TurK00
Kayıtlı Üye
Galatasaray sevgimi benden hiç kimse alamaz. Ne futbolcusu, ne taraftarı, ne de başkanları... Ben çocukken de Galatasaraylıydım. O futbolcuların hepsi şimdi başka bir iş yapıyor. Ben yine Galatasaraylıyım. Bu nefreti görmek istemediğim için, tribün taraftalığını bırakmak üzereyim. Benim sevgim içinde Fener nefreti taşımıyor... 1998... Olay mahalli: Siirt... Spor muhabirliği günlerimde bir röportaj için gittiğimiz bu şirin Güneydoğu Anadolu kentindeki haber koşuşturmacası arasında tanıştığım gencin, bugün binlerce genç kızı peşinden koşturduğuna hiç mi hiç şaşmıyorum... Kentin tek eğlence mekânı olan düğün salonunda, basın ekibi olarak gittiğimiz gecede kendini ortaya atmasının, gerçekleştirdiği esprilerin, 'Kendi stilini yaratma' sancıları olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum... 'Siirt'te kim ola ki bu isim?' dediğinizi duyar gibiyim... Hadi, sizi daha fazla merakta bırakmıyayım; Efendim, bu nev-i şahsına münhasır zat; Ceyhun Yılmaz'dan başkası değildir... Bahsi geçen mevzuu ise o dönem 'Jet Fadıl' olarak adlandırılan Fadıl Akgündüz'ün Siirt'in yegane takımına Siirt Jet-Pa şeklinde sponsor olduğu günler... Akabinde, bu girişimlerin Avrupa Gol Kralı Tanju Çolak'ın takımın başına teknik direktör olarak getirilmesiyle taçlandırıldığı günlere tekabül eder sizleri taşıdığım bu anılar silsilesi... Öyle keyifli bir seyahat ki, otelde (pardon, o günlerde kentin misafir ağırlayan iki konaklama yerinden biri olan Öğretmenevi'nde kalmıştık. Ki, meraklıları için bir not: Diğer kalınabilecek yer de Polis evi idi.) boş vakitlerimizde kent halkının ikram ettiği fıstıkları yemekle meşgul olan basın ekibi mensupları olarak, uçak yolculuğunda dahi fıstıkları kemirmeyi ihmal etmemiştik!... (Tabii, bunda, 'Siz misafirsiniz' diyerek aldığımız her 1 kg fıstığa, 1 kg daha ilave eden kent esnafının katkısını inkar etmemek gerek!..) TORPİLİ SİNYOR TERİM'DEN!.. Bugün; bir yandan stand-up yapan, bir yandan romantik aşk şiirleri yazan, bir yandan da radyoculuğu yürüten, filmler çeviren, dizilerin tatlı kaçık rollerinin aranılan ismi olan, dünün Galatasaray muhabiri arkadaşım Ceyhun Yılmaz ile bir röportaj yapsak da eski günleri yâd etsem diye aklımdan geçiriyorum. Telefonlaşıyoruz... Best FM'de program saati içinde görüşmemizi yapabileceğimizi söyleyen Ceyhun'un radyo programanın da konuğu oluyoruz. (Ne çocuk yahu!.. Röportajını dahi programında canlı canlı dinleyicilerine aktarıyor, görüyor musunuz?!..) 1995 yılında özel bir kanalda spor programının arasında kendine has bir tarzıyla 'Anonslar çeken' Ceyhun Yılmaz'ın kendi deyimiyle, 'Spor alanında hiç gözü yükseklerde olmamış'. Hedefi her zaman kendi TV programını yapmak olan Ceyhun Yılmaz, muzip tavırlarını bilen Fatih Terim'in, bir gün, kendisini Emre Hattat'a göndermesiyle bir anda kendi radyo programcısı olarak bulur. Ceyhun, 'Torpille radyo programcısı olduğunu!' açık yüreklilikle ifade ederken, bir yandan da, "Söyleyebiliyorum, çünkü bu yerlerde torpille kalmadım" da diyebiliyor. Bire bir tanık olduğum bu heyecanlı günlerinde Ceyhun Yılmaz, Galatasaray Muhabiri olarak Fatih Terim'den aldığı krediyi hak etmek için hayli çabalar. Bugünlerde ise radyo programında çevresinde dev bir gönüllü asistan ordusuyla çalışan Ceyhun Yılmaz, el attığı her alanda kendisinden söz ettirmeyi başaran bir isim oldu. Yani, başka bir deyişle kendisine 'İmparator' tarafından verilen krediyi hak etmek için hayli çaba gösterdi... UMDUĞUM RÖPORTAJ DEĞİL, KONUK OLDUĞUM PROGRAM!.. ...ve işte Ceyhun Yılmaz karşımda... Daha doğrusu biz onun karşısındayız!... 'Nasıl yani?' diyorsunuz değil mi? Röportaja, programda verilen şarkı molası sırasında stüdyo dışındaki merhabalaşma-sarılma faslından sonra, stüdyoda devam ederken bulduk kendimizi... 'Biz' diyorum, çünkü ben hem konuk, hem de röportaj yapan gazeteci ikileminde sorularımı sıralarken, bir yandan da gündemdeki magazin konularına Ceyhun'un yönelttiği sorular karşısında esprili yanıtlar yaratmaya çabasındayım. Foto muhabiri arkadaşım Cengiz ise stüdyo içinde 'Nereden daha iyi görüntü alırım?' telaşında Ceyhun'u kolluyor!.. 'Tarama özürlü' sıfatını kazanmaya başlamış saçları! eşliğinde Cengiz'in objektifine gülümseyen Ceyhun'un şirin hallerini sizlere fotoroman halinde iletmeyi düşünüyorum bu sırada!.. Ben mikrofon başındayım, Ceyhun Yılmaz karşımda, programda Ceyhun'a eşlik eden Sevil Nurgül Kılınç da yanıbaşımda... İşte kimi sigara molasında, kimi haberlerin okunduğu vakit, stüdyo kapı aralığında, kimileri ise canlı yayında sorulmuş, spor muhabiriliği günlerinden arkadaşım Ceyhun Yılmaz ile keyifli bir spor röportajı... (Bakmayın spor röportajı dediğime, karşıdaki kişi Ceyhun Yılmaz olunca, 'Sporun yan kollarıyla beslenmiş bir söyleşi' desek daha isabetli olur kanaatindeyim!..) HEPSİ BİR BÜTÜNÜN PARÇASI Bu kadar karpuzu bir koltukta taşımaya çalışan Ceyhun Yılmaz, şu sıralar nelerle meşgul?.. 16 Ocak 1999'dan bu yana radyo programları devam ediyor. Askerlik sırasında ve Hababam Sınıfı'nın çekimleri dışında herhangi bir kesinti yaşanmadı. Program saatlerinde bir değişiklik seziyorum!.. Evet, akşam programıydı. İşlerim nedeniyle rica ettim, gündüze aldık. Hatta, yapamayacak hale geldiğimi söyledim. Yönetimimizde sağolsunlar düşündüler ve benm bu şımarıklığıma göz yumdular!.. Sayısal Gece ile yıldızınız tuttu bakıyorum!.. Evet, Cumartesi geceleri il il geziyoruz. Son olarak Bodrum ve İzmir kaldı. Sayısal Gece'nin bir özelliği de, ben sunmadan önce raiting sıralamasında 38. olmuşlar. Ben sunmaya başladıktan sonra ise reyting sıralamasında 11-14 arasında geziyoruz. Çok keyifle yapıyorum. TRT televizyonuyla karşılıklı konuşuyoruz. Belki yeni yayın döneminde de devam ettirebiliriz. Show programı artık yapmıyor musun? Cine 5'te 165 ayrı bölüm yaptım. atv'de 16, bir başka kanalda16 bölüm. Ve Cine 5'te 165 ayrı programla kariyerine devam etti. O dönem hafta içi her günü Cine 5 kabul etmişti. Çünkü, her gün canlı yayın masraf demek.. Çok ayrı dallarda faaliyet gösteriyorsun? Gösteri, radyo, film, TV, yazın alanında eserler... Yormuyor mu seni?.. 3 ayrı şiir kitabım var. 3'ünün de gelirlerinin tamamını Türk Böbrek Vakfı ve Türk Eğitim Gönülleri Vakfı'na bıraktım. Şiir, radyo, sahne, televizyon, oyunculuk beni yormuyor. Esasında bu dallara bir bütünün parçaları olarak bakıyorum. Zaten, ben o parçalardan ibaretim.
'Renkli bir insanım ve bunu en net anlatabileceğim yerde sahne' görüşünden hareketle mi bu dallardaki ürün verme marifeti.?.. Alında bunun reaksiyonunu nakit olarak aldığımız tek yer sahne. Alkış, gülümseme ya da beğeni olarak sanatçıya dönüyor. O tepkileri bire bir gördüğümüz tek yer sahne. Oysa, radyoda, TV'de, kitapta beğeni arkamızdan geliyor... PROGRAMI DİNLEYİCİYLE YAPIYORUZ, BİR TEK PARAYI BEN ALIYORUM!.. Canlı yayında senin arayanlara 'Katılımcı' şeklinde bir yaklaşımın var... Ben bunu her zaman söylüyorum, canlı bağlantıya katılan kişi artık benim program arkadaşımdır. Dinleyenleri birlikte eğlendiriyoruz. Showun bir parçası oluyor, arayan kişi... Bunu bilenler arıyor. Onun için bu program, diğerlerinden farklı. Bir mantık ve bilinç var dinleyicimde. Dinleyicilerini nasıl bir profil içinde değerlendiririyorsun? Benim dinleyicilerim bir şeyle yoğun olurken, o şeye ara verip, rahatlayan insanlar. Tam tarifi bu... Sen o halde bir rahatlama istasyonu vazifesi görüyorsun... Onlarda benim için bir rahatlama noktası. Ben programdan keyif alıyor diye ayırmıyorum kendimi. Beraber keyif alıyoruz. Bir tek parayı ben alıyorum!.. Gelelim spora... İşte, sigara molamız bitti. Bu kez stüdyo içinde ve mikrofon başında karşılıklı sohbet halindeyiz Ceyhun ile... İşin ilginç tarafı ise Best FM müdavimleri bu sohbete tanıklık ediyor. Galatasaray'ın içinden gelmiş muhabir kökenli show-man, radyocu, oyuncu ama her şeyten önce Galasataraylı bir taraftar olan Ceyhun Yılmaz, Sarı-Kırmızılı takımın bu yılki fotoğrafını bizim için nasıl değerlendirir? Galatasaray, bu sene son yıllarda oynamadığı kadar garip ve güzel oynuyor. Çünkü, Feldkamp gibi çok önemli bir şans var başında. Feldkamp, zeki, akıllı ve hünerli bir adam. Galatasaray'ın Mancester United ile 3-3 berabere kaldığı maçta Feldkamp vardı. Beşiktaş şampiyon olup yenilmediğinde, Feldkamp'ın kadrosuna yenilmişti. Çok sakin, komplekssiz ve planları olan bir adam olarak algılıyorum Feldkamp'ı... Yaşından dolayı eleştiri oklarına çok sık maruz kaldı hoca... Eleştirenlerin yaşı kaç? Ben onu merak ediyorum. Eğer, çok küçükse neden eleştiriyor? Çok yaşlıysa neden anlamıyorlar?.. Böyle saçma sapan sözler oluyor, "Annem yaşında" gibi... "Annem kalp hastası ölebilir, Feldkamp'ta her an ölebilir" demişti bir yöneticimiz... Allah uzun ömürler versin herkese. Ama tabii bunlar hoş benzetmeler değil. Galatasaray'a Lincol gibi önemli bir isim geldi. Bu haftada farkını gördük. Bir de Galatasaray'ı çok yakından takip eden biri olarak şunu gözlemliyorum. Top kayıplarından birbirlerinden özür diliyorlar. Mesela, bu dahi Galatasaray'da kaybolmuş bir davranış şekliydi. Geri gelmiş olması beni sevindiriyor. Serkan ve Barış gibi çok genç ve modern futbol oynayan örnekler var. Hakan Şükür, Hasan Şaş, Okan gibi çok önemli ve tecrübeli futbolcular var. Ben Galatasaray'ın bu sene şampiyonluk yarışında iki takımdan biri olacağına inanıyorum. Ciddi ciddi süren bu konuşmanın ardından tekrar muzipleşiyor Ceyhun.... Kendi programında sohbet etmemize rağmen, hani bir hınzırlık yapacağı kesin olan afacan öğrencinin öğretmeninden izin istediği modda sesleniyor. "Ben Beşiktaş için bir şey söylemek istiyorum, izin verirsen?.." Asıl biz size konuk geldik ne diyebiliriz, dinliyorum buyrun söz sizin... Beşiktaş'ı çok severim ben. Çok üzülüyorum. Çok daha güzel futbol oynayarak, taraftarının yüzünü güldürmesini istiyorum. 1-0 ile maç kazanıyor ve o takımda1-0'lık skoru korumanın stresini hissedebiliyorsunuz. Beşiktaş taraftarı çok daha büyük heyecanlara ve coşkulara layık... Buradan da eleştirimizi yapalım... Fenerbahçe'nin son zamanlardaki transfer atakları bazı kesimler tarafından eleştiriliyor. Mesela, "Carlos, sadece forma sattırır" şeklinde serzenişler var. Bu görüşlere katılır mısın? Buna katılmak mümkün değil.. Roberto Carlos'u forma sattıran kişi olarak algılamak, o kişini kültürü ve dağarcığıyla ilgilidir. Herhalde ifade yönünde sıkıntı çekiliyor ki, böyle saçma sapan sözler sarfediliyor. Carlos bir dünya devi. Roberto Carlos'u seyretmek, Türk izleyicisi için de bir ayrıcalık aynı zamanda. Gönül ister ki, Roberto Carlos, 26 yaşında gelseydi ama!.. O sıralar birazcık meşguldü kendisi!.. O yıllarda da paramız da çıkışmazdı herhalde!... Roberto Carlos'un Türkiye'ye gelmesi hakikaten büyük bir olay ve Fenerbahçe Yönetim Kurulu'nun başarısıdır. Türk Futbolu'na çok güzel bir renktir. Tebrik ediyorum ve Fenerbahçe'nin oynadığı futbolu beğeniyorum. İyi olan her şeyi almak zorunda hissediyorlar kendilerini. Yıllardır, çocukluğumdan bu yana Fenerbahçe aynı mevkiiye 2-3 tane adam alır. Hatta aynı mevkiiye benzer oyuncuları almanın faydasını gördü, ikinci takımı çıkardı. Çok güzel de, ikinci takım ne yapacak Fenerbahçe maçlarını oynarken, bilemiyorum? Nerede kullanırlar onları?... Başarılı, güzel insanlar var. Türkiye'deki kaliteli oyunculardan biri. Ama Vederson, uyuz uyuz bakıyor Carlos'a. Haliyle, hayranız, seviyoruz ama nasıl oynayacak Vederson? Nerede oynayacak? Stadı geçince biraz ileride mi?!.. Futbol sohbetimiz sürerken, radyo programı bu tabii. Müzik yayınlarıyla soluklanıyor Ceyhun ve ekibi... Ya bakın az kalsın unutuyordum... Ceyhun Yılmaz, bu programa genç ve dinamik bir kadro eşliğinde hazırlanıyor... Erdal Orçun Yüksel, Aykut Yıldırım, Nurgül Sevil Kılınç, Emre Tuncer, Ebur Arman'dan oluşan kadro, ortaya çıkan keyifli programın her saniyesinde Ceyhun ile adeta omuz omuza... NUSAYBİN HANGİ ÜLKENİN TAKIMI?!.. Stüdyo içerisinde Siirt deplasman arkadaşlığımızı hatırlamadan geçemedik.. Bakınız nasıl?.. Esasında komik bir anı ama kimseyi kırmak niyetinde olmadığım için biz de kalmasını yeğ tuttuğum hatıralardan biriydi bu. Ceyhun yayında anlatınca yapacak bir şey de kalmamıştı artık... Ceyhun bi işte... İsterseniz Ceyhun Yılmaz'dan dinleyelim... "Saadet ile beraber Siirt'te gayet büyük bir masada oturuyoruz. Tanju Çolak, Siirt'in yeni teknik direktörü olmuş. O gün, o masada bulunanlardan biri de ünlü radyocu ve aynı zamanda sunucu-program yapımcısı, çok zeki insan Ayca Şen'di... Hatırlıyorsun Ayça'yı?.. Ayça şu an yine dergide yazıyor. O gün dediler ki, 'Başka maçınız var mı izleyebileceğimiz?'.. Siirt'in başkanı da, 'Yarın Nusaybin ile oynayacağız' dedi. Bunun üzerine Ayça'dan şöyle bir soru geldi. 'Avrupa maçı mı?!'... 'Hayır efendim, Mardin'in ilçesi Nusaybin' denince, Ayça da, 'Hı, pardon!' demek zorunda kalmıştı..." Evet, "Nusaybin, hangi ülkenin takımı?" sorusunun yöneltildiği anı unutmak mümkün değil tabii ki... Hazır Güneydoğu'ya doğru uzananca, bir anı daha geliyor Ceyhun'dan canlı yayında... "Askerdeyken Van'daydım. Daha sonra gezmeye başladım. İstanbul'dan bir arkadaşım aradı. Kulakları çınlasın, Berna... 'Nerdesin şimdi, yine Van'da mısın?' dedi. 'Yok, bu kez Batman'yadım' dedim. Ne dese iyi?.. 'Aman aman!.. Doğu'dan kurtulmuşsun, oralar iyidir!.." Batman derken, herhalde Batman'leyim zannetti!.. Takılıyorum işte hesabı!.." Ama unutulmayacak bir şey daha var ki, yayında zaman ilerliyor... Yayının sonuna yaklaşılırken, son arada ben de son sorularımı soruyorum artık. SUYUN TERSİNE AKIYORUM Yeni bir sinema filmi olabileceğinin haberini veriyor Ceyhun sohbet esnasında... "Maskeli Beşler'in 3'ü çekilecek mi diye bir konuşma yaptık. Şu an sadece görüşme aşamasında. Filmin olup olmayacağı bir belirlensin bakalım, sonra ben de olabilirim..." Yeni bir show programı düşündüğünü ve hemen hemen gerçekleşme aşamasında olduğunun bilgilerini de alıyorum Ceyhun'dan... "Eylül'den sonra hafta içi her gece yayınlanacak bir gündem-mizah programı düşünüyoruz. Çünkü, ben siyasi taşlamaların televiziyonda eksik kaldığını düşünüyorum. Zeki Alasya-Metin Akpınar'ın Kandemir Konduk kaleminde yaptıkları o mizahın tadı yok sanki artık. Şimdiki komedyenlerimiz ilgilenmek istemiyorlar bunlarla çünkü. Girmek istemiyorlar. Suyun akış hızını değiştirmek istemiyor olabilirler. Suyun normal akış hızı olmadığı için bende!... Projenin kanalı henüz belli değil. Ben projelerimi hazırlarım, kanal bana teklif getirdiği zaman önlerine koyarım. Bizim sistemimiz böyle işliyor. Biri bana biz size şöyle bir şey düşünüyoruz dediğinde, 'Bende de bu var, haberiniz olsun' diyorum." GÖZYAŞLARIMLA STADI TERK ETTİM Yayın arasında, "Sporla ilgili bir şeyler daha söylemek istiyorum ama bunu özellikle yayında konuşalım" dediğinde Ceyhun'un az çok kafasından neler geçtiğini tahmin edebiliyordum. Stüdyoya girdiğimizde ise bu sözlerini hatırlatarak, mikrofonu yayının sahibine devrediyorum. "İnsanların bir tiyatro etkinliğini ya da sinemayı seyreder gibi o tatta izleyip, maçları kişiselleştirmeyip, küfürleri çıkarırlarsa olay çok daha güzel bir hale gelecek. Bizim ülkemizde böyle değil spor. Bakın Tuncay Şanlı Middlesborugh takımına gitti. Takım 1-0 yenildi. Ama Tuncay Şanlı çıkışta imza dağıtıyordu. Tugay ile defalarca konuştum. Biliyorsun, yıllardır İngiltere'de oynuyor. İlk zamanlarda çok şaşırmıştım diye anlatırdı. 'Maçtan sonra eşlerinizi de alın akşam yemekteyiz' demiş başkan. Herhalde şaka yapıyorlar zannettim, şaşırarak... 'Asıl, yenilince takımın desteğe ihtiyacı var' diye topluca eğlence mekanı tercih ediliyormuş. Maçtan çıkınca insanlar, senin sporculuğunla, kişiliğinle ilgileniyorlar. Hayranlıklarını ya da eleştirilerini dile getiriyorlar. Bu kültürün ülkemize yerleşmesi gözlerimi yaşartabilir. En son Fenerbahçe-Galatasaray maçında kendi takımımın taraftarından nefret edip, futbolcuların üzerine su atan insanların yanında gözyaşları içerisinde terk ettim 21. dakikada stadı. Çünkü bir şey gördüm orada. Galatasaray sevgisi için toplanması gereken güzel insanların yüreğinde ve gözlerinde Fenerbahçe nefreti vardı. Bazı nefretler sevgiyi tehdit eder hale geldiğinde bizim elimizi vicdanımıza koyma zamanımız gelmiş demektir. Yoksa, biz daha çooook seyircisiz maç seyrederiz" ARANAN SLOGAN BULUNDU: BİRAZCIK İNSANLIK... Artık veda zamanı... Son sözler için söz Ceyhun Yılmaz'un spor kamuoyu içinden gelen bir isim olarak neler var bakalım dilinin ucunda?.. "Bu sözlerin ciddiye alınmasını rica ediyorum. Eskiden sevinmek çok keyifliydi. Karşı takım alkışlandığında, keyif almayan varsa, spordan elini çeksin. Taraftarın, biraz kendine çeki düzen vermesi lazım. Eğer, ekonomik alış verişse insanları gaza getiren. Dfazla nefretten medet uman özellikle yöneticiler, derhal vaçgeçsinler bu işten. Senin zekanın belki de bin katı var adamlarda. Senin kazandığın ya da kaybettiğin paranın trilyonlarcasını kazanıyorlar. Ama bak Chelsea'ye, Manchester United'ı alkışladı. Birazcık insanlık. işte slogon bu... NEFRETTEN KAÇIYORUM TRİBÜNÜ BIRAKIYORUM Fenerbahçe-Galatasaray maçında aynı beklenti vardı, hatırlarsan? 'Alkışlanacak mı?' diye... Ben alkışladım. Tek başımaydım, ama alkışladım. Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Benim Galatasaray sevgimi benden hiç kimse, ama hiç kimse alamaz. Ne futbolcusu, ne taraftarı, ne gelen giden başkanları... Ben çocukken de Galatasaraylıydım. O futbolcuların hepsi şimdi başka bir iş yapıyor. Ben yine Galatasaraylıyım. Bu nefreti görmek istemediğim için, tribün taraftalığını bırakmak üzereyim. Fenerbahçe'ye de, Beşiktaş'a da sevgim var ama ben Galatasaraylıyım. Bu sevgim hiç bir şekilde içinde nefret taşımıyor. Milli Takım için söyleyeceklerin var mı? Milli Takımın başında dünyanın en önemli antrenörlerinden biri var. Her zaman başarıya alışkın bir insan Fatih Terim... O yüzden başka bir şey demeye gerek yok. Buradan kendisine saygılarımı sunuyorum. Bugün, burada onun sayesinde varım... Bu derece muzip çocuk, bu romantik şiirleri nasıl kaleme alıyor peki? Yıllar sonra sizin çocuklarınız benim şiir kitaplarımı okuduğunda 'Bu adam hakikaten komik miydi?' diyecek. Bu şekilde anılmak istiyorum. Ütopik bir hayalin var mı? Bu işi Avrupa'ya taşımak. Başka insanları da güldürmek. Bilemiyorum ütopik bir hadise midir? Buna bence siz karar verin. Durduğum yer dahi, insanların gitmeyi hayal ettikleri yerden daha güzel olacak. O hedefe gidemeyebilirim. Fakat, sağa çektiğim yerin dahi hayranlık uyandırması lazım. Sence aşk nedir? Aşk benim hayatımdaki en büyük ve en güzel hadise. Yaşamımın küçük bir kesimini değil, tümünü derinden etkiliyor. Aşık olmadan yaşayamıyorum... Sempatik, muzip, eğlenceli bir o kadar romantik genç Ceyhun Yılmaz ile birlikte geçirdiğimiz yaklaşık 1.5 saatin özeti işte böyle.
'Renkli bir insanım ve bunu en net anlatabileceğim yerde sahne' görüşünden hareketle mi bu dallardaki ürün verme marifeti.?.. Alında bunun reaksiyonunu nakit olarak aldığımız tek yer sahne. Alkış, gülümseme ya da beğeni olarak sanatçıya dönüyor. O tepkileri bire bir gördüğümüz tek yer sahne. Oysa, radyoda, TV'de, kitapta beğeni arkamızdan geliyor... PROGRAMI DİNLEYİCİYLE YAPIYORUZ, BİR TEK PARAYI BEN ALIYORUM!.. Canlı yayında senin arayanlara 'Katılımcı' şeklinde bir yaklaşımın var... Ben bunu her zaman söylüyorum, canlı bağlantıya katılan kişi artık benim program arkadaşımdır. Dinleyenleri birlikte eğlendiriyoruz. Showun bir parçası oluyor, arayan kişi... Bunu bilenler arıyor. Onun için bu program, diğerlerinden farklı. Bir mantık ve bilinç var dinleyicimde. Dinleyicilerini nasıl bir profil içinde değerlendiririyorsun? Benim dinleyicilerim bir şeyle yoğun olurken, o şeye ara verip, rahatlayan insanlar. Tam tarifi bu... Sen o halde bir rahatlama istasyonu vazifesi görüyorsun... Onlarda benim için bir rahatlama noktası. Ben programdan keyif alıyor diye ayırmıyorum kendimi. Beraber keyif alıyoruz. Bir tek parayı ben alıyorum!.. Gelelim spora... İşte, sigara molamız bitti. Bu kez stüdyo içinde ve mikrofon başında karşılıklı sohbet halindeyiz Ceyhun ile... İşin ilginç tarafı ise Best FM müdavimleri bu sohbete tanıklık ediyor. Galatasaray'ın içinden gelmiş muhabir kökenli show-man, radyocu, oyuncu ama her şeyten önce Galasataraylı bir taraftar olan Ceyhun Yılmaz, Sarı-Kırmızılı takımın bu yılki fotoğrafını bizim için nasıl değerlendirir? Galatasaray, bu sene son yıllarda oynamadığı kadar garip ve güzel oynuyor. Çünkü, Feldkamp gibi çok önemli bir şans var başında. Feldkamp, zeki, akıllı ve hünerli bir adam. Galatasaray'ın Mancester United ile 3-3 berabere kaldığı maçta Feldkamp vardı. Beşiktaş şampiyon olup yenilmediğinde, Feldkamp'ın kadrosuna yenilmişti. Çok sakin, komplekssiz ve planları olan bir adam olarak algılıyorum Feldkamp'ı... Yaşından dolayı eleştiri oklarına çok sık maruz kaldı hoca... Eleştirenlerin yaşı kaç? Ben onu merak ediyorum. Eğer, çok küçükse neden eleştiriyor? Çok yaşlıysa neden anlamıyorlar?.. Böyle saçma sapan sözler oluyor, "Annem yaşında" gibi... "Annem kalp hastası ölebilir, Feldkamp'ta her an ölebilir" demişti bir yöneticimiz... Allah uzun ömürler versin herkese. Ama tabii bunlar hoş benzetmeler değil. Galatasaray'a Lincol gibi önemli bir isim geldi. Bu haftada farkını gördük. Bir de Galatasaray'ı çok yakından takip eden biri olarak şunu gözlemliyorum. Top kayıplarından birbirlerinden özür diliyorlar. Mesela, bu dahi Galatasaray'da kaybolmuş bir davranış şekliydi. Geri gelmiş olması beni sevindiriyor. Serkan ve Barış gibi çok genç ve modern futbol oynayan örnekler var. Hakan Şükür, Hasan Şaş, Okan gibi çok önemli ve tecrübeli futbolcular var. Ben Galatasaray'ın bu sene şampiyonluk yarışında iki takımdan biri olacağına inanıyorum. Ciddi ciddi süren bu konuşmanın ardından tekrar muzipleşiyor Ceyhun.... Kendi programında sohbet etmemize rağmen, hani bir hınzırlık yapacağı kesin olan afacan öğrencinin öğretmeninden izin istediği modda sesleniyor. "Ben Beşiktaş için bir şey söylemek istiyorum, izin verirsen?.." Asıl biz size konuk geldik ne diyebiliriz, dinliyorum buyrun söz sizin... Beşiktaş'ı çok severim ben. Çok üzülüyorum. Çok daha güzel futbol oynayarak, taraftarının yüzünü güldürmesini istiyorum. 1-0 ile maç kazanıyor ve o takımda1-0'lık skoru korumanın stresini hissedebiliyorsunuz. Beşiktaş taraftarı çok daha büyük heyecanlara ve coşkulara layık... Buradan da eleştirimizi yapalım... Fenerbahçe'nin son zamanlardaki transfer atakları bazı kesimler tarafından eleştiriliyor. Mesela, "Carlos, sadece forma sattırır" şeklinde serzenişler var. Bu görüşlere katılır mısın? Buna katılmak mümkün değil.. Roberto Carlos'u forma sattıran kişi olarak algılamak, o kişini kültürü ve dağarcığıyla ilgilidir. Herhalde ifade yönünde sıkıntı çekiliyor ki, böyle saçma sapan sözler sarfediliyor. Carlos bir dünya devi. Roberto Carlos'u seyretmek, Türk izleyicisi için de bir ayrıcalık aynı zamanda. Gönül ister ki, Roberto Carlos, 26 yaşında gelseydi ama!.. O sıralar birazcık meşguldü kendisi!.. O yıllarda da paramız da çıkışmazdı herhalde!... Roberto Carlos'un Türkiye'ye gelmesi hakikaten büyük bir olay ve Fenerbahçe Yönetim Kurulu'nun başarısıdır. Türk Futbolu'na çok güzel bir renktir. Tebrik ediyorum ve Fenerbahçe'nin oynadığı futbolu beğeniyorum. İyi olan her şeyi almak zorunda hissediyorlar kendilerini. Yıllardır, çocukluğumdan bu yana Fenerbahçe aynı mevkiiye 2-3 tane adam alır. Hatta aynı mevkiiye benzer oyuncuları almanın faydasını gördü, ikinci takımı çıkardı. Çok güzel de, ikinci takım ne yapacak Fenerbahçe maçlarını oynarken, bilemiyorum? Nerede kullanırlar onları?... Başarılı, güzel insanlar var. Türkiye'deki kaliteli oyunculardan biri. Ama Vederson, uyuz uyuz bakıyor Carlos'a. Haliyle, hayranız, seviyoruz ama nasıl oynayacak Vederson? Nerede oynayacak? Stadı geçince biraz ileride mi?!.. Futbol sohbetimiz sürerken, radyo programı bu tabii. Müzik yayınlarıyla soluklanıyor Ceyhun ve ekibi... Ya bakın az kalsın unutuyordum... Ceyhun Yılmaz, bu programa genç ve dinamik bir kadro eşliğinde hazırlanıyor... Erdal Orçun Yüksel, Aykut Yıldırım, Nurgül Sevil Kılınç, Emre Tuncer, Ebur Arman'dan oluşan kadro, ortaya çıkan keyifli programın her saniyesinde Ceyhun ile adeta omuz omuza... NUSAYBİN HANGİ ÜLKENİN TAKIMI?!.. Stüdyo içerisinde Siirt deplasman arkadaşlığımızı hatırlamadan geçemedik.. Bakınız nasıl?.. Esasında komik bir anı ama kimseyi kırmak niyetinde olmadığım için biz de kalmasını yeğ tuttuğum hatıralardan biriydi bu. Ceyhun yayında anlatınca yapacak bir şey de kalmamıştı artık... Ceyhun bi işte... İsterseniz Ceyhun Yılmaz'dan dinleyelim... "Saadet ile beraber Siirt'te gayet büyük bir masada oturuyoruz. Tanju Çolak, Siirt'in yeni teknik direktörü olmuş. O gün, o masada bulunanlardan biri de ünlü radyocu ve aynı zamanda sunucu-program yapımcısı, çok zeki insan Ayca Şen'di... Hatırlıyorsun Ayça'yı?.. Ayça şu an yine dergide yazıyor. O gün dediler ki, 'Başka maçınız var mı izleyebileceğimiz?'.. Siirt'in başkanı da, 'Yarın Nusaybin ile oynayacağız' dedi. Bunun üzerine Ayça'dan şöyle bir soru geldi. 'Avrupa maçı mı?!'... 'Hayır efendim, Mardin'in ilçesi Nusaybin' denince, Ayça da, 'Hı, pardon!' demek zorunda kalmıştı..." Evet, "Nusaybin, hangi ülkenin takımı?" sorusunun yöneltildiği anı unutmak mümkün değil tabii ki... Hazır Güneydoğu'ya doğru uzananca, bir anı daha geliyor Ceyhun'dan canlı yayında... "Askerdeyken Van'daydım. Daha sonra gezmeye başladım. İstanbul'dan bir arkadaşım aradı. Kulakları çınlasın, Berna... 'Nerdesin şimdi, yine Van'da mısın?' dedi. 'Yok, bu kez Batman'yadım' dedim. Ne dese iyi?.. 'Aman aman!.. Doğu'dan kurtulmuşsun, oralar iyidir!.." Batman derken, herhalde Batman'leyim zannetti!.. Takılıyorum işte hesabı!.." Ama unutulmayacak bir şey daha var ki, yayında zaman ilerliyor... Yayının sonuna yaklaşılırken, son arada ben de son sorularımı soruyorum artık. SUYUN TERSİNE AKIYORUM Yeni bir sinema filmi olabileceğinin haberini veriyor Ceyhun sohbet esnasında... "Maskeli Beşler'in 3'ü çekilecek mi diye bir konuşma yaptık. Şu an sadece görüşme aşamasında. Filmin olup olmayacağı bir belirlensin bakalım, sonra ben de olabilirim..." Yeni bir show programı düşündüğünü ve hemen hemen gerçekleşme aşamasında olduğunun bilgilerini de alıyorum Ceyhun'dan... "Eylül'den sonra hafta içi her gece yayınlanacak bir gündem-mizah programı düşünüyoruz. Çünkü, ben siyasi taşlamaların televiziyonda eksik kaldığını düşünüyorum. Zeki Alasya-Metin Akpınar'ın Kandemir Konduk kaleminde yaptıkları o mizahın tadı yok sanki artık. Şimdiki komedyenlerimiz ilgilenmek istemiyorlar bunlarla çünkü. Girmek istemiyorlar. Suyun akış hızını değiştirmek istemiyor olabilirler. Suyun normal akış hızı olmadığı için bende!... Projenin kanalı henüz belli değil. Ben projelerimi hazırlarım, kanal bana teklif getirdiği zaman önlerine koyarım. Bizim sistemimiz böyle işliyor. Biri bana biz size şöyle bir şey düşünüyoruz dediğinde, 'Bende de bu var, haberiniz olsun' diyorum." GÖZYAŞLARIMLA STADI TERK ETTİM Yayın arasında, "Sporla ilgili bir şeyler daha söylemek istiyorum ama bunu özellikle yayında konuşalım" dediğinde Ceyhun'un az çok kafasından neler geçtiğini tahmin edebiliyordum. Stüdyoya girdiğimizde ise bu sözlerini hatırlatarak, mikrofonu yayının sahibine devrediyorum. "İnsanların bir tiyatro etkinliğini ya da sinemayı seyreder gibi o tatta izleyip, maçları kişiselleştirmeyip, küfürleri çıkarırlarsa olay çok daha güzel bir hale gelecek. Bizim ülkemizde böyle değil spor. Bakın Tuncay Şanlı Middlesborugh takımına gitti. Takım 1-0 yenildi. Ama Tuncay Şanlı çıkışta imza dağıtıyordu. Tugay ile defalarca konuştum. Biliyorsun, yıllardır İngiltere'de oynuyor. İlk zamanlarda çok şaşırmıştım diye anlatırdı. 'Maçtan sonra eşlerinizi de alın akşam yemekteyiz' demiş başkan. Herhalde şaka yapıyorlar zannettim, şaşırarak... 'Asıl, yenilince takımın desteğe ihtiyacı var' diye topluca eğlence mekanı tercih ediliyormuş. Maçtan çıkınca insanlar, senin sporculuğunla, kişiliğinle ilgileniyorlar. Hayranlıklarını ya da eleştirilerini dile getiriyorlar. Bu kültürün ülkemize yerleşmesi gözlerimi yaşartabilir. En son Fenerbahçe-Galatasaray maçında kendi takımımın taraftarından nefret edip, futbolcuların üzerine su atan insanların yanında gözyaşları içerisinde terk ettim 21. dakikada stadı. Çünkü bir şey gördüm orada. Galatasaray sevgisi için toplanması gereken güzel insanların yüreğinde ve gözlerinde Fenerbahçe nefreti vardı. Bazı nefretler sevgiyi tehdit eder hale geldiğinde bizim elimizi vicdanımıza koyma zamanımız gelmiş demektir. Yoksa, biz daha çooook seyircisiz maç seyrederiz" ARANAN SLOGAN BULUNDU: BİRAZCIK İNSANLIK... Artık veda zamanı... Son sözler için söz Ceyhun Yılmaz'un spor kamuoyu içinden gelen bir isim olarak neler var bakalım dilinin ucunda?.. "Bu sözlerin ciddiye alınmasını rica ediyorum. Eskiden sevinmek çok keyifliydi. Karşı takım alkışlandığında, keyif almayan varsa, spordan elini çeksin. Taraftarın, biraz kendine çeki düzen vermesi lazım. Eğer, ekonomik alış verişse insanları gaza getiren. Dfazla nefretten medet uman özellikle yöneticiler, derhal vaçgeçsinler bu işten. Senin zekanın belki de bin katı var adamlarda. Senin kazandığın ya da kaybettiğin paranın trilyonlarcasını kazanıyorlar. Ama bak Chelsea'ye, Manchester United'ı alkışladı. Birazcık insanlık. işte slogon bu... NEFRETTEN KAÇIYORUM TRİBÜNÜ BIRAKIYORUM Fenerbahçe-Galatasaray maçında aynı beklenti vardı, hatırlarsan? 'Alkışlanacak mı?' diye... Ben alkışladım. Tek başımaydım, ama alkışladım. Sözlerim yanlış anlaşılmasın. Benim Galatasaray sevgimi benden hiç kimse, ama hiç kimse alamaz. Ne futbolcusu, ne taraftarı, ne gelen giden başkanları... Ben çocukken de Galatasaraylıydım. O futbolcuların hepsi şimdi başka bir iş yapıyor. Ben yine Galatasaraylıyım. Bu nefreti görmek istemediğim için, tribün taraftalığını bırakmak üzereyim. Fenerbahçe'ye de, Beşiktaş'a da sevgim var ama ben Galatasaraylıyım. Bu sevgim hiç bir şekilde içinde nefret taşımıyor. Milli Takım için söyleyeceklerin var mı? Milli Takımın başında dünyanın en önemli antrenörlerinden biri var. Her zaman başarıya alışkın bir insan Fatih Terim... O yüzden başka bir şey demeye gerek yok. Buradan kendisine saygılarımı sunuyorum. Bugün, burada onun sayesinde varım... Bu derece muzip çocuk, bu romantik şiirleri nasıl kaleme alıyor peki? Yıllar sonra sizin çocuklarınız benim şiir kitaplarımı okuduğunda 'Bu adam hakikaten komik miydi?' diyecek. Bu şekilde anılmak istiyorum. Ütopik bir hayalin var mı? Bu işi Avrupa'ya taşımak. Başka insanları da güldürmek. Bilemiyorum ütopik bir hadise midir? Buna bence siz karar verin. Durduğum yer dahi, insanların gitmeyi hayal ettikleri yerden daha güzel olacak. O hedefe gidemeyebilirim. Fakat, sağa çektiğim yerin dahi hayranlık uyandırması lazım. Sence aşk nedir? Aşk benim hayatımdaki en büyük ve en güzel hadise. Yaşamımın küçük bir kesimini değil, tümünü derinden etkiliyor. Aşık olmadan yaşayamıyorum... Sempatik, muzip, eğlenceli bir o kadar romantik genç Ceyhun Yılmaz ile birlikte geçirdiğimiz yaklaşık 1.5 saatin özeti işte böyle.