ParadokS
Kayıtlı Üye
Anna Boden-Ryan Fleck ikilisinin Amerikan bağımsız sinemasının son beş yılında ‘bozucu’ kimlikleriyle kalıcı bir iz bıraktığına şüphe yok. İki sene önce yine bu bölüm kapsamında ele aldığımız yedinci sanatın en özgün spor filmlerinden “Sugar” da bu durumu kanıtlıyordu. Onların 2010’da çektikleri üçüncü filmleri “It’s Kind of a Funny Story” ise ‘akıl hastanesi filmi’ formülünü ‘hayal-gerçek arasında gidip gelen gençlik komedisi’ tanımının içine yerleştirdikleri yapıtları. Ancak sanki daha çok Zach Galifianakis’in varlığıyla ve yönetmenlerin ilk kez el kamerası alışkanlıklarını bırakmasıyla gelen ‘ticari rötuş’la öne çıkıyor gibi.
“Yarım Öğretmen” (“Half Nelson”, 2006) ve “Sugar” (2008) ile bildik formülleri bozma konusundaki özgün yaklaşımlarıyla dikkat çeken Anna Boden-Ryan Fleck ikilisi, burada da yollarına kaldıkları yerden devam ediyorlar. ‘Öğretmen-öğrenci ilişkisi filmi’ ve ‘spor filmi’nin ardından şimdi de ‘akıl hastanesi filmi’ne ayrıksı bir bakış açısıyla karşımıza çıkarıyorlar.
Sonunu başından bilmemiz formülün klişelerinin yıkılmasına yol açıyor
“It’s Kind of a Funny Story” (2010), aslında akıl hastanesi filminden çok sorunları olan bir gencin gözünden akan ‘gençlik komedisi’ tonuyla açılıyor. Sürekli halüsinasyonlarında intihar ettiğini gören bu melankolik çocuk, hastaneye girdiği andan itibaren seyirciyi ‘hayal mi gerçek mi?’ ve ‘öznel mi değil mi?’ düşüncelerine yönlendiren bir dünyayla yüzleştiriyor. Aslında canlandıranların arasında Jeremy Davies ve Zach Galifianakis gibilerinin de bulunduğu bu ‘yarı hayali karakterler’in asla gerçek olduğunu düşünmüyoruz.
Yönetmenler ise bize ‘sonda sürpriz yapacağım’ veya ‘hayal bunlar ne zekice değil mi!’ gibi dayatmalarla yaklaşmıyorlar. Daha çok akıl hastanesi filmlerinin o fazla duygusal, duygu sömürüsüne açık, ahlaki açıdan yanlış ve istismar aracı haline gelen yapısından uzaklaşmak için yola çıkmışlar. Bunun ışığında da karakterimizin gerçek hayatta aşık olduğu siyahi kız ile akıl hastanesinde tanıştığı sarışın kıza ilan-ı aşk etme tarzları bile ‘yarı gerçek yarı kurmaca’ ilerliyor. Buna karşın bize ‘aslını göster!’ dedirtmiyor.
Neredeyse eğlenceli bir hikaye diyebilir miyiz?
Zira Boden-Fleck ikilisi bu formülün basmakalıp, tekdüze ve sıkıcı yapısını gençlik komedisinin samimi tavrı ve halüsinasyonları yoluyla dağıtmışlar. ‘Akıl hastanesine değil de bunalım terapisine girdin sen!’ diyen görevlilerin ışığında esas amaçlarına ulaşırlarken, bizi asla öyle buhran bir mekanda olduğumuza inandırmıyorlar. Buna paralel olarak ‘It’s Kind of a Funny Story’ isminin tam Türkçe karşılığı olan ‘neredeyse eğlenceli bir hikaye’nin katkısıyla karşımıza ‘intihar eğilimi’ ve ‘ergenlik bunalımı’ üzerine bozucu bir eser çıkarıyorlar.
Aslında akıl hastalığı meselesinin halüsinasyona yol açması gibi bir şeyin izini süren korku filmlerinden de omurgasından uzak duruyor bu eser. Çünkü Boden-Fleck ikilisinin esas amacı bu ‘basmakalıp’ dünyayı dağıtmak. Zaten duygu sömürüsü beklentisiyle girdiğimiz son düzlükte bunu karakterlerine iç sesle söyletmelerini takiben arka arkaya kurgulanan fotoğraflarla yüzleşmemiz boşuna değil. Bunun üzerine önde ‘… hastanesinden sevgilerle’ yazısının belirdiği bir yapay güneş doğuşu eklenmesi ise adeta bütünü tamamlıyor.
Boden-Fleck ikilisinin en ticari filmi
Zaten yönetmen ikilimiz, her zaman olduğu gibi hikayeyle ilgilenmekten ziyade, ana akışı bozup temalarını bu yolla seyirciye vermeye çalışıyorlar. Ancak bu sefer el kamerasının hakim olduğu tarzlarının dağılması, onları birazcık ticari sinemaya yaklaştırmış. Zaten Anna Boden ile Ryan Fleck’in önceki filmlerinin neredeyse 10 katı yüksek bir bütçeyle çalışmaları ve ilk kez 35 mm kamerayı kullanmaları bu durumu ortaya koyuyor.
Buna istinaden ‘komedi’ gereklerinden biri olan üç boyutlu yan karakter ve diyalog yerleştirme konusunda da pek başarılı oldukları söylenemez. Samimi gençler dışındaki olgun yaştaki oyuncuların böylesi katkılarıyla da film daha eğlenceli hale gelemiyor nedense. Bunda da Zach Galifianakis’in ‘tek başına takılan komedyen’ rollerinden ziyade ikili, üçlü ve dörtlü ekiplerin içindeki ‘sakar prototip’, ‘sessiz figür’ ve ‘sakallı imge’ olarak eğlenceli olabilmesi. Her şeye rağmen tipik bir bıktığımız formüllerle derdi olan Boden-Fleck filminin içindeyiz. Nihai bütün size ‘akıl hastanesi filmi’ gibi gelmezse de bu onların başarısıdır zaten!
Ne durumda?
2010’un eylül ayında Toronto Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmasına karşın ne festivallerde ne de ev videosunda ülkemize geldi. Anna Boden-Ryan Fleck ikilisinin ikinci filmi “Sugar”ın da aynı makus talihe sahip olduğunu düşünürsek yine ümitsiziz.
Künye:
It’s Kind of a Funny Story
Yönetmen: Anna Boden, Ryan Fleck
Oyuncular: Emma Roberts, Keir Gilchrist, Zach Galifianakis, Lauren Graham, Zoe Gravitz, Viola Davis
Süre: 101 dk.
Yapım yılı: 2010
“Yarım Öğretmen” (“Half Nelson”, 2006) ve “Sugar” (2008) ile bildik formülleri bozma konusundaki özgün yaklaşımlarıyla dikkat çeken Anna Boden-Ryan Fleck ikilisi, burada da yollarına kaldıkları yerden devam ediyorlar. ‘Öğretmen-öğrenci ilişkisi filmi’ ve ‘spor filmi’nin ardından şimdi de ‘akıl hastanesi filmi’ne ayrıksı bir bakış açısıyla karşımıza çıkarıyorlar.
Sonunu başından bilmemiz formülün klişelerinin yıkılmasına yol açıyor
“It’s Kind of a Funny Story” (2010), aslında akıl hastanesi filminden çok sorunları olan bir gencin gözünden akan ‘gençlik komedisi’ tonuyla açılıyor. Sürekli halüsinasyonlarında intihar ettiğini gören bu melankolik çocuk, hastaneye girdiği andan itibaren seyirciyi ‘hayal mi gerçek mi?’ ve ‘öznel mi değil mi?’ düşüncelerine yönlendiren bir dünyayla yüzleştiriyor. Aslında canlandıranların arasında Jeremy Davies ve Zach Galifianakis gibilerinin de bulunduğu bu ‘yarı hayali karakterler’in asla gerçek olduğunu düşünmüyoruz.
Yönetmenler ise bize ‘sonda sürpriz yapacağım’ veya ‘hayal bunlar ne zekice değil mi!’ gibi dayatmalarla yaklaşmıyorlar. Daha çok akıl hastanesi filmlerinin o fazla duygusal, duygu sömürüsüne açık, ahlaki açıdan yanlış ve istismar aracı haline gelen yapısından uzaklaşmak için yola çıkmışlar. Bunun ışığında da karakterimizin gerçek hayatta aşık olduğu siyahi kız ile akıl hastanesinde tanıştığı sarışın kıza ilan-ı aşk etme tarzları bile ‘yarı gerçek yarı kurmaca’ ilerliyor. Buna karşın bize ‘aslını göster!’ dedirtmiyor.
Neredeyse eğlenceli bir hikaye diyebilir miyiz?
Zira Boden-Fleck ikilisi bu formülün basmakalıp, tekdüze ve sıkıcı yapısını gençlik komedisinin samimi tavrı ve halüsinasyonları yoluyla dağıtmışlar. ‘Akıl hastanesine değil de bunalım terapisine girdin sen!’ diyen görevlilerin ışığında esas amaçlarına ulaşırlarken, bizi asla öyle buhran bir mekanda olduğumuza inandırmıyorlar. Buna paralel olarak ‘It’s Kind of a Funny Story’ isminin tam Türkçe karşılığı olan ‘neredeyse eğlenceli bir hikaye’nin katkısıyla karşımıza ‘intihar eğilimi’ ve ‘ergenlik bunalımı’ üzerine bozucu bir eser çıkarıyorlar.
Aslında akıl hastalığı meselesinin halüsinasyona yol açması gibi bir şeyin izini süren korku filmlerinden de omurgasından uzak duruyor bu eser. Çünkü Boden-Fleck ikilisinin esas amacı bu ‘basmakalıp’ dünyayı dağıtmak. Zaten duygu sömürüsü beklentisiyle girdiğimiz son düzlükte bunu karakterlerine iç sesle söyletmelerini takiben arka arkaya kurgulanan fotoğraflarla yüzleşmemiz boşuna değil. Bunun üzerine önde ‘… hastanesinden sevgilerle’ yazısının belirdiği bir yapay güneş doğuşu eklenmesi ise adeta bütünü tamamlıyor.
Boden-Fleck ikilisinin en ticari filmi
Zaten yönetmen ikilimiz, her zaman olduğu gibi hikayeyle ilgilenmekten ziyade, ana akışı bozup temalarını bu yolla seyirciye vermeye çalışıyorlar. Ancak bu sefer el kamerasının hakim olduğu tarzlarının dağılması, onları birazcık ticari sinemaya yaklaştırmış. Zaten Anna Boden ile Ryan Fleck’in önceki filmlerinin neredeyse 10 katı yüksek bir bütçeyle çalışmaları ve ilk kez 35 mm kamerayı kullanmaları bu durumu ortaya koyuyor.
Buna istinaden ‘komedi’ gereklerinden biri olan üç boyutlu yan karakter ve diyalog yerleştirme konusunda da pek başarılı oldukları söylenemez. Samimi gençler dışındaki olgun yaştaki oyuncuların böylesi katkılarıyla da film daha eğlenceli hale gelemiyor nedense. Bunda da Zach Galifianakis’in ‘tek başına takılan komedyen’ rollerinden ziyade ikili, üçlü ve dörtlü ekiplerin içindeki ‘sakar prototip’, ‘sessiz figür’ ve ‘sakallı imge’ olarak eğlenceli olabilmesi. Her şeye rağmen tipik bir bıktığımız formüllerle derdi olan Boden-Fleck filminin içindeyiz. Nihai bütün size ‘akıl hastanesi filmi’ gibi gelmezse de bu onların başarısıdır zaten!
Ne durumda?
2010’un eylül ayında Toronto Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmasına karşın ne festivallerde ne de ev videosunda ülkemize geldi. Anna Boden-Ryan Fleck ikilisinin ikinci filmi “Sugar”ın da aynı makus talihe sahip olduğunu düşünürsek yine ümitsiziz.
Künye:
It’s Kind of a Funny Story
Yönetmen: Anna Boden, Ryan Fleck
Oyuncular: Emma Roberts, Keir Gilchrist, Zach Galifianakis, Lauren Graham, Zoe Gravitz, Viola Davis
Süre: 101 dk.
Yapım yılı: 2010