ashli
Bayan Üye
Her şey, yıllar önce adamın birinin kafasına düşen elma ile başladı... Aslında ondan önce de vardı doğayı kurallara uymaya zorlayanlar; ama o hepsinden çok daha fazlasını başardı. Yeryüzüyle gökyüzüne aynı kuralları getirdi ve böylece insanı gökyüzüne çıkardı.
(Aslında yaptığı tam olarak bu değildi; gökyüzünü yeryüzüne indirdi demek daha doğru olur. Bundan sonra da insanı yeraltına indirdi zaten.)
Zekaya kavuştuğundan beri sürekli anlamadığı birşeylerle karşılaşan ve bunlardan korkmayı alışkanlık haline getiren insanoğlu için bulunmaz bir fırsattı bu. Sağa sola kurallar koymaya ve bu kurallarla korkularını yenmeye başladı.
"Dünya dönüyor, hızı bilmem ne, demekki bilmem ne günü saat bilmem kaçta güneş tutulması olacak. Korkacak bir şey yok."
"Bulutlarda biriken statik elektrik yeryüzüne boşalabilir, bu esnada da yıldırım dediğimiz şey oluşur. Kormayın."
"Küçük canlılar vücudunuza yerleşip sizi hasta edebilirler. Biz size iki hap verelim, siz rahat bir uyku çekin."
Belki de insan binyıllardır yaşadığı ezik hayatın acısını çıkartıyordu herşeyi kurallara bağlayıp önceden bilerek. Boşa yaşadığını anladığı korkularını aklı sıra böyle yenecekti.
(Hepsi de böyle yapmıyordu aslında. Mesela biri "Durun kardeşlerim, boşverin bu kuralları; yarın Güneş'in doğmayacağını nerden bilebiliriz?" demişti. Ama kurallarından mutlu olan ayaktakımı onu asla ciddiye almadı ve burnunun dikine gitmeye devam etti.)
'Şeyleri' ve hayvanları incelediği gibi kendini de inceleyen insanoğlu sonunda aslında kendisinin de kurallara bağlanabilir, hesaplanabilir ve öngörülebilir bir varlık olduğu anladı. Bunu ilk anladığında korkmadı; hatta kendisini daha iyiye ve daha güzele götürebileceği için mutlu bile oldu.
Ama sonunda birilerinin kafasına dank etti: Madem insanı doğa yasaları belirliyordu, o halde insanın belirlediği ne vardı?
Veee; son olarak da özgürlüğü, yani seçim yapabilmeyi kendi varlığı ile özdeşleştiren birisi sordu:
"Yaşadığımız onca şey beynimizdeki o salgılar yüzündense biz kimiz o zaman?"
Alıntı
(Aslında yaptığı tam olarak bu değildi; gökyüzünü yeryüzüne indirdi demek daha doğru olur. Bundan sonra da insanı yeraltına indirdi zaten.)
Zekaya kavuştuğundan beri sürekli anlamadığı birşeylerle karşılaşan ve bunlardan korkmayı alışkanlık haline getiren insanoğlu için bulunmaz bir fırsattı bu. Sağa sola kurallar koymaya ve bu kurallarla korkularını yenmeye başladı.
"Dünya dönüyor, hızı bilmem ne, demekki bilmem ne günü saat bilmem kaçta güneş tutulması olacak. Korkacak bir şey yok."
"Bulutlarda biriken statik elektrik yeryüzüne boşalabilir, bu esnada da yıldırım dediğimiz şey oluşur. Kormayın."
"Küçük canlılar vücudunuza yerleşip sizi hasta edebilirler. Biz size iki hap verelim, siz rahat bir uyku çekin."
Belki de insan binyıllardır yaşadığı ezik hayatın acısını çıkartıyordu herşeyi kurallara bağlayıp önceden bilerek. Boşa yaşadığını anladığı korkularını aklı sıra böyle yenecekti.
(Hepsi de böyle yapmıyordu aslında. Mesela biri "Durun kardeşlerim, boşverin bu kuralları; yarın Güneş'in doğmayacağını nerden bilebiliriz?" demişti. Ama kurallarından mutlu olan ayaktakımı onu asla ciddiye almadı ve burnunun dikine gitmeye devam etti.)
'Şeyleri' ve hayvanları incelediği gibi kendini de inceleyen insanoğlu sonunda aslında kendisinin de kurallara bağlanabilir, hesaplanabilir ve öngörülebilir bir varlık olduğu anladı. Bunu ilk anladığında korkmadı; hatta kendisini daha iyiye ve daha güzele götürebileceği için mutlu bile oldu.
Ama sonunda birilerinin kafasına dank etti: Madem insanı doğa yasaları belirliyordu, o halde insanın belirlediği ne vardı?
Veee; son olarak da özgürlüğü, yani seçim yapabilmeyi kendi varlığı ile özdeşleştiren birisi sordu:
"Yaşadığımız onca şey beynimizdeki o salgılar yüzündense biz kimiz o zaman?"
Alıntı