ashli
Bayan Üye
...Cambaz...
Cambaz adında akıllı, sevimli, neşeli bir çocuk varmış. Cambaz tam bir cambaz gibi hareketli, ip üstünde bile yürüyebilen, kıpır kıpır bir çocukmuş. Onun tırmanamadığı yer yokmuş, düz duvarda bile yürürmüş. Ağaçların tepesinde gezermiş. Ona bütün çocuklar hayranmış.
Cambaz küçüklüğünden beri zamanının çoğunu evlerinin bahçesinde geçirirmiş. Toprakla oynamayı çok severmiş. Oturur karıncaları izlermiş. Önüne engeller koyduğu karıncaları ne yapacaklar diye takip edermiş. Onların çalışkanlığı, sırtlarındaki yükle koştura koştura yürümeleri çok hoşuna gidermiş. Onlarla o kadar çok vakit geçirmiş ki sonunda karıncalarla arkadaş olmuş. Karıncalar onunla konuşmaya başlamışlar.
Cambaz’ın karıncalarla arkadaşlığı onun büyük sırrıymış. Bunu hiç kimseye söylememiş. Sıkıldığı zaman bahçeye çıkar, karıncalarla konuşurmuş. Bir derdi olduğunda bunu karıncalarla paylaşırmış.
Cambaz, canı sıkıldığı zaman ağacın gövdesini elleri ve ayaklarıyla bir örümcek gibi kavrar, çabucak tepesine tırmanırmış. Orada şarkılar söylermiş.
Bir gün Cambaz ağaca tırmanırken zorlanmış. Zorlanmış ama güç de olsa ağacın en tepesine kadar çıkmış. O günden sonra Cambaz yükseklere tırmanırken hep zorlanmış. Bir eli ve ayağı gücünü kaybetmiş. Ağaca tutunmakta güçlük çekmeye başlamış. Ağacı iyi kavrayamaz olmuş.
Cambaz zaman geçtikçe ağaçlara hiç çıkamaz, duvarlara tırmanamaz olmuş. Cambaz yürümekte de zorlanmaya başlayınca ailesi durumu fark etmiş. Hemen onu doktora götürmüşler. Uzun incelemeler sonucu Cambaz’ın vücudunun dengesini sağlayan kısımda bir hastalık oluştuğu ortaya çıkmış.
Doktorlar hemen tedaviye başlamışlar ama iyileşip iyileşemeyeceği belli değilmiş. Cambaz, vücudunun bir tarafını rahat kullanamaz olmuş. O taraftaki eli ve ayağı çok güçsüzleşmiş. Yürürken bir yerlere tutunması gerekiyormuş. Tutunmadığı zaman devrilecekmiş gibi vücudu sallanıyormuş.
Cambaz hayata küsmüş. Doktor yürümeye ve hareket etmeye devam etmesi gerektiğini söylediği halde yatağından çıkmıyormuş. Yatağının yanındaki pencereden dışarıyı seyrediyormuş. Tepesinde gezindiği o kocaman ağacın dallarına bakıp bakıp ağlıyormuş. Ailesi onun üzüntüsünü gidermek için uğraşıyormuş ama işe yaramıyormuş.
Okullar açıldığında Cambaz okula gitmek istememiş. Fakat ailesi gitmesi için zorlamış. Babası koluna girerek onu okula kadar götürüp, sırasına oturtmuş. Cambaz yürürken alay eden olur diye korkusundan bütün gün sırasından kalkmamış. Eve dönme zamanı geldiğinde mecburen ayağa kalkıp yürümeye başlamış. Onun devrilir gibi yürüdüğünü gören çocuklar gülmüşler. Görenler görmeyenlere işaretle onu göstermişler. Arkasından taklidini yapıp alay edenler olmuş. Cambaz ağlayarak eve gelmiş, kendini yatağa zor atmış.
-Bir daha asla okula gitmeyeceğim, benimle alay ediyorlar, demiş.
Ailesinin bütün yalvarmalarına, ısrar etmelerine aldırış etmemiş. Okula gitmeyi bırakmış, yatağından hiç çıkmaz olmuş.
Bir gün yatarken kulağının dibinde fısıltılar duymuş. Gözünü açmış ki karınca dostları onu ziyarete gelmişler.
Karıncaların başbakanı:
-Senin için pencerenin ahşabını oyup birer ucundan iki küçük delik açmak zorunda kaldık, demiş.
Cambaz onları görünce çok sevinmiş. Karıncaların ulaştırma bakanı:
-Senin için yolumuzu değiştirdik, artık yolumuz buradan geçecek, demiş.
O sırada Cambaz’ın annesi girmiş odaya. Karınca hemen susmuş. Onlar pencerenin kenarından sıra sıra dizilip çıkarken annesi karıncaları fark etmiş.
-Bu karıncalar evin içine nasıl girmişler, demiş.
Pencerenin kenarına eğilip bakınca delikleri görmüş. Annesi çok şaşırmış.
-Pencerenin kenarlarını oymuşlar, delikleri hemen kapatıp ilaçlayayım burayı, demiş.
Cambaz:
-Anne lütfen yapma. Ben onları seyrederek vakit geçiriyorum, demiş.
Annesi onu kırmamış “tamam” demiş. Cambaz pencere kenarına karıncalar için ekmek kırıntıları bırakıyormuş. Onu ziyarete gelen karıncalar yuvalarına elleri boş dönmüyorlarmış. Cambaz’ın annesi odada olmadığı zamanlarda karıncalar Cambaz’la uzun uzun konuşuyorlarmış.
Bir gün Cambaz karıncaların içinde düşecekmiş gibi yürüyen bir karınca görmüş. İlk defa görüyormuş o karıncayı. Eğilip dikkatlice bakmış ki karıncanın ayağının birinin olmadığını görmüş. Cambaz o günden sonra en çok o karıncaya dikkat etmiş, onu takibe almış. Bir yürüyüşüne bakıyormuş, bir de taşıdığı yüklere. Karınca aksayan ayağıyla büyük bir gayretle yük taşıyormuş. Hem de diğer karıncalar kadar büyük yiyecek parçalarını götürebiliyormuş.
Cambaz ayağı aksayan karıncaya içten içe kızmaya başlamış. Kendisi hayattan bıktığı ve her şeyi bıraktığı halde, karınca hiç bir şeye aldırış etmeden koşturuyormuş. O günden sonra karıncayla uğraşmaya başlamış.
Cambaz ne zaman o karınca geçecek olsa yoluna engeller koyuyormuş. Karınca engel görünce vazgeçmiyormuş, yolunu da değiştirmiyormuş. Ya tırmanıp engelin üstünden geçiyormuş ya da engelin etrafından dolanıyormuş. Birkaç kez engele tırmanırken yuvarlanmış, ağzından yiyeceğini düşürmüş. Yine de pes etmemiş. Düştüğü yerden kalkmış, yiyeceğini almış, yeniden tırmanarak engelin üzerinden geçmiş. Bir keresinde engel çok yüksek olduğu için üç kez yuvarlanmış ama vazgeçmemiş ve dördüncüde engeli geçmeyi başarmış.
Karıncanın bir ayağı olmamasına rağmen bu gayreti Cambaz’ı çok kızdırıyormuş. Bir gün karıncayı vazgeçirip korkutmak için parmağını onun tam üzerende tutmuş. Cambaz o gün ilk defa konuşmuş onunla.
-Bir daha buradan sakın geçme yoksa seni ezerim, demiş.
Karınca:
-Neden benimle uğraşıyorsun, diye sormuş.
Cambaz:
-Hiçbir şeyin yokmuş, diğer karıncalar gibi sağlıklıymışsın gibi davrandığın için sana sinir oluyorum, demiş.
Karınca:
-Neyim var ki benim? diye sormuş.
Cambaz:
-Benimle dalga mı geçiyorsun? Ayağının biri yok işte, topal karınca, demiş.
Karınca:
-Hayır gerçekten dalga geçmiyorum, demiş. Ben bu halime öyle alıştım ki ayağımın birinin olmadığını unutuyorum.
Cambaz bu cevaba şaşırmış. Biraz düşündükten sonra:
-Unutursun tabi, demiş. Senin arkadaşların benim arkadaşlarım gibi seninle alay etmiyorlardır. Haline bakıp gülüp eğlenmiyorlardır.
Karınca:
-Önce benimle de alay edenler oldu, demiş. Fakat ben onların sözlerine hiç aldırış etmedim. Başkalarının sözleriyle hayatıma yön veremem ki. Sonra onlar kendi hayatını yaşarken ben bir köşede üzülür kalırım. Zamanla herkes alıştı benim bu halime. Bazen ilk defa görenler şaşırıyor ama onlar da beni ilgilendirmiyor.
Cambaz:
-Ama ben, bana tuhaf bir varlıkmışım gibi bakanları görünce çok üzülüyorum.
Karınca:
-Sen bu hâlini kabul edememişsin, demiş. Kendini kabul edersen herkes seni kabullenir. Ben böyleyim onlardan biraz farklıyım ama bu beni onların gerisinde bıraktırmaz. Ben de pek çok şeyi başarabilirim demelisin.
Cambaz, itiraz etmiş:
-Herkes bana baktığı sürece ben hiçbir şey başaramam.
Karınca:
-Aklın bedenine takılıp kalmasın, demiş. Yapacağın işleri düşün. Ben kendimi yaptığım işe öyle çok veriyorum ki, topal olduğumu gerçekten unutuyorum. Mutluluk bir bacakta değil. Öyle olsa bacağı eksik olmayan herkesin mutlu olması gerekirdi.
Cambaz:
-Ben unutamam. Unutmak istesem bile her alay eden, eksikliğimi bana yeniden hatırlatır, demiş.
Karınca:
-Senin vücudundaki eksikliğe bakarak alay edecek birisi önce kendi terbiyesindeki eksikliğe bakmalı bence, demiş. Neden hastalığından utanasın ki. Hastalık hiçbir zaman utanılacak bir şey değildir. Bizim başımıza gelen bir gün herkesin başına gelebilir.
Cambaz:
-Sence ben okulumu bırakmakla hata mı ettim? diye sormuş.
Karınca:
-Tabi ki bırakmamalısın, demiş. Başkalarının sözüne bakıp yapacağın hiçbir şeyden vazgeçme. Hele bir de bu, bilgi kaynağı olan okula gitmekse asla vazgeçmemelisin.
Karıncayla konuşmak Cambaz’ı rahatlatmış. Ertesi gün okuluna gitmiş. Kimsenin sözlerine de davranışlarına da aldırış etmemiş. Ben böyleyim, böyle de mutlu ve başarılı olabilirim diye kendini olduğu gibi kabul etmiş. Okulun en başarılı öğrencilerinden biri olmuş. Karşılaştığı güçlüklerde hep topal karıncayı hatırlamış, birçok başarı elde etmiş. Hayatı boyunca mutlu mutlu yaşamış.