Boob'dan seçmeler

BooB

Banned
Aynıları varsa şimdiden özür dilerim .. .

Gerçek Bir Hikâye : Ölme Ne Olur !

Karla kaplı kaldırımda kayıp düşmemek için ağır ağır yürürken birkaç gündür diline doladığı Manga&Göksel Dursun Zaman isimli şarkıyı mırıldanıyordu.. “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu, elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar başa dönüp “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu, elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar başa, tekrar başa.. Metro’dan evine kadar olan o mesafede hep aynı bölümü tekrarladı.. Gözyaşları öyle güçlü bir şekilde dış dünyaya açılma gayreti içerisinde olsalar da odasına kadar sabredebildi.. Odasının ışığını yakmadan koltuğuna oturdu ve sessiz hıçkırıklarla ağladı.. En son 1999 yaz mevsiminde bu kadar yoğun ve güçlüydü yanağından süzülen yaşlar..Bir süre sonra odasının soğukluğuyla kendisine geldi, sigarasını yaktı, bilgisayarını açtı ve yazmaya başladı.

“Yıllarca hep O’nu bekledim, mutlaka gelecekti çünkü O’da beni bekliyordu.. Biliyorduk bir gün bir şekilde karşılaşacaktık ve ilk karşılaştığımızda bulduk diyecektik.. Bu derece emindim ve yıllarca “ acaba O mu? “ diyerek başka ellerde, başka gözlerde, başka dudaklarda onu aradım.. Üniversite yıllarımdı ve bir sonbahar gününde O geldi.. Muhteşem güzelliğiyle, zekasıyla ve adına da çok yakışan göz alıcı ışıltısıyla “Güneş” bir gün geldi.. Öyle derin, öyle sevecen, öyle harikulade bir şekilde geldi ki ve öyle ışık saçıyordu ki gözleri, geçmişimdeki tüm karanlıkları dahi aydınlattı.. Artık sabah doğan akşam batan güneşe ihtiyacım yok diye düşünmeye başlamıştım.. Güneş’im her şeye yetecekti, beni ısıtacak aydınlatacaktı.. Birbirimizi tanımak tanıtmak için hiç uğraşmadık çünkü dediğim gibi biz birbirimizi bekliyorduk, tanıyorduk.. Ve her şey o kadar güzeldi ki birlikteyken, biraz ayrı kalsak o muhteşem dakikaları çok özlüyorduk.. Artık yetmiyordu birkaç saatlik görüşmeler, bunu anlamıştık.. Birlikte uyuyup birlikte uyanmak nedir bunu da yaşamıştık ama bir-iki günle yetinmemiz artık olanaksızdı.. Birlikte yaşlanmalıydık, buna inanmıştık.. Güneş ve ben.. “Birde oğlumuz olsun adını Kurtuluş koyalım” teklifimi öyle tebessümle karşılamış ve o kadar tatlı boynuma sarılmıştı ki o an şu birkaç yıl hemen bitsinde mezun olup sonsuzluğa imza atalım istedim..”


* * *

“1999 baharı her şeyi ile muhteşem bir şekilde Güneş ile birlikte geçti gitti ve sıcaklığı ile bunaltan yaz mevsimi geldi.. O zamanları daha çok Beşiktaş ve Ortaköy’deki sahildeki çay bahçelerinde değerlendirdik. Ve asla vazgeçemediğimiz hafta sonu ada turlarımız, fayton..
İyi hatırlıyorum çok sıcak bir Pazartesi akşamıydı, Beşiktaş sahilde küçücük taburelerin olduğu salaş çay bahçesinde (Şu sıralar Barbaros Hayrettin Paşa iskelesi olarak adı geçen iskelenin yanı) çaylarımızı yudumlarken bir anda Güneş’e bir şeyler olmuştu. Rengi solmuş, durgunlaşmış, ışıltısı yok olmuştu..

-Neyin var Güneş? Bir anda durgunlaştın seni hiç böyle görmemiştim?

-İçime bir sıkıntı saplandı, ilk defa bu denli bir şey oluyor bu yüzden tarif edemiyorum nedenini çözemiyorum..

-Kalkalım mı? Yürüyelim ister misin?

-Hayır, sen burayı çok seviyorsun.. Kalalım ve sadece beni sevdiğini söyle..

-Sen normal değilsin Güneş, öyle ise bende normal olmayacağım..

Ayağa kalktım ve her zaman tamamı dolu olan çay bahçesindeki ve çevresindeki insanlara aldırmadan bağırabildiğim kadar bağırdım “SENİ SEVİYORUM..!” Şok olmuştu. Ellerinden tutup ayağa kaldırdım ve sımsıkı sarıldık. Gülenler de oldu alkışlayanlar da.. Hiç aldırmadan sarıldık ve sonra yüzüne baktığımda parıl parıl parlıyordu Güneşim, kendine gelmişti.. Sonra çay bahçesinden ayrıldık, yolu uzundu, Beşiktaş’tan Avcılar’a gidecekti bu yüzden geç olmadan onu evine uğurladım.. Ben de evime gitmek için otobüste bir cam kenarına oturdum, camda onun o hali beliriyor içim ürperiyordu.. Ne olmuştu acaba? düşüncesi içinde evime ulaştım. Odamda masamın üzerine O’nun yerleştirdiği ve ikimizin yan yana olduğu resim vardı. Alıp uzun uzun O’na baktım.. O’nun o muhteşem tatlılığına daldım ve bir süre sonra telefonum çaldı;

-Ben evime geldim özlediğim.

-İyisin di mi?

-Nasıl iyi olmam ki çay bahçesinde yaptığından sonra. Eve gelene kadar düşündüm ve karar verdim. Sen delisin ve ben bir deliyi seviyorum..

-Deliyim evet aksini hiç iddia etmedim ki.
Sonra birkaç hoş söz ve gülüşmeler eşliğinde telefon görüşmemizi bitirdik. İçim rahatlamıştı ve neşeli şekilde salona geçtim. Neşeli halim televizyona konsantre olmuş ev arkadaşımın da gözünden kaçmamış olacak ki sordu;

-Hayırdır yüzünde güller açmış..

-Güller güneşi severler bilirsin.

-Ha o mesele, bu arada benim yarın doğum günüm bilesin.

-Nasıl yarın?

-Eee 17 Ağustos işte..

-Tamam yapacakların belli. Pasta, kola, mum falan al, akşam sen mumları üflerken resmini çekerim, sonra doğum günün kutlu olsun derim. Nasıl ama?

Salonda bu neşeli sohbet ile saat baya ilerlemişti. Odama gidip yatağıma uzandığımda saat 00:30 civarıydı.Karışık düşünceler içerisinde uykuya daldım. Derken gecenin sessizliğini yırtan telefonumun sesi ile ansızın uyandım, arayan O idi;

-Bilirsin sana kıyamam, bu saatte asla aramam uyandırmam seni ama sesini duymak istedim.

-Güneş, bak bana doğruyu söyle neyin var?

-Yemin ederim bilmiyorum, tek bildiğim uyuyamadığım.Ve bir de sesini duymak zorundaydım.

-Nasıl zorundaydım? Nedir bu? Ne olur söyle? Neyin var Güneş?

Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum…

-Bak aklından tüm kötü düşünceleri at ve uykuya dal, yarın bu konuyu mutlaka konuşacağız..

-Tamam hayatım, seni seviyorum, iyi uykular.

-Bende seni seviyorum Güneşim.. iyi uykular.

Aklım iyice karışmıştı, yarın ne olduğunu mutlaka öğrenmeliydim. 15-20 dakika tavana bakarak düşüncelere daldım.. Derken ondan bir mesaj geldi.. “Beni hiç bırakmayacaksın di mi? Hiç bir şey bizi ayırmayacak di mi?” “O nasıl söz Güneş’im, sen bir sabah doğmasan zifiri karanlıkta ben yaşayabilir miyim sanıyorsun? Seninleyim ve bizi ancak ölüm ayırabilir, başka bir neden asla olamaz..”

Mesajı gönderdiğimde O’nun artık rahatça uyuyabileceğini düşünürken o da neydi??? Çok derinden çok garip bir gürültü. Nedir bu?? Yataktan kalkamıyorum.. Nedir bu Allahım!! Neler oluyor? Güneş.. Güneş...

Deprem..!?!?!?! Nasıl bir şeydir bu, kendimi sokağa atmalıydım.. Yatağımın yanındaki telefonu iradem dışında alarak kapıya doğru yöneldim.. Yürüyemiyordum, her yer sallanıyor durmuyordu.. Apartman boşluğuna ulaştığımda herkeste bir panik, ev arkadaşımın gözlerindeki dehşet, bağrışmalar, çocukların ağlamaları.. Merdivenlerde korku dolu gözler, anında kesilen elektrik, her yer kapkaranlık.. Uzun süren sarsıntı yeni durmuştu ve caddeye fırladığımda herkes oradaydı.. Ailem?? Güneş..?? Güneş’i aramalıydım, ailem uzaktaydı, orada hissetmemişlerdir bile diye düşünerek Güneşi aramalıyım dedim.. Güneş.. Güneş.. Aç telefonu!! Lanet olsun! Güneş aç telefonu! Sonra lanet olası şebeke problemleri.. Güneşe ulaşmalıydım, komşumuz Kemal Abi, arabasını istediğimde o korku-panik halinde hiç düşünmeden “Al ama anahtar yukarıda kaldı” dedi.. İçimdeki o korku öylesine yok olmuştu ki, direk herkesin uzak durduğu apartman boşluğundan Kemal Abinin dairesine ulaştım.. Aşağıya fırladığımda herkesin yüzünde o kapkara korkuyu yeniden gördüm.. Arabaya bindim ve gidebileceğim en kestirme yollardan Avcılar’a doğru yola çıktım.. Ne kadar sürdü bilmiyorum sonunda Güneş’in oturduğu evin sokağına ulaştım. Sokağın başında bir panik.. Arabadan indim ve kalabalığı yararak o sokağa girdim. Sokağın diğer ucuna yakın, açık mavi mozaiklerle kaplı bir binaydı.. Koştum.. Olamazdı, bina yoktu, vardı ama yoktu..Yedi katlı bu bina yıkılmış beton enkazına dönmüştü.. Çıldırmak üzereydim.. Güneş diye haykırıyordum.. Hiçbir yerden O’nun sesi gelmiyordu.. Etraftaki insanların içinde onu aradım.. Yoktu, hayır o enkazın altında olamazdı.. Güneşim orada olamazdı..! Panik içinde bağırmaya devam ettim. Enkaz üzerine doğru çıkarak elime geçen tüm taş parçalarını, kiremitleri sokağa doğru fırlatıyordum.. Bir polis memuru yanıma yaklaşarak “Sabaha doğru kurtarma ekipleri gelecek, onlar gelene dek enkazın üzerinde yapacağınız bilinçsiz hareketler enkaz altında yaşama şansı olanların bu şanslarını azaltabilir..” diyerek koluma girdi ve beni enkazdan 10 metre uzakta bir kaldırım üzerine oturttu.. Hayır Güneş’e bir şey olmuş olamazdı.. Yaşayacaktı, o muhteşem güzelliği ile karşıma oturup gülümseyecekti bana..


* * *

Sabah kurtarma ekipleri geldi, Güneş’i kurtaracaklardı.. Gücümün sonuna dek kurtarma ekiplerine yardım ettim ama olmuyordu.. Yedi katlı binanın ik**** katında yaşıyordu Güneş ve bina olduğu yere çökmüştü.. Kurtarma ekibi olağanca hızıyla çalışıyordu. Saatler ilerledikçe herkes umudunu yavaş yavaş yitiriyordu. Ben ise O’nun beni asla bırakmayacağını biliyordum. Ellerim beton kütlelerini kaldırmaya çalışmaktan parçalanmıştı ama yorgunluk hiç hissetmiyordum.. Sesimin kısılmış olmasına rağmen tüm gücümle bağırmaya çabalıyordum.. Ve bu çabalar içerisinde çok uzun saatler geçti.. Tehlikeli saatler gelmişti ve artık herkes bu saatten sonra yaşaması mucize olacaktır şeklinde mırıldanıyordu.. Ve yaklaşık 40 saat sonra bir hareketlenme oldu enkaz çevresinde. Kurtarma ekipleri elleriyle birbirlerine işaretler yapıyorlar, ben ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.. Hemen enkazın üzerine gittim.. Oradaydı..! Güneşim oradaydı..! Sadece saçı ve biraz da sırtı görünüyordu ve üzerinde geçmişte benim olan ve bundan bir ay önce o istediği için ona hediye ettiğim t-shirtüm vardı. Hiç sesi çıkmıyordu, kimseye yanıt vermiyordu. O sıra birkaç makine ile onu çıkartmak için betonları kaldırdılar, beton demirlerini kestiler.. Bu iş 1-2 saat sürdü ve sonunda ekipten birkaç kişi sakince O’nu yukarı doğru çekip bir sedyeye yatırdılar. Güneşim diye haykırarak eğildim O’na doğru. Gözleri kapalıydı, hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu ama hala o ilk gördüğüm günkü parıltısını saçıyordu, hiçbir yara izi yoktu.. Ekipten doktor olduğunu söyleyen adam O’na doğru eğildi.. Ve kısa bir süre sonra adamın yüzü bir anda beton griliğine büründü.. Hayır kötü bir şey söylememeliydi.. Hayır Güneş’im ölmüş olamazdı..

Adam titreyen sesi ile bir elini omzuma koyarak “O’nu kurtaramadık evladım..” dediğinde Güneş’e doğru eğilip sımsıkı sarıldım bir eli kolyesine kenetlenmiş cansız bedenine.. Sonrasını ise hatırlamıyor belki de hatırlamak istemiyordum..”


* * *

Geçen 6,5 senenin birikimini ilk defa yazıya döküyordu adam ve gözyaşlarının ıslattığı yanağı parlıyordu florasan ışığında.. Şarkının şu sözleri ise her şeyi ile O’nu yaşatıyordu odasının her tarafında.. “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu..Elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” “Giderken bıraktığın bütün renkler siyah oldu..” Ve yeniden O’nu son gordüğü anı hatırlıyordu ; Güneş’in cansız bedenine sarıldığında, Güneş’in bir eli kolyesine kenetlenmiş, diğer eli ise sımsıkı cep telefonunu sarmıştı.. Cep telefonunu Güneş’in avucundan çekip aldığında telefonun ekranındaki, Güneş’in o felaket gecesinde sevdiğine cevap olarak yazdığı ama belli ki göndermeye fırsat bulamadığı “Bizi ölüm bile ayırmasın..” cümlesine cevap verircesine “Güneş’im, bizi ancak ölüm ayırır demiştim.. Yanılmışım Güneş’im..! Yanılmışım..! Hala bendesin Güneş’im..” diye bağırarak hıçkırıklarla ağlıyordu.. 17 Ağustos 1999 Saat 03:02’deki büyük depremde doğa, bir bedeni diğer bedene işte bu şekilde taşıyordu..


Kurtul KOÇHAN
10 Şubat 2006
Istanbul


ALINTI


Not : Gerçektende çok etkiliyici bir hikaye. Okurken ben ağladım açıkcası. Allah kimseyi sevdiğnden ayırmasın. . . . .
 
---> Boob'dan seçmeler

Bilgisayar Başında Ölüm ( Okuyun Bence ! )

Her Akşam oLduğu gibi bu akşamda PC başında oturuyodu
Her eve geLdiğinde BiLgisayar başına oturur Net"e bağLanırdı
Annesi yatağa yoLLayana kadar hep Net başında otururdu
Ama Bu sefer herşey farkLıydı
Aşık oLmuştu! Bi dakika oLsun akLından hiç çıkmıyodu
Sadece Nickini ve kendi hakkında oLan tarifi biLiyodu
Hep onun nasıL biri oLabiLeceğini hayaL ediyodu
AsLında hiç kendiLerinden bişey konuşmadıLar… ince detaya hiç girmemişLerdi… meseLa diğerinin nerede oturduğunu
Sadece onunda kendi gibi Türkiyede oturduğunu biLiyodu
ama 400 km gidip görmek için çok fazLaydı
Ona günveniyodu..kendini saLabiLiyodu... rahat davranabiLiyodu
OnunLa chatLeşirken…asLen yapamadığı birşeydi
Gerçekte hiçbirşey yapamayan çekingen biriydi
Ama Chat"te...onunLa konuşuyoken herşey koLay geLiyodu
Ve HisLerini ortaya dökebiLiyodu
Ama yinede ona Aşık oLabiLeceğini hiç tahmin etmemişti
Hiç düşünemiyodu biLe Chat"te Aşık oLacağını ama yapcak bişey yoktu...oLan oLdu
Buna karşı bişey yapamazdı artık
Aradan bikaç gün geçmişti ve her saniye onu düşünüyodu
Bikaç kez söyLeyecek oLdu ama sonradan yine yapamadı
Ve O Gün geLdi...Kesin söyLeyecekti ona karşı oLan duyguLarını
OkuLdan geLdiği gibi hemen Chat"e girdi ama o yoktu
Uzun süre bekLedi ama geLmedi...Yoksa herseferinde oLuyodu
Her gün aynı saat"te..ama bugün yoktu
Araya ne girdiğini biLmiyodu ve akLına hemen en kötü ihtimaL geLiyodu
akLına geLen tek şey MaiLLerini gözden geçirmekti
Ve evet ondan MaiL vardı
BaşLığı okuduğunda fena oLdu
Birden ne oLduğunu anLayamadı ve zorLana nefes aLıyodu
BaşLıkta şöyLe yazıyodu..: Özür diLerim ama senden hoşLanmıyorum

MaiL"i açtı....

SeLam! Özür diLerim, sana daha önce söyLemem gerekiyodu

bunu böyLe bu kadar uzatmamam gerekiyodu

ben senin tanıdığın o değiLim

Basitinden bir insanım ve samimi söyLüyorum senLe ne yapacağımı biLemiyorum

Sana şimdiye kadar hep yaLan söyLedim

AsLında aLayımı geçebiLeceğim birini arıyodum...AsLında seni hiç çekemiyorum

Senin dırdırın ve hayata bakış açından bıktım

Bu Oyunu sürdürdüm çünkü senin istediğin buydu

Ama işte seni çekemiyorum ve seni bundan sonra rahat bırakıcam

Bu benden duyduğun son şey oLucak

oLanLara inanamıyordu
Her keLime KaLbine bir hançer gibi sapLanıyordu
okurken canı çok acıyordu
GözyaşLarına engeL oLamıyordu
yanağından aşağı doğru akıyoLardı
Sanki diken gibi batıyoLardı yüzüne
Allahtan evde yaLnızdı
Yoksa odasından çımaya cesaret edemezdi
YıLLardır ağLamamış gibi döküLüyordu GözyaşLarı
Sanki KeLimeLer içini paramparça ediyodu...yakıyordu
Artık istemiyordu...O"na güvenmişti
Kendisini anLattığı tek kişiydi…...amahepsi bir oyunmuş
hiç bişey gerçek değiLdi...Sevdiği ondan nefret ediyordu
Yaşamak istemiyordu...inandığı tek şey koca bir yaLan oLdu
En kötüsü de bunu böyLe öğrenmesiydi başka türLüde yapabiLirdi
Ama neden? Niye ben...niye başka saf biri değiLde ben
düzgün göremiyordu..gözLeri doLuydu
Ama hatırLadığı kadarıyLa annesi uyku hapı aLmıştı
Banydoda oLması gerekiyodu
Tesadüfen buLdu o hapLarı
Yeniden gidip biLgisayar başına oturdu, MaiL"in başına
-Yeni bir MaiL yok....
Kapağını açar ve içindeki beyaz hapLara bakar
o kadar küçük ama bi o kadarda tehLikeLiLer
içinden birtane aldı ve yuttu
iğrenç bir tadı vardı...acayip acı bir tat ama Hap hemenmiğdemde kayboLdu
geriside o kadar kötü oLamaz ya zaten birazdan herşey bitiyor
ve hapLarın tamamını yuttu
ne kadar orda oturup ondan MaiL bekLediğini kimse biLemez
SaatLer oLmaLı…
Kafası ağırLaşıyodu, Göz kapakLarı kurşun gibi ağırLaştı
Midesi yanıyodu...ama artık hiçbişey hissetmiyordu
SesLer çok uzaktan geLiyodu
Başı kLavyenin üzerine indi ve gözeLeri kapandı
KaLbi gitgide yavaşLıyordu ve herşey uyuyodu...Sonsuza kadar
Ertesi kız buLunuyo
BiLgisayar başında..öLü...eLindede hapLarın kutusu
Ekrandada bi MaiL gözüküyo...aynen şöyLe yazıyodu

SeLam! Allahım, kardeşim neLer saçmaLamış öyLe?

Özür diLerim ama bunu ben yazmadım...

İnan bana Lütfen...

Ben senin kaLbini asLa kıramam...

Çünkü

seNi sevioRum ! .
 
---> Boob'dan seçmeler

Sen baharın yağmurla getirdiği özlemdin içimdeki sen çiğ tanesi kadar saf ve ne olduğunu asla anlayamadığım yanımdın benim ve denize düşüp de ıslanmaktan korkutan bir savaştın yüreğimde...
Özlemini her gece koynumda hissettiğim ve hiçbir zaman seni sevmekten vazgeçmediğim için özeldin. Sonra gözlerle yüzüme baktığında ya da her kavga edişimizde fırtınalar kopardı yüreğimde sen hiç bilmezdin. Benim susuşum senin kaçışını desteklerdi belki de. Belki de gerçekten söyleyemediğim sözlerle doldu kalbim ve sen her seferinde gün batışını anımsattın bana onun kadar güzel onun kadar huzur verici. Aslında hem onun kadar uzaktın bana hem de yakınımda hissettim seni uzanıp tutacak kadar yakınımda. Uzaktan sevmeyi hiç sevmiyordum ama uzaktan sevmek zorundayım. Kimse bilmemeliydi seni sevdiğimi sonra kopup giderdin benden arkadaş bile kalmazdın bilirdim. Bir sevdiğin vardı konuşurlarken duymuştum. Sonrada sen anlattın bana sevgilini. Hiç görmediğim birinden nefret ettim onu sevdiğin için. Ve sonra dayanamaz oldu gönlüm bu ağırlığa. Seni görmekten acımaya kanamaya başladı. Tükeniş başladı benim için ömrümün baharında. Çok tatlıydın o gülen koskoca gözlerinle rüyalarımda gördüm seni. Kumsalda dolaştığımızı ay ışığında dans ettiğimizi gördüm ve her gerçeğe dönüşümde hayaller biraz daha uzaklaşmaya başladı benden. Artık biliyordum seni benden ayıracak hiçbir şey kalmamıştı. Yüreğimden seni söküp atacak hiçbir güç bulamadım. Bir sonbahardı hatırlıyorum. Sararmış yapraklar caddelerde telaşlı insanlarla doluydu ve ben ilk kez hatırlıyordum yaşamanın ne demek olduğunu. Kuşların öttüğünü fark ettim ve denizin mavi olduğunu ve dünyanın senin etrafın altında dönmediğini. Hala seni seviyorum hala seni görüşümde yüreğim kanatlanıp uçacakmış gibi hissediyorum. Ama artık biliyorum aşk tek kişilikte yaşanabilir ve zaten sen bunu anladığım günden beri daha yakınsın bana. Belki de beklediğim buydu güvenmemdi kendime. Şimdi her şeyi fark ederek yaşıyorum ve her şeyin tadına varıyorum ama hala bir yerim eksik biliyorsun. Ama bende biliyorum ki hiçbir şey eksik kalamaz. Elmanın bile iki ayrısı vardır ve benim eksik tarafım sensin...
 
Son düzenleme:
---> Boob'dan seçmeler

Günün birinde bir çiçekle su karsılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri arkadaşlık olarak devam eder ilişkileri. Tabii ki her zaman lazımdır arkadaşlık birbirini tanımak için. Gel zaman git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki suyun yanında içi içine sığmaz olur artık ve anlar ki suya asık olmuştur. İlk kez aşık olan çiçek etrafa kokular saçmaya başlar. "Sırf senin hatırın için ey su" diye. Öyle bir zaman gelir ki artık su da içinde çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye baslar. Fark eder ki "Çiçeğe aşık oldum" Ama su da ilk defa aşık oluyordur. Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek "Acaba su beni sevmiyor mu?" diye düşünmeye baslar. Çünkü su pek ilgilenmemektedir çiçekle... Halbuki çiçek alışkın değildir böyle bir sevgiye. Ve dayanamaz bir gün çiçek suya "Seni seviyorum" der. Su "Ben de seni seviyorum" diye cevaplar. Aradan zaman geçer ve çiçek yine suya "Seni seviyorum" der. Su "Ben de" der. Çiçek sabırlıdır. Bekler bekler bekler... Artık öyle bir duruma gelir ki çiçek koku saçamaz olur artık etrafa. Ve son kez suya "Seni seviyorum" der. Su da "Sana söyledim ya ben de seni seviyorum" der. Ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş çehresi sararmıştır çiçeğin. Yataklardadır artık çiçek su da başında bekler öylece çiçeğe yardımcı olmak için. Ama bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek suya der ki: "Seni ben gerçekten seviyorum" Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır. Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Muayeneden sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez." Su merak eder sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora "Hastalığı nedir?" doktor der. Doktor şöyle bir bakar suya ve der ki "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum bu çiçek sadece susuz kalmış ölümü onun için" der. Ve anlar ki su artık sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir...
 
Son düzenleme:
---> Boob'dan seçmeler

İnternet Aşıklarına

Yıllardır İnternet ile uğraşmama rağmen ilk kez evimde chat (sohbet) yapmak için kanala girdim. Nickim (rumuz) Bebek19. Tabii bir anda erkeklerden yüzlerce mesajla karşılaştım.
İnternetten çıkmaya karar veriyorum ama birden biri benim ona cevap vermemi sağlıyordu. Konuşma ilerledikçe biz hala klavyeyle boğuşuyor ve birbirimizi tanımak için elimizden geleni yapıyorduk. Aynı şehirdeydik.
Daha yeni tanıştığım bu kişi bana ev adresini okulunu ve hatta cep telefonunun numarasını bile vermekte bir an tereddüt etmemişti. Ben de ona web sitemdeki fotoğraflarıma bakması için adresimi verdim. Bunu izleyen günlerde mail ve chat dostluğumuz sürdü. İkimiz de birbirimize farklı şeyler hissediyor ama bunun yanlış anlaşılmasından korktuğumuz için hep arkadaşlık temennilerini yeniliyorduk. Sonunda ben de onun fotoğrafını gördüm.
Artık ilerleyen güven ve dostluğumuz ardından ben yine bir chat gecesinde, “Daha fazla beklemenin bir anlamı yok artık tanışalım”dememin üzerine buluşma günümüz kararlaştırıldı.
Buluşma yeri sinemanın önüydü. Oraya gittiğimde sinemaya girmek için bekleyen bir sürü insanla karşılaşınca bir an şok oldum ve üstelik aksi gibi hepsi bana bakıyordu. Kendimi topladım ve telefonunu çaldırmayı akıl ettim. O kadar kişinin arasında sonunda beklenen kişinin melodisi çalmaya başlamıştı. O yöne baktığımda kitapçı vitrininin önünde duranın o olduğunu fark ettim. Arkasını döndü ve hayatımın bundan sonraki kısmında büyük yer kaplayacak o tatlı gülümsemesiyle yanıma doğru yaklaştı.
“Merhaba” dedi. Bense “Sen o olmayabilirsin. Bu yüzden bir soru soracağım. En sevdiğim çizgi film kahramanı hangisi? dedim. Birkaç yanlış cevaptan sonra sonunda doğru olanı buldu. Sinemaya girdik. Oysa birbirimizin yüzünü sadece 5 dakika görebilmiştik.
Gittiğimiz ilk film ortama pek uygun değildi. Hatta berbat bir seçimdi. Filmin adı “Şeytan” dı. Onun bir suçu yoktu ki, ben seçmiştim...
Filmden sonra gerilen sinirlerimizi ancak buz gibi bir dondurma geçirebilirdi. Dondurma yerken bol bol konuştuk.
İk**** buluşmamız için 10 gün daha beklemeliydik çünkü İstanbul’ a gitmişti. O İstanbul’ dayken birbirimizi düşünecek çok zamanımız oldu. Döndükten sonra çok şey değişmişti. Bu kısa süreli ayrılıkta ikimizde birbirimizden hoşlandığımızı anlamıştık.
Onu takip eden zamanlarda sevgimiz katlanarak devam etti. Aşkın ne zaman, nerde ve hangi şarlarda size gülümseyeceği hiç belli olmaz. Biz o zor anı sanal alemde yakaladık. Şimdi 6 aydır her gün tanrıya bizi birbirimize armağan ettiği için dua ediyoruz. Ya o gece chate girmeseydik...
Alıntıdır...
 
---> Boob'dan seçmeler

başlık yok . . .

Hani bir hayal ya bu…
Sen olsaydın hala hayatımda mesela ben gecenin sessizliğini... içimi acıtan şarkılarla bozarken bir mesaj gelseydi telefonuma.
Gülümseyerek mesajı okusaydım.

- Uyudun mu bebeğim?
- Uyumadım sen niye ayaktasın bu saatte?
- Su içmeye kalktım.
- Uyu balım erken kalkacaksın.
- Seni seviyorum sende uyu artık. İyi geceler.
- Tamam yatıyorum. Bende seni seviyorum iyi geceler. -
Ve huzurla dalsaydım uykuya.




Rüyama hiç gelmezdin. Zaten istemezdim gelmeni.
Kızma balım !
İstemediğimden değil korktuğumdan aslında.

“Rüyada sevgili görmek ayrılığa delalettir.” Cümlesinin içime saldığı korkudan dolayı istemezdim seni rüyamda görmeyi.



Ve sabah olur.
Gözümü açar açmaz telefonu alırım elime.
“1 mesaj alındı” uyarısının beni en mutlu ettiği zamanlardır onlar.
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım

Ya da hayal bu ya… Şöyle de olabilir mesela;




Ve sabah olur.
Çok uyumuşumdur artık öğlen olmuştur.
Telefon çalar.

“Kölem ol gel desen gelmem mi yar ?
Uğrumda öl desen ölmem mi yar ? …”

Melodisi eşliğinde açarım telefonu.

- Efendim
- Günaydın aşkım
- Günaydın balım
- Hadi kalk artık çok uyudun
- Tamam kalktım. …

Devam eder tabi ki konuşma.
Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.
Huzurla uyanırım.



Okula gitmek için hazırlanır seni ararım.

- Çıkacağım evden şimdi okula gideceğim
- Hava çok soğuk bebeğim sıkı giyin. Atkını al bereni tak hatta iki tane çorap giy.
- Saçmalama !
- Lütfen çok soğuk. Üşür hasta olursun. Söz ver bana şimdi dediğim gibi giyineceksin.
- Peki tamam. Söz balım.

Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.





Okula giderim.
Derse girmeden önce yine seni ararım.

- Derse giriyorum şimdi
- Tamam ne zaman bitecek ders?
- Bilmem sekizde biter sanırım.
- Tamam. Çıkınca mesaj at merak ederim.
- Tamam balım.
- İyi dersler bebeğim.
- Teşekkürler.

Ve “SENİ SEVİYORUM”’ la kapanır telefonlar.



Ders biraz uzar. Mesaj gelir ardı ardına.

- Hadi bitmedi mi ders çıkmadın mı daha?



Ders biter…

- Çıktım şimdi eve gidiyorum.
- Eve gidince haber ver bana. …

Eve gelirim yine konuşuruz.

Ve “SENİ SEVİYORUM”’la kapanır telefonlar.




Uyumadan önce 1 mesaj alınır telefonlarımıza. Artık o an içimizden ne geldiyse yazılmıştır. Çalıntı değildir sözler gerçektir bizimdir. Yüreğim (iz) dir..!
Sonunda “SENİ SEVİYORUM” yazar.



Hayal ya !
Değildi
Hayal değildin.
Gerçektin benimdin. Hayatımın en güzel günleriydi o günler. Biteceğini hiç düşünmemiştim.
Bittin !
Gittin !


En güzel günlerimi en acı hatıralara çevirdin giderken.
Hiç olmadığım kadar mutluyken hiç üzülmediğim kadar üzüldüm.
Gitmezsin benimsin sanarken bir anda sensiz kaldım.
En gerçek hayalimi yıktın.
Uzatmaya gerek yok.
Giderken beni de bitirdin. Ama öldürmedin.
Keşke öldürseydin.

Şimdi hayal ya acaba yine gelir misin?




Sensiz yokum ben nefessizim bir hiçim !
Hiç mi özlemedin?
Hiç merak etmiyor musun artık?



Bebeğin uyuyamıyor sensiz.
Günüm aydınlanmıyor sensiz. “AŞKIM GÜNAYDIN” demeni bekliyorum.
Bebeğin üşüyor çok üşüyor. Sıkı giyinmiyor mesela sen gittiğinden beri.
Kimse merak etmiyor dersin ne zaman biteceğini ve ne zaman eve gideceğimi.
Bir başımayım… !



Hayaldin gerçek oldun.
Belki de bir rüyaydın.
Sevilen sendin ya hani sevgiliydin ya… Rüyaydın ve bittin işte. Ben uyanır uyanmaz ayrılık geldi.
Korktuğu başına gelirmiş insanın.
Bittin bütün güzelliğinle…
Yine hayal oldun.
Aslında şimdi acı bir hatıra oldun.
Özlenen sevilen
Ve hala inadına beklenen sevgili …
 
---> Boob'dan seçmeler

Soğuk bir sonbahar akşamıydı. Hava kararmış yağmur başlamıştı. Düşlerimize yağmur yağıyordu ellerimizi. Gözlerin donuk bedenin halsizdi.

Gizli bir el kalkış hazırlanan otobüse binmek için seni sürükler gibiydi. Sanki kalmak istiyordun. “baharda dönerim” demiştin hatırlıyor musun ?” Sakin beni unutma bekle.”

Ben seni unutmadım sevgili ben seni unutmadım. Bütün kış baharda döneceğin günün hayaliyle ısındım. Minik öpücüklerle uyandırıp güneşin doğuşunu gösterecektim sana. Çiçeklerin denizin kumasalın güneşin tadına birlikte varacak gün batımlarında denizle birleşen ufuk çizgisini birlikte seyredecek ay ışığında mutluluk şarkımızı söyleyecektik.

Yalan değil kaçamak sevdalara takıldım yokluğunda bir süre. Sana benzeyen her şeyi sevdim ben. Sevdiği her şeyde senden izler vardı. Aradığımı buldum sandım ama yanıldım bulduğum sen değildin. Olmadık zamanlarda aklıma düştün zamansız yaralandım. Her sabah seni bulmak için yolara düşmek geldi içimden ama gidemedim .

Yalnızlığın acısıyla gurur satın alır oldum her gece. “Gelir” dedim kendi kendime “Söz verdi gelmesi gerek.” Bekledim.Kendimi param parça hissetim ama yine de sana kızamadım.Unuttum kötü sözlerini Unuttum kapında bekletildiğimi.Unuttum telefonlarıma cevap vermediğini kavgalarımızı unuttum.

Bir tek seni unutmadım sevgili bir tek seni unutamadım. Hep dönmeni bekledim. Zamanla alıştım acılara ölüm ilanlarında kendiliğinden siline adreslere. Alıştım sevdiklerimin yokluğuna. Ama yalnızlığa alışamadım hasrete alışamadım sensizliğe alışamadım. Hep dönmeni bekledim.

Olamadı gülüm bir araya gelemedik. Oysa daha yolun başındaydık tomurcuktuk daha çatlamaya hazır. Bahar gelmeden ayrıldık. Şimdi artan yalnızlığım büyüyen yokluğu var . duvarlarda gözlerinin izi kapı kollarında parmak izlerin saklı. Sen neredesin sevgili varlığın nerede ?. bir mevsim döndü sen dönmedin .

Düşlerim böyle dağınık değildi eskiden. Kara bulutlar gibi kümelenip bir yere acılarım yüreğimde çöreklenmişti gece yarılarında. Özlemlerim hiç bu kadar olmamıştı gün ışığına. Hasret bu kadar büyümemişti. Şimdi göçebe olmuş yüreğimle her sabah yeni yolculuklara çıkıyorum. Umudun türküsünü söylüyorum öksüz bakış
 
---> Boob'dan seçmeler

Aşkın Büyüklüğü





Bir zamanlar bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk Üzüntü Bilgi ve tüm diğerleri Aşk dahil. Bir gün adanın batmakta olduğu duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar.


Aşk adada en sona kalan duygu olmuş çünkü mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş.Ada neredeyse battığı zaman Aşk yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş.Aşk "Zenginlik beni de yanına alır mısın?" diye sormuş.


Zenginlik "Hayır alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var senin için yer yok." demiş. Aşk çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir'den yardım istemiş. "Kibir lütfen bana yardım et!" Kibir "Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin." diye cevap vermiş. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk yardım istemiş: "Üzüntü seninle geleyim." Üzüntü "Of Aşk o kadar üzgünüm ki yalnız kalmaya ihtiyacım var."


Mutluluk da Aşk'ın yanından geçmiş; ama o kadar mutluymuş ki Aşk'ın çağrısını duymamış. Aşk birden bir ses duymuş. "Gel Aşk! Seni yanıma alacağım..." Bu Aşk'tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş.


Yeni bir kara parçasına vardıklarında Aşk'a yardım eden yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk Bilgi'ye sormuş: "Bana yardım eden kimdi?" Bilgi "O Zaman'dı" diye cevap vermiş. "Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?" diye sormuş Aşk.


Bilgi gülümsemiş: "Çünkü sadece Zaman Aşk'ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir"
 
---> Boob'dan seçmeler

Farzederek Yaşayamazsın
Hayat farzetmek değil; gerçektir gerçek!


Yarı uyur yarı uyanık geçirdiği gecenin sabahında iki kişilik yatakta açtı gözlerini yeni güne. Tek başına.......Göz alabildiğine uzanan ovada yalnız yaşayan bir ağaç gibiydi. Büzülmüştü koca karyolanın kenarına. Öyle bir büzülmüştü ki bomboş bir çekmecenin köşesine sıkışmış ince bir gömlek düğmesine benziyordu.Ya da içi çoktan boşaltılmış kavanozun dibinde kalmış kırık bir pirinç tanesine... Yattığı pozisyonda kalkmıştı demek ki gece boyunca hiç kıpırdamamıştı. Sağ tarafına yatmıştı. Sol yanının boş olduğunu bildiği için hiç o tarafa bakmıyor sağ tarafından kalkıyordu yataktan. Yine öyle yaptı. Bakmadı ama aylardır hiç baş konmayan ikinci yastığın öylece duruyor olduğunu bilmek içini burkmuştu.

Salona çıktı. Salon çok büyük göründü gözüne. Üzerine bol gelen bir giysi gibiydidönüp duruyordu üzerinde.Banyoya gitti lavaboya yöneldi. Solgun avurtları çökmüş bir yüzle gözgöze geldi aynada. Günler önce çıkarıp lavaboya koyduğu sabun hâlâ yarı bile olmamıştı. � Hıııııım! � dedi.....� Demek ki küçücük sabun bir kişiye bir ay dayanıyor.......Hiç birşeyi bitiremiyorum tek başıma."... Soğuk suyu yüzüne çarpıp ferahlamak istedi ama nafile!

Muftağa girip buzdolabını açtı. Yalnız kaldığından bu yana her zaman yiyecekleri sığdıramadığı dolabın yarısı boştu. Yarım kilogramlık sebzeler küçük bağ halindeki yeşillikler; dolabın bir köşesine adeta büzülmüşlerdi.Yarım kilogram taze fasulyebir o kadar domates yine yarım kilo ıspanak. � Benim içim yaşam artık yarım kilogramlık� diye düşündü.

Düz ve küçük bir tabağa üç zeytin küçük bir dilim peynir ince bir dilim ekmek koydu. Portakal suyu hazırlamalıydı kendine. Şu çay içmeme alışkanlığı sıkıntı veriyordu kahvaltı saatlerinde. � Boş ver portakal suyunu� dedi. Büyükçe bir bardağa su doldurdu. Kahvaltı tabağını bardağı mutfaktaki masaya usulca bıraktı. Boğazı düğüm düğüm bir sandalyeyi çekip oturdu. Lokmaları isteksiz isteksiz geveledi. Dili; fazla pişmiş hatta kurumuş üzeri yarılmış ve bayatlaşmış bir kurabiye gibiydi. Ağzının içinde döndükçe avurtlarına dudaklarının iç kısmına batıyordu.Tabağı içindekileri bitiremeden mutfak setinin üzerine bıraktı.

Salonun bir kenarında ütülenecek birkaç parça çamaşır duruyordu sepette. Şöyle bir baktı hep kendisine ait çamaşırlardı. Bir haftada biriken çamaşır sadece birkaç parçaydı. Bir zamanlar yıkamaya ütülemeye yetişemediği ama artık çamaşır sepetinde hiç görmediği çamaşırları ve onları giyeni düşündü....� Lânet olsun! � diye söylendi.

Derken akşam boşaltmayı unuttuğu koca poşeti gördü. Eline alıp mutfağa yöneldi. Bir gün önce almıştı marketten. Poşetten; margarin paketinden biraz büyükçe üç tane saklama kabı iki porsiyonluk yemeğin doldurabileceği büyüklükte iki çelik tencere bir tane de oyuncak gibi küçük bir tava çıktı. ..� Şim�den sonra böyle küçük kaplar gerekecek bana � diye iç geçirdi...� Tek kişilik.�

O gideli beri bir sessizlik vardı evde. Büyük bir coşkuyla çalan davullar dönen değirmenler susmuştu sanki. İşte bu sessizlik ve yalnızlık taşımakta zorlandığı bir yüktü omuzlarında. O yükü indirecek bir durak yoktu.Yalnızlığı gidenin yokluğu; gelip yüreğine oturdu. Kara bir yılan gibi çöreklendi. Yüreğinin bir değirmen taşının altında kalmışçasına ezildiğini hissetti.....İçi öyle dardı ki ! Küçülmüş küçülmüş incir çekirdeği kadar kalmıştı.

O�nun yokluğuna yalnızlığa alışması gerekiyordu. Ama nasıl? Düşündü düşündü aklı sıra bir çözüm buldu. Dudaklarına acı bir gülümseme kondurarak şöyle dedi kendi kendine:

* Sabahları yalnız uyandığında; O�nun erkenden kalkıp işe gittiğini ya da bir iş gezisine çıktığını farzedebilirsin.

* Tek başına kahvaltı ederken O�nun sabah uykusundan henüz kalkmadığını farzedebilirsin.

* Ütülenecek çamaşırların sadece kendine ait olduğunu gördüğünde ise; yine en sona kendi çamaşırlarım kalmış ütülenecek diye farzedebilirsin.

* Akşam yemeğini yalnız yerken; O akşam yemeğini dışarıda yiyecek geç gelecek diye farzedebilirsin.

* Buzdolabını neredeyse boş gördüğünde ise; yine hafta sonu gelmiş diye farzedebilirsin.

* Bir yolculuktan veya alışverişten döndüğünde ve evde seni bekleyen hiç kimse olmadığını gördüğünde; O�nun eve gelmesi için vaktin henüz çok erken olduğunu farzedebilirsin.

Daha farzedecek şeyler bulmaya çalışırken çalan telefonun sesiyle irkildi.Telefonda henüz ikibuçuk yaşındaki torunu kuş gibi şakıyordu:

-� Ananejiim! Efde miçin? Ben gelebiliy miyim?�.........Torununun sesiyle yüzü aydınlanır gibi oldu. Farzetmek de neydi ! İşte gerçek buydu......Sevimli dünya tatlısı bir torun......Sırtını dayayacağı bir duvar......Giden gitmişti. Nasılsa bir daha dönmeyecekti.....Olmayan şeyleri varmış gibi farzederek yaşayamazdı.

Telefonu kapattı. Kendi kendine acı gerçekleri bağıra bağıra hatırlattı:

Evet yalnızsın!
Yalnız yaşayacaksın!
O�nu; yok işe gitti yok iş gezisine gitti diye farzedemezsin.
O artık yok bunu kabul et.
Gitti ve hiç gelmeyecek.
Hayat farzetmek değil; gerçektir gerçek!

Farkında olmadan O�nun en sevdiği şarkının sözleri döküldü dudaklarından:

� Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç ! "
 
---> Boob'dan seçmeler

Çok Acılar Çektim
Canım yanıyor. Bilmiyorum bu daha farklı nasıl ifade edilir. 1969 doğumluyum. 1990 da 2 yıldır beraber yaşadığım sevgilimle evlendim. 1997 de bir kız çocuğu dünyaya getirdim. Bugün 30 Ekim 2005. 14 gün önce o sevgilinin eşyalarını ben topladım. Hiç elim titremedi hiç ağlamadım. Çok garipti çok ama hep yanıyordu canım yanıyordu bunun farkındaydım tıpkı doğum yaparken olduğu gibi dişimi sıktım.Bu geçicek bu biticek sadece benim dayanmam gerekiyor hiç bağırmamıştım. Şimdi oturup bir sigara yaktığımda bir melodi duyduğumda hatırladığımın o an farkına vardığım bir sürü şey geliyor aklıma. Off neler yaşandı nerde hata yapıldı yada nasıl farkına varılmadı o hatanın. Bu yaşadığım ne? BU can yanması bu batma ne zaman geçicek? Ben ediyle büdü olmak istemiştim. Kocam hem arkadaşımhem sevgilimhem kardeşimhem anam hem babamdı. Yedi sene boyunca bir sürü şeyi beraber yaptığımız adam baba olduktan sonra birden bire daha fazla çalışma dürtüsü duydu. Artık bir sürü geceyi kızımla evde yalnız geçiriyordum. Ve bunu hiç anlamıyordum çünkü ben daha fazlasını istememiştim. Benim yanımda o sorumluluğupaylaşacak sevgiliye ihtiyacım vardı çünkü normal değildim. Hamilelikle başlayıp doğumdan sonra yaklaşık(kendi yaşadıklarıma göre ) 9-10 ay süren bir anormallik vardı vücudunuzda dengeler değişiyordu. Bunun farkındaydım çünkü tv kumandasıyla zap yaparken tv de notrdam ın kamburunun çizgi filminin karesini 10 sn gördüğümde ağlamaya başlayınca soluğu bir doktorda aldım. Bana endişelenmememi bunun çok normal olduğunu kadınların sanırım % 70 idi nin doğumdan sonra depresyona girdiklerini söyledi. Bu iç rahatlatıcı bilgiyle muayenehanesinden çıktım demek ki çok sıradandı. Bir sürü insan bunu yaşıyordu ölmüyordu. Ama lanet olası o düşünme dürtüsünün bir aç-kapa düğmesi yok. Sevgili çok çalıştı para kazandı. Ben çok gece ağlayıp yapma aramıza duvar örüyorsun dedim abartıyorsun oldu.
Sonra eve bir bilgisayar alındı yıl kaçtı anımsamıyorum ama bu pc alındığında en pahalı işlemci sanırım PIII idi ve celeron işlemcinin 366 dan daha hızlısı yoktu şimdi o pc ile yazıyorum. Sonra sanırım benim şikayetlerim azaldı çünkü sevgili ne yaptığımla ilgilendi bir ara ahh ben ne mi yapıyordum internette o arada en çok microsoft comic chatte yazıyordum. Konuşuyordum diyemiyorum çünkü ben konuşurken insanları görmek isterim. Orada tanıyıp asla gerçek hayatta tanışmadığım ve halen ıcq dan sohbetimizi devam ettirdiğimiz iki tane dostum var. İkisi de evli ikiside erkek. Biri bizim yaşlarımızda bir oğlu var diğeri 64-56 lık bir çift iki tane oğulları var.
Gülümsüyorum çünkü canım yanıyor çok fazla değil hep aynı insanlarla konuştum telefon numaramı adımı bana ulaşabilecekleri herhangi bilgiyi vermedim nette yaptığımız sohbeti yüz yüze de yapabilirdik (SANIRIM TUTUCU BİR İNSANIM). Hala sanal blackemoblackemoblackemoblackemo nedir bilmeminsanlar bundan ne zevk alır hiç anlamam. Sonra bir akşam sevgili oturdu o pc nin başına. Bir hatunla yarım saattlik bir sohbetin sonunda karşılıklı telefon numaraları verildi ve hatun bunu aradı konuşuldu ertesi gün için buluşma planları yapıldı. İçine düştüğüm hayreti ifade edecek kelime bulamıyorum. Bana göre o kadar mantıksız okadar anlamsızdı ki. Güldüm evet güldüm çünkü hem çok garip hem çok aptalca hemde komikti. Ertesi gün planladıkları saat yaklaştıkça sevgili gerilmeye başladı o kadar belliydi ki. Onu tanıyordum yüzünden geçen ifadelerin ne anlattığını biliyordum. Hiç bir şey söylemedim. Duş aldı giyindi gidicekmisin diye sordum bilmiyorum dedi. Güzel bir pazar günüydü evede yemek yok hanımeline mantı yemeye gidelim dedim tamam dedi üçümüz çıktık. Garson servis açtı ve sipariş almak için geldi. Sevgili sipariş vermedi. Yer ayaklarımın altında kaydı. Bu bir kamera şakası olmalıydı. Saatine baktı. Ağlamak ve gülmek aynı anda geçti içimden. Eğer gideceksen ve geç kalmak istemiyorsan şimdi çıkman gerek dedim. Haklısın dedi ve kalktı GİTTİ GİTTİ... Orda ben ve kızım mantımızı yiyip kalktık. Yürüyerek eve dönerken içimden gelen gülme dürtüsünü çok zor bastırıyordum. Sanki poker oynuyorduk ve o blöf yapıyordu evin önüne geldiğimde araba otoparkta o da evde olacaktı. Eve geldik yoktu 15 dk sonra cebim çaldı sevgili buluşacağı hatunun tel nosunu pc nin yanndaki not defterine yazmış ve yanına almamış acaba ona verebilirmiymişim. Verdim ve telefonumu kapattım. Kızımı uyuttum.
Beraber içeriz diye aldığım kavaklıdere-kımızı açtım ve içtim içtim ağladım ağladım ağladım gece 2-3 falan eve geldi kavga ettim ağladım ve hep neden neden neden dedim. Ertesi sabah balkona kahvaltı sofrasını hazırlarken bir kez daha yer kaydı ayaklarımın altından. İki aydır sen yıkat hayır sen yıkat diye konuştuğumuz leş gibi araba o dar vakitte yıkatılmış ve pırıl pırıldı. Konuşarak çözmeye çalıştım imkansızdı. Çok kırıldım ve sanırım asla tamir olmadı. Bu olay bir şekilde kapandı ama sevgili cep telefonunu babasına hediye etmek zorunda kaldı. Aramıyorum dedi aradığı ayrıntılı tel faturalarında ortaya çıktı.
Bir gün evden aradı benimle konuşmak istedi ben ne kadar anlayışsız bir kadınmışım onlar sadece arkadaşmış bir kadınla bir erkeğin arkadaş olmasında ne varmış. Verdiğim yanıtları veya diyologları burda yazmıyorum çünkü bu yazı çok uzar. Ama şu kadarını söyleyeyim bunu ben yapmış olsaydım gece eve de dönmezdim ve büyük bir ihtimallede buluştuğum adamın yanında kalırdım. Çok kırıldım çok üzüldümçok hazımsızlık çektim çok kızdım. Dedim ki bana bunları yaşatma ben haketmedim. Eğer benden sıkıldıysan bir şeyleri kaçırıyorum diye düşünüyorsan git bacaklarına yapışmıyorum beni bırakma demiyorum ama bunları yaşatma sanırım hiç anlamadı. Hatta hayret bile ettiğini farkettim bu kadın neden ve nasıl kendine bu kadar güveniyor diye. 3 yıl geçti bunun üzerinden ve bir sürü şey yaşandı. Ama hiç iyiye gitmedi. Çok komik ama bu ara etrafımızda ayrılan çiftler çoğaldı. En sonunda arkadaşlarımızdan biri daha ayrılırken sevgili de olmuyor böyle birbirimizi daha fazla boğmayalım bir süre ayrı yaşayalım dedi. Olur dedim yalnız bunu anlaman neden bu kadar uzun sürdü onu anlamadım ben 3 sene önce sana bunu söylemiştim zaten. Çok kırıldım. Bana saygı duymuyorsun bana güvenmiyorsun dedi. Acaba o bana saygı duyuyor muydu. Ama sağ kolu kadar güveniyordu çünkü fikri ile zikri aynı olan bir insandım biliyordu ben elde var birdim sanırım.
Çok anlamsız belki ama tüm bunlar yaşanırken her şeye cevap bulan sevgili oooo hatunun nerde yaşadığını nerde çalıştığını ve onunla benim haberimin olmadığını sandığı zamanlardada çok uzun telefon konuşmaları yaptığını bildiğimi anlayınca cümle kuramadı bir süre. Sonra dediki benim hayatımda kimse yok o kadınlada görüşmüyorum. DOĞRUYDU. Söylediği doğruydu % 90 doğruydu. Ama bu hjiç bir şeyi değiştirmiyordu. Gittikten sonra görüştüğümüzde(haftada iki kez görüşüyoruz çünkü kızımız var) bak bakalım beni özleyecemisin dedi ben de sende bak bakalım özleyecekmisin dedim. Canım yanıyor. Özleyeceğim evet özleyeceğim bunu biliyorum bilmediğim şey bunu ona söyleyecekmiyim. Yaşayacağım ve göreceğim.
 
---> Boob'dan seçmeler

Güneşli bir sabahta tanışırsın onunla. Yavaş yavaş olur her şey… Saf gözlerle bakarken ona bilemezsin karşında duran o insanın hayatını değiştireceğini. Uzun süre bakarsın… Hiçbir şey düşünmeden… Hatta sonra unutursun bile böyle biri olduğunu. Hayatın olduğu gibi devam eder ve birinin hayatının bir parçası olmaya başladığını bir türlü fark edemezsin. Dışarıdan baksan anlarsın belki yaşarken asla… Her geçen dakika daha çok senden biri olur.
Kendini bir masala inandırırsın. O senin en yakınındır. Onun tek sıfatı budur. Başka da bir şey olamaz. Öyle sanırsın. Gerçekten inanırsın buna. Etrafındakileri inandırmaya çalışırsın. Başaramazsın; çünkü her şey apaçık ortadır.

Gene güneşli bir sabahta biri seni uyandırır. Sana gerçekleri gösterir senin göremediğin gerçekleri gösterir sanki üstüne vazifeymiş gibi... İnanmak istemezsin... İnkar edersin hep... Uzun süre inkar edersin; çünkü yakıştıramazsın kendine o duyguyu. Çok ağır bir sorumluluk gibi gelir alamazsın üstüne. Ortada kalsın istersin o anlaşılan şey; ama hiçbir şey senin düşündüğün gibi olmaz. Biri bu yükü taşımalıdır. O yapamaz bunu. Bunun varlığından haberi bile yoktur ki zaten.
Önce yükü kabullenme süreci vardır. Yük senin hep inkar etmeye çalıştığın duygularındır. Ağır gelir. Kabul edemezsin. Baskılar artar. Herkes her geçen gün sana bu duyguyu biraz daha aşılamaya çalışır. Senin hep fark etmeni isterler; ama bence fark edilmeden yaşanan aşktır güzel olan. Bilmeden görmeden belki de… Yani gizli olan...
Duygularını kabul ettikten sonra alışmaya çalışırsın bu duruma. Kimse bilmesin istersin. Hep hissettiklerinden utanırsın. Aşk utanılacak bir şey değildir; ama yadırgarlar bazen. Yadırganmaktan korkarsın. Hissettiklerin açığa çıkarsa onu tamamen kaybetmekten korkarsın. İçinde tutmaya çalışırsın yapabilirsin bunu; ama sandığından daha zordur.
Böylesine bir aşk hırçınlaştırır insanı. Olur olmaz şeylere ağlar hemen sinirlenirsin aniden gülersin. Düşünmediğini zannederler; ama bilemezler ki bir an bile aklından çıkmadığını.
Aşık olduğunun bilincine vardığında sessizce o hiç gelmeyecek sonu beklersin. Çok şey yaşarsın. Hatta o da yaşar… Ama senden başkası bilemez yaşadığının ne olduğunu. Senin aşk kavramın herkesten farklıdır kimse anlayamaz.
Bu aşk yorar. Durgunlaşırsın. Aynı anda zaman geçer.
Zaman hala geçiyor. Değişen tek şey: hiçbir şey.
Beklersin… Beklersin… Hep bekleyeceğini bilemeden beklersin…
Sonunu bilemezsin… Beklersin… Zaman her şeye çözümdür. Peki aşka? Ona da çözüm müdür? Aşkın çözümü de yoktur sonu da yoktur…
Beklersin… Beklersin… Beklersin…
 
---> Boob'dan seçmeler

herşey bn lise 2deyken başladı..onunla aynı sınıfa düşmemiz tesadüfen arka sıramda oturması ve başlayan muhabbetlerarkadaşlıklar
2 mayıs 2005 pazartesi günü binbir sıkıntı çekerek okulun etrafnda kırk tur dönerek ben birine aşığım dmesikme die sorduumda yerden bulduu tebeşirle duvara sana yazması..
işte benm hikayem böle başladı
çok sevildimçok sevdm
2 haziran 2005de yani tam 1 ay sona sözledk
elleriini tutan ellerim ve seni seven kalbim şahit olsun ki seni asla bırakmayacağım diye fısıldadı kulağıma..inandım
15 yıl kawga gürültü etmeden anlaştık bazı kçk kıskançlıklar hariç
sona ben üniversiteyi kazandm sırf onun için izmrde kaldım istemediğim halde
sona ne mi oldu
gereksiz ayrılıklar sürekli
ve bu ilşki sürüne sürüne 4 yıla yakın geldi
şmdi gene 2 mayıs gelio tek farkı o artık bnm yanmda değil
şu satırları yazarken ayrıldıımızdan beri ilk defa ağlıorum
onu çok sewdm
ilk aşkımdı
herşeymdi
hayallermdi
şmdi hepsi bitti
özlüorum tabiki
ama onu hayatımda istemiorum artık
sadece paylaşmak istedim..onunla yürümeyi özledm elini tutmayı konuşmayı dertleşmeyi sarılmayı
sen benmm canparçamsın aşkım demesni
keşke herşey lisedeki gibi kalsaydı saf ve temiz
kirlenmeden..

sadece paylaşmak istedim..zaman ayırıp okuduunuz için teşekkr ederm.bgnlerde duygusalım brazz..
 
---> Boob'dan seçmeler

15-16 yaşlarında liseye başlarken tanıdım onu.Mahallemıze yenı tasınmışlardı.O benım dıkkatımı cekmezken ılk o görmüş benı.Ayağında kırmızı spor ayakkabılarıaltında bısıkletıyle devamlı peşimdeydıoda 18 indeydi.Benım yakın arkadaslarım onun okulundaydı ve aracımız olmuşlardı.Büyük aşklar nefretle başlar derler yaaynen öyle.gördükce bıle cok kızardım aşkıma.Bi kez konusmak ıstemıs yanıma gelmiştitersledım.Bir kaç ay sonra arkadaslıgımız başladı.Onun ılk sevgılısı bendım ilk aşkıda.Oda benım ıcın öyleydı..3 sene nasıl gectı hiç anlamadık.Öyle güzel anlaşırdık kisabahları benı okuluma bırakmadan gıtmezçıkışlarda bende onu almaya gelırdım.Herkes özenle bakarevlenıceksınız siz derdi.. Öyle güzel bi aşktı ki... Bir gün olsun küsmedıkbağırmadık.Hep o nazlanırdıben alttan alırdım.Aşıktımgözüm görmezdı hiçbişey..

Lisenın bıtmesıne yakın aramız soğumuştudaha nadir görüşür olmuştuk.Ortada bi sebep yoktu benım acımdan.Arkadaslarım onu başkasıyla görüyouz dedıklerınde sorardım hayır derdı.Bana yıne okulun bahcesınde sarmaş dolaşlar derlerdı ben yıne sorardım cevap yıne hayırdı..

Başka bı kızla cekılmiş fotoğraflarını gördüğüm yerde bıraktım onu.Yüreğimden cıkarıp oraya attım.Artık ınkar edemezdıetmedıde.Öğrendım kızı araştırdımbutun erkeklerde yakın ilişkisi olan bırıymiş.En cok buna üzüldüm.Keşke daha düzgün biriyle aldatsaydınen azından yanına yakışmış derdim dedım..Ben az geldım sanaseni bunlar paklar..

Şimdi ne yapsamda kin tutamıyotum onanefret edemıyorumküfür edemıyorum.Sevmıyorumda... Ama ömrüm boyunca unutamayacagım tek insan obiliyorum.

Bana cok acılar yaşattıçok üzdüçok ağlattı... Ah ettımtuttu...

Yine söyluyorum inşallah adımı anarsında ben sana dönüp bakmam bıle.

Ikı ay sonra evlenıyorumhaberı var.hala yakın oturuyoruz.Ve onun hala bi umudu var...
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst