nones
Bayan Üye
1993 yılında İngiltere'de, 1994-95'de ABD'de UFO olaylarını araştıran uzmanlarla ve kuruluşlarla yakın ilişkide bulunduğumda, dikkatimi çeken en önemli yön tüm konuştuklarımın kendinden çok emin olduklarıydı. Bu konuya en yakın olanların dahi kuşku ve hayretle karşılayacakları iddialarda bulunuyorlardı. Pardon, salt iddia değil belge ve adres göstererek konuşuyorlardı. Bunların en ilgincini İngiltere'de yaşadık. Sussex bölgesinde Parapsikoloji ile ilgilenen grupları ziyaret ediyor ve TV ekibimle beraber çekimler yapıyorduk. Bu arada da Sussex'te bulunan Burgess Hill kasabasında BUFORA yani Britanya UFO Araştırmaları Birliği'nin merkezinin bulunduğunu öğrendik. Verilen adrese gittiğimizde, karşımıza bir borsa ve finans kuruluşu çıktı. Önce şaşırdık fakat görevliyle konuştuğumuzda, bu kuruluşun sahibi olan John Spencer'in BUFORA'nın genel sekreteri olduğunu öğrendik. İçeri girdiğimizde, telekslerle, fakslarla ve bilgisayarla dolu tam bir borsa kuruluşu ile karşılaştık. Spencer, samimi ama ciddi bir iş adamıydı. İşini gücünü bırakarak, bizi kendi özel odasına aldı. Oda, şirketin diğer bölümlerinden farklı bir yerdi, UFO kitapları, maketleri ve posterleri doluydu. John Spencer, UFO ve bilinmeyen olaylar hakkında yarım düzine dünya çapında satan kitap yazmış. Ayrıca, her yıl Viyana'da toplanan dünya UFO Sempozyumu'nun da genel sekreteri, UFO konusunda dünyanın her yeriyle irtibat halinde (Türkiye hariç), NASA ve Pentagon'la ilişkileri var vs.. Spencer'le yaklaşık dört saat konuştuk. her şey bir yana anlattıkları arasında dikkat çeken çok önemli iki konu vardı.
Spencer, dünya dışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı İnsanlık dünya dışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son yirmi yıldan beri sinema ve TV'lerde empoze edilen uzay filmlerinde bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünya dışı canlıların varlığı gerçeğine bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran tüylerimi ürpertti. Kötü giden her şeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerim, acaba kompleks mi? Yoksa, tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?
Bir kere UFO'ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyordu. Yanılgı ve sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO'lar kesinlikle dünya dışı zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay, İnsanlık en üst düzeyde dünya dışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip olduklarına göre, kötü bir şey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi. Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki. Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler. Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.
Spencer, dünya dışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı İnsanlık dünya dışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son yirmi yıldan beri sinema ve TV'lerde empoze edilen uzay filmlerinde bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünya dışı canlıların varlığı gerçeğine bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran tüylerimi ürpertti. Kötü giden her şeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerim, acaba kompleks mi? Yoksa, tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?
Bir kere UFO'ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyordu. Yanılgı ve sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO'lar kesinlikle dünya dışı zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay, İnsanlık en üst düzeyde dünya dışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip olduklarına göre, kötü bir şey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi. Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki. Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler. Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.