SuskunDervis
Kayıtlı Üye
Bugün size yalnız bir adamdan,tarihin büyük yalnızından söz etmek istiyorum.
Yalnızdı.
Kalabalıklar içinde çok sevilirken bile yalnızdı.Bugün de anısının bir yanı hala yalnız...
Çağlar boyu adının anılıyor olması bu yalnzılığı dindiremiyor...
Ta o günden beri bir "bölüğün" sadece onun izinden gittiğini söylemeekte ısrarlı oluşu, zamanında "Andolsun ki,sözünüze güvenmeden sabahladım,düşmanı sizinle korkutmadım" diye haykırışını unutturamıyor.
Hayır,hayır...Bazen aynı şeye inanmak,aynı yola baş koymak insanları birbirlerine gerçekten yakın kılmaya yetmiyor.
O öyle bir biçimde inanmıştı ki,yapayalnızdı...
"Azim ve irade sahibi kırk kişi bulsaydım hakkımı dilerdim" demişti.
Bulamamıştı.
Kırk kişi...
Binlerce seveni vardı,binlerce sayanı vardı;yüz süreni,omuz vereni vardı.Ama yanında onun gibi saf tutacak kırk kişi bulamamıştı,öyle yalnızdı.
Elbette yalnızlığı,hayatın önüne getirip koyduğu sorumlulaklar karşısında sızlanan,mızmızlanan bir yalnızlık değildi.
O'nun ki dünyaya efendi olmanın getirdiği "kopuş"tu.
Hani Nietzche diyor ya,"En ıssız çölde,ruh biçim değiştirir aslan olur!"
O da bir bakıma hem içindeki çölden hem de kalabalıkların çölünden geçmiş aslan olmuştu...
Evine biat etmek ona bağlılılarına sunmak için insanlar hücum ettiğinde küçük çocuklarının ezilmekten kurtulduğu o hengameyi şöyle anlatmıştı bir keresinde:
"Halkın etrafıma,sırtlanın boynundaki kıllar gibi üşümesi kadar beni ezen bir şey olmadı hayatımda..."
En kutlu kişi dünyadan ayrıldığında öteki güçlüler iktidar kavgası yaparken o sevdiğinin naaşını yıkadı.O sırada "Başkasından ayrılışa teselli bulurduk ama senden ayrılışa teselli yok" diye hıçkıırıyordu.O sırada dışarda kızışan iktidar kavgasına dönüp bakmış ve hüzne kapılmıştı:"Bir sudur ki,kokmuş;bir lokmadır
ki yiyenin boğazında kalmış,kursağına oturmuş...Bir şey söylesem derler ki baş olmaya hırsı var,sussam derler ki ölümden korkar."
Gözleri sadece bakmazdı onun görürdü.Kalbi çarpmazdı onun sadece hissederdi.
Bu yüzden insanın çağlar aşırı gerçeğini kavramakta hiç güçlük çekememişti:"Siz Allah'ın ahitlerinin bozulmasını görüyorsunuz da kızmıyorsunuz;fakat babalarınızın ahitlerinin bozulmasına öfkeleniyorsunuz..."
İşte bu yüzden hala anısı da yalnız...
Çünkü hala yeryüzü aynı bağların kölesi olanlarca kana boğuluyor.Hala babalar ne derse öyle oluyor...
Kırgındı...Ama hiç gücenmemişti.Hınç hiç yanına yaklaşmamıştı.
Kırılan hayallerinden düşmanlarına değil hep kendine pay çıkarırdı.
"Semerin sırtına yuların boynuna ey dünya senin tırnaklarından kurtuldum yollarından çekildim ben" demekten çekinmemişti.
Peki hiç mi isyan etmemişti?Galiba bir gün...
"Bir dağ bile beni sevse musibete uğrar" dediği gün...
Savaşçıydı.Kılıcıyla tanınırdı.Ama bütün yiğitler gibi yalnız savaşçıydı.
Savaşta şöyle dua edilmesini isterdi:"Allah'ım onların da canlarını koru bizimde.Aramızı uzlaştır."
Sevilmeketen başı dönmeyecek kadar yüce ve bilge olmak zordur çok zordur.
Ama o böyleydi ve o yüzden sevilmeye karşı bile uyanık olmaya çağırdı insanları.
"Yakındır benim yüzümden iki bölük helak olur gider!
Bir bölüğü beni fazlasıyla sevendir sevgi gerçek olmayan inanca yürütür onu; öbürü bana bugz edendir gerçek olmayan yola salar onu."
İnsan bir yerden başlayıp onu anlatmaya çalışınca yine onun tarafında durdurlu-yor.Çünkü demiş ki bir gün kendisini övene:"Ben dediğnden aşağıdayım gönlünde gizlediğinden yukarıdayım."
O yüzden burada duruyorum.Zaten tarihte susuyor.
Adının sık anılıp sık çağrılması,sadeliğinden uzak bir biçimde çileci gösteriler
yapılması onun anısının bütün sıcaklığı ile katılmasına yetmiyor...
Unutmayın ki O...Bir yanlışla galip gelmekten ise doğrulara sırtını vererek
uzun bir mağlubiyetin kapısını açmaktan çekinmemişti ve bu uğurda şehit olmuştu.
O,İmam Ali...
Ali bin Ebu Talib...
Büyük yalnız...
HAŞMET BABAOĞLU
RADİKAL-17.11.2003
Yalnızdı.
Kalabalıklar içinde çok sevilirken bile yalnızdı.Bugün de anısının bir yanı hala yalnız...
Çağlar boyu adının anılıyor olması bu yalnzılığı dindiremiyor...
Ta o günden beri bir "bölüğün" sadece onun izinden gittiğini söylemeekte ısrarlı oluşu, zamanında "Andolsun ki,sözünüze güvenmeden sabahladım,düşmanı sizinle korkutmadım" diye haykırışını unutturamıyor.
Hayır,hayır...Bazen aynı şeye inanmak,aynı yola baş koymak insanları birbirlerine gerçekten yakın kılmaya yetmiyor.
O öyle bir biçimde inanmıştı ki,yapayalnızdı...
"Azim ve irade sahibi kırk kişi bulsaydım hakkımı dilerdim" demişti.
Bulamamıştı.
Kırk kişi...
Binlerce seveni vardı,binlerce sayanı vardı;yüz süreni,omuz vereni vardı.Ama yanında onun gibi saf tutacak kırk kişi bulamamıştı,öyle yalnızdı.
Elbette yalnızlığı,hayatın önüne getirip koyduğu sorumlulaklar karşısında sızlanan,mızmızlanan bir yalnızlık değildi.
O'nun ki dünyaya efendi olmanın getirdiği "kopuş"tu.
Hani Nietzche diyor ya,"En ıssız çölde,ruh biçim değiştirir aslan olur!"
O da bir bakıma hem içindeki çölden hem de kalabalıkların çölünden geçmiş aslan olmuştu...
Evine biat etmek ona bağlılılarına sunmak için insanlar hücum ettiğinde küçük çocuklarının ezilmekten kurtulduğu o hengameyi şöyle anlatmıştı bir keresinde:
"Halkın etrafıma,sırtlanın boynundaki kıllar gibi üşümesi kadar beni ezen bir şey olmadı hayatımda..."
En kutlu kişi dünyadan ayrıldığında öteki güçlüler iktidar kavgası yaparken o sevdiğinin naaşını yıkadı.O sırada "Başkasından ayrılışa teselli bulurduk ama senden ayrılışa teselli yok" diye hıçkıırıyordu.O sırada dışarda kızışan iktidar kavgasına dönüp bakmış ve hüzne kapılmıştı:"Bir sudur ki,kokmuş;bir lokmadır
ki yiyenin boğazında kalmış,kursağına oturmuş...Bir şey söylesem derler ki baş olmaya hırsı var,sussam derler ki ölümden korkar."
Gözleri sadece bakmazdı onun görürdü.Kalbi çarpmazdı onun sadece hissederdi.
Bu yüzden insanın çağlar aşırı gerçeğini kavramakta hiç güçlük çekememişti:"Siz Allah'ın ahitlerinin bozulmasını görüyorsunuz da kızmıyorsunuz;fakat babalarınızın ahitlerinin bozulmasına öfkeleniyorsunuz..."
İşte bu yüzden hala anısı da yalnız...
Çünkü hala yeryüzü aynı bağların kölesi olanlarca kana boğuluyor.Hala babalar ne derse öyle oluyor...
Kırgındı...Ama hiç gücenmemişti.Hınç hiç yanına yaklaşmamıştı.
Kırılan hayallerinden düşmanlarına değil hep kendine pay çıkarırdı.
"Semerin sırtına yuların boynuna ey dünya senin tırnaklarından kurtuldum yollarından çekildim ben" demekten çekinmemişti.
Peki hiç mi isyan etmemişti?Galiba bir gün...
"Bir dağ bile beni sevse musibete uğrar" dediği gün...
Savaşçıydı.Kılıcıyla tanınırdı.Ama bütün yiğitler gibi yalnız savaşçıydı.
Savaşta şöyle dua edilmesini isterdi:"Allah'ım onların da canlarını koru bizimde.Aramızı uzlaştır."
Sevilmeketen başı dönmeyecek kadar yüce ve bilge olmak zordur çok zordur.
Ama o böyleydi ve o yüzden sevilmeye karşı bile uyanık olmaya çağırdı insanları.
"Yakındır benim yüzümden iki bölük helak olur gider!
Bir bölüğü beni fazlasıyla sevendir sevgi gerçek olmayan inanca yürütür onu; öbürü bana bugz edendir gerçek olmayan yola salar onu."
İnsan bir yerden başlayıp onu anlatmaya çalışınca yine onun tarafında durdurlu-yor.Çünkü demiş ki bir gün kendisini övene:"Ben dediğnden aşağıdayım gönlünde gizlediğinden yukarıdayım."
O yüzden burada duruyorum.Zaten tarihte susuyor.
Adının sık anılıp sık çağrılması,sadeliğinden uzak bir biçimde çileci gösteriler
yapılması onun anısının bütün sıcaklığı ile katılmasına yetmiyor...
Unutmayın ki O...Bir yanlışla galip gelmekten ise doğrulara sırtını vererek
uzun bir mağlubiyetin kapısını açmaktan çekinmemişti ve bu uğurda şehit olmuştu.
O,İmam Ali...
Ali bin Ebu Talib...
Büyük yalnız...
HAŞMET BABAOĞLU
RADİKAL-17.11.2003