1— Çeşitleri
Bunlar şikâyet, dava süresi, izin, talep, yargı bulunmaması, açık dava bulunmaması, yeni delil bulunması, evlenme bulunmaması ve önödemenin yerine getirilmemesidir.
A— Şikâyet
Takibi şikâyete bağlı bir fiilden zarar gören kişinin, süresi içinde (6 ay, m. 108 TCK), yazılı olarak (m. 151 CMK), yetkili makamlardan, bu fiil hakkında kovuşturma yapılmasını istemesine şikâyet denir.
Bu tanımdan da kolayca anlaşılabileceği gibi, şikâyetin Ceza Muhakemesi Hukuku açısından niteliği, dava şartı olmasıdır. Takibi şikâyete bağlı bir fiil hakkında dava açılabilmesi, bu fiilden zarar gören kişinin şikâyet etmesine bağlıdır (m. 73 TCK, m. 158 CMK).
Burada dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:
Bazı kanunlar, savcılığın bazı suçlar hakkında ceza davası açabilmesini belli sürelerle sınırlamışlardır. İşte bu sürelere Ceza Muhakemesi Hukukunda dava süreleri denmektedir. Kanunda öngörülen süreler geçince, savcılık artık kamu davasını açamaz. Bu da söz konusu sürelerin nitelik itibariyle dava şartı olduklarını ortaya koymaktadır.
Basın Kanununun 26. maddesine göre, biri iki aylık öteki de dört aylık olmak üzere iki dava süresi öngörülmüştür. Savcılığın günlük yayınlarda iki ay, öteki yayınlarda da dört ay içinde ceza davasını açması gerekmektedir. Bu süreler, kanunda sözü edilen yayınların savcılığa verildiği andan itibaren işlemeye başlayacaktır.
Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 28/son maddesinde 60 günlük bir dava süresi kabul edilmiştir. Bu süre yayının yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 75. maddesine göre de ceza davasının savcılık tarafından bir yıl içinde açılması gerekmektedir.
27.10.1995 tarih ve 4125 sayılı kanunun geçici 6 m.'ye göre seçim suçlarından doğan kamu davası seçimin bittiği tarihten itibaren üç ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.
C— İzin
Bazı durumlarda, savcılığın dava açabilmesi için, yetkili resmî makamların fail hakkında dava açılmasını uygun gördüklerini açıklamaları gerekir. Bu açıklamaya Ceza Muhakemesi Hukukunda izin denmektedir.
Anayasanın 129/son maddesine göre, "memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirtilen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî mercinin iznine bağlıdır". Anayasadaki bu düzenleme doğrultusunda 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı izin sistemi getirmiştir. Buna göre suçun faili memur veya memurdan başka kamu görevlileri olursa, o zaman fail hakkında kovuşturma yapabilmek, bu arada dava açabilmek için, kural olarak, yetkili merciden izin almak gerekecektir. Bulunmadığında dava açılmasına engel olduğundan başka bir deyişle, dava açılması için bulunması şart olduğundan buradaki iznin dava şartı olduğu açıktır.
D– Öteki Dava Şartları
Ceza Muhakemesi Hukukunda öteki dava şartları, talep, yargı bulunmaması, açık dava bulunmaması, yeni delil bulunması ve ön ödemenin yerine getirilmemesi de dava şartıdır.
Takibi talebe bağlı suçlarda, yetkili makamın (Adalet Bakanı), yetkili savcıdan dava açmasını istemesine talep denmektedir. Örneğin, TCK m.13’e göre yabancı tarafından işlenmiş bir suç söz konusu ve mağdur yabancı ise, fail Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de muhakeme edilir (m. 13/3 TCK).
Yargı bulunmaması da dava şartıdır. Failin fiili muhakeme edilmiş ve muhakemenin sonunda verilen hüküm de kesinleşmiş yargı (kesin hüküm) halini almışsa, aynı fiil ve aynı fail hakkında aynı türden bir dava bir daha açılamaz. Açılırsa reddedilir (m 223/7 CMK).
Aynı fiil, aynı fail ve aynı türden bir davanın görülmekte olması da, aynı fiil ve aynı fail hakkında yeni bir ceza davasının daha açılmasına engeldir. Buna biz kısaca, açık dava bulunmaması diyoruz.
Bir fiil hakkında ceza davasının açılabilmesi için, o fiil ve o fiilin faili hakkında açılmış bir başka ceza davasının olmaması gerekmektedir. Böyle bir ceza davasına rağmen yeni bir dava açılacak olursa reddedilir (m. 223/7 CMK).
Yargı bulunması durumunda, aynı fiil ve fail hakkında yeni bir dava açılamamaktadır. Ancak, yeni delil ve olaylar ortaya çıkmışsa, yargılanmış uyuşmazlığı yeniden muhakeme etme şartı gerçekleşmiş demektir (m 311/e CMK).
Yeni delil, uyuşmazlığı daha önce yargılamış olan hakimin bilmediği, önceki muhakemede hiç ileri sürülmemiş veya ileri sürülmüş olup da üzerinde durulmamış olan delildir. İşte böyle bir delilin bulunması, yargı ile sona ermiş bir konuda yeniden dava açılması için şarttır.
Burada üzerinde kısaca duracağımız son dava şartı önödemenin yerine getirilmemesidir. Önödeme, kamu davası açılmadan ve/veya yargılama yapılmadan failin cezalandırılmasına imkân veren bir kurumdur. Hukukumuzda dört çeşit önödemenin bulunduğu söylenmelidir: 1) Kamu davası açılmadan önce söz konusu olan önödeme (m. 75 TCK) ki dava şartı olan önödeme esasen budur; 2) özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan doğruya mahkemeye gitmesi durumunda söz konusu olan önödeme (m.75 TCK); 3) savcının, fiilin önödeme kapsamında olduğunu göremeyerek veya görmeyerek kamu davası açması durumunda söz konusu olan önödeme; ve nihayet 4) iddianamede gösterilen suçun vasfının duruşmada değişmiş, fiilin önödeme kapsamına girdiği anlaşılmış olması durumunda söz konusu olan önödeme.
İlk iki önödeme eski Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş olmasına karşın son ikisi, 11.4.1983 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Ceza Bölümü Genel Kurulu kararı ile yaratılmış ve yeni TCK m.75’e alınmıştır. Buna göre
(1) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aşmayan suçların faili;
a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,
b) Hapis cezasının aşağı sınırının karşılığı olarak her gün için yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adlî para cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını,
Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz.
(2) Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi hâlinde de fail, hâkim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düşer.
(3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme işlemi yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değişmesi suretiyle madde kapsamına giren bir suça dönüşmesi hâlinde de yukarıdaki fıkra uygulanır.
(4) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı sınırı üç ayı aşmayan hapis cezası veya adlî para cezasından yalnız birinin uygulanabileceği hâllerde ödenmesi gereken miktar, yukarıdaki fıkralara göre adlî para cezası esas alınarak belirlenir.
(5) Bu madde gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kişisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye ilişkin hükümleri etkilemez.
Bunlar şikâyet, dava süresi, izin, talep, yargı bulunmaması, açık dava bulunmaması, yeni delil bulunması, evlenme bulunmaması ve önödemenin yerine getirilmemesidir.
A— Şikâyet
Takibi şikâyete bağlı bir fiilden zarar gören kişinin, süresi içinde (6 ay, m. 108 TCK), yazılı olarak (m. 151 CMK), yetkili makamlardan, bu fiil hakkında kovuşturma yapılmasını istemesine şikâyet denir.
Bu tanımdan da kolayca anlaşılabileceği gibi, şikâyetin Ceza Muhakemesi Hukuku açısından niteliği, dava şartı olmasıdır. Takibi şikâyete bağlı bir fiil hakkında dava açılabilmesi, bu fiilden zarar gören kişinin şikâyet etmesine bağlıdır (m. 73 TCK, m. 158 CMK).
Burada dikkat edilmesi gereken noktalar şunlardır:
- Ortada takibi şikâyete bağlı bir fiil olmalıdır.
- Şikâyet etmesi gereken kişi, bu fiilden zarar görmüş olmalıdır.
- Şikâyet hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı aklardan sayılır. Bu nedenle mirasçılara geçmez. Bu hakkın kullanılması mümeyyizlere aittir. Suçtan zarar görenin kanunî temsilcisi varsa, şikâyeti o yapar.
- Şikâyet, süresi içinde, yani 6 ay içinde yapılmalıdır (m. 73 TCK). Bu süre hak düşürücü bir süredir ve suçtan zarar görenin fiil ve faili bildiği veya öğrendiği anda işlemeye başlar (m. 73/2 TCK). Bu sürenin zamanaşımı değil, hak düşürücü süre olmasının sonuçları ise şunlardır: 6 aylık şikâyet süresi bakımından durma ve kesilme söz konusu değildir; Kusursuz olarak geçirilirse, eski hale getirme (m. 40 CMK) mümkündür.
- Şikâyet yazılı olarak veya tutanağa geçirilecek bir beyan ile yapılabilir (m. 158/5 CMK) Ancak, bunun için belli bir formül kullanmak şart değildir. "Şikâyetçiyim", "davacıyım", "cezalandırılmasını isterim" hatta "ihbar ediyorum" denmesi de yeterlidir.
- Şikâyetin yapılabileceği makamlar CMK m.158 de gösterilmiştir. Bunlar kural olarak, savcılık ve kolluktur. Ancak valilik, kaymakamlık, mahkeme, elçilik ve konsolosluklar, ilgili kurum ve kuruluşlardır (m.158/1-4 CMK)
- Şikâyetten vazgeçme ve şikâyetin geri alınması mümkündür. Şikâyetten vazgeçme, süresi geçmemiş ve henüz yapılmamış şikâyetin artık yapılmayacağının suçtan zarar gören kişi veya kanunî temsilcisi tarafından açıklanmasıdır. Yapılmış şikâyetin, suçtan zarar gören kişi veya kanunî temsilcisi tarafından, geçersiz sayılmasının istenmesine de şikâyetin geri alınması denmektedir. TCK şikâyetin geri alınmasını düzenlemiş, vazgeçmeyi ise düzenlememiştir. TCK’nın 73. m.sine göre, hükmün kesinleşmesine kadar şikâyet geri alınırsa dava düşer. Şikâyetten vazgeçme, kabule bağlı olmayan, tek taraflı irade beyanı iken, şikâyetin geri alınması iki taraflı bir işlemdir. Geri almanın geçerli olabilmesi için, bunun sanık tarafından kabul edilmesi gerekir (m. 73/6 TCK).
- Suçtan zarar gören birden fazla ise, bunlardan birinin şikâyet etmesi, dava şartının gerçekleşmesi için yeterlidir. Bu, failin değil, fiilin şikâyet edilmesinin bir sonucudur. Yine bunun bir sonucu olarak, failin birden fazla olması durumunda, bunlardan biri hakkında şikâyet yapılınca, hepsi hakkında da şikâyet yapılmış sayılır. Buna şikâyetin yayılma etkisi denir. Aynı durumda şikâyetten vazgeçme ve geri alma için de geçerlidir (m. 73/5 TCK). Ancak şikayetin geri alınmasının iki taraflı bir işlem olduğu unutulmamalıdır.
- Nihayet, vazgeçmeden vazgeçme, geri almadan da geri alma olmaz.
Bazı kanunlar, savcılığın bazı suçlar hakkında ceza davası açabilmesini belli sürelerle sınırlamışlardır. İşte bu sürelere Ceza Muhakemesi Hukukunda dava süreleri denmektedir. Kanunda öngörülen süreler geçince, savcılık artık kamu davasını açamaz. Bu da söz konusu sürelerin nitelik itibariyle dava şartı olduklarını ortaya koymaktadır.
Basın Kanununun 26. maddesine göre, biri iki aylık öteki de dört aylık olmak üzere iki dava süresi öngörülmüştür. Savcılığın günlük yayınlarda iki ay, öteki yayınlarda da dört ay içinde ceza davasını açması gerekmektedir. Bu süreler, kanunda sözü edilen yayınların savcılığa verildiği andan itibaren işlemeye başlayacaktır.
Türkiye Radyo ve Televizyon Kanununun 28/son maddesinde 60 günlük bir dava süresi kabul edilmiştir. Bu süre yayının yapıldığı tarihten itibaren işlemeye başlar.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 75. maddesine göre de ceza davasının savcılık tarafından bir yıl içinde açılması gerekmektedir.
27.10.1995 tarih ve 4125 sayılı kanunun geçici 6 m.'ye göre seçim suçlarından doğan kamu davası seçimin bittiği tarihten itibaren üç ay içinde açılmadığı takdirde kovuşturma yapılamaz.
C— İzin
Bazı durumlarda, savcılığın dava açabilmesi için, yetkili resmî makamların fail hakkında dava açılmasını uygun gördüklerini açıklamaları gerekir. Bu açıklamaya Ceza Muhakemesi Hukukunda izin denmektedir.
Anayasanın 129/son maddesine göre, "memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirtilen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idarî mercinin iznine bağlıdır". Anayasadaki bu düzenleme doğrultusunda 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlardan dolayı izin sistemi getirmiştir. Buna göre suçun faili memur veya memurdan başka kamu görevlileri olursa, o zaman fail hakkında kovuşturma yapabilmek, bu arada dava açabilmek için, kural olarak, yetkili merciden izin almak gerekecektir. Bulunmadığında dava açılmasına engel olduğundan başka bir deyişle, dava açılması için bulunması şart olduğundan buradaki iznin dava şartı olduğu açıktır.
D– Öteki Dava Şartları
Ceza Muhakemesi Hukukunda öteki dava şartları, talep, yargı bulunmaması, açık dava bulunmaması, yeni delil bulunması ve ön ödemenin yerine getirilmemesi de dava şartıdır.
Takibi talebe bağlı suçlarda, yetkili makamın (Adalet Bakanı), yetkili savcıdan dava açmasını istemesine talep denmektedir. Örneğin, TCK m.13’e göre yabancı tarafından işlenmiş bir suç söz konusu ve mağdur yabancı ise, fail Adalet Bakanının talebi üzerine Türkiye'de muhakeme edilir (m. 13/3 TCK).
Yargı bulunmaması da dava şartıdır. Failin fiili muhakeme edilmiş ve muhakemenin sonunda verilen hüküm de kesinleşmiş yargı (kesin hüküm) halini almışsa, aynı fiil ve aynı fail hakkında aynı türden bir dava bir daha açılamaz. Açılırsa reddedilir (m 223/7 CMK).
Aynı fiil, aynı fail ve aynı türden bir davanın görülmekte olması da, aynı fiil ve aynı fail hakkında yeni bir ceza davasının daha açılmasına engeldir. Buna biz kısaca, açık dava bulunmaması diyoruz.
Bir fiil hakkında ceza davasının açılabilmesi için, o fiil ve o fiilin faili hakkında açılmış bir başka ceza davasının olmaması gerekmektedir. Böyle bir ceza davasına rağmen yeni bir dava açılacak olursa reddedilir (m. 223/7 CMK).
Yargı bulunması durumunda, aynı fiil ve fail hakkında yeni bir dava açılamamaktadır. Ancak, yeni delil ve olaylar ortaya çıkmışsa, yargılanmış uyuşmazlığı yeniden muhakeme etme şartı gerçekleşmiş demektir (m 311/e CMK).
Yeni delil, uyuşmazlığı daha önce yargılamış olan hakimin bilmediği, önceki muhakemede hiç ileri sürülmemiş veya ileri sürülmüş olup da üzerinde durulmamış olan delildir. İşte böyle bir delilin bulunması, yargı ile sona ermiş bir konuda yeniden dava açılması için şarttır.
Burada üzerinde kısaca duracağımız son dava şartı önödemenin yerine getirilmemesidir. Önödeme, kamu davası açılmadan ve/veya yargılama yapılmadan failin cezalandırılmasına imkân veren bir kurumdur. Hukukumuzda dört çeşit önödemenin bulunduğu söylenmelidir: 1) Kamu davası açılmadan önce söz konusu olan önödeme (m. 75 TCK) ki dava şartı olan önödeme esasen budur; 2) özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan doğruya mahkemeye gitmesi durumunda söz konusu olan önödeme (m.75 TCK); 3) savcının, fiilin önödeme kapsamında olduğunu göremeyerek veya görmeyerek kamu davası açması durumunda söz konusu olan önödeme; ve nihayet 4) iddianamede gösterilen suçun vasfının duruşmada değişmiş, fiilin önödeme kapsamına girdiği anlaşılmış olması durumunda söz konusu olan önödeme.
İlk iki önödeme eski Türk Ceza Kanununda düzenlenmiş olmasına karşın son ikisi, 11.4.1983 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Ceza Bölümü Genel Kurulu kararı ile yaratılmış ve yeni TCK m.75’e alınmıştır. Buna göre
(1) Uzlaşma kapsamındaki suçlar hariç olmak üzere, yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı üç ayı aşmayan suçların faili;
a) Adlî para cezası maktu ise bu miktarı, değilse aşağı sınırını,
b) Hapis cezasının aşağı sınırının karşılığı olarak her gün için yirmi Türk Lirası üzerinden bulunacak miktarı,
c) Hapis cezası ile birlikte adlî para cezası da öngörülmüş ise, hapis cezası için bu fıkranın (b) bendine göre belirlenecek miktar ile adlî para cezasının aşağı sınırını,
Soruşturma giderleri ile birlikte, Cumhuriyet savcılığınca yapılacak tebliğ üzerine on gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmaz.
(2) Özel kanun hükümleri gereğince işin doğrudan mahkemeye intikal etmesi hâlinde de fail, hâkim tarafından yapılacak bildirim üzerine birinci fıkra hükümlerine göre saptanacak miktardaki parayı yargılama giderleriyle birlikte ödediğinde kamu davası düşer.
(3) Cumhuriyet savcılığınca madde kapsamına giren suç nedeniyle önödeme işlemi yapılmadan dava açılması veya dava konusu fiilin niteliğinin değişmesi suretiyle madde kapsamına giren bir suça dönüşmesi hâlinde de yukarıdaki fıkra uygulanır.
(4) Suçla ilgili kanun maddesinde yukarı sınırı üç ayı aşmayan hapis cezası veya adlî para cezasından yalnız birinin uygulanabileceği hâllerde ödenmesi gereken miktar, yukarıdaki fıkralara göre adlî para cezası esas alınarak belirlenir.
(5) Bu madde gereğince kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kişisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye ilişkin hükümleri etkilemez.