Coexistence
Banned
Müslümanların kutsal ibadet mekanıdır. Arapça'dan gelen bir sözcük olan "Cami"; Cem (Toplanma, bir araya gelme) kökünden gelen cami "toplayan, bir araya getiren yer, toplanma yeri" demektir. Her kıtada ve ülkede değişik göz alıcı mimari tarzlar ve süslemelerle yapılır. Mescit (Mescid) sözcüğü ise yine Arapça'daki secd(e)'den türeyip secdeye varılan yer, ibadet yeri demektir. İspanya'da yaşayan İslam Uygarlığı Endülüsler'den miras kalan ve cami demek olan �mezquita' sözüğünün �mescid'den geldiği çok açık olup, İngilizce'de de bundan dolayı camiye "mosque" denmektedir. Zaman içinde bu dini mimarilerde küçüklere mescit, büyüklere cami denilmiştir. Büyük camilere selatin camileri denir. Üstü açık yerlere namazgah denilmiştir. Cami Allah'ın 99 adından biridiri.
Cami mühendisliği (Cami mimarisi)
Camilerde kullanılan ana malzeme taş, tuğla, demir, ağaç, toprak, mozaik, kiremit, somaki, kum, kireç, alçı, horasan, kereste, çivi, pirinç, bakır, kurşun, çinko, mermer, cam, çini, altın, gümüştür. Topraktan yapılana kerpiç, taş-tuğla olana kargir, ağaçtan olana ahşap, yarı ahşap yarı kargir olana nimkargir denir. Kargir yapılarda yontma, kesme küfeki taşı kullanılmıştır. Yapı ustalarının her biri ayrı bölümlerde çalışır: Rençber, lağımcı, hamamcı, doğramacı, sıvacı, camcı, tüfenkçi, çilingir, hamal, katip, haseki, harbeci, mutemed, kapıcı, yeniçeri katibi, duvarcı, kemerci, kubbeci, minareci, neccar, dülger, çinici, nakkaş, oymacı, sütuncu, senktraş. Osmanlı'da ilk dönem camilerde tuğla kullanılmış, fetihten sonra kesmetaş yaygınlaşmış, tuğlalar kubbe, kemer ve hatıllarda yer almıştır.
Dünyanın en büyük camisi; Faysal Camii
Bir cami inşaatı büyük bir camide şu seyri izlerdi: Mimarlar, caminin planını çizer, ölçüleri çıkarır ve çamur veya tahta bir maketini çıkarıp padişaha sunardı.
Bu plana göre cami şu kısımlardan meydana geliyordu: Dış avlu (harim), duvarlar, iç avlu (harem), döşemeler, sahın (cami iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, hela, kapılar ve pencereler, sütunlar, sofalar, ışıklandırma, şamdanlar, avizeler, kandiller, dolap ve çekmeceler, ayakkabılıklar, halılar, hat levhaları, saatler, bahçe ve ağaçlandırma, türbe, hazire.
Binanın nerede yapılacağı, zemin ve çevreyle uyumuna dikkat edilirdi. Anıt eserlerin şehre yerleştirilmesi bir plana göreydi. Cephe, yer, simetriklik, vezin ve ritim hesaplanırdı. Cami avlularına yine en uyumlu şekilde ve mükemmel bir ahenkle ağaç dikilmesi ve çevrenin yeşillendirilmesi önemliydi. Yapı külliye ise, bütün cami, medrese, aşevi, mektep, çarşı planları çıkarılırdı. Mimarlar, ısı, ses ve ışık düzenini, havadarlık ve iç süslemeleri ayrıntılarıyla çıkarırdı. Temel atmaya çok önem verilir, uğurlu bir günde, eşref saatinde hafriyata başlanır ve temel atılırdı. Devlet yöneticileri hazır bulunur, temele altın atılırdı. Dualarla temel atılırken, mimara, bina eminine, bina kalfasına hilat giydirilir, kurbanlar kesilirdi. Temel çukuru açılıp, kazıklar çakılır, aralara kemer örülür, aralarda su biriktirilir ve köprülük od taşı döşenir. İşçiler paydosla evlerine gider, nöbetçiler kalır. İnşaatta hiç kimse zulümle çalıştırılmaz, herkese hakkı verilir. Yalnız, malzemeden çalanlar şiddetle cezalandırılır. Çiniler İznik ve Kütahya'dan, keresteler Karadeniz'den, mermer Marmara adasından, kesmetaşlar Bakırköy'den, çivi İzmit'ten gelir. Bütün malzemeler yerlidir.
Taş taşımada, sütun kaldırma ve indirmede sırık hamalları kullanılır. Zemin sathının 4 arşın altından satha kadar köprülük od taşı döşendikten sonra, duvarların inşasına geçilir. Genellikle zeminle kubbe arası büyük camide en az 50 zira'dır. Kubbe, kemer, duvar bağlamalarında demir civatalar kullanılır. Sütunlar mermer olup dışardan getirilir. Duvar taşları, demir kenetlerle birbirine bağlıdır. Kenetler beş kileden birbuçuk okkaya kadar ağırlıktadır. Taşların arasına kalın demir çiviler, yani zıvana denilen çubuklar sokulur, kurşun dökülür. Sütun başlıklarının altında kurşun levha zıvanalarla raptedilir.
Binanın her yanı içten ve dıştan kereste iskelelerle kuşatılır. Cümle kapıları önündeki döşemeye aşınmayı önlemek için porfir taşı konulur. Direk, kemer, kazık, çerçeve işlerinde çıralı çam; kapı ve kanatlarda ceviz, şimşir, meşe, elma kerestesi kullanılır. Tuğlalar Fatih devrinde 4, 5x28x28 ölçülerindeydi. Hatıl tuğlaları ise 3 cm'dir. Kiremitlerin boyu 18 parmak, ağırlığı 460 dirhemdir. Kum, kireç ve horasandan yapılan harç zenbille taşınır. Çinilerde alçı harcı, sıvalarda kıtıklı (keten elyafı) harç kullanılır. Neme müsait duvarlarda koyun yünü, yumurta akı katılır. Örümceklerin ağ kurmaması için devekuşu yumurtası harca katılır.
İnşaatta kullanılan ölçüler: Başparmak ucundan boğuma kadar olan ölçüye boğum; başparmağın yanlamasına kalınlığına parmak denirdi. 1 arşın 60 parmaktı. I. Ahmet zamanında 1 zira 24 parmak oldu, boğuma parmak denildi. 1 parmak 10 iplikti. Amme ziraı 100 eski parmak ve bu da 32 kerah idi.
Camilerin özelikleri
Kuranı Kerim'de camilerin imarı ve onarımı üzerine olan Tevbe suresinin 18. ayeti ve Muhammed'in cemaatle namazı ve hayratı öven hadislerini temel alan İslam dini mimarisi ilk mabet Kabe ile ve ilk mescit olan Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa ile devam ederek bütün üç kıtaya yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Emeviler döneminde Şam Ümeyye Camii, Kayravan Camii; Abbasiler döneminde Samerra Camii; Tolunoğulları döneminde Tolunoğlu Camii; Fatımiler döneminde El-Ezher Camii; Endülüs'te Kurtuba Camii; Selçuklular zamanında Ulu camiler; Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır. Büyük camiler, etrafında medrese, mektep, aşhane, hastane gibi yapılarla birer imaret (külliye)dir.
"Çok sayıda küçük kubbe içeren Osmanlı camilerinin merkezcil yerleşim düzeni ve piramit biçimli kütlesi, en azından form olarak, bir Uygur resminde tasvir edilen gök tapınağından yola çıkılarak oluşturulmuş ve 8. ve 10. yüzyıllarda Kökşibagan'da cami mimarisine uygulanmış gibi görünmektedir. Aya Sofya örneğinin önemli teknik özellikler ortaya koyduğuna hiç şüphe yoktur. Ancak çok kubbeli Osmanlı camilerinde estetik özellik olarak, her biri yüksek bir ayak üzerinde duran dört kubbeli Bizans kilisesinin çoğul görüntüsüne değil, Kökşibagan'da erişilen ahenge öykünme vardır. Gerçekten de merkezcil haçvari eksenli plan, Osmanlı dervişlerinin felekleri, belki de vahdet-i vücud anlayışla evrensel ahengin grafik simgesi haline gelmiş ve derviş taçlarının üst kısmında resmedilmiştir.".
"8. yüzyılda, İslam'ın zaferinin ardından bu Türk meliki kentini (Buhara) terk etti, kent sakinleri İslam dinine geçti ve bir mescit inşa ettiler. 8. ya da 11. yüzyıla tarihlendirilen bu mescit, hem Uygur kozmogrofik resim sanatına hem de piramit biçiminde düzenlenmiş dokuz kubbeli Oğuz hükümdar ikametgahına benzemesi nedeniyle, inşasında daha eski gök tapınaklarından esinlenilmiş olabilir. Ne var ki, Müslümanlıkta cemaatle birlikte yapılan ibadette geniş bir alana ihtiyaç duyulması yüzünden hücreler arasındaki duvarlar kaldırıldı ve sütunlar kubbelerin ağırlığını taşıyacak biçimde yapıldı. Böylece piramit düzenindeki çok kubbeli Türk kapalı mescitlerinin ilk örneği geliştirilmiş gibi görünüyor.". Selçuklularda sahın kargir ayaklar ve sütunlarla, çok kubbeli örtülüydü. Osmanlılarda ise dört kalın fil ayağına oturan ana kubbeli camiye geçilmiştir. Türkler bir yeri fethettikten sonra önce toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bütüncül binalar yaparlardı. İmaret kültürü denilen bu olgu, İslam kültürünün temelidir.
Camilerin kısımları (bölümleri) ve özellikleri
Camiye cümle kapısından sahına girilir, tam karşıda kıble duvarı ve ortasında her zaman cümle kapısının karşısında mihrap bulunur. Orta sahının yanları revakların altındaki yan sahındır ve yüksekçe olursa yan sofalar denir. Başlıca kısımlar:
Pencere: Kubbede ve duvarlarda iki-üç sıradır, alttakiler düz atkılı ve düz camlı, üsttekiler kemerli ve renkli işlemeli camlıdır. Işık belli bir miktar ve ölçüyle pencereden sahına girer.
Mihrap: İmamın durduğu yer, çıkıntılıdır.
Duvar: Kerpiç, tuğla, kaba yontmataş, tuğla hatıllı taş duvar, kesmetaş. Pencere ve kapı kemerleri ve atkılarındaki duvara ayaklama denir. Dış duvar kaplaması mermer, iç duvar kaplaması çini olur. Duvar üstleri üçgen veya değirmidir.
Minber: İmamın hutbe okumak için çıktığı yer. Mihrabın sağındadır.
Kürsü: Vaaz yeri.
Muvakkithane: Dış avlu kapısı yanındaki vakit tayini binası. Muvakkit, güneş saatiyle ezan saatini ayarlar.
Hünkar Mahfeli: Selatin camilerinde padişahların namaz kıldığı yer.
Son Cemaat Yeri: Namazın ilk vaktine gelemeyenler için ayrılmış yer.
Minare: Müezzinin çıkıp ezan okuduğu yer.
Şerefe: Minare gövdesindeki bir veya birçok balkon. Müezzinin durduğu yer.
Mahya: İki minare arasına asılan ışıklı yazı levhası.
Mahfil: Camilerde parmaklıkla ayrılmış yüksek yer.
Hazire: Camiyi yaptıranın, ailesinin, devlet erkanının lahitlerinin bulunduğu yer.
İmam odası: İmam ve müezzinin odası.
Şadırvan: Elbise askılıkları ve oturma sehpaları, içinde su bulunan hazne, musluklar, takunyaları bulunan avlu ortasındaki abdest yeri.
Avlu: Caminin giriş kapısına bakan geniş alan.
Gasilhane: Cenaze yıkamak için ayrılan yer. Ortasında teneşir tahtası, su araçları, yıkayıcı elbisesi, çizmesi, önlüğü, tabut ve tabuta örtülen yeşil örtü bulunur. Tuvalet: Avluda yer alan eski taşlı veya yeni taşlı, tek veya birçok bölümlü ayakyolu.
Ayakkabılık: Cami kapısı girişinde dışta veya içte, yanlarda bulunan raflı, dolaplı sistem.
Kitabe: Cami ana kapısı üzerinde, Arap harfleriyle, caminin tarihi ve mimarına ait bilgiler ihtiva eden levha.
Hat: Cami tavanında, tavan katında bulunan bant halinde yahut levha halindeki yazılar.
Sütun: Anakubbenin yaslandığı ayaklar. Şadırvan ve dış ya da iç avlunun, son cemaat yerinin direkleri.
Merdiven: Subasman üzerine yapılmış camilerde, camiye çıkılan basamaklı yer.
Kapılar: Dış kapılar avluda, son cemaat kapısı ve anakapı.
Türbe: Genellikle kubbeli, camiye bitişik, etrafı açık mezarlık.
Kurs odaları: Külliyelerde imamların öğrencilere ders verdiği yerler.
Yer örtüsü: Hemen her camide halı. Son cemaat yerinde hasır, muşamba örtüler.
Kapı örtüsü: Kenarları işlemeli kalın muşamba örtü.
Avize: Yüzlerce tek kandil veya ortada büyük bir avize.
Vaiz: İbadethanelerde, genellikle camilerde güzel nasihatler veren, kürsüde oturarak her gün veya cuma namazı öncesinde ayet ve hadislerle cemaate dersler veren hoca.
Kubbe: Camiler başta olmak üzere yapılarda yarım küre şeklindeki dam. Kasnak, kemer, tavan ve pencereleri vardır. En büyük kubbe Selimiye Camii kubbesidir.
Musalla taşı: Camilerde cenazelerin üzerine konulup cenaze namazının imam tarafından önünde kıldırıldığı taş.
Türkiye'deki ünlü camiler
Sabancı Merkez Camii - Adana
Kocatepe Camii - Ankara
Emir Sultan Camii - Bursa
Bursa Ulu Camii - Bursa
Yeşil Camii - Bursa
Selimiye Camii - Edirne
Süleymaniye Camii - İstanbul
Sultan Ahmet Camii - İstanbul
Laleli Camii - İstanbul
Nuruosmaniye Camii - İstanbul
Rüstem Paşa Camii (Tahtakale) - İstanbul
Ortaköy Camii - İstanbul
Arap Camii - İstanbul
Bayezid Camii - İstanbul
Dünyanın en büyük cami
Faysal Camii,(Şah Faysal Mescidi) İslamabad, Pakistan. Dünyaynın en büyük ve en popüler camiilerinden biridir. 5.000 m2 üzerine yapılmış 74.000 kapasiteli camiidir. 1966 yılında Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdül Aziz'in, İslamabad'ı ziyaretinde, önerisi ile gündeme gelen proje için, 1969 yılında Proje Yarışması düzenlendi. 43 ülkeden gelen 17 proje arasından Vedat Dalokay'ın Kocatepe Camii'si için düşündüğü proje yarışmayı kazandı. 1976 yılında Pakistan hukümeti, Suudi Arabistan Devleti'nden alınan 130 milyon Suudi riyali (takriben bugünün 120 milyon $)ile inşaasına başlandı ve 1986 yılında tamamlandı.
Kilise
Kilise nedir?
Birçok kişi 'kilise' denildiğinde bunun binayı nitelediğini düşünür. Bir yere kadar bu düşüncenin doğruluk payı vardır. Ama asıl anlamı bina değildir. Kilise, İsa'ya iman eden insanların oluşturduğu topluluğa verilen addır. Yani birbirleriyle ruhsal paydaşlığı olan, bir araya gelip Kutsal Kitap üzerinde derin derin düşünen, birlikte ezgiler söyleyen, birbirini sevip sayan ve zor günlerinde destek olan büyük bir iman ailesine verilen addır.
Bu büyük iman ailesi tıpkı bir beden gibidir, kimse kimseden daha önemli ya da önemsiz değildir. Herkesin birbiriyle paylaşacak bir şeyi vardır; kimi zaman bir sorun, kimi zaman sevinçli bir haber ya da paylaşacak bir ayet, kimi zaman da İsa'nın verdiği sınırsız sevgi. Kilise, İsa'ya yüceltme isteğiyle yanıp tutuşan kişilerin oluşturduğu canlı bir topluluktur, mimarisi harika binalar değil!
Sinagog
HAVRA (SİNAGOG)
Yahûdilerin ibadet yeri Dilimize "Havra" diye çevrilen bu kelime, Yunanca'da "Synagogue", toplantı için kullanılan bir terimdi Daha sonra İbranice "Keneset ve Bet ha-keneset" kelimelerine uygun olarak toplantının yapıldığı yer için kulanıldı Tânrı ile buluşma yeri anlamına da gelir Talmud'da geçen ifadelere göre, "halk evi", "küçük ma'bed", "duâ ve ibâdet yeri", "Sabbat evi" gibi anlamlara da gelir (Encyclopedıa Brıtannıca, USA, 1970, XXI, 563)
MÖ 586'da Süleyman Ma'bedi'nin yıkılışından sonra, Bâbil sürgünü esnasında Havra, halkın ibadet edebileceği bir kurum haline geldi (SGFBrandon, A Dictionary of Comparative Religion London 1970, s 598) Kudüs'teki Ma'bed'in yıkılışından sonra aynı zamanda bir eğitim öğretim yeri haline gelen havra; Bâbil tutsaklığı dönüşünde -özellikle Ezra ve halefleri zamanında- Kudüs'teki Ma'bed kültü ile paralel olarak gelişti (En Britannica, XXI, 563)
MS 70'de Süleyman Ma'bedi'nin, Roma İmparatoru Titus tarafından ikinci defa yıkılışını takip eden süre içerisinde Havra, iyice yerleşmiş bağımsız bir kurum haline geldi Kudüs'ün Yahudiler'in elinden alınışını takip eden yıllarda, Yahudi toplumunun müşterek hayatının merkezi haline geldiğinden önemi daha da arttı (En Britannica, XXI, 563)
Kurban dışındaki ibadet Havra'da gelişti Çünkü, Süleyman Ma'bedi'nin yıkılışıyla berâber kurban ibadeti de Yahudi dini hayatından kalkmıştı Ve böylece Havra, Yahudiler'in dağılmasını da önledi Bundan sonra Yahudiler, her nereye gittilerse Havra'larda toplandılar (Geoffrey Prrinder, Worshıp, in The World Religions, London 1974, s 174) Zamanla hastanelerde, her yapılan yeni mahallede muhakkak bir Ma'bed yapılır hale gelindi Her Üniversitenin de bir Ma'bedi bulunmaktadır (Hikmet Tanyu, Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler, II, 1191)
Havra; gerek günlük gerekse haftalık ibadetin yapılması, kutsal kitaplârın okunması ve dini emirlerin öğrenilmesi için Yahudi cemaatinin toplandığı yapıyı ifade eder Toplanmalar Sabbat (Cumartesi) günü ve günde üç defa yapılır
Havra'daki en kutsal şey, Doğu yönünde, perde ile örtülü bir hücredeki kutsal sandık'ta muhafaza edilen Tevrat tomarıdır Bu sandık Kudüs yönündedir ve ibadet esnasında herkes ona doğru yönelir Tevrat, aynı zamanda dini hayatın merkezi durumundadır (Brandon, age, s 598; Parrinder, age, s 174) Havra'da yapılan âyinler; Tevrat'tan bazı bölümlerin okunması, muayyen duâ ve ilâhiler ve bazan bir vaaz (hutbe)' dan ibarettir İbadet için en az on iki yaşını bir ay geçmiş on erkeğin bir araya gelmesi gerekmektedir Kadınlar ibadete katılamaz ve erkeklerle bir arada bulunmazlar Kadınların yeri ya arkada, ya da perde veya kafesle kapatılmış yan taraflardadır Son zamanlarda ise -bazı yerlerde- kadınlarla erkekler bir arada oturabilmektedirler (Hayrullah Örs Musa ve Yahudilik, İstanbul 1966, s 230-236-398-403; Parrınder age, s 174; Brandon, age, s 528) Mecburi olmamakla beraber, çoğu âileler nikâhı da Havrada kıydırırlar Yahudiler'de Havra (Ma'bed) önemli bir yer tutmaktadır Âdeta Havra ile dini hayatları iç içedir
Havranın ortasında, ibâdet ve âyini yöneten kişi için yapılmış, "Bema" denen bir kürsü vardır Yüzü ahid sandığı'na dönüktür Bu kürsünün üzerinde mumlar dikilmiştir Kürsü'nün üç tarafında cemaat için oturma yerleri vardır Duvarlarında kutsal kitaptan yazılmış metinler vardxr Resim ve heykel yoktur Model olarak Süleyman Ma'bedi esas alınmıştır Mimari tarzı ülkelere ve asırlara göre farklılık arzeder (Parrinder, age:, s 174)
Cami mühendisliği (Cami mimarisi)
Camilerde kullanılan ana malzeme taş, tuğla, demir, ağaç, toprak, mozaik, kiremit, somaki, kum, kireç, alçı, horasan, kereste, çivi, pirinç, bakır, kurşun, çinko, mermer, cam, çini, altın, gümüştür. Topraktan yapılana kerpiç, taş-tuğla olana kargir, ağaçtan olana ahşap, yarı ahşap yarı kargir olana nimkargir denir. Kargir yapılarda yontma, kesme küfeki taşı kullanılmıştır. Yapı ustalarının her biri ayrı bölümlerde çalışır: Rençber, lağımcı, hamamcı, doğramacı, sıvacı, camcı, tüfenkçi, çilingir, hamal, katip, haseki, harbeci, mutemed, kapıcı, yeniçeri katibi, duvarcı, kemerci, kubbeci, minareci, neccar, dülger, çinici, nakkaş, oymacı, sütuncu, senktraş. Osmanlı'da ilk dönem camilerde tuğla kullanılmış, fetihten sonra kesmetaş yaygınlaşmış, tuğlalar kubbe, kemer ve hatıllarda yer almıştır.
Dünyanın en büyük camisi; Faysal Camii
Bir cami inşaatı büyük bir camide şu seyri izlerdi: Mimarlar, caminin planını çizer, ölçüleri çıkarır ve çamur veya tahta bir maketini çıkarıp padişaha sunardı.
Bu plana göre cami şu kısımlardan meydana geliyordu: Dış avlu (harim), duvarlar, iç avlu (harem), döşemeler, sahın (cami iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, hela, kapılar ve pencereler, sütunlar, sofalar, ışıklandırma, şamdanlar, avizeler, kandiller, dolap ve çekmeceler, ayakkabılıklar, halılar, hat levhaları, saatler, bahçe ve ağaçlandırma, türbe, hazire.
Binanın nerede yapılacağı, zemin ve çevreyle uyumuna dikkat edilirdi. Anıt eserlerin şehre yerleştirilmesi bir plana göreydi. Cephe, yer, simetriklik, vezin ve ritim hesaplanırdı. Cami avlularına yine en uyumlu şekilde ve mükemmel bir ahenkle ağaç dikilmesi ve çevrenin yeşillendirilmesi önemliydi. Yapı külliye ise, bütün cami, medrese, aşevi, mektep, çarşı planları çıkarılırdı. Mimarlar, ısı, ses ve ışık düzenini, havadarlık ve iç süslemeleri ayrıntılarıyla çıkarırdı. Temel atmaya çok önem verilir, uğurlu bir günde, eşref saatinde hafriyata başlanır ve temel atılırdı. Devlet yöneticileri hazır bulunur, temele altın atılırdı. Dualarla temel atılırken, mimara, bina eminine, bina kalfasına hilat giydirilir, kurbanlar kesilirdi. Temel çukuru açılıp, kazıklar çakılır, aralara kemer örülür, aralarda su biriktirilir ve köprülük od taşı döşenir. İşçiler paydosla evlerine gider, nöbetçiler kalır. İnşaatta hiç kimse zulümle çalıştırılmaz, herkese hakkı verilir. Yalnız, malzemeden çalanlar şiddetle cezalandırılır. Çiniler İznik ve Kütahya'dan, keresteler Karadeniz'den, mermer Marmara adasından, kesmetaşlar Bakırköy'den, çivi İzmit'ten gelir. Bütün malzemeler yerlidir.
Taş taşımada, sütun kaldırma ve indirmede sırık hamalları kullanılır. Zemin sathının 4 arşın altından satha kadar köprülük od taşı döşendikten sonra, duvarların inşasına geçilir. Genellikle zeminle kubbe arası büyük camide en az 50 zira'dır. Kubbe, kemer, duvar bağlamalarında demir civatalar kullanılır. Sütunlar mermer olup dışardan getirilir. Duvar taşları, demir kenetlerle birbirine bağlıdır. Kenetler beş kileden birbuçuk okkaya kadar ağırlıktadır. Taşların arasına kalın demir çiviler, yani zıvana denilen çubuklar sokulur, kurşun dökülür. Sütun başlıklarının altında kurşun levha zıvanalarla raptedilir.
Binanın her yanı içten ve dıştan kereste iskelelerle kuşatılır. Cümle kapıları önündeki döşemeye aşınmayı önlemek için porfir taşı konulur. Direk, kemer, kazık, çerçeve işlerinde çıralı çam; kapı ve kanatlarda ceviz, şimşir, meşe, elma kerestesi kullanılır. Tuğlalar Fatih devrinde 4, 5x28x28 ölçülerindeydi. Hatıl tuğlaları ise 3 cm'dir. Kiremitlerin boyu 18 parmak, ağırlığı 460 dirhemdir. Kum, kireç ve horasandan yapılan harç zenbille taşınır. Çinilerde alçı harcı, sıvalarda kıtıklı (keten elyafı) harç kullanılır. Neme müsait duvarlarda koyun yünü, yumurta akı katılır. Örümceklerin ağ kurmaması için devekuşu yumurtası harca katılır.
İnşaatta kullanılan ölçüler: Başparmak ucundan boğuma kadar olan ölçüye boğum; başparmağın yanlamasına kalınlığına parmak denirdi. 1 arşın 60 parmaktı. I. Ahmet zamanında 1 zira 24 parmak oldu, boğuma parmak denildi. 1 parmak 10 iplikti. Amme ziraı 100 eski parmak ve bu da 32 kerah idi.
Camilerin özelikleri
Kuranı Kerim'de camilerin imarı ve onarımı üzerine olan Tevbe suresinin 18. ayeti ve Muhammed'in cemaatle namazı ve hayratı öven hadislerini temel alan İslam dini mimarisi ilk mabet Kabe ile ve ilk mescit olan Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa ile devam ederek bütün üç kıtaya yayılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Emeviler döneminde Şam Ümeyye Camii, Kayravan Camii; Abbasiler döneminde Samerra Camii; Tolunoğulları döneminde Tolunoğlu Camii; Fatımiler döneminde El-Ezher Camii; Endülüs'te Kurtuba Camii; Selçuklular zamanında Ulu camiler; Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır. Büyük camiler, etrafında medrese, mektep, aşhane, hastane gibi yapılarla birer imaret (külliye)dir.
"Çok sayıda küçük kubbe içeren Osmanlı camilerinin merkezcil yerleşim düzeni ve piramit biçimli kütlesi, en azından form olarak, bir Uygur resminde tasvir edilen gök tapınağından yola çıkılarak oluşturulmuş ve 8. ve 10. yüzyıllarda Kökşibagan'da cami mimarisine uygulanmış gibi görünmektedir. Aya Sofya örneğinin önemli teknik özellikler ortaya koyduğuna hiç şüphe yoktur. Ancak çok kubbeli Osmanlı camilerinde estetik özellik olarak, her biri yüksek bir ayak üzerinde duran dört kubbeli Bizans kilisesinin çoğul görüntüsüne değil, Kökşibagan'da erişilen ahenge öykünme vardır. Gerçekten de merkezcil haçvari eksenli plan, Osmanlı dervişlerinin felekleri, belki de vahdet-i vücud anlayışla evrensel ahengin grafik simgesi haline gelmiş ve derviş taçlarının üst kısmında resmedilmiştir.".
"8. yüzyılda, İslam'ın zaferinin ardından bu Türk meliki kentini (Buhara) terk etti, kent sakinleri İslam dinine geçti ve bir mescit inşa ettiler. 8. ya da 11. yüzyıla tarihlendirilen bu mescit, hem Uygur kozmogrofik resim sanatına hem de piramit biçiminde düzenlenmiş dokuz kubbeli Oğuz hükümdar ikametgahına benzemesi nedeniyle, inşasında daha eski gök tapınaklarından esinlenilmiş olabilir. Ne var ki, Müslümanlıkta cemaatle birlikte yapılan ibadette geniş bir alana ihtiyaç duyulması yüzünden hücreler arasındaki duvarlar kaldırıldı ve sütunlar kubbelerin ağırlığını taşıyacak biçimde yapıldı. Böylece piramit düzenindeki çok kubbeli Türk kapalı mescitlerinin ilk örneği geliştirilmiş gibi görünüyor.". Selçuklularda sahın kargir ayaklar ve sütunlarla, çok kubbeli örtülüydü. Osmanlılarda ise dört kalın fil ayağına oturan ana kubbeli camiye geçilmiştir. Türkler bir yeri fethettikten sonra önce toplumun bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bütüncül binalar yaparlardı. İmaret kültürü denilen bu olgu, İslam kültürünün temelidir.
Camilerin kısımları (bölümleri) ve özellikleri
Camiye cümle kapısından sahına girilir, tam karşıda kıble duvarı ve ortasında her zaman cümle kapısının karşısında mihrap bulunur. Orta sahının yanları revakların altındaki yan sahındır ve yüksekçe olursa yan sofalar denir. Başlıca kısımlar:
Pencere: Kubbede ve duvarlarda iki-üç sıradır, alttakiler düz atkılı ve düz camlı, üsttekiler kemerli ve renkli işlemeli camlıdır. Işık belli bir miktar ve ölçüyle pencereden sahına girer.
Mihrap: İmamın durduğu yer, çıkıntılıdır.
Duvar: Kerpiç, tuğla, kaba yontmataş, tuğla hatıllı taş duvar, kesmetaş. Pencere ve kapı kemerleri ve atkılarındaki duvara ayaklama denir. Dış duvar kaplaması mermer, iç duvar kaplaması çini olur. Duvar üstleri üçgen veya değirmidir.
Minber: İmamın hutbe okumak için çıktığı yer. Mihrabın sağındadır.
Kürsü: Vaaz yeri.
Muvakkithane: Dış avlu kapısı yanındaki vakit tayini binası. Muvakkit, güneş saatiyle ezan saatini ayarlar.
Hünkar Mahfeli: Selatin camilerinde padişahların namaz kıldığı yer.
Son Cemaat Yeri: Namazın ilk vaktine gelemeyenler için ayrılmış yer.
Minare: Müezzinin çıkıp ezan okuduğu yer.
Şerefe: Minare gövdesindeki bir veya birçok balkon. Müezzinin durduğu yer.
Mahya: İki minare arasına asılan ışıklı yazı levhası.
Mahfil: Camilerde parmaklıkla ayrılmış yüksek yer.
Hazire: Camiyi yaptıranın, ailesinin, devlet erkanının lahitlerinin bulunduğu yer.
İmam odası: İmam ve müezzinin odası.
Şadırvan: Elbise askılıkları ve oturma sehpaları, içinde su bulunan hazne, musluklar, takunyaları bulunan avlu ortasındaki abdest yeri.
Avlu: Caminin giriş kapısına bakan geniş alan.
Gasilhane: Cenaze yıkamak için ayrılan yer. Ortasında teneşir tahtası, su araçları, yıkayıcı elbisesi, çizmesi, önlüğü, tabut ve tabuta örtülen yeşil örtü bulunur. Tuvalet: Avluda yer alan eski taşlı veya yeni taşlı, tek veya birçok bölümlü ayakyolu.
Ayakkabılık: Cami kapısı girişinde dışta veya içte, yanlarda bulunan raflı, dolaplı sistem.
Kitabe: Cami ana kapısı üzerinde, Arap harfleriyle, caminin tarihi ve mimarına ait bilgiler ihtiva eden levha.
Hat: Cami tavanında, tavan katında bulunan bant halinde yahut levha halindeki yazılar.
Sütun: Anakubbenin yaslandığı ayaklar. Şadırvan ve dış ya da iç avlunun, son cemaat yerinin direkleri.
Merdiven: Subasman üzerine yapılmış camilerde, camiye çıkılan basamaklı yer.
Kapılar: Dış kapılar avluda, son cemaat kapısı ve anakapı.
Türbe: Genellikle kubbeli, camiye bitişik, etrafı açık mezarlık.
Kurs odaları: Külliyelerde imamların öğrencilere ders verdiği yerler.
Yer örtüsü: Hemen her camide halı. Son cemaat yerinde hasır, muşamba örtüler.
Kapı örtüsü: Kenarları işlemeli kalın muşamba örtü.
Avize: Yüzlerce tek kandil veya ortada büyük bir avize.
Vaiz: İbadethanelerde, genellikle camilerde güzel nasihatler veren, kürsüde oturarak her gün veya cuma namazı öncesinde ayet ve hadislerle cemaate dersler veren hoca.
Kubbe: Camiler başta olmak üzere yapılarda yarım küre şeklindeki dam. Kasnak, kemer, tavan ve pencereleri vardır. En büyük kubbe Selimiye Camii kubbesidir.
Musalla taşı: Camilerde cenazelerin üzerine konulup cenaze namazının imam tarafından önünde kıldırıldığı taş.
Türkiye'deki ünlü camiler
Sabancı Merkez Camii - Adana
Kocatepe Camii - Ankara
Emir Sultan Camii - Bursa
Bursa Ulu Camii - Bursa
Yeşil Camii - Bursa
Selimiye Camii - Edirne
Süleymaniye Camii - İstanbul
Sultan Ahmet Camii - İstanbul
Laleli Camii - İstanbul
Nuruosmaniye Camii - İstanbul
Rüstem Paşa Camii (Tahtakale) - İstanbul
Ortaköy Camii - İstanbul
Arap Camii - İstanbul
Bayezid Camii - İstanbul
Dünyanın en büyük cami
Faysal Camii,(Şah Faysal Mescidi) İslamabad, Pakistan. Dünyaynın en büyük ve en popüler camiilerinden biridir. 5.000 m2 üzerine yapılmış 74.000 kapasiteli camiidir. 1966 yılında Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdül Aziz'in, İslamabad'ı ziyaretinde, önerisi ile gündeme gelen proje için, 1969 yılında Proje Yarışması düzenlendi. 43 ülkeden gelen 17 proje arasından Vedat Dalokay'ın Kocatepe Camii'si için düşündüğü proje yarışmayı kazandı. 1976 yılında Pakistan hukümeti, Suudi Arabistan Devleti'nden alınan 130 milyon Suudi riyali (takriben bugünün 120 milyon $)ile inşaasına başlandı ve 1986 yılında tamamlandı.
Kilise
Kilise nedir?
Birçok kişi 'kilise' denildiğinde bunun binayı nitelediğini düşünür. Bir yere kadar bu düşüncenin doğruluk payı vardır. Ama asıl anlamı bina değildir. Kilise, İsa'ya iman eden insanların oluşturduğu topluluğa verilen addır. Yani birbirleriyle ruhsal paydaşlığı olan, bir araya gelip Kutsal Kitap üzerinde derin derin düşünen, birlikte ezgiler söyleyen, birbirini sevip sayan ve zor günlerinde destek olan büyük bir iman ailesine verilen addır.
Bu büyük iman ailesi tıpkı bir beden gibidir, kimse kimseden daha önemli ya da önemsiz değildir. Herkesin birbiriyle paylaşacak bir şeyi vardır; kimi zaman bir sorun, kimi zaman sevinçli bir haber ya da paylaşacak bir ayet, kimi zaman da İsa'nın verdiği sınırsız sevgi. Kilise, İsa'ya yüceltme isteğiyle yanıp tutuşan kişilerin oluşturduğu canlı bir topluluktur, mimarisi harika binalar değil!
Sinagog
HAVRA (SİNAGOG)
Yahûdilerin ibadet yeri Dilimize "Havra" diye çevrilen bu kelime, Yunanca'da "Synagogue", toplantı için kullanılan bir terimdi Daha sonra İbranice "Keneset ve Bet ha-keneset" kelimelerine uygun olarak toplantının yapıldığı yer için kulanıldı Tânrı ile buluşma yeri anlamına da gelir Talmud'da geçen ifadelere göre, "halk evi", "küçük ma'bed", "duâ ve ibâdet yeri", "Sabbat evi" gibi anlamlara da gelir (Encyclopedıa Brıtannıca, USA, 1970, XXI, 563)
MÖ 586'da Süleyman Ma'bedi'nin yıkılışından sonra, Bâbil sürgünü esnasında Havra, halkın ibadet edebileceği bir kurum haline geldi (SGFBrandon, A Dictionary of Comparative Religion London 1970, s 598) Kudüs'teki Ma'bed'in yıkılışından sonra aynı zamanda bir eğitim öğretim yeri haline gelen havra; Bâbil tutsaklığı dönüşünde -özellikle Ezra ve halefleri zamanında- Kudüs'teki Ma'bed kültü ile paralel olarak gelişti (En Britannica, XXI, 563)
MS 70'de Süleyman Ma'bedi'nin, Roma İmparatoru Titus tarafından ikinci defa yıkılışını takip eden süre içerisinde Havra, iyice yerleşmiş bağımsız bir kurum haline geldi Kudüs'ün Yahudiler'in elinden alınışını takip eden yıllarda, Yahudi toplumunun müşterek hayatının merkezi haline geldiğinden önemi daha da arttı (En Britannica, XXI, 563)
Kurban dışındaki ibadet Havra'da gelişti Çünkü, Süleyman Ma'bedi'nin yıkılışıyla berâber kurban ibadeti de Yahudi dini hayatından kalkmıştı Ve böylece Havra, Yahudiler'in dağılmasını da önledi Bundan sonra Yahudiler, her nereye gittilerse Havra'larda toplandılar (Geoffrey Prrinder, Worshıp, in The World Religions, London 1974, s 174) Zamanla hastanelerde, her yapılan yeni mahallede muhakkak bir Ma'bed yapılır hale gelindi Her Üniversitenin de bir Ma'bedi bulunmaktadır (Hikmet Tanyu, Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler, II, 1191)
Havra; gerek günlük gerekse haftalık ibadetin yapılması, kutsal kitaplârın okunması ve dini emirlerin öğrenilmesi için Yahudi cemaatinin toplandığı yapıyı ifade eder Toplanmalar Sabbat (Cumartesi) günü ve günde üç defa yapılır
Havra'daki en kutsal şey, Doğu yönünde, perde ile örtülü bir hücredeki kutsal sandık'ta muhafaza edilen Tevrat tomarıdır Bu sandık Kudüs yönündedir ve ibadet esnasında herkes ona doğru yönelir Tevrat, aynı zamanda dini hayatın merkezi durumundadır (Brandon, age, s 598; Parrinder, age, s 174) Havra'da yapılan âyinler; Tevrat'tan bazı bölümlerin okunması, muayyen duâ ve ilâhiler ve bazan bir vaaz (hutbe)' dan ibarettir İbadet için en az on iki yaşını bir ay geçmiş on erkeğin bir araya gelmesi gerekmektedir Kadınlar ibadete katılamaz ve erkeklerle bir arada bulunmazlar Kadınların yeri ya arkada, ya da perde veya kafesle kapatılmış yan taraflardadır Son zamanlarda ise -bazı yerlerde- kadınlarla erkekler bir arada oturabilmektedirler (Hayrullah Örs Musa ve Yahudilik, İstanbul 1966, s 230-236-398-403; Parrınder age, s 174; Brandon, age, s 528) Mecburi olmamakla beraber, çoğu âileler nikâhı da Havrada kıydırırlar Yahudiler'de Havra (Ma'bed) önemli bir yer tutmaktadır Âdeta Havra ile dini hayatları iç içedir
Havranın ortasında, ibâdet ve âyini yöneten kişi için yapılmış, "Bema" denen bir kürsü vardır Yüzü ahid sandığı'na dönüktür Bu kürsünün üzerinde mumlar dikilmiştir Kürsü'nün üç tarafında cemaat için oturma yerleri vardır Duvarlarında kutsal kitaptan yazılmış metinler vardxr Resim ve heykel yoktur Model olarak Süleyman Ma'bedi esas alınmıştır Mimari tarzı ülkelere ve asırlara göre farklılık arzeder (Parrinder, age:, s 174)