meridyen2
Kayıtlı Üye
BOMBOŞ AMELLERE KENDİNİ KAPTIRAN VE RUHU ŞEYTAN TARAFINDAN ÇALINAN BAZI İNSANLAR...
Çevrenizdeki insanların gözlerine bir bakın. Bazıları adeta derin bir uykuda gibiler. Sabah yataklarından hızla kalkıp koştura koştura işe gidiyorlar. Servise ya da otobüse bindikleri anda gözlerini kapatıp uykuya dalıyor, işyerine vardıklarında gözlerini açıyorlar. Bilgisayarlarının başına oturup kahvaltılarını ettikten sonra müthiş bir koşturmaca başlıyor. Telefonlar, mailler derken öğlen oluyor. Öğle yemeğinin ardından yine masa başına dönüp akşama kadar çalışıyorlar. Akşamda yine servislerine binip, trafikle boğuşup yorgun argın evlerine varıyorlar.
Eve varıldıktan sonra yemeğin ardından koltuklarına kurulup büyülenmiş gibi her gün dizilerin başına oturuyorlar. Adeta robot gibiler, beyinlerini dondurmuş, düşünmeden, aklatmeden her günü aynı şekilde yaşıyorlar. Gün akşam kanepede dizi izlerken uyuklayarak bitiyor. Yorgun argın yatağa giren her beden ertesi gün yine aynı sırayla aynı işleri yapmak üzere uykuya dalıyor. Oysa ölüm tam anlamıyla kapıda bekliyor. Belki yarın, belki daha da yakın. Ama gaflet içindeki bu insanlar ölümü, ahireti, hesap gününü, Allahın rızasını hiç ama hiç düşünmeden nerdeyse tüm ömürlerini işte böyle tüketiyorlar.
Bu insanlar öyle derin bir gaflet içindeler ki, kendilerini yaratan, kendilerine can veren Allahı hiç fark edemiyorlar. Her gün onlara uyandıklarında can verenin Allah olduğunu, tüm kainatın kontrolünün Allahta olduğunu, sürekli kendilerine nimet verdiğini bir kere bile düşünmüyorlar. Allah her gün onlara bakıyor, yediriyor, içiriyor, doyuruyor, temizliyor, sayamayacakları kadar çok nimet veriyor. Çocuklar, evler, arabalar, her türlü zorlukta yanlarında olan aile üyeleri ve dostlar veriyor. Ama onlar gün içinde bir kere bile Allahı anmıyorlar, ibadetlerden yüz çeviriyorlar, şükretmiyorlar. Sadece başları sıkıştığında dua ediyor, sıkıntıdan kurtulunca da hemen gaflete kapılıyorlar.
Bu insanların gözleri var ama görmüyor, kulakları var ama duymuyor, kalpleri var ama kaskatı, adeta taş gibi. Bu yüzden ruhları çalınmış gibi. Kendilerini şeytana kaptırmışlar, bu dünyanın peşinden şuursuzca koşuyorlar. Mutluluğu, sevinci, güzelliği hep dünya hayatında arıyorlar. Ve her seferinde de hüsrana uğruyorlar.
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Şuursuzca yaşayan bu insanın tek istediği bu dünyada iyi bir kariyer yapmak, en iyi üniversiteyi bitirmek, mutlaka çocuk sahibi olup onlarla övünmek, çocuklarını itibar sahibi üniversitelerde okutmak, yine övünecekleri bir eşe sahip olmak, iyi bir araba, ev ve yazlık sahibi olmak... işte bütün hayatlarının amacı bu birkaç maddeyi elde etmek üzerine kuruluyor. Onlar derin bir gaflet içinde, Allahı unutarak dünyevi amaçların peşinden koşarken ölüm de hızla yaklaşıyor. Hesap gününe her gün bir adım daha atarak ilerliyorlar. Onlar büyük bir iç sıkıntısıyla birlikte zorlama gülüp eğlenmeye çalışırken, sürekli nefislerini eğlendirme peşinde koşarken, cehennem de büyük bir uğultuyla onları bekliyor. Şeytan da bir köşeden saptırdığı insanların nasıl mahfolduğunu zevkle seyrediyor. Dünya hayatına aldanan, Allahı ve ahireti unutan bu insanları sonsuza kadar içinde kalacakları bir azap yurdu bekliyor.
Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? (Kassas Suresi, 60)
Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi 'yok sayarak tanımadıkları' gibi, biz de bugün onları unutacağız. (Araf Suresi, 51)
İşte bu şuuru tam kapalı insan güruhunun yanında bir de hayatını son derece şuurlu geçiren, Allahı tam anlamıyla fark eden ve bu gerçeğe göre yaşayan insanlar da var. Bu insanlar hayatlarını Allaha adamış, Allah rızası için yaşayan, her gün, her an tebliğ yapan, ibadetlerle Allaha sevgilerini gösteren, sürekli şükreden, sabreden, kadere teslim olmuş insanlar bunlar. Gözleri ile her yerde Allahın güzelliğinin nasıl yansıdığını görüyorlar, dilleriyle sürekli Allahı anıyorlar. Kalpleri Allah aşkıyla, Allah sevsisiyle dopdolu. Bu dünya için değil ahiret için yaşıyorlar. Nefislerinin peşinden koşmuyorlar. Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu biliyorlar. Her an kaderlerinde kendileri için belirlenen olayları yaşadıklarının farkındalar. Onların hayatlarında üzüntü yok, keder yok, sıkıntı yok, stres yok. Tevekkül var, sabır var, teslimiyet var ve derin bir huzur var. Şimdi soruyorum size, hiç gören gözle, görmeyen göz bir olur mu? Hiç duyan bir kulakla duymayan bir kulak bir olur mu? Hiç sürekli Allahı anan bir dil ile, hep susan bir dil bir olur mu? Peki ya Allah aşkı ile dolu bir kalp ile bomboş ve sevgisiz bir kalp bir olur mu? Bu iki insanın öldükten sonra gideceği yer aynı olur mu?
İman edip salih amellerde bulunanlar, biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122)
Ruhu şeytan tarafından çalınan, hayatını bomboş amellerle tüketen her insan ölüp de hesap gününde yerinden kalktığında, bu gafletinden hemen sıyrılacaktır. İşte o zaman ne kadar büyük bir yanlış yaptığının farkına varacak ve büyük bir pişmanlık duyacaktır. Bu yüzden daha önümüzde ömür varken mutlaka üzerimizdeki bu gaflet perdesini yırtmamız gerekir. Şeytana karşı dikkatli olup onun adımlarına uymaktan kaçınmamız gerekir. Unutmayın ki şeytan milyonlarca insanı saptıracak ve onların doğru yollarının üzerine oturacaktır. Önemli olan gaflet içindeki insanın arasında değil, sayıları az olan, takva olan ve kalbini yalnızca Allahın rızasına çevirmiş insanların arasında olmaktır...
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (En'am Suresi, 116)
"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)
Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek. (Nebe' Suresi, 40)
EBRU ALTAN
Çevrenizdeki insanların gözlerine bir bakın. Bazıları adeta derin bir uykuda gibiler. Sabah yataklarından hızla kalkıp koştura koştura işe gidiyorlar. Servise ya da otobüse bindikleri anda gözlerini kapatıp uykuya dalıyor, işyerine vardıklarında gözlerini açıyorlar. Bilgisayarlarının başına oturup kahvaltılarını ettikten sonra müthiş bir koşturmaca başlıyor. Telefonlar, mailler derken öğlen oluyor. Öğle yemeğinin ardından yine masa başına dönüp akşama kadar çalışıyorlar. Akşamda yine servislerine binip, trafikle boğuşup yorgun argın evlerine varıyorlar.
Eve varıldıktan sonra yemeğin ardından koltuklarına kurulup büyülenmiş gibi her gün dizilerin başına oturuyorlar. Adeta robot gibiler, beyinlerini dondurmuş, düşünmeden, aklatmeden her günü aynı şekilde yaşıyorlar. Gün akşam kanepede dizi izlerken uyuklayarak bitiyor. Yorgun argın yatağa giren her beden ertesi gün yine aynı sırayla aynı işleri yapmak üzere uykuya dalıyor. Oysa ölüm tam anlamıyla kapıda bekliyor. Belki yarın, belki daha da yakın. Ama gaflet içindeki bu insanlar ölümü, ahireti, hesap gününü, Allahın rızasını hiç ama hiç düşünmeden nerdeyse tüm ömürlerini işte böyle tüketiyorlar.
Bu insanlar öyle derin bir gaflet içindeler ki, kendilerini yaratan, kendilerine can veren Allahı hiç fark edemiyorlar. Her gün onlara uyandıklarında can verenin Allah olduğunu, tüm kainatın kontrolünün Allahta olduğunu, sürekli kendilerine nimet verdiğini bir kere bile düşünmüyorlar. Allah her gün onlara bakıyor, yediriyor, içiriyor, doyuruyor, temizliyor, sayamayacakları kadar çok nimet veriyor. Çocuklar, evler, arabalar, her türlü zorlukta yanlarında olan aile üyeleri ve dostlar veriyor. Ama onlar gün içinde bir kere bile Allahı anmıyorlar, ibadetlerden yüz çeviriyorlar, şükretmiyorlar. Sadece başları sıkıştığında dua ediyor, sıkıntıdan kurtulunca da hemen gaflete kapılıyorlar.
Bu insanların gözleri var ama görmüyor, kulakları var ama duymuyor, kalpleri var ama kaskatı, adeta taş gibi. Bu yüzden ruhları çalınmış gibi. Kendilerini şeytana kaptırmışlar, bu dünyanın peşinden şuursuzca koşuyorlar. Mutluluğu, sevinci, güzelliği hep dünya hayatında arıyorlar. Ve her seferinde de hüsrana uğruyorlar.
Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)
Şuursuzca yaşayan bu insanın tek istediği bu dünyada iyi bir kariyer yapmak, en iyi üniversiteyi bitirmek, mutlaka çocuk sahibi olup onlarla övünmek, çocuklarını itibar sahibi üniversitelerde okutmak, yine övünecekleri bir eşe sahip olmak, iyi bir araba, ev ve yazlık sahibi olmak... işte bütün hayatlarının amacı bu birkaç maddeyi elde etmek üzerine kuruluyor. Onlar derin bir gaflet içinde, Allahı unutarak dünyevi amaçların peşinden koşarken ölüm de hızla yaklaşıyor. Hesap gününe her gün bir adım daha atarak ilerliyorlar. Onlar büyük bir iç sıkıntısıyla birlikte zorlama gülüp eğlenmeye çalışırken, sürekli nefislerini eğlendirme peşinde koşarken, cehennem de büyük bir uğultuyla onları bekliyor. Şeytan da bir köşeden saptırdığı insanların nasıl mahfolduğunu zevkle seyrediyor. Dünya hayatına aldanan, Allahı ve ahireti unutan bu insanları sonsuza kadar içinde kalacakları bir azap yurdu bekliyor.
Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de, akıllanmayacak mısınız? (Kassas Suresi, 60)
Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)
Onlar, dinlerini bir eğlence ve oyun (konusu) edinmişlerdi ve dünya hayatı onları aldatmıştı. Onlar, bu günleriyle karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi 'yok sayarak tanımadıkları' gibi, biz de bugün onları unutacağız. (Araf Suresi, 51)
İşte bu şuuru tam kapalı insan güruhunun yanında bir de hayatını son derece şuurlu geçiren, Allahı tam anlamıyla fark eden ve bu gerçeğe göre yaşayan insanlar da var. Bu insanlar hayatlarını Allaha adamış, Allah rızası için yaşayan, her gün, her an tebliğ yapan, ibadetlerle Allaha sevgilerini gösteren, sürekli şükreden, sabreden, kadere teslim olmuş insanlar bunlar. Gözleri ile her yerde Allahın güzelliğinin nasıl yansıdığını görüyorlar, dilleriyle sürekli Allahı anıyorlar. Kalpleri Allah aşkıyla, Allah sevsisiyle dopdolu. Bu dünya için değil ahiret için yaşıyorlar. Nefislerinin peşinden koşmuyorlar. Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu biliyorlar. Her an kaderlerinde kendileri için belirlenen olayları yaşadıklarının farkındalar. Onların hayatlarında üzüntü yok, keder yok, sıkıntı yok, stres yok. Tevekkül var, sabır var, teslimiyet var ve derin bir huzur var. Şimdi soruyorum size, hiç gören gözle, görmeyen göz bir olur mu? Hiç duyan bir kulakla duymayan bir kulak bir olur mu? Hiç sürekli Allahı anan bir dil ile, hep susan bir dil bir olur mu? Peki ya Allah aşkı ile dolu bir kalp ile bomboş ve sevgisiz bir kalp bir olur mu? Bu iki insanın öldükten sonra gideceği yer aynı olur mu?
İman edip salih amellerde bulunanlar, biz onları altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız. Bu, Allah'ın gerçek olan va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır? (Nisa Suresi, 122)
Ruhu şeytan tarafından çalınan, hayatını bomboş amellerle tüketen her insan ölüp de hesap gününde yerinden kalktığında, bu gafletinden hemen sıyrılacaktır. İşte o zaman ne kadar büyük bir yanlış yaptığının farkına varacak ve büyük bir pişmanlık duyacaktır. Bu yüzden daha önümüzde ömür varken mutlaka üzerimizdeki bu gaflet perdesini yırtmamız gerekir. Şeytana karşı dikkatli olup onun adımlarına uymaktan kaçınmamız gerekir. Unutmayın ki şeytan milyonlarca insanı saptıracak ve onların doğru yollarının üzerine oturacaktır. Önemli olan gaflet içindeki insanın arasında değil, sayıları az olan, takva olan ve kalbini yalnızca Allahın rızasına çevirmiş insanların arasında olmaktır...
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (En'am Suresi, 116)
"Andolsun, sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir." (Kaf Suresi, 22)
Gerçekten Biz sizi yakın bir azab ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek. (Nebe' Suresi, 40)
EBRU ALTAN