Debresif
Bayan Üye
Çanakkale
Her şeye rağmen bir mukavemet, bir savunma ve bir direniş meydanı
Hatta dünyanın en çetin "en zor" meydanı
Düşman tek bir ülke ve devletten değil, yedi düvelden
Üstelik güçlerini o dönem ki Osmanlı ile kıyaslamak bile saçma, silahları ve teçhizatları Osmanlıya göre çok iyi
Devasa gözlem balonları, uçakları, zırhlı gemileri ve ateş güçleri
Toplam 250.000 kişinin üzerinde asker sayısı ile ufacık bir karayı mahşere çeviriyorlar.
Mücadele verilen tek unsur düşman da değil, yazın yakıcı sıcaklar, kışın müthiş soğuklar
Siperde tek korkulan düşmanın el bombaları da değil, akrepler ve bitler
Düşmanın sadakat bozmak için yaptırdığı bin bir çeşit propaganda ve her şeye rağmen direnen Mehmetçik
Burası Çanakkale ve buranın matematiği yok!
İnsanın akıl köprülerini şak diye ortadan ayırıveren bir ruhu var
Biz bugün buna, göğsümüzü gere gere Çanakkale Ruhu diyoruz
Ve Akif
Aşkın, inancın, davanın ve çilenin tutkunu
Fikir tezgâhında gergef gergef umut dokuyan istiklal şairi
Kalbinin zümrüt tepelerinde yoğurduğu ulvi duygular ile kaleme aldığı istiklal marşı, bundan tam 89 yıl önce, bu necip milletin milli marşı olarak 12 Mart 1921 de kabul edilmişti. Onun aziz hatırasını ve bugün göğsümüze gererekten okuduğumuz İstiklal Marşımızın kabul edilişini, 89.defa kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde Ona ve Onun Çanakkale sevdasına dair hatıraları hatırlatmayı bir borç bildim
İşte O ve Onun eşsiz Çanakkale Sevdası
BU OTELİN LÜKSÜ BENİ RAHATSIZ EDER!
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Hintli, Mısırlı ve diğer Asyalı Müslümanlar İngiliz ve Fransızlar tarafından propaganda bombardımanına tutulmuştu.
Alenen İngilizler tarafından kandırılıyorlardı
İngiliz propagandası bu Müslümanlara, Almanların Halifeyi esir aldığını, İttihat ve Terakki Partisinin buna göz yumduğunu, Padişah olan Halifenin zor durumda olduğunu ve kurtarılması gerektiğini söylemekteydiler
Bu propaganda biçimini Çanakkalenin sair cephelerinde bile sürdürmüşlerdi
İşte Mehmet Akif devlet görevlisi olarak bu propagandaları çökertmek için karşı propaganda faaliyetleri için Almanya da esir edilen Müslüman üsera ile görüşmek ve İngiliz propagandalarının yanlışlığını anlatmak için Almanyadaydı
Halifenin selamı ile söze başlayan Mehmet Akif, Vunsdofda ki esir kampında Müslüman esirlerle bir dizi konuşma yapmıştı. Onun bir su gibi akan konuşmalarını dinleyen ahali, İngiliz ve Fransızların oyununa geldikleri için oldukça üzülmüştü. Akifin konuşmaları o kadar etkili olmuştu ki bu konuşmaları plaklara dolduran Alman yetkililer, ülkenin diğer esir kamplarında yaşayan Müslüman esirlere de bu konuşmaları dinletmişlerdi
Merhumun, Almanya da iken, aklı fikri Çanakkaledeydi
Almanlar, onu özel ve önemli bir misafir olarak ağırlamak adına bütün Avrupanın en lüks otellerinden biri olan Adlon Otelini uygun görmüşlerdi fakat Akif, Adlonun şatafatından ve lükslüğünden rahatsız olmuştu, Alman yetkililere, daha mütevazı bir yerde kalmak istediğini söylemişti
Alman yetkililer Akifin bu ricası karşısında şok olmuşlardı, neden burada kalmak istemediğini sorduklarında ise:
" Benim burada temsil ettiğim milletin evladı olan Mehmetçikler, şimdi Çanakkale de kan ve can pazarında iken bu otelin şatafatı beni rahatsız eder, burada ki lüks bana batar " cevabını almışlardı
NE OLACAK BU ÇANAKKALE?
Akifin Çanakkale aşkına dair önemli bir ayrıntıyı da o dönemde kendisi de Almanya da bulunup Akife kader arkadaşlığı yapan askeri ateşimiz Ömer Lütfi Bey şu şekilde aktarmaktadır:
"Berlin de merhumun en büyük endişesi Çanakkale idi Gece gündüz Çanakkaleyi düşünürdü, her sabah tekrar ederdi;
" Ömer Bey! Bu Çanakkale ne olacak? "
" Allah bilir ama vaziyet tehlikelidir. Askeri açıdan düşününce pek umut yoktur, ancak madde dışında insanüstü bir olay olmalı ki Çanakkale dayansın" derdim Ben böyle dedikçe:
" Eyvah! Eyvah! Son sığınağımızda yıkılırsa ne olur? Ne olur?" Diyerek çocuklar gibi gözlerinden yaşlar dökülürdü. Çanakkale için ağlamadığı gün yoktu, ben savaşın şartlarından söz ettikçe canı sıkılırdı Onun böyle askeri yorumlara tahammülü yoktu,O daima kesin bir kelime isterdi
Bütün dünya toplanıp Çanakkaleye hücum etse Çanakkale yine de düşmez
" Onun büyük imanı başka bir ihtimale müsait değildi, onun için tehlikeden bahsettikçe içi yanardı, o zaman bende savaşın şartlarını bir kenara bırakıp, Onu teselli ederdim, benim Onda gördüğüm vatan sevgisi o kadar yüksekti ki tarifi mümkün değildir "
BİR EDEBİYAT ŞAHESERİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
" Çanakkale Şehitlerine " diye başlayan o muazzam destan, Türk Edebiyat Tarihinin en anlamlı şiirlerinden biridir. Tamamen his ve duygu doludur. O şiiri okuduğunuz da adeta Çanakkaleye, 1915lere gidersiniz ama o şiiri yazan mütevazı efsane hiç Çanakkaleye gitmemiştir.
Akif, Çanakkale Savaşının sahnelerini madde gözü ile hiç görmemiştir ancak Mehmetçik ve vatan sevdası ile o kadar birleşmiştir ki sanki tüm olaylar onun hemen gözünün önünde cereyan etmiş gibidir
Yani Akif, Çanakkaleyi gözyaşı ve ruh ekseninde yazmıştır
Çünkü Akif, Çanakkaleye hiç gelmeden hem yaşamış hem de yazmıştır
Çünkü O, bu millete kara sevda ile bağlıdır, Çünkü Akif inancın zaferinin; aşk artı iman formülünde yattığını çok iyi bilmektedir
Akif, hiç görmediği ama ona hep yakin olduğu Çanakkalesinin destanını Gelibolu topraklarına binlerce kilometre uzakta, Arabistan da ki El-Muazzama adlı küçük bir tren istasyonun arkasında hurmalıklarda yazmıştı
O yine mühim bir görev için bu defa Arabistandaydı Hedef yine İngiliz propagandalarına karşı "karşı propaganda" yapmaktı, İngilizler bu topraklara ihanet tohumları ekiyorlardı, sadece Hintli ve Mısırlı Müslümanları kandırmakla yetinmeyen İngilizler, bu topraklarda ki Arapları da Osmanlıya karşı kışkırtmaya başlamıştı, Lawrence, G.Bell gibi dünyaca ünlü İngiliz ajanları iş başındaydı
Mehmet Akif, engin görüşleri ve akıcı hitabı ile bu defa da Arapları, İngilizlerin oyununa gelmemeleri için uyarıyordu, el-Muazzama tren istasyonu da Akifin yaptığı bu yoğun çalışmaların menzili olmuştu
Bir gün bu küçük istasyona akşamdan sonra düşen bir telgraf, binlerce güneşin, hilalin ayakta kalması için verdiği mücadelenin kazanıldığını müjdeliyordu, evet, Çanakkale Savaşı on dört aylık bir mücadeleden sonra Çanakkale Zaferi olmuştu
Artık Mehmetçik Bedrin Aslanları kadar şanlı idi, artık onların başı, başlarına taç diye Kâbenin konması bekliyordu, artık onların başını hiçbir kuvvet aşağı eğdiremezdi, artık onlar ecdatlarının gökyüzünden aşağı inip, pak alınlarından öpmesini bekliyorlardı ve artık onlar ağıt ve makber değil, Çanakkale Ruhunun babası "Güzeller Güzeli" Efendimizin (sav) cemaline taliptiler
Bu ne mukaddes bir müjde idi
Akifin göz pınarları dolmuştu, gönlünde, yıllarca sevgilisini bir bekleyen aşığın heyecanı dolanıyordu, kalemi kâğıdı kaptığı gibi kendisini istasyonun arkasında ki hurma bahçesine atmıştı
Buraya geldiğinde sırtını hurma ağacına yaslayarak, ellerini semaya kaldırdı;
" Allahım!" dedi Devam etti
" Bana, bu aciz kuluna, bu destan yazma imkanını bahşet, bu yüce vazifeyi bana nasip et sonra canımı al.Ya Rabbi!Bana bu lütfü çok görme,inam ve ikramının hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını barigah-ı uluhiyetinde kabul eyle "
Ve Akif yazmaya başlamıştı
Gözyaşlarıyla ıslattığı sayfalarda dolaşan feyz yüklü kalemi dünyanın en inanılmaz destanını, iman mürekkebi ile nakış nakış işlemeye başlamıştı
Vakit sabah namazına doğru yaklaştığında ise son noktayı koymak üzereydi;
Sen ki son ehl-i salibin kırarak savletini
Şarkın en sevgili sultanı Salahattini
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran
Sen ki İslamı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi, göğsünde kırıp parçaladın,
Sen ki ruhunla beraber gezer ecramı adın
Sen ki asara gömülmezsen taşacaksın Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat
Ey şehid oğlu şehid isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber
Osmanlı Devleti, henüz savaş devam ederken, Çanakkale'de yaşananların halka ulaştırılması, halka mal olması ve unutulmaması için, şairleri, yazarları, ressamları Çanakkaleye getirir ve onlardan Çanakkaleyi tasvir eden eserler beklerler ama berhava, Çanakkaleyi görenler orayı hiç görmeyen Akifin gölgesinde kalırlar
O Çanakkaleden Sakaryaya değin mazlum bir milletin haklı haykırışının, en gür sesi olmuştu
Çanakkale direnişin, Akif de dirilişin sesi olmuştu
O bir bülbüldü vatan da gül
OZAN ARİF BODUR
Her şeye rağmen bir mukavemet, bir savunma ve bir direniş meydanı
Hatta dünyanın en çetin "en zor" meydanı
Düşman tek bir ülke ve devletten değil, yedi düvelden
Üstelik güçlerini o dönem ki Osmanlı ile kıyaslamak bile saçma, silahları ve teçhizatları Osmanlıya göre çok iyi
Devasa gözlem balonları, uçakları, zırhlı gemileri ve ateş güçleri
Toplam 250.000 kişinin üzerinde asker sayısı ile ufacık bir karayı mahşere çeviriyorlar.
Mücadele verilen tek unsur düşman da değil, yazın yakıcı sıcaklar, kışın müthiş soğuklar
Siperde tek korkulan düşmanın el bombaları da değil, akrepler ve bitler
Düşmanın sadakat bozmak için yaptırdığı bin bir çeşit propaganda ve her şeye rağmen direnen Mehmetçik
Burası Çanakkale ve buranın matematiği yok!
İnsanın akıl köprülerini şak diye ortadan ayırıveren bir ruhu var
Biz bugün buna, göğsümüzü gere gere Çanakkale Ruhu diyoruz
Ve Akif
Aşkın, inancın, davanın ve çilenin tutkunu
Fikir tezgâhında gergef gergef umut dokuyan istiklal şairi
Kalbinin zümrüt tepelerinde yoğurduğu ulvi duygular ile kaleme aldığı istiklal marşı, bundan tam 89 yıl önce, bu necip milletin milli marşı olarak 12 Mart 1921 de kabul edilmişti. Onun aziz hatırasını ve bugün göğsümüze gererekten okuduğumuz İstiklal Marşımızın kabul edilişini, 89.defa kutlamaya hazırlandığımız şu günlerde Ona ve Onun Çanakkale sevdasına dair hatıraları hatırlatmayı bir borç bildim
İşte O ve Onun eşsiz Çanakkale Sevdası
BU OTELİN LÜKSÜ BENİ RAHATSIZ EDER!
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Hintli, Mısırlı ve diğer Asyalı Müslümanlar İngiliz ve Fransızlar tarafından propaganda bombardımanına tutulmuştu.
Alenen İngilizler tarafından kandırılıyorlardı
İngiliz propagandası bu Müslümanlara, Almanların Halifeyi esir aldığını, İttihat ve Terakki Partisinin buna göz yumduğunu, Padişah olan Halifenin zor durumda olduğunu ve kurtarılması gerektiğini söylemekteydiler
Bu propaganda biçimini Çanakkalenin sair cephelerinde bile sürdürmüşlerdi
İşte Mehmet Akif devlet görevlisi olarak bu propagandaları çökertmek için karşı propaganda faaliyetleri için Almanya da esir edilen Müslüman üsera ile görüşmek ve İngiliz propagandalarının yanlışlığını anlatmak için Almanyadaydı
Halifenin selamı ile söze başlayan Mehmet Akif, Vunsdofda ki esir kampında Müslüman esirlerle bir dizi konuşma yapmıştı. Onun bir su gibi akan konuşmalarını dinleyen ahali, İngiliz ve Fransızların oyununa geldikleri için oldukça üzülmüştü. Akifin konuşmaları o kadar etkili olmuştu ki bu konuşmaları plaklara dolduran Alman yetkililer, ülkenin diğer esir kamplarında yaşayan Müslüman esirlere de bu konuşmaları dinletmişlerdi
Merhumun, Almanya da iken, aklı fikri Çanakkaledeydi
Almanlar, onu özel ve önemli bir misafir olarak ağırlamak adına bütün Avrupanın en lüks otellerinden biri olan Adlon Otelini uygun görmüşlerdi fakat Akif, Adlonun şatafatından ve lükslüğünden rahatsız olmuştu, Alman yetkililere, daha mütevazı bir yerde kalmak istediğini söylemişti
Alman yetkililer Akifin bu ricası karşısında şok olmuşlardı, neden burada kalmak istemediğini sorduklarında ise:
" Benim burada temsil ettiğim milletin evladı olan Mehmetçikler, şimdi Çanakkale de kan ve can pazarında iken bu otelin şatafatı beni rahatsız eder, burada ki lüks bana batar " cevabını almışlardı
NE OLACAK BU ÇANAKKALE?
Akifin Çanakkale aşkına dair önemli bir ayrıntıyı da o dönemde kendisi de Almanya da bulunup Akife kader arkadaşlığı yapan askeri ateşimiz Ömer Lütfi Bey şu şekilde aktarmaktadır:
"Berlin de merhumun en büyük endişesi Çanakkale idi Gece gündüz Çanakkaleyi düşünürdü, her sabah tekrar ederdi;
" Ömer Bey! Bu Çanakkale ne olacak? "
" Allah bilir ama vaziyet tehlikelidir. Askeri açıdan düşününce pek umut yoktur, ancak madde dışında insanüstü bir olay olmalı ki Çanakkale dayansın" derdim Ben böyle dedikçe:
" Eyvah! Eyvah! Son sığınağımızda yıkılırsa ne olur? Ne olur?" Diyerek çocuklar gibi gözlerinden yaşlar dökülürdü. Çanakkale için ağlamadığı gün yoktu, ben savaşın şartlarından söz ettikçe canı sıkılırdı Onun böyle askeri yorumlara tahammülü yoktu,O daima kesin bir kelime isterdi
Bütün dünya toplanıp Çanakkaleye hücum etse Çanakkale yine de düşmez
" Onun büyük imanı başka bir ihtimale müsait değildi, onun için tehlikeden bahsettikçe içi yanardı, o zaman bende savaşın şartlarını bir kenara bırakıp, Onu teselli ederdim, benim Onda gördüğüm vatan sevgisi o kadar yüksekti ki tarifi mümkün değildir "
BİR EDEBİYAT ŞAHESERİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
" Çanakkale Şehitlerine " diye başlayan o muazzam destan, Türk Edebiyat Tarihinin en anlamlı şiirlerinden biridir. Tamamen his ve duygu doludur. O şiiri okuduğunuz da adeta Çanakkaleye, 1915lere gidersiniz ama o şiiri yazan mütevazı efsane hiç Çanakkaleye gitmemiştir.
Akif, Çanakkale Savaşının sahnelerini madde gözü ile hiç görmemiştir ancak Mehmetçik ve vatan sevdası ile o kadar birleşmiştir ki sanki tüm olaylar onun hemen gözünün önünde cereyan etmiş gibidir
Yani Akif, Çanakkaleyi gözyaşı ve ruh ekseninde yazmıştır
Çünkü Akif, Çanakkaleye hiç gelmeden hem yaşamış hem de yazmıştır
Çünkü O, bu millete kara sevda ile bağlıdır, Çünkü Akif inancın zaferinin; aşk artı iman formülünde yattığını çok iyi bilmektedir
Akif, hiç görmediği ama ona hep yakin olduğu Çanakkalesinin destanını Gelibolu topraklarına binlerce kilometre uzakta, Arabistan da ki El-Muazzama adlı küçük bir tren istasyonun arkasında hurmalıklarda yazmıştı
O yine mühim bir görev için bu defa Arabistandaydı Hedef yine İngiliz propagandalarına karşı "karşı propaganda" yapmaktı, İngilizler bu topraklara ihanet tohumları ekiyorlardı, sadece Hintli ve Mısırlı Müslümanları kandırmakla yetinmeyen İngilizler, bu topraklarda ki Arapları da Osmanlıya karşı kışkırtmaya başlamıştı, Lawrence, G.Bell gibi dünyaca ünlü İngiliz ajanları iş başındaydı
Mehmet Akif, engin görüşleri ve akıcı hitabı ile bu defa da Arapları, İngilizlerin oyununa gelmemeleri için uyarıyordu, el-Muazzama tren istasyonu da Akifin yaptığı bu yoğun çalışmaların menzili olmuştu
Bir gün bu küçük istasyona akşamdan sonra düşen bir telgraf, binlerce güneşin, hilalin ayakta kalması için verdiği mücadelenin kazanıldığını müjdeliyordu, evet, Çanakkale Savaşı on dört aylık bir mücadeleden sonra Çanakkale Zaferi olmuştu
Artık Mehmetçik Bedrin Aslanları kadar şanlı idi, artık onların başı, başlarına taç diye Kâbenin konması bekliyordu, artık onların başını hiçbir kuvvet aşağı eğdiremezdi, artık onlar ecdatlarının gökyüzünden aşağı inip, pak alınlarından öpmesini bekliyorlardı ve artık onlar ağıt ve makber değil, Çanakkale Ruhunun babası "Güzeller Güzeli" Efendimizin (sav) cemaline taliptiler
Bu ne mukaddes bir müjde idi
Akifin göz pınarları dolmuştu, gönlünde, yıllarca sevgilisini bir bekleyen aşığın heyecanı dolanıyordu, kalemi kâğıdı kaptığı gibi kendisini istasyonun arkasında ki hurma bahçesine atmıştı
Buraya geldiğinde sırtını hurma ağacına yaslayarak, ellerini semaya kaldırdı;
" Allahım!" dedi Devam etti
" Bana, bu aciz kuluna, bu destan yazma imkanını bahşet, bu yüce vazifeyi bana nasip et sonra canımı al.Ya Rabbi!Bana bu lütfü çok görme,inam ve ikramının hazinesinden bu aciz kulunun şu duasını barigah-ı uluhiyetinde kabul eyle "
Ve Akif yazmaya başlamıştı
Gözyaşlarıyla ıslattığı sayfalarda dolaşan feyz yüklü kalemi dünyanın en inanılmaz destanını, iman mürekkebi ile nakış nakış işlemeye başlamıştı
Vakit sabah namazına doğru yaklaştığında ise son noktayı koymak üzereydi;
Sen ki son ehl-i salibin kırarak savletini
Şarkın en sevgili sultanı Salahattini
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran
Sen ki İslamı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi, göğsünde kırıp parçaladın,
Sen ki ruhunla beraber gezer ecramı adın
Sen ki asara gömülmezsen taşacaksın Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat
Ey şehid oğlu şehid isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber
Osmanlı Devleti, henüz savaş devam ederken, Çanakkale'de yaşananların halka ulaştırılması, halka mal olması ve unutulmaması için, şairleri, yazarları, ressamları Çanakkaleye getirir ve onlardan Çanakkaleyi tasvir eden eserler beklerler ama berhava, Çanakkaleyi görenler orayı hiç görmeyen Akifin gölgesinde kalırlar
O Çanakkaleden Sakaryaya değin mazlum bir milletin haklı haykırışının, en gür sesi olmuştu
Çanakkale direnişin, Akif de dirilişin sesi olmuştu
O bir bülbüldü vatan da gül
OZAN ARİF BODUR