BULGARİSTAN TÜRKLERİ Cumhuriyet dönemi

NaturaL17

Kayıtlı Üye
BULGARİSTAN TÜRKLERİ Cumhuriyet dönemi
Stamboliyski hükümetinin yerine geçen Al. Tsankov'un Dışişleri Bakanı Hristo Kalfov. 19 Haziran 1923'de İstanbul'daki İsveç devlet temsilcisi Wallenberg'e bir mektup göndererek, İsvec delegasyonu yanındaki Bulgar şebekesinin kapandığını ve Bulgaristan Hükümeti'nin Türk Hükümeti ile resmi ilişkiler kuracağını bildirdi. 5 Temmuz günü Adnan Bey, Ankara Hükümeti'nin Bulgar delegasyonun yarı resmi durumunu kabul ettiğini ve 7 Temmuz tarihinde de İsveç delegasyonu Bulgar şubesinin tasviye edildiğini resmen açıkladı. Bulgar Hükümeti, Marko'un yerine atanacak temsilci sorununun çözümlemeden 24 Temmuz 1923'de Lozan'da Türkiye ile barış antlaşması imzalandı. Bulgar hükümeti, 31 Ağustos 1923 günü Markov'a resmi bir itimatname hazırlayarak kendisini resmen ve uluslararası kurallara uyarak Lozan Antlaşması'nı imzalayan devletlerden biri olarak, Türkiye'ye gönderdi.

3 Aralık 1923'de Marov'un yerine Simeon Radev gönderildi. Radev'e Bulgaristan ile Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin tam anlamı ile yeniden kurulması için gerekenin yapılması görevi verildi. Bulgaristan ile Türkiye arasında henüz askıda kalan bir takım sorunlar ve gecen savaşların sonuçlarının ortadan kaldırılması için Bulgar hükümeti S. Radev'e talimat vererek dostluk antlaşmasının imzalanmasını bildirdi ve çözümlenmemiş sorunların çözümlenmesini, Türk-Bulgar ilişkilerinin gerçekten pürüzsüz ve dostane bir hale geldiği zamana kadar ertelenmesini istedi. Görüşmelere Bulgar Hükümeti, delegesi ve temsilcisi S. Radev, Türk delegasyonu tarafından ise dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcısı Tevfik Kamil Bey ile başbakanlık hukuk müşaviri Münir Bey katıldılar. Görüşmeler 10 Haziran 1924 günü başladı. Göçmenler ve mülteciler ve bunların mülkiyetleri sorunu yüzünden birçok zorlukla karşılaşıldı.

18 Ekim 1925'de Dostluk Antlaşması ve işlerin çözümlenmesi ile ilgili ek anlaşma imzalandı. Bu belgelerle Bulgaristan ile Türkiye arasında gerçek diplomatik ilişkiler kurularak, iki komşu ülke arasında en önemli sorunlar çözümlenmeye çalışıldı. Diplomatik ilişkiler yeniden kurulunca, Türkiye ile bulgaristan diplomatik temsilcilerini karşılıklı değiştirip, yönetimdeki kademeleri tesbit ettiler. Bulgar delegasyonu ile İstanbul'daki başkonsolosluğun geçici yönetimini N. Nedyev yüklendi. Başkonsolos olarak At. Yaranov, Sofya'da Türk geçici delegasyon yöneticisi olarak Ali Bey atandı. 1927 yılı başlarında Bulgaristan delegasyonu Ankara'ya taşındı, İstanbul'da başkonsolosluk kaldı. Diplomatik ilişkiler pürüzsüz duruma girdikten sonra (Mart 1927) Bulgaristan temsilcisi olarak Ankara'ya T. Pavlov atandı. Bulgar mümessilliği, bazı formaliteler yüzünden ancak 1923 yılında tam olarak Ankara'ya taşındı.

Bu yıllarda, Bulgarların, Doğu Trakya ve Edirne üzerinde gözleri olduğu dikkati çekmekteydi. Bu durum karşısında Türk Hükümeti'nin almaya gerek gördüğü bazı ihtiyat önlemleri Bulgarların bu emellerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Bulgarlar, Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelen Türklerin sınır boylarına yerleştirilmesinden ve alınan askeri önlemlerden rahatsız olmaktaydı. Hele Yunanistan ve Yugoslavya ile Türkiye'nin ilişkilerinin iyileşmesi Bulgaristan'ı iyice rahatsız etti. Fakat her şeye rağmen Türk Hükümeti, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesine ve bütün komşularıyla dostluk ilişkileri kurma politikasına bağlı kalarak Bulgaristan'la iyi geçinmeye özen gösterdi. 1929'da iki ülke arasında Tarafsızlık, Uzlaşma, Adli Tesviye ve Tahkim Antlaşması imzalandı. Gelişen dostluk ilişkileri, bir Balkan Birliği kurmak amacıyla Ekim 1930'da Atina'da toplanan Birinci, Ekim 1931'de İstanbul'da toplanan İkinci Balkan Konferansları ileri sürdü. Fakat Ekim 1932'de Bulgaristan, azınlıklar sorunu yüzünden Üçüncü Balkan Konferansı'nı terketti. Aynı yıl, Bulgaristan Başbakanı N. Muşanov, Ankara'yı ziyaret ettiği sırada, Atatürk ona şunları söylemekteydi: "Türkiye ile Bulgaristan'ın dost olmaları gerekir. Bulgaristan'a karşı olan Türkiye'ye de karşıdır".

Balkan Konferanslarının amacı olan Balkan Paktı'nı en çok Türk Hükümeti desteklemekteydi; engelleme ise statükodan memnun olmayan Bulgaristan'dan gelmekteydi. Kasım 1933'de Selanik'te toplanan Dördüncü balkan Konferansı'nda Bulgaristan'ın revizyonist emellerinden vazgeçmesi için çaba harcandı. Bulgaristan amacına ulaşmak için bazı Balkan devletlerini kendi yanına çekmeğe çalıştı. Bulgaristan'ın revizyonist politikasını önlemek için Türkiye ile Yunanistan arasında 14 Eylül 1933'de bir samimi Anlaşma Misakı imzalanmıştı. Bu antlaşma ile Türkiye, Yunanistan'ın sınırlarının dokunulmazlığı için teminat veriyordu. Antlaşma Bulgaristan'da tepkiyle karşılandı ve Türkiye'nin Bulgaristan'a karşı Bulgaristan'da tepkiyle karşılandı ve Türkiye'nin Bulgaristan'a karşı düşmanca bir hareketi olarak yorumlandı. 28 Kasım 1933'de Türkiye ile Yugoslavya arasında da bir antlaşma imzalandı. Türk Dışişleri bakanı Tevfik Rüşdü Aras, Belgrat'dan dönerken bulgar topraklarında durmuş, Bulgar Dışişleri bakanı Muşanov ile görüşmüş ve Türk - Yugoslav Antlaşması'nın imzalanması münasebetiyle bulgar Başbakanına aydınlatıcı ve yatıştırıcı nitelikte bilgi vermişti.
Türk Dışişleri Bakanı'nın, Atina ve Belgrat seyahaki ve belgrat'daki samimi dostluk gösterileri Bulgarları, bir siyasi kuşatılma politikası karşısında oldukları izlinimini uyandırdığından kaygılandırmaktaydı. Dr. Aras gazetelerin muhabirleriyle görüşürken bu kaygıları gidermeğe çalışmış, aynı zamanda Balkan politikasının nitelikleri hakkında açıklamada bulunmuştu. Bakanın bu açıklaması şöyleydi: "Türkiye antlaşmaların tadili işinde dogmatik esaslara tutunuyor değildir. Amacı Balkanlar'da barışın korunmasıdır. Hiç kimse Bulgaristan'ın Neuilly Antlaşmasıyla malik olduğu hakları sağlamak için çaba harcaması hakkına itiraz edemez. Mesela Bulgaristan Ege Denizine mahreç iddiasında bulunduğu zaman bunu bir toprak isteği değil de tamamen iktisadi bir istek olmak şartıyla ben de destekleri ve bu hususta Yunanistan ile Bulgaristan arasında aracılık etmekten çekinmem ve bu esas dahilinde olmak üzere Yunanistan da Bulgarların isteklerini yerine getirmek için tartışmayı reddetmeyecektir".
Dışişleri Bakanı Aras, Trakya sorunu hakkındaki Türk ve Bulgar basınlarının giriştikleri tartışmaya da değinerek, Türk politikasının bulgar milletine karşı dostluk hisleriyle dolu olduğunu ve Türk basınının yazılarının Bulgar basınının Trakya hakkındaki yazılarının bir tepkisinden başka bir şey olmadığını söyledi. Aras, Sofya'da Muşanov ile olan görüşmelerini de şöyle anlatmaktaydı: "Türkiye'ye dönerken Sofya istasyononda, ricam üzerine beni görmeğe gelmek nezaketinde bulunan Mr. Muşanov ile kısa bir zaman konuştuk. Kendisine Balkan ülkelerindeki temaslarından bende hasıl olan intibaı anlattım ve Balkan siyasetinde gayemizin Balkanlar'da iyi komşuluğu kuvvetlendirmek ve Balkan milletleri arasında bir ahenk kurarak barışı sağlamak olduğunu ve söz konusu memleketlerden hiç birinin ötekine karşı dostlukta kusur etmeyeceğini, Balkan ülkeleri sorumlu devlet adamlarının samimi beyanatlarından hipsinin Bulgaristan ile de iyi komşuluk kurmayı istediklerini anladığımı söyledim..."

Başbakan İsmet paşa ile Dışişleri bakanı T,R, Aras, Bulgaristan'ın endişelerini gidermek üzere Sofya'ya gitmişlerdi. Fakat Bulgaristan, Balkan Paktı'na girmeyi reddetti. Ancak bu ziyaret sırasında 1929 tarihli Türk - Bulgar Tarafsızlık, Uzlaşma ve hakem Antlaşması 5 yıl süreyle uzatıldı. Başbakan İsmet Paşa ile Bulgaristan Dışişleri Bakanı ve Başbakanı arasındaki görüşme sonunda yayınlanan resmi bildiride Türk - Yunan ilişkileri hakkında şöyle denilmekteydi. "Her iki hükümet, iki tarafl-tan biri veya diğeri tarafından girişilmiş ve ya girişilecek taahhütleri 1929 antlaşması hükümlerini hiçbir veçhile ihlal edemeyeceğini veya hükümlerinin şümulünü azaltamayacağını kaydetmek hususunda mutabık kalmışlardır. Bu fikir iledir ki Türk Bakanları 14 Eylül 1933 tarihinde Anka'da imzalanan Türk - Yunan antlaşmasının katiyen ne Bulgaristan'a ne de diğer herhangi bir ülke aleyhine yöneltilmiş olmadığını ve bilhassa Bulgaristan'a karşı hiçbir düşmanca eğilimden ilham almış bulunmadığını kendiliklerinden Bulgar hükümetine beyan etmişlerdir. Bundan başka her iki Hükümet, Türkiye ile Bulgaristan arasında askıda olan birkaç meselenin en kısa bir zamanda tetkik ve tesviye edilmesinin karma bir komisyona tevdiine karar vermişlerdir".

Bütün komşularıyla toprak sorunları olan Bulgaristan, statükonun aleyhinde ve antlaşmaların revizyonu lehinde bulunmaktaydı. Bu nedenle de, yayınlanan resmi bildiriye rağmen iki ülke arasında samimi bir komşuluk ve işbirliği kurulması kolay değildi. Sofya'da 1934 yılında bir Trakya Komitesi kurulmuştu. Sofya Metropoliti'nin başkanlığında ve Trakya İlim Enstitüsü adı altında çalışmalarına başlayan bu komitenin hedefi, Doğu ve Batı Trakya'yı elde etmek idi. Komitenin yayınladığı beyannamede: "Dünya durdukça ve bir Bulgaristan yaşadıkça Trakya üzerindeki Bulgar iddiaları mevcut olacaktır" denilmekteydi. Bütün bunlar Bulgaristan ile Türkiye ve Yunanistan ilişkileri üzerinde soğuk ve kötü etkiler yapmaktaydı. Fakat buna karşın, Bulgaristan'da, Türkiye, Bulgaristan ve Yugoslavya arasında bir anlaşma olmasını isteyenler de vardı. Bulgar Başbakanı, HAKİMİYET-İ MİLLİYE gazetesine bir demeç vererek. "Türkiye ile Bulgaristan arasında, iki memleketi kötü vasıflarla tanıtacak ve dostluklarını bozacak meseleler yoktur" demekteydi.

Mart 1935 başlarında Türkiye'nin Bulgar sınırlarında yığınak yapmakta olduğu hakkında bazı haberlerin dolaşması üzerine Anadolu Ajansı 7 Mart 1935 tarihinde bu haberleri yalanlamış ve "iki ülke ilişkileri iyi bir safhada gelişmektedir. Türk gazetelerinin çoğunda acı yazıların azalmakta olması da iyiliğin belirtilerinden sayılsa gerektir" demişti. Fakat buna rağmen Bulgar hükümeti, Cemiyet-i Akvam Genel Sekreterliği'ne bir muhtıra göndererek şu şikayetleri yaptı: "Bir yıldan beri yani balkan birliğinin kuruluşundan sonra Türkiye, Trakya'daki kuvvetlerini yeniden teşkilatlandırmaktadır. Oraya yeniden iki Tümen ile 500'den fazla topu olan topçu birlikleri gönderilmiştir.

Bu yığınakların neden ileri geldiği hakkında yapılan sorulara Ankara Hükümeti, bunların yalnızca Boğazların savunulması için olduğunu söylemekle yetinmiştir. İşbu yığınaklar geçen Ocak ayından yeniden başladı ve BULGAR SINIRLARI YAKINLARINDA BİR Tümen kuruldu. Bulgar sınır boyları Türk askerleriyle tıklım tıklım doludur. Cephane parkları ve levazım depoları kurulmaktadır. Her yerde sanki bir savaş arifesinde imiş gibi askeri hazırlıklar görülmektedir. Türk Hükümeti Trakya'daki ihtiyatların üçte birini silah altına çağırmış ve ayrıca İstanbul'dan ve Anadolu'dan 23 bin asker getirmiştir...". Resmi Bulgar çevreleri, Bulgar Hükümeti'nin, Türk Hükümeti'nin durumunu dostane bir şekilde açıklamasını istemiş olduğunu ileri sürmekteydi. Ayrıca gazetelerde, Bulgaristan'ın da iki sınıf askeri silah altına çağırdığı haberleri yer almaktaydı.
Türk yığınakları haberlerine karşı Dr. T,R, Aras, Anadolu Ajansı'na bir demeç vererek, trakya'da barış zamanı ihtiyaç dışında hiçbir yığınak olmadığını, silah altına asker çağrıldığı haberinin de asılsız olduğunu, Türkiye'nin Boğazlar hakkındaki taahhütlerin sadık bulunduğunu söyledi. Türkiye'nin gerek Ankara'da, gerekse Geneve'de (Cenevre) verdiği barış teminatı üzerine Bulgaristan ayrıca iki sınıf askerin silah altına çağrıldığı haberini yalanladı ve aslında Bulgaristan'ın Neuilly Antlaşması gereğince asker alma sistemine sahip olmadığını ileri sürdü. Bu olaydan birkaç ay önce Bulgar Başbakanı bir demecinde Türk - Bulgar ilişkilerinin dostça olduğundan söz etmiş. Türk Başbakanı İsmet İnönü'de, T.B.M.M. önünde hükümetin programını açıklarken Türk - Bulgar ilişkileri üzerinde durmuş ve iki ülke başbakanları arasında teati olunan dostça yazılmış telgrafların, iki ülkenin karşılıklı ilişkilerinin ifadesi olduğunu beyan etmişti.

Dr. T.R. Aras, ULUS Gazetesine verdiği demeçte Türkiye'nin barışa bağlılığını bir kez daha ifade etmişti. Bu arada Yunanistan'ın bir iç ayaklanma sarsıntısı içinde olması, Balkanlar'daki hassasiyeti artırdı ve siyasi durumun çeşitli şekillerde yorumuna neden oldu. Balkan Birliğinin Başkanı olan Titulescu da bu münasebetle ajanslara verdiği demeçte, balkan Birliği'nin kuvvetini övdü, herhangi bir ülkenin, Yunanistan'da olduğu gibi bir iç buhranı sürüklenebileceğini ve böyle bir durumun hiçbir zaman o ülkenin toprak bütünlüğünün ihlali tehlikesiyle karşı karşıya bulunduramayacağını, bugünkü durumun Balkan Birliği'nin ne kadar metin ve kuvvetli olduğunun bir belirtisi olduğunu söyledi.
Bu olayların hemen ardından Bulgar Başbakanı Köse İvanov'un gazetelere dostça beyanatı ve buna Dr. Aras'ın aynı şekilde karşılıkta bulunması havayı yumuşattı. Bulgaristan'ın Ankara İlçiliği'ne, Türkiye'ye yakınlığı olan ve iyi Türkçe bilen Todor Pavlov atandı. İki ülke bazının karşılıklı sert yazıları durdu. Elçi Pavlov, bir basın toplantısında: "Bulgaristan'ın Balkan paktı dışında kalması için herhangi bir sebep yoktur" dedi.

Türk - Bulgar ilişkilerinde görülen düzelmenin bir gösterisi olarak Türk Başbakanı İsmet İnönü ile Dışişleri Bakanı Dr. Aras, Yugoslavya'dan dönüşlerinde 20 Nisan 1937 tarihinde Sofya'yı ziyaret ettiler. İsmet İnönü, Sofya'dan dönüşünde Filibe istasyonunda gazetecilere, Türk heyetinin Bulgaristan'da gördüğü samimi, iyi kabulden ötürü teşekkürlerini ifade ettikten sonra: "On yıllık siyasetimiz esnasında Bulgaristan ile dostluğa daima özel bir önem verdik" dedi. Bulgar basını da bu ziyaret münasebetiyle İsmet İnönü'nün ve Dışişleri Bakanı'nın kişiliklerini öven ve Türkiye'nin Balkanlararası dostluk ve barış eserindeki önemli rolünü belirten yazılar yayımladılar.Türk - Bulgar ilişkilerinin son safhası, Bulgaristan ile balkan Birliği devletleri arasında Selanik'te imzalanan 31 Temmuz 1938 tarihli beyanname oldu. Bu beyannamede; "bir yandan Balkan Birliği adına hareket eden Metaxas, öte yandan da Bulgar Başbakanı Köse İvanov, Bulgaristan ile Balkan devletleri arasındaki ilişkilerde karşılıklı olarak kuvvete baş vurmayacaklarını ve Bulgaristan'ın Neuilly Antlaşması'ndan doğan askeri taahhütlerine son verilmesi hakkında fikir birliği etmişlerdir" denilmekteydi.Bulgaristan'ın Balkan Paktı'na girmesine en büyük engel olan Dobruca konusunu çözümlemek için Türkiye 1939'da ciddi girişimler yaptıysa da olumlu sonuç alamadı. 13 Ocak 1940'da iki hükümet sınırındaki kuvvetlerini geri çekmeyi ve dostluklarını sürdürmeyi kararlaştırdı. 1940 sonları, özellikle 1941'de Almanya'nın Balkanlar'a inmesi Bulgaristan'ın gittikçe Mihver devletlerden yana kaymasına yol açtı. Bu durumda endişelenen Türkiye, İstanbul'da sıkıyönetim ilan ederek sınır boyunda bazı güvenlik önlemleri aldı. Bu önlemlerin Bulgaristan'a karşı olmadığını açıklamak amacıyla 17 Şubat 1941'de Ankara'da Türkiye ile Bulgaristan arasında bir bildiri imzalandı. Bildiri ile iki ülke birbirine saldırmamayı taahhüt etti.

Kısa bir süre sonra Bulgaristan Mihver devletlerin tarafına geçti (Mart 1941). Savaşta Mihver devletler yenilince Bulgaristan tarafsızlığını ilan ederek (Eylül 1944) Türkiye'nin aracılığıyla Müttefikler'le anlaşmak istedi. Ancak sonuç alınamadı. Sovyetler Birliği Bulgaristan'ı işgal etti ve Bulgaristan Halk Cumhuriyeti kuruldu (15 Ekim 1944). 1947'den itibaren Bulgaristan - Türkiye ilişkileri bozulmaya başladı. 1948'de iki Türk uçağının Bulgaristan üzerinde düşürülmesiyle ilişkiler iyice gerginleşti. Türkiye Bulgaristan'ın Ankara'daki ataşesinin çekilmesini istedi. Kısa bir süre sonra Bulgar askerleri Lalapaşa yakınında bir Türk sınır karakoluna saldırdılar. Türk hükümeti sert tepki gösterdi. Türk basını Bulgaristan aleyhinde şiddetli bir kampanyaya girişti. Bulgaristan'da Filibe Türk konsolosluğuna yapılan bombalı saldırı gerginliği daha da artırdı. 10 Ağustos 1950'de Bulgaristan bir nota vererek 250,000 göçmenin üç ay içinde Türkiye'ye gönderileceğini bildirdi. Göçmen akını iki ay sürdü. Bulgaristan göçmen kabulünün hızlandırılmasını isterken Türkiye, Türk - Bulgar sınırını kapadı (7 Ekim 1950). Aralık ayı başında sınır Türk vizesi bulunan göçmenler için yeniden açıldı. Ancak istenmeyen bazı göçmenlerin gönderilmesi üzerine Türk hükümeti sınırı yeniden kapattı (8 Kasım 1951). Bu tarihe kadar 150,000 kadar Türk, Bulgaristan'dan Türkiye'ye göçmüş oldu. Türkiye'nin Nato'da, Bulgaristan'ın Varşova Paktı'nda yer almasıyla Türkiye - Bulgaristan ilişkileri yıllarca soğukluğunu korudu.

1961'de ilişkiler daha da gerginleşti. Türkiye, Bulgaristan'da yaşayan Türklerin, milletlerarası anlaşmalarla garanti altına alınmış bulunan azınlıklar haklarına uyulmadığı gerekçesiyle 1961 Eylülünde Bulgaristan'a bir nota verdi. Küba krizinden sonra başlayan milletler arası yumuşama siyasetinin benimsenmesiyle iki ülke arasındaki ilişkilerde de yumuşama belirdi. Sovyetler Birliği ve ABD arasında sık sık yinelenen barış içinde birlikte yaşama parolası Bulgaristan ve Türkiye'yi de etkiledi. Bunun sonucu olarak 10 Ekim 1964'de Sofya'de turizm alanında işbirliğini öngören bir anlaşma imzalandı. 1966'da Bulgar dışişleri bakanı İvan Başev Türkiye'yi resmen ziyaret etti. Bu ziyaret sonunda, yakın akrabaları 1951'den önce Türkiye'ye göç etmiş olan Türklerin orada kalan yakınlarının Türkiye'ye ihtiyari göçleri konusunun en kısa sürede çözümlenmesi kararlaştırıldı. 1969 başında da Bulgaristan Başbakanı Todor Jivkov Türkiye'yi ziyarete geldi. Bundan kısa bir süre sonra iki ülke arasında 19 Ağustos 1969'da yürürlüğe giren "bir yakın akraba göçü" anlaşması imzalandı. Anlaşma gereğince 30,000 Türk Bulgaristan'dan Türkiye'ye geldi.

Aralarında sistem farkından veya ikili ilişkilerden kaynaklanan çeşitli sorunlar olmasına rağmen, Türkiye ile Bulgaristan'ın ilişkilerinde, son yıllarda büyük bir gelişme görülmektedir. Bu gelişmede Bulgaristan'ın deniz ticareti açısından İstanbul ve Çanakkale Boğazları'ndan geçmek zorunda oluşunun ve kara ticaretinin can damarını oluşturan dev Tır filosunun da İran ve Arap ülkelerine Türkiye üzerinden ulaşabilmesinin büyük etkisi vardır. Buna karşılık Türkiye-Avrupa kara ve demiryolu ulaşımının Bulgaristan üzerinden yapılması ve Türkiye'nin Bulgaristan'ın elektrik enerjisine ihtiyaç duyması önem taşımaktadır. Ayrıca daha önce yapılan yoğun göçe rağmen Bulgaristan'da oldukça fazla Türk nüfus ve bunların Türkiye'de siyasi ve ekonomik ilişkiler, özellikle 1975'ten başlayarak hızlı bir gelişme dönemine girdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, 4 günlük resmi bir ziyaret için 24 Şubat 1982 günü beraberinde Dışişleri Bakanı İlter Türkmen ve diğer ilgililer olduğu halde Bulgaristan'a gitmiştir. Evren'i Sofya'da özel havaalanında Bulgaristan Devlet Başkanı Todor Jivkov askerî törenle karşılamıştır.

Sofya'nın girişinde Türkiye'nin Sofya Büyükelçiliği yakınlarındaki Kartal Köprüsüne gelindiğinde Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren'i, Belediye Başkanı Petır Mejdureçki karşılamıştır. Orgeneral Evren ve Jivkov, burada otomobilinden inmişlerdir. Sofya Belediye başkanı Mejdureçki, Orgeneral Keman Evren'e, şehrin fahri hemşehrilik beratını vermiştir. Kurdela ucundaki ALTIN SOFYA amblemini boynuna asan Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren de gösterilen sıcak karşılamadan dolayı teşekkür etmiştir.Sofya'da Evren başkanlığındaki Türk heyeti ile Bulgaristan Devlet Konsey Başkanı Todor Jivkov başkanlığındaki Bulgar heyeti arasındaki resmi görüşmelerde, ikili ilişkiler gözden geçirilerek, bu arada Türkiye ile Bulgaristan arasındaki çeşitli alanlardaki işbirliğinin, karşılıklı ve dengeli olarak artırılması imkanları değerlendirilmiştir. Evren'e aynı gün 19.30'da törenle STARA PLANINA nişanı takılmıştır. Evren, Bulgaristan'a Ankara'dan hareketinde havaalanında, askerî törenle uğurlanmıştır. Evren'in burada verdiği demeçte "Bu ziyaret Türkiye'nin komşuları ve bütün ülkelerle iyi ilişkiler sürdürme arzusunda olduğunun kanıtıdır. Bu vesileyle, Bulgaristan Devlet Başkanı ile ülkelerimizin karşılıklı yararlarına hizmet edeceği kanaatinde olduğum görüş teattisinde bulunacak müşahhas neticelere ulaşmak amacıyla çalışmalar yapacağız" demiştir.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst