznel, giderek kişisel görüşlerden ileri gitmedikleri için eksiksiz bir gevşeklik içinde yürütülebilir.
Güzel Sanat her tür biçimi olduğu gibi biçimsizliği de kapsayan salt göreli bir kültürel kavram değildir. Daha çoğudur. Kültürler-üstü, zaman-üstü, saltık bir ölçünü vardır ve güzel Biçim uğruna etkinliktir. Ama Sanat 'güzel' olmak zorunda değildir, sanatsal etkinlik Güzele ilgisiz olabilir, giderek Güzele düşman kaygılar uğruna gerçekleştirilebilir. Burada belki de ayrımsanması özsel olan şey estetik yetersizliğin ve estetik bozulmanın iki ayrı şey olduklarıdır. Estetik duyarlığın gelişen bir yeti olması ölçüsünde bu gelişim kendini insanın tarihinde bir aşamalar dizisi olarak sergiler. Daha az gelişmiş estetik biçimleri yalnızca daha az gelişmiş biçimler olarak yargılarız. Öte yandan, nasıl moral nihilizm bir gelişme değilse ve gerçekte bir tür rahatsızlık, giderek ruhsal bir hastalık ise, estetik nihilizm de Güzeli bir değer olarak yadsır. İnsan duyarlığında bu yetinin normal sınırları içindeki bir değişkiyi değil, bir gelişmişlik ya da gelişmemişlik sorununu değil, ama bir bozulmayı gösterir, çünkü Çirkin Güzel olarak görülmeye başlar, tıpkı Kötülüğün İyi olarak, bilgisizliğin bilgi olarak görülmesi gibi.
Kübizm yalnızca kötü sanat değildir. Güzelliğin kendisinden duyulan bir korkuya anlatım verir, ve bir korku anlatımı olarak doğallıkla nefret ve ona bağlı herşey ile birlikte gider. Güzel Sanatın insan soyluluğuna ve büyüklüğüne anlatım verdiği düzeye dek, Çirkine eğilim insan doğasında ilkelliğin belirtisidir, uygarlaşmanın değil ama estetik geriliğin ve moral geriliğin bir göstergesidir. Ama kübizmi primitivizm ile, soyutlamacılık ile tüketmek olanaksızdır. Onda daha çoğu vardır. Bilinçaltı insanı mutlu eden anıların deposu değildir. Orada acı vardır. Ve bu acı dinamiktir, yani baskılanmışlığı etkisizleştirilmişliği değildir. Kendini bireyin davranışında anlatır.
Kübizm yalnızca estetik olarak değil, moral olarak da bozar, çünkü yalanı normalleştirir. Anlamsızın anlamlı, çirkinin güzel olduğunu doğrulayan insanlığın dışsal bir totalitarizme gereksininimi kalmaz.
Eğer tuval üzerindeki Biçim sanatçının ruhunun kendisinden başka birşeyin anlatımı değilse, Picasso modern nihilizmin insan ruhuna neler yapabileceğini gösteren iyi bir örnektir.
Gerçekte, Güzellik saltık Değerdir. Ama Picasso onun yerine Çirkini, biçimsiz olanı geçirir. Güzel Sanat sonsuz Gerçeği duyusal Biçimin sonsuzluğu ile, tanrısal Güzellik ile yaşama etkinliğidir ve güdüsü insan ruhundaki Güzellik İdeası, sağlıklı her insan ruhunda bulunan beğeni yetisidir. Pablo Picasso'nun yaratıcı kaynağı ise yine aynı insan ruhundan, ama onun karanlık derinliklerinden, insan ruhunun yalnızca baskılamaya uygun gördüğü yaşantılarla dolu bilinçaltından gelir.
Picasso'da sanat Güzelin değil, Güzelden kaçmanın, giderek Güzelden korkunun anlatımı olur. Güzellik, salt Anlam olması nedeniyle, anlamsız nihilistik varoluşu rahatsız eden başlıca öğelerden biridir. Ve Picasso Gerçekliğini ve İnancını yitirmiş bir dünyayı Güzelin tılsımından da sıyırarak, gelişmesinde durdurulmuş, yarım kalmış bireyi bu boş realitesi ile eşitlemeyi ister. Onun gri bir Şimdiye dayanabilmesi için, kendisinin grileştirilebilmesi için gerekli olan estetik narkozu üretir.
Picassonun dehası ona ününü bağışlayan bilgisiz, beğenisiz, anlamayan yarı-gelişmiş Batı kültürünün karşılık olarak ondan ne istediğini herkesten iyi anlamasında yatıyordu. Bir Nefret Çağına dönen 20nci yüzyılın ilk yarısında moral Kötülüğün yanına onunla geçinebilecek duyusal biçim olarak Çirkini ekledi. 20.000in üzerinde yapıtıyla modern kültürün nihilist yüzünü sergilemede, insanlığa nasıl anlamsız, nasıl değersiz olunabileceğini tanıtlamada yeterince etkili oldu. Etik düşüklüğün estetik düşüklükten soyutlanamayacağını gösterdi, ve politik demagojiyi estetik demagoji ile tamamladı. Picasso Herkesin Sanatçısıydı.
Modernlik kendinde yanlış ya da kınanacak birşey değildir. Modernlik ancak modernizm olduğu zaman, ancak modern olmanın, yeni olmanın , çağdaş olmanın kendisi saltıklaştırıldığı ve bir ilke yapıldığı zaman usdışına geçer. Bu olduğunda, her zaman yeni olan, hiç eksimeyen, hiç değişmeyen ilksiz-sonsuz değerler, ilksiz-sonsuz insan hakları, ilksiz-sonsuz güzellik, törellik ve doğallık ilkeleri hep değişenin, hep yitenin, hep geçici olanın karşısında yadsınırlar. Hiçbir zaman gerçekten varolmayan her zaman gerçekten varolanı, yitici oluş kalıcı varlığı yener.
Modern anlatımının bütünüyle suçsuz, bütünüyle yalın bir içeriği vardır, yalnızca yeni olanı belirtir. Modern olan kendini geleneksel olanla karşıtlık içinde belirler. Onunla görelidir. Ama bu görelilik ona dışsal değildir. Tersine, ona özünlüdür. Yeni salt başkasının karşısında değil ama kendi asıl doğasında eskidir. Salt yeni olan sonlu nesne kendinde daha şimdiden eskidir, tüm belirlenimi eskimekten daha iyisi değildir, ve bunu eskiyerek tanıtlar. Yenilik tıpkı eskilik denli değelidir. Tinin gerçek değeri için yalnızca uygunsuz, yetersiz, yoksul belirlenimdir.
Soyut modernist anlak, karşıtların eytişimini kavramayan analitik bakış açısı bu kendi doğası gereği soyut akışkanlık, tözsüz değişim kategorisine sarılır. Bu en genel, en ilkel, en soyut oluş kategorisinde en yüksek ilkenin karşısında olduğu sanısına kapılır. Göreciliğinde saltıkçı, kuşkuculuğunda inakçıdır. Yine aynı nedenle, soyut, içeriksiz, eğitimsiz, öz-belirlenimsiz modernizm bir tözsellikten, bir kalıcılıktan da yoksundur. Dayanıksızdır çünkü tüm temellerin yıkılışıyla doğar ve geçicilik üzerine koşulludur. Bu içeriksiz olumsuzlama modernist ruh durumunda özgürlük olarak algılanır, ve bu plastik özgürlük ne olursa olsun dışsal her belirlenimi, sonlu her belirlenimi içerik olarak alabilir: Kaçındığı biricik içerik gerçek, sonsuz değerlerdir. Ama onlar her zaman yenidirler.
Yenilik ilke olduğu zaman, Güzellik ve Gerçeklik bütünüyle doğal olarak birincil sorunlar olmaya son verirler. Yeni olan hiç kuşkusuz salt yeni olduğu için, salt modern olduğu için çirkin olmak zorunda değildir. Ama güzelliğin kendinde zamansız anlatımı olan Klasik sanat Modernizm için yalnızca işi bitmiş görülen dinginliği anlattığından, modernizmin Klasik ile özdeş olan Güzelliğe düşmanlığı sürekli, zorunlu, ve köktencidir. Saltık Gerçeklik, Saltık Türe, Saltık Değer gibi kavramlar için de aynı mantık işler ve değişimin kendisini püskürten bu Bengi Gerçeklikler, bu Saltık Gerçeklikler modernizm için özellikle yadsınması gereken şeyler olarak görünürler. Modern kuşkuculuğun Saltık İdeanın bilimi olan felsefeyi niçin ortadan kaldırması gerektiğini anlayabiliriz. Modern göreciliğin niçin saltık Gerçekliği reddederek evreni usdışı bir kaos olarak yorumlaması gerektiğini, bilim felsefeciliği denilen pozitivist sığlığın niçin bilimde sürekliliği yadsıyıp yalıtılmış paradigmanın mantığını yeğlemek zorunda olduğunu aynı zeminde anlayabiliriz.
Nihilizm değişmezliğin kendisini yadsıyan modernizmin değerler alanında kaçınılmaz vargısıdır. İnsan Hakları ya da Doğal Hak kavramı tüm göreliliğin, tüm tarihselliğin, tüm ekinselliğin üzerinde ve ötesinde olan a priori değeri anlatır, ve Güç, Şiddet, Türesizlik ile karşıtlık içinde durur. Modernizm buna da katlanamaz. Benthamdan Wittgensteina tüm irrasyonalistlerin insan hakları kavr***** karşı çıkmaları bir özenç sorunu değildir. Liberal Lockeun Köleciliği yasallaştırması bir tutarsızlık değildir. Nietzschenin baş irrasyonalist olarak tüm değerlerin denize atılması isteminde bulunması ve Güç İstencini yüceltmesi bir tutarsızlık değildir.
Modernizmin yenilikçiliği kavramın kendini açındırması ile gerçek oluş sürecinden doğan gerçek yenilik değil ama bir içeriğin yokluğundan ötürü ancak dışardan beslenebilen yalancı bir yeniliktir. Bu dışsallık nedeniyledir ki modernizm tutarsız bir içerikler türlülüğü görünüşünü kazanır, ve Picasso haklı olarak modernist türlülüğün bir gelişme, bir ilerleme imlemediğinde diretir. Modernizmin dışsal türlülüğü yenilik içermez: Ürettiği gerçekte her zaman ona daha şimdiden hazır olarak verilendir, daha şimdiden eskimiş olandır, ve bu histerik tutku bu yüzden yenilik arayışına her gün yeniden başlar. Modernizmin göreciliği insan usunun kendisinin ilksiz-sonsuz sofizmi olarak sözcüğün tam anlamıyla eskimiş ve değersizleşmiş olanın kendisidir. Modernist soyutlamacılığın kendisi kavramdaki tüm gelişimin ve açınımın geri alınması olduğu düzeye dek, modernizm gerçekte yalnızca gericidir. Modernist sanat ilkelliğe dönüş eğiliminde ilericiliğinin düzmece olduğunu dolaysızca gösterirken, ya da bilinç-altının dışavurumculuğunda yenilik için çabalarken, gerçekte insan-altı bir duruma duyulan özleme anlatım verir. Modernizm, bu sayfalarda hiçbir zaman sözünü etmeyeceğimiz sayısız sapık sanatçı, felsefeci, fizikçi, ruhbilimci, yaşabilimci vb. tarafından sahnelendiği gibi, insanı insanlık-dışı yapar.
Hiçbir Saltık Güzellik tanımayan, hiçbir estetik a priori tanımayan Picassonun modernist duyarsızlığa kendi alanında başka herkesten daha başarılı anlatım vermesi kendi kişisel-ekinsel belirlenimi gereği uygarlık değerlerinden başka herkesten daha az pay almış olmasına bağlıdır. Bu temelsizlik bu kişiliğin nasıl en sıradan, en anlamsız, en önemsiz olanı yeni olarak görebilmiş olmasını açıklar. Picassonun estetik düşüklüğü moral ve kuramsal düşüklüğü ile tutarlıdır.
İdea Yaynevi - Sanat - Çirkinin Sanatı - 3, Aziz Yardml