Karanlık havanın hislerinden faydalanma arzusuyla, gözlerimi üzerinde bulunduğum tozlu banktan kaldırdım. Ayağa kalkarken ellerimi sanki bu hava da birileri üzerimdeki toz parçalarını görebilecek endişesiyle yanar bir hâlde, üzerimde buldum. Üzerimi çırpıyor, bir yandan da bankta bulduğum ve az önce okuyup bitirmiş bulunduğum yetmiş sayfalık, acemice yazılmış günlüğe bakıyordum. Nasıl bir sorumsuz günlüğünü bankta bırakıp giderdi ki? Unutmasına kesinlikle ihtimal vermiyordum.. günlük unutulacak bir şey miydi? Üzerinde daha fazla düşünmenin gereksizliğini anımsadım. Her şeyin ne kadar da anlamsızlaştığını, gereksizleştiğini anlıyor, ergenlikten çıkamamış bir genç kız gibi elimdeki asaya uygun bir şeyler giymiş olmayı umuyordum. Dünya çok fazla devrik ve tamamlanmamış cümleyle doluydu. Gözlerim gidecek yeni yerler arıyordu ancak bu patikadan çıkarsam aydınlanacak olan sokaklardan birine sapmak zorunda kalacaktım. Tüm o aydınlığın yükünü omuzlarım da taşıyamazdım. Oysa metrelerce uzunlukta bulunan bu unutulmuş sokağı aydınlatma çabasıyla ışıklarına gelen elektiriği zorlayan, eski ama hâlâ canlı olan elektirik direğini seviyordum. Başımı kaldırıp baktığım da, üzerindeki tozları hâlâ görebiliyor olmam gözlerimin ne kadar iyi olduğunu anlatır gibiydi. Gene de, biraz ötede bulunan eski çocuk parkına gidebilirdim. Kimbilir belki salıncaklardan birinde göklere uçma hayallerini kurmadan önce, günlüğün boş kalmış sayfalarına bir şeyler ekleyebilirdim? Elimde daha iyi bir fikir olmamanın verdiği rahatlıkla günlüğün yırtılmış sayfalarını katlayıp tekrar içine koydum ve ağır adımlarla eski çocuk parkına doğru yöneldim. Adımlarım ne kadar yavaş olursa o kadar çok zaman geçermiş ve bitmek bilmeyen bu hikâye bitebilirmiş gibi geliyordu. Oysa, adımlarımın yavaşlığı yalnızca vakit kaybıydı ve kadere inanmıyordum. Belirli bir son yoktu, önceden belirlenmiş bir şeyler varsa bunun yaşamın sonu olmadığını düşünüyordum en azından. Şimdi ölmek istersem ölemez miydim? Aslında tamamen üzerinde hiç düşünülmemiş bir fikirdi bu. Muhtemelen belirli bir tarih vardı ve eğer zamanı gelmeden gitmek istemiyorsak biraz dikkatli olacaktık o kadar.. Her neyse, kendimi öldürecek falan değildim, sadece sonun biraz daha yakınlarda olmasını umuyordum. Parka geldiğimde, ilk önce hayatımda ilk kez sallandığım salıncağın yanına atıverdim kendimi. Zincirleri yenilenmiş, anılarımın bir kısmı da eski zincirlerle beraber uçup gidivermişti.. Zamanın oynattığı müzikal ağır ağır ilerlerken, cübbemin sol cebinden muggle yapımı kalemimi çıkartıp günlüğün son sayfasını açtım. Bir başkasının içini dökebileceği sayfaları kendime aitmiş gibi kullanıyordum. Bir başkasının boş sayfalarını çalıyordum. Sayfaları çalmak, asil bir hırsızlık gibi geliyordu.. Gene de buna hırsızlık dememeliydim. Kafamın içinde bile. Sahiplenmekti. Boş, bankın üzerine bırakılmış, doldurulmayı bekleyen satır aralarını sahipleniyordum yalnızca. Yazılacak çok şey vardı.. en önemsizinden başladım.
Γιατί αυτό το συναίσθημα; / Bu his neden?
Αυτό το όνειρο και τον κόσμο; / Bu rüya ve dünya?
Γιατί είναι χωρίς νόημα κόσμο; / Neden anlamsız dünyalar?
Μια μπάλα φωτιάς και του λαού .. / Uçan bir ateş topu ve insanlar..
Γιατί είναι αυτό το συναίσθημα; / Neden bu his?
Γιατί είναι αυτά τα όνειρα; / Niye bu rüyalar?
Πετάω .. / Uçuyorum..
Τα φτερά μου στον ώμο μου. / Kanatlarım omzum da.
Γιατί είναι αυτό το φτερό; / Neden bu kanatlar?
Αυτό το όνειρο και τον κόσμο; / Bu rüya ve dünya?
Γιατί είναι χωρίς νόημα κόσμο; / Neden anlamsız dünyalar?
Μια μπάλα φωτιάς και του λαού .. / Uçan bir ateş topu ve insanlar..
Γιατί είναι αυτό το συναίσθημα; / Neden bu his?
Γιατί είναι αυτά τα όνειρα; / Niye bu rüyalar?
Πετάω .. / Uçuyorum..
Τα φτερά μου στον ώμο μου. / Kanatlarım omzum da.
Γιατί είναι αυτό το φτερό; / Neden bu kanatlar?
Son düzenleme: