Burada Bir Zamanlar Deniz Diye Birşey Vardı - Nazan Bekiroğlu

ashli

Bayan Üye
Sen bilmezsin yavrucuğum, burada bir zamanlar deniz diye bir şey vardı.

Tuzluydu suyu, içilmezdi ama hayattı. Kimi yeşildi rengi kimi mavi. Karaya döndüğü ak mermer kestiği de vâkiydi. Bazen sütlimandı bazen azgın, uğultulu. Ufuktan doğru dalgalar bembeyaz köpüklerini taşıra taşıra kumsala doğru koşmaya başladığında ufuk yerle birleşir, üzerinde fırtınalar kopardı. Sütliman olduğunda yüzünde sandallar, tekneler, yelkenliler süzülürdü. Dalgalara aldırmayan güçlü gemiler fırtınalarda bile sefere çıkardı.

Yaz günleri kıyısında insanlar denize girerdi. Denize girmek diye bir şey vardı. Açılabildiği kadar açılırdı yüzme bilenler. İyice uzaklaşır, ufukla bir hizada sırt üstü suyun üstünde yatar, gözlerini mavi göğe diktiğinde; "Bir deniz bir ben bir de Allah", bunu hissederlerdi. Yüzme bilmeyenler kıyıda kalır onlar da denize ayak sokar -denize ayak sokmak, böyle tabir edilirdi- ellerini, bileklerini onun suyunda yıkar, tuzuyla ovarlardı gözlerini. Dalga sayar dalga kovalarlardı. Hiç olmazsa kumsalında sepetlerini açar, Allah ne verdiyse yer içer, çay kaynatırlardı. Tadı başkaydı denize bakarak içilen çayın. Sen bilmezsin, bir zamanlar çay diye bir şey vardı. Akşam olunca yorgun argın, ama mutlu ama mutsuz, evlerine dönerlerdi.

Çok talihli olanlar evlerini denizin kıyısında kurarlardı. Kumsalında ateşler yakılır, masal gemileri kıyılarına kadar sokulurdu kimi zaman. Daha evvel hiç görülmemiş mavi bir yıldızın ufkuna yakamoz bıraktığı deniz de o denizdi.

Şefkati sonsuzdu denizin. Mavi bir gözdü, ana rahmine benzerdi. Ama yalan yok, zalimdi zaman zaman. Dikkatsizliği, gözü pekliği, küstahlığı kaldırmaz, en ufak hatayı affetmezdi. Çok can yakar aldığını da geri vermezdi. Ama denizdi işte, vardı, engindi. Hayatın ta kendisi, olduğu gibi kalmaz, halden hale girerdi. Yatağından boşalacağı zamanları hatırlattığında kıyamet koptu kopacak sanılırdı. İnsana sonsuzluğu ve onun bir Yaratıcısı olduğunu hatırlatırdı. O zaman denize bakmak ibadet kadardı.

Narın çiçek açtığı, çiçeğini meyve-yaprak bir arada tuttuğu, rüzgârın dal kırdığı zamanlardı. Yedi iklim dört bucak, dört mevsim vardı bir zamanlar. Mevsimler kendi zamanlarında vardı. Yazın sıcak olur kışın kar yağardı. Kar diye bir şey vardı. Çiçek mevsimiydi ilkbahar, çiçek diye bir şey vardı. Ağaçların gövdelerine su yürür, bir gecede tomurcuklar kuru dallardan fışkırırdı. Sonbaharın bir adı da hazandı. Yağmurlar başlardı Ekimde. Yağmur diye bir şey vardı o zamanlar. Dünyanın döngüsü, dengesi, uyumu, kanunu, kuralı vardı.

Kedi diye köpek diye yoldaşlar, dalların üzerinde şakıyan türlü çeşit kuşlar vardı. Dünya tek bizim değildi, bunu bilenler vardı, dünyanın bizim üzerimizde hakkı vardı. Evrenin dilini bilen, içinde Allah korkusu olan insanlar vardı o zamanlar. İnsanlar henüz ilâhlık taslamaya kalkışmamış, haddini hududunu aşmamışlardı. Yüz yıllar evveldi. Dünya henüz çöle dönmemiş insanlar böyle olmamıştı.

Böyle olacağını görüp de dizlerini döverek uyaranlar vardı ama bir işe yaramazdı. Prenses Kassandra gibi, olup bitecekleri gün gibi aşikâr görür lâkin kimseleri inandıramazlardı. Söyledikleri doğru yüzünden taşlanırdı onlar. Kendi ülkelerinden kovulur, horlanırlardı.

Merhametin kalpleri doğradığı, acının fevvâre gibi taştığı zamanlardı. Kalpler taşlaşmamıştı daha. Duygu vardı duygudaşlık vardı. İnsanın insan halinden anladığı, komşusu açken kendisi uyuyamayanların yaşadığı bir dünyaydı. Yardım, fedakârlık, iyilik diye bir şeyler vardı. İyiler saf, aptal ve budala diye horlanmamış, kötüler enerjik ve özgürlükçü diye yüceltilmemişti daha.

Roman diye şiir diye bir şeyler vardı, fotoğraflara karton albümlerden bakılır, kitap kâğıttan okunur, yazı defterlere yazılırdı. Göğüste kalp yerinde etten, kandan, sinirden bir merkez, ama onun içinde nefes vardı. İnsanın kalbini kendi içine çökerten gözyaşı, sen bilmezsin yavrucuğum, burada bir zamanlar deniz diye bir şey vardı...

 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst