meridyen2
Kayıtlı Üye
Biyoçeşitlilik: İnsan İçin Yaratılmış Canlılar
Yeryüzündeki muazzam canlı çeşitliliğini anlamak için yağmur ormanlarında veya denizin altında keşif yapmak, mikroskop ya da teknolojik cihazlar kullanmak zorunlu değildir. Bilinçli bir insanın, çevresindeki bitki ve hayvan türlerine bakması bile çeşit çeşit canlılarla dolu bir dünyada yaşadığını kavraması için yeterlidir. Ancak çoğu insan ya bu açık gerçeği görmezden gelir ya da bunun üzerinde düşünmeye gerek duymaz ve böylece büyük bir hataya düşer. Çünkü biyoçeşitlilik, yeryüzündeki sayısız dengeler ve insan yaşamı açısından olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. Farklı canlı türleri sayesinde neler elde ettiğimizi ve bunların yok olduğu takdirde neler kaybedeceğimizi düşünürsek, biyolojik çeşitliliğin değeri daha iyi anlaşılır. (Detaylı bilgi için bkz. Yvonne Baskin, The Work of Nature: How the Diversity of Life Sustains Us, Island Press, 1998; Edward O. Wilson, The Diversity of Life, W.W. Norton & Company, 1999)
Doğumumuzdan ölümümüze kadar mikroorganizmalardan, bitkilerden ve hayvanlardan istifade ederiz. Üstelik bunlara karşılık herhangi bir bedel ödemeyiz. Canlıların sunduğu imkanların bizim için neden paha biçilmez olduğunu, Philadelphia Doğal Bilimler Akademisi biyolojik çeşitlilik uzmanı Ruth Patrick şöyle ifade eder:
"Farklı yapılara, farklı kimyasal bileşimlere ve farklı yaşam sürelerine sahip çok sayıdaki türün varlığı, gezegenimizin her yerinde insanlar için, hayatın en önemli temellerinden birini oluşturur." (Ruth Patrick, "Biodiversity: Why Is It Important?", s. 15, Marjorie L. Reaka-Kudla, Don E. Wilson, Edward O. Wilson (editors), Biodiversity II, Joseph Henry Press, Washington D.C., 1997)
Stanford Üniversitesi'nden tanınmış Biyoloji Profesörü Paul Ehrlich ise aynı gerçeği, "mikroorganizmalar, bitkiler ve hayvanlar olmaksızın şimdiki biçiminde toplum var olamaz" (Paul Ehrlich, "The Loss Of Diversity", s. 21-22, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988) şeklinde dile getirir.
Biyoloji Profesörü ve Biyoçeşitlilik Uzmanı Peter Raven, dünyanın insan için yaşanabilir bir gezegen olmasında, canlıların hayati rolünü şöyle anlatır:
"İnsanın varlığı diğer yaşam formlarına ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Tüm insanlar, besin, malzeme, enerji ve hatta soluk aldıkları hava için dünyanın flora, fauna ve mikroorganizmalarına ihtiyaç duyarlar." (Peter H. Raven, "Introduction", s. 1, Peter H. Raven, Tania Williams (editors), Nature and Human Society, National Academy Press, Washington D.C., 2000)
South Florida Üniversitesi Profesörü Bryan Norton da dünya üzerindeki tür zenginliğinin değerinden şöyle söz eder:
"Biyoçeşitliliğin değeri var olan herşeyin değeridir. Şu andan dünyanın sonuna kadar bütün ülkelerin gayri safi milli hasılalarının toplam değeridir. Bunu biliyoruz, çünkü hayatlarımız ve ekonomilerimiz biyoçeşitliliğe bağımlıdır. Eğer biyoçeşitlilik yeterli oranda azalırsa, ve felaket noktasını bilmezsek, artık hiçbir şuurlu varlık olmayacaktır. Onlarla birlikte, ekonomik veya başka bütün değer yok olacaktır." (Bryan Norton, "Commodity, Amenity, and Morality", s. 205, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Çevremizdeki bitki ve hayvan türlerinden elde ettiğimiz faydalara her gün şahit oluruz. Ancak bir de çıplak gözle göremediğimiz veya bilgi sahibi olmadığımız canlılar vardır. Onlar da insanlık için hayati değerde işlemler yapmaktadırlar. Profesör Paul Ehrlich bu konuya ilişkin şu yorumu yapar:
"Biyolog olmayanlar tarafından çoğu bilinmeyen organizmalar, medeniyet için zorunlu olan ekolojik sistemlerde rol oynarlar." (Paul Ehrlich, "The Loss Of Diversity", s. 24, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Özellikle teknolojideki gelişmeler yeryüzündeki çeşitliliğin önemine ilişkin bazı gerçekleri gözler önüne sermiştir: Şimdiye kadar önemsiz veya faydasız görülen pek çok canlı, insanların yepyeni nimetlere kavuşmasına vesile olmaktadır. Örneğin, garip görünümlü bir deniz solucanı hastalıkların tedavisinde kullanılacak kimyasal maddeler içermektedir. Veya bakterileri ele alalım. Yakın geçmişte ortaya çıkarılan bakteri türleri insanlık için büyük yararlar vaat etmektedir. Örneğin, ABD'deki Potomac Nehri'nin katmanlarında bulunan bir mikrop türü, ozon tabakasını tahrip eden kloroflorokarbon gazlarını "parçalama" yeteneğine sahiptir. (Thomas E. Lovejoy, "Biodiversity: What Is It?", s. 9, Marjorie L. Reaka-Kudla, Don E. Wilson, Edward O. Wilson (editors), Biodiversity II, Joseph Henry Press, Washington D.C., 1997.) Bir diğer örnek, Amerika'daki Yellowstone Ulusal Parkı'nın sıcak su kaynaklarında keşfedilen Thermus aquaticus adlı bakteri, genetik biliminin ilerlemesinde önemli bir rol oynamıştır. (M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Polymerase Chain Reaction".) Bu mikroorganizmadan elde edilen bir enzim sayesinde, İnsan Genomu Projesi, gen testleri ve gen analizlerinin ayrılmaz bir parçası olan PCR (Polimeraz zincirleme reaksiyonu) yöntemi geliştirilmiş; böylece 1980'li yıllarda haftalar süren DNA profilinin çıkarılması işlemini çok kısa sürede yapabilmek mümkün olmuştur. (Selçuk Alsan, "Yeni Adli Tıp", Bilim ve Teknik, Şubat 2001; Thomas E. Lovejoy, "Biodiversity: What Is It?", s. 13, Marjorie L. Reaka-Kudla, Don E. Wilson, Edward O. Wilson (editors), Biodiversity II, Joseph Henry Press, Washington D.C., 1997)
Canlılar insan yaşamına, yeryüzündeki ekosistemlere ve dengelere sayılamayacak kadar çok katkıda bulunurlar. ABD'nin çeşitli üniversitelerinden 11 tanınmış uzman (Gretchen C. Daily, Stanford Üniversitesi; Susan Alexander, California State Üniversitesi; Paul R. Ehrlich, Stanford Üniversitesi; Larry Goulder, Stanford Üniversitesi; Jane Lubchenco, Oregon State Üniversitesi; Pamela A. Matson, California Üniversitesi; Harold A. Mooney, Stanford Üniversitesi; Sandra Postel, Global Water Policy Project; Stephen H. Schneider, Stanford Üniversitesi; David Tilman, Minnesota Üniversitesi; George M. Woodwell, Woods Hole Araştırma Merkezi. 100 G.C. Daily, S. Alexander, P.R. Ehrlich, L. Goulder, J. Lubchenco, P.A. Matson, H.A. Mooney, S. Postel, S.H. Schneider, D. Tilman, G.M. Woodwell, "Ecosystem Services: Benefits Supplied to Human Societies by Natural Ecosystems", 2002, esa.sdsc.edu/daily.htm) tarafından hazırlanan "Ekosistem Hizmetleri: Doğal Ekosistemlerin İnsan Topluluklarına Sağladığı Faydalar" adlı makalede, bu katkıların önemi ve kompleksliği şu örnekle anlatılır:
"Örneğin, insanların Ay'a yerleşmeye çalıştıklarını hayal edin. Varsayın ki Ay, önceden mucizevi bir biçimde insan yaşamını sağlayan temel koşulların bazılarını elde etmiş olsun: bir atmosfer, bir iklim ve dünyadakine benzer fiziksel bir toprak yapısı gibi. İnsan kolonicilerin yüz yüze geldiği önemli sorun şu olacaktır: Verimsiz yüzeyi oturulur hale getirmek için dünyadaki milyonlarca türden hangilerinin Ay'a götürülmesi gerekir?
Bir kişi bu sorunu sistematik olarak şöyle çözmeye çalışabilir: öncelikle bütün türlerin arasından doğrudan doğruya yiyecek, içecek, baharat, elyaf, kereste, ilaç, balmumu, kauçuk ve yağlar gibi endüstriyel ürünler olarak kullanılacakları seçerek. Bir kişi çok seçici olsa bile, liste yüzlerce, hatta binlerce tür tutabilir. Ve bu yalnızca bir başlangıç olacaktır, çünkü kişi, daha sonra bunları desteklemek için hangi türlerin çok önemli olduğunu hesaba katmak ihtiyacı duyacaktır: Bakteriler, mantarlar, toprağı verimli yapmaya ve atıkları ve organik maddeleri ayrıştırmaya yardım eden omurgasızlar; çiçekleri dölleyen böcekler, yarasalar ve kuşlar; otlar, şifalı bitkiler ve toprağı tutacak, su dolaşımını düzenleyecek ve hayvanlara besin sağlayacak ağaçlar. Bu düşünce egzersizinin açık mesajı şudur ki hiç kimse insan yaşamını desteklemek için türlerin hangi bileşiminin (hatta yaklaşık olarak kaç tane türün) gerekli olduğunu bilmiyor.
Bir kişi türleri direkt olarak seçmekten çok başka bir yaklaşımı deneyebilir: Ay kolonisi tarafından ihtiyaç duyulan ekosistem hizmetlerini sıralayarak ve sonra her birini gerçekleştirmek için gerekli türlerin çeşitlerini ve sayısını tahmin ederek. Fakat belirli bir ekosistem hizmetinin faaliyetinde hangi türlerin önemli olduğunu belirlemek, kolay bir iş değildir. Örnek olarak toprak verimliliğini ele alalım. Toprak organizmaları, bitkilere gerekli besin maddelerinin kimyasal dönüşümü ve fiziksel transferi açısından çok önemlidir. Ancak toprak organizmalarının bolluğu kesinlikle şaşırtıcıdır. Mesela, Danimarka'daki 0.8 metre karelik çayırın altında, toprakta yaklaşık olarak 50.000 küçük halkalı solucan ve akrabaları, 50.000 böcek ve hemen hemen 12 milyon yuvarlak solucan bulunur. Ve bu hesap sadece bir başlangıçtır. Toprak hayvanlarının sayısı, toprak mikroorganizmalarının sayısı ile karşılaştırıldığında çok azdır: Bir tutam verimli toprak 30.000'in üstünde tek hücreli organizma, 50.000'den fazla alg, 400.000'den fazla mantar ve milyarlarca bakteri içerebilir. Koloniciler, verimli ve sürekli bitki gelişimini, toprağın yenilenmesini, atıkların yok edilmesini ve benzer hizmetleri sağlamak için Ay'a hangi canlıları götürmelidirler? Toprakta yaşayan bu türlerin çoğu gelişigüzel bir incelemeye bile konu olmamıştır: bugüne kadar hiçbir insan gözü bir mikroskop ile onlara göz atmamıştır, şimdiye kadar hiçbir insan eli onlar için bir isim veya tanım yazmamıştır, ve çoğu insan zihni onları düşünmeye bir an bile ayırmamıştır. Bununla birlikte ciddi gerçek şu ki, E.O. Wilson'un söylediği gibi: onların bize değil, bizim onlara ihtiyacımız var." (G.C. Daily, S. Alexander, P.R. Ehrlich, L. Goulder, J. Lubchenco, P.A. Matson, H.A. Mooney, S. Postel, S.H. Schneider, D. Tilman, G.M. Woodwell, "Ecosystem Services: Benefits Supplied to Human Societies by Natural Ecosystems", 2002, esa.sdsc.edu/daily.htm)
Söz konusu makaleyi kaleme alan bilim adamlarının anlatmak istediği açıktır: Bilimdeki tüm ilerlemelere rağmen, canlıların ekolojik sistemlerde oynadığı hayati roller yeni yeni anlaşılmaktadır. Bir gerçek ise kesin olarak bilinmektedir. Canlı zenginliğinin oluşturduğu ortam, yeryüzünü insan için gereken tüm şartların biraraya geldiği bir yer haline getirmektedir.
1) Besin Kaynağımız Olan Bitki ve Hayvanlar
Yaşamak için yer ve içeriz; böylece trilyonlarca hücremizdeki işlemler için gerekli olan proteinler, amino asitler, karbonhidratlar, yağlar, vitaminler, mineraller ve sıvıları temin ederiz. Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için düzenli olarak beslenmemiz zorunludur. Burada dikkat çekici bir nokta vardır: Beslenmek zor, sıkıcı veya külfetli değil, hoşumuza giden bir işlemdir. Günlük gıda gereksinimlerimizi karşılarken, yemeklerin, içeceklerin, meyvelerin, sebzelerin, pastaların, tatlıların, şekerlemelerin eşsiz tatlarından büyük bir zevk alırız. Bugüne kadar tattığınız hepsi birbirinden leziz yiyecekleri ve içecekleri gözünüzün önüne getirmeye çalışın: Susuzluğunuzu gidermek için içtiğiniz meyve suları, yaz sıcağında yediğiniz kavun ya da karpuz, mangalda pişirilen kuzu pirzolası veya balık, çikolatalı dondurma, ıspanaklı börek, sütlaç, mantı, aşure, çilekli pasta, mantarlı pilav, bal
Vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılayan bu lezzetli besin maddelerinin tümünüyse bitkiler ve hayvanlardan sağlarız. Yeryüzünün değişik bölgelerinde farklı kimyasal yapılara ve besin değerlerine sahip tahıllar, meyveler, sebzeler, kara ve deniz hayvanları bulunur. Canlılar, milyarlarca insana beslenme imkanı sunarlar. Örnek olarak, insanlar tarafından tüketilen balık miktarı yılda yaklaşık 100 milyon tondur. (M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Fish", "Fisheries".)
Şu da var ki günümüzde mevcut biyolojik çeşitliliğin sadece küçük bir bölümü kullanılmaktadır. Örneğin, tanınmış çevre bilimci Norman Myers'e göre, insanlar tarih boyunca beslenme amacıyla 7.000 bitki türünden faydalanmıştır. (N. Myers, The Primary Source: Tropical Forests and Our Future, W.W. Norton, New York, 1984) Buna karşın yenebilir bitkilerin sayısının en azından 75.000 olduğu tahmin edilmektedir. (E.O. Wilson, "The Current State of Biological Diversity", s. 15, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988) Özellikle tropikal bölgeler, besin değeri yüksek binlerce bitki türüyle doludur. Missouri Botanik Bahçesi Direktörü Peter Raven'in belirttiği gibi, 250.000 tür çiçekli bitkiden bazıları halen tarım yapılamayan bölgelerde yetiştirilebilir ve verimli ürünler verebilir.(Peter H. Raven, "Our Diminishing Tropical Forests", s. 121, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Çoğu insan biyoçeşitliliğin önemini gereği gibi kavrayamaz. Buğday, pirinç, mısır gibi bazı tahılların, belirli sebze ve meyvelerin, etinden ve sütünden faydalanacağı birkaç çeşit hayvanın kendisi için yeterli olacağını düşünür. Elbette bu türler insanın besin gereksinimi açısından yeterlidir. Ancak bunlar çok çeşitli bakteri, hayvan, böcek, mikroorganizma türlerine doğrudan veya dolaylı olarak bağlıdırlar; yalnızca kendi başlarına var olamazlar. Padua Üniversitesi'nden Maurizio Paoletti bu olguyu şöyle belirtir:
"Binlerce bitki, hayvan ve mikroorganizma, tarımsal ekosistemlerdeki ekin döngüsünde veya hayvansal üretimde bağlantılıdır. Bunların çoğu hakkında hala az şey bilinmektedir." (Maurizio Paoletti, "Conservation of Biodiversity", Encyclopedia of Life Sciences, 2001, ğ.els.net)
Yeryüzündeki milyonlarca tür canlıyı kusursuz bir denge içinde birbirine bağlayan besin zincirini ele alalım. Herhangi bir ekosistemde, yeşil bitkiler gibi "üretici", hayvanlar gibi "tüketici", bakteri ve mantarlar gibi "parçalayıcı" organizmalar bulunur. Yeşil bitkiler, deniz yosunları, algler ve bazı "fotosentetik" bakteriler, yeryüzünün eşsiz besin üreticileridir; bu canlılar her saniye milyonlarca şeker molekülü üretirler. Yeşil bitkilerin ürettiği organik besin miktarı yılda 550 milyar tondur. İnsan ise, besin zincirinin sonuncu halkasını oluşturur. Mesela, bizim için iyi bir protein kaynağı olan sudak balığı (tatlı su levreği), algleri yiyen küçük omurgasız hayvanlarla beslenen küçük balıklarla beslenir. Kısacası, karnımızı doyurmak ve sağlıklı beslenmek amacıyla yediğimiz bir balık, denizlerdeki gözle görülmeyen organizmalardan küçük hayvanlara kadar pek çok canlı türüne bağımlıdır. Söz konusu durum, her gün yediğimiz bitkisel ve hayvansal besinlerin kaynağı olan tüm canlılar için geçerlidir.
Alışkanlık ve önyargıları bir kenara koyarak canlılar dünyasına baktığımızda, dikkat çekici bir nokta ile karşılaşırız. Pek çok bitki ve hayvan, kimyasal yapıları, çekici kokuları ve lezzetli tatları ile besin ihtiyaçlarımızı eksiksiz bir şekilde karşılarlar. Gerek bu harika uyum, gerekse yeryüzündeki besin zincirinin sayısız detayı, asla tesadüflerle açıklanamaz.
2) İlaç Yapımında Kullanılan Canlılar
Günümüzde binlerce mikroorganizma, mantar, bitki ve hayvan türü, hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Pek çok ilaç, canlılardan elde edilen kimyasal maddeler (veya bu maddelerin laboratuvarlarda üretilmesi) ile hazırlanmaktadır. Örneğin, bugün hemen herkesin tanıdığı bir ağrı kesici olan aspirinin kaynağı söğüt ağacının kabuğudur. Yüzlerce senedir sıtma tedavisinde kullanılan kinin, kınakına ağacının köklerinde ve kabuğunda bulunmaktadır. Halen tıbbi amaçlı olarak kullanılan bitki türlerinin sayısı yirmi binden fazladır.108 Illinois Üniversitesi Profesörü Norman Farnsworth'a göre, yaklaşık dört milyar insanın temel ilaç kaynağı bitkilerdir. (Norman R. Farnsworth, "Screening Plants For New Medicines", s. 91, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Çoğunun adını bile duymadığınız canlıların, tıpta ve ilaç sanayiinde kullanımı her geçen gün artmaktadır. Göğüs ve yumurtalık kanserine karşı kullanılan "taxol" Kuzey Amerika'daki porsuk ağacının kabuğundan; kanser gelişimini engelleyen "Squalamine" bir köpek balığı türünün karaciğerinden; kalp yetmezliği çeken kişilere destek olan "digitalis" yüksük otundan; Hodgkin hastalığı ve çocuklardaki kan kanserine karşı etkili olan iki kimyasal madde (vinblastine ve vincristine) cezayir menekşesinden elde edilmiştir. Kuzey Amerika ve Batı Hint Adaları'nda rastlanan atnalı yengeçteki pıhtılaştırıcı bir maddenin sayesinde, aşılarda, haplarda ya da tıbbi gereçlerde bulunan ve ölüme yol açabilecek bakteriler saptanabilmektedir. (Biyolojik Çeşitlilik Haritası, National Geographic Maps, Ekim 2001; Çağlar Sunay, "Yitirilmekte Olan Cennet Amazon", Bilim ve Teknik, Nisan 1999, s. 76) Mikroplarla mücadelede kullanılan antibiyotik maddeler genellikle bakteri ve küf mantarlarından alınmaktadır. Yalnızca doğum kontrolünde üç bin bitki türünden faydalanılmaktadır. (Matt Walker, "Biodiversity", New Scientist, vol. 170, issue 2288, 28/04/2001, s. 24)
Canlılardaki bu çeşitlilik olmasaydı, tıp ve ilaç endüstrisinden söz etmek mümkün olmayacaktı. Açıktır ki pek çok canlı türü insanlardaki bazı hastalıklar ve sağlık sorunlarını ortadan kaldıracak özelliklere sahiptir. Buna rağmen henüz doğadaki canlıların çok küçük bir bölümü tanımlanabilmiş; tanımlananların da küçük bir kısmı kapsamlı olarak incelenebilmiştir. Örneğin, California Üniversitesi Profesörü Peter Bryant'ın belirttiği gibi, yağmur ormanlarındaki bitkilerin yaklaşık %1'lik bir bölümü tıbbi açıdan araştırılmıştır. Hastalıklara karşı etkili olup olmadığı çok yönlü olarak incelenen bitkilerin ve omurgasız hayvanların sayısı çok azdır. (Norman R. Farnsworth, "Screening Plants For New Medicines", s. 92, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988; Biyolojik Çeşitlilik Haritası, National Geographic Maps, Ekim 2001) Görünen odur ki insanların hastalıklardan kurtulmasına vesile olacak harika proteinler, moleküller ve kimyasal bileşimler, canlılarda mevcuttur.
Bunların yanı sıra, yeni ilaçların ve aşıların denenmesinde ve tıbbi araştırmalarda, bakteriler, kuşlar, maymunlar, fareler, kediler, köpekler, tavşanlar, domuzlar, böcekler ve daha birçok canlı kullanılmaktadır. Örneğin, Drosophila meyve sineği genetik araştırmalarda yoğun olarak kullanılan bir laboratuvar deneğidir. Armadillo, cüzzam araştırmalarında kullanılan birkaç hayvan türünden biridir.(M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Leprosy) Sadece ABD'deki bilimsel çalışmalarda faydalanılan hayvan sayısı yılda 18-22 milyondur. (M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Animal Experimentation".)
3) Biyoçeşitlilik ve Ürünler
Gerek temel, gerek lüks ihtiyaçlarımızın kaynağı canlılardır. Günlük yaşantımızın hemen her anında kullandığımız ürünleri gözümüzün önüne getirelim: Isınmak için kullandığımız yakıtlar, yünlü, pamuklu veya ipekli giysiler, arabamızı çalıştıran benzin, notlarımızı yazdığımız kağıtlar, ağaç veya plastikten yapılmış mobilyalar, endüstrinin bel kemiği olan petrol ve petrol ürünleri, hayvansal ve bitkisel yağlardan yapılmış temizlik malzemeleri... Kuşkusuz, bunlar veya benzeri ürünler günümüz medeniyetinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ve unutulmaması gerekir ki, milyonlarca senedir yaşayan yaratılış mucizesi canlı türleri olmasaydı, söz konusu ürünler de olmayacaktı.
Bilim adamlarının ortak görüşü, biyolojik çeşitliliğin eşi benzeri olmayan bir hazine olduğu ve henüz bilinmeyen türlerin insanlık için engin yararlar içerdiğidir. Profesör Edward Wilson'un ifadesiyle, "Vahşi türler, yeni ilaçlar, ekinler, lifler, petrolün yerini alacak maddeler ve toprağın ve suyun ıslahı için sonsuz bir kaynaktır."(Edward O. Wilson, Doğanın Gizli Bahçesi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Çev: Aslı Biçen, 2000, s. 161)
İnsanlara büyük faydalar sunacak özelliklerle donatılmış bir canlı grubu da bakterilerdir. Örneğin, biyoteknoloji alanındaki bilimsel çalışmalarda büyük oranda bakterilerden faydalanılmaktadır. Acetobacter xylinum adlı bakteri selüloz üretiminde, Alcaligenes eutrophus adındaki bakteri plastik üretiminde kullanılmaktadır. (Zuhal Özer, "Yeryüzünün Başarılı Kimyacıları Bakteriler", Bilim ve Teknik, Ocak 1997) Bazı siyanobakteri türlerinin, kağıt ve ağaçlardan elde edilen diğer ürünlerin üretiminde kullanılabileceği anlaşılmıştır. (David Whitehouse, "Bacteria to make wood products", BBC News Online, 2 Kasım 2001, news.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/newsid_1630000/1630158.stm) 2002 yılında sonuçları açıklanan bir araştırmaya göre, bir bakteri türü olan Desulfuromonas acetoxidans, deniz çamurunu kullanarak elektrik üretmektedir. (Elizabeth Pennisi, "Microbes Use Mud to Make Electricity", Science, Vol. 295, No. 5554, 18 Ocak 2002, s. 425-426.) Kısacası bakteriler, çok çeşitli üretim yapabilme kapasitesine sahip benzersiz fabrikalardır.
4) Teknolojiye Model Olan Canlılar
Okyanusların derinliklerinden göllere, çöllerden ormanlara, toprağın altından havaya kadar her yer, şaşırtıcı özelliklere ve sistemlere sahip çeşit çeşit canlılarla doludur. Tasarımcılar, araştırmacılar ve bilim adamları bunlardan dersler çıkarır; bitkiler ve hayvanların yaratılış özelliklerini örnek alarak, yeni modeller üretir, tasarımlar yaparlar. Sadece insan becerisiyle yapıldığı sanılan birçok şeyin tasarımı ise, gerçekte doğada mevcuttur. Büyük bir bilgi birikimi ve insanların yıllar süren araştırmaları sonucu ortaya çıkan yapılar veya teknolojik ürünlerin modelleri, canlılarda zaten milyonlarca yıldır mevcuttur.
Yeryüzündeki çeşitlilik gözlemlenip, incelendikçe teknolojide kullanılacak modeller keşfedilmektedir. Bugün onbinlerce araştırmacı canlılardaki üstün ve yüksek verimli sistemleri teknolojiye uyarlamaya çalışmaktadır. İnsanlığın bu sayede elde ettiği imkanlar sayılamayacak kadar çoktur. Örneğin, bazen adını bile duymadığımız bir hayvan türünden, hafif ama sağlam ürünlerin yapımında kullanılacak kimyasal maddeler sağlanabilmekte; bu ürünlerden günlük hayattan uzay çalışmalarına kadar pek çok alanda faydalanılmaktadır. Profesör Edward Wilson tür çeşitliliğinin konuya ilişkin önemini şöyle belirtmektedir:
"Biyolojik çeşitlilik geleceğin keşif sahasıdır... İnsanlığın gerçek keşif sahası dünyadaki hayattır; bu hayatın keşfi ve bu konu ile ilgili bilgilerin bilime, sanata ve günlük hayata aktarılmasıdır." (Edward O. Wilson, Doğanın Gizli Bahçesi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Çev: Aslı Biçen, 2000, s. 165-166)
Canlılardaki özellikler insanoğlu için her zaman tükenmez bir ilham kaynağı olmuştur. Modern teknolojik ürünlerin büyük bölümü, doğadaki canlı özelliklerinin taklididir. Örneğin, havacılık endüstrisi kuşlar ve diğer hayvanlardaki sistemlerin taklit edilmesiyle günümüzdeki ileri seviyesine ulaşmıştır. Son olarak, köpekbalıklarının hızlı yüzmelerini sağlayan yüzgeçler örnek alınarak, "winglet" adı verilen ve uçağın kanat ucuna takılan parçalar yapılmış; böylece uçakların performansı yükseltilmiş ve önemli oranda yakıt tasarrufu sağlanmıştır. (Uğur Cebeci, "Uçaklara Köpekbalığı Yüzgeçleri", Hürriyet Pazar, 27 Ocak 2002, s. 9.)
Yunusların ağızlarındaki buruna benzer çıkıntı modern gemilerin pruvalarına model olmuştur. Dünyanın önde gelen helikopter firmaları yusufçuk böceğinin uçuş sistemini taklit eden modeller üretmiştir. Robot üreticileri böceklerdeki sistemlerden esinlenerek küçük robotlar geliştirmeye çalışmaktadır.
5) Genetik Zenginlik
Bütün canlılar, insanoğlunun bugüne kadar karşılaştığı en kompleks yapı olan hücrelerden oluşur; diğer bir ifadeyle canlılığın yapı taşı hücredir. Hücrenin bilgi bankası ise DNA molekülüdür. Gözle görülmeyen DNA molekülünde muazzam boyutlarda bilgi kayıtlıdır. Örneğin, insan hücresindeki tek bir DNA'da tam bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilgi saklıdır. Söz konusu devasa bilgi, nükleotid adı verilen dört özel baz ile kodlanmıştır. Bakteri hücresinde yaklaşık bir milyon nükleotid çifti ve bin gen vardır; bitki ve hayvan hücresinde ise 1 milyar ile 10 milyar arasında nükleotid çifti ve on binlerce hatta birkaç yüz bin gen bulunur. Her türün DNA'sındaki nükleotidlerin dizilimi yani genetik yapısı farklıdır. Dahası, bir canlı türü içindeki her bireyin DNA molekülündeki bilgi dizilimi de farklıdır.
Bu biyolojik olguların anlamı açıktır: Yeryüzünde muazzam bir tür çeşitliliğinin yanı sıra akıl almaz bir genetik çeşitlilik söz konusudur. Şimdiye kadar dünya üzerinde yaşamış milyonlarca canlı türü ve sayısız bireyin tümünün birbirlerinden farklı olmasının altında yatan neden işte budur. Türler, tür içindeki varyasyonlar ve bireyler bulundukları ortama uygun genetik özelliklere sahiptirler.
Varolan muazzam genetik zenginlik sayesinde, binlerce senedir bitki ve hayvan türleri ıslah edilebilmekte; aynı türe bağlı farklı varyasyonların çaprazlanmasıyla istenilen özellikleri taşıyan ırklar yetiştirilmektedir. Çaprazlama (melezleme) yönteminden pek çok tahıl, meyve, sebze, bitki ve hayvanın yetiştirilmesinde yararlanılır. Mesela, yetiştiriciler, koyun veya inek gibi hayvanlar arasında en iyi et veya süt veren cinsleri elde edebilmek için özel çiftleştirme programları uygularlar. Et ve süt verimi yüksek ancak doğa şartlarına karşı dayanıksız inekler ile et ve süt verimi düşük ancak dayanıklı inekler arasında çiftleştirme yaparak her iki üstün özelliğe sahip kuşaklar elde ederler. (Ö. Bulut, D. Sağdıç, S. Korkmaz, Biyoloji, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 152)
Buğday, pirinç, mısır gibi günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası olan bitkiler de genetik çeşitlilik sayesinde ıslah edilmiştir. Yabani bitki türleri kullanılarak hastalıklara, iklim koşullarına, kuraklığa dayanıklı ve yüksek verimli varyasyonlar geliştirilmiştir. Bu konuya ilişkin şu örnekler verilebilir: Yakın geçmişte Meksika'da keşfedilen yabani bir mısır türünün, Zea diploperennis'in, hastalıklara neden olan 7 virüse karşı direnç genlerinin olduğu görülmüştür. (Anne M. Borland, "Biodiversity Lectures", 2002, ğ.ncl.ac.uk/aes/StudentInfo/Lectures/MSM120/AB-Lec1.doc.) Bu yabani mısırın genetik yapısından sağlanan verim artışı, yılda milyarlarca dolar değerindedir.(Biyolojik Çeşitlilik Haritası, National Geographic Maps, Ekim 2001; Bryan Norton, "Commodity, Amenity, and Morality", s. 203, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988) Afrika'da bulunan bir yabani arpa türünün öldürücü bir virüse karşı taşıdığı genler ve Asya kökenli yabani bir şeker kamışı türünün hastalıklara karşı direnç genleri, türdeşlerinin verimini artırmak için; And Dağları'nda keşfedilen yabani bir domates türü, hemcinslerinin şeker içeriğini yükseltmek amacıyla kullanılmıştır. (Peter J. Bryant, "Values of Biodiversity", 2001, darwin.bio.uci.edu/~sustain/bio65/lec07/b65lec07.htm) Dünya Kaynakları Enstitüsü'nün verilerine göre, 1930 ile 1980 yılları arasında ABD'de, pirinç, arpa, buğday, pamuk, şeker kamışı rekoltesinin iki katına; domates rekoltesinin üç katına; mısır ve patates üretiminin dört katına çıkmasının başlıca nedeni genetik çeşitliliktir. ("Agriculture and Genetic Diversity", World Resources Institute, 2001, ğ.wri.org/biodiv/agrigene.html.)
Burada şu bilimsel gerçeği hatırlatmakta da fayda vardır: Bilimi ideolojilerine alet etmeye çalışan bazı kesimlerin çarpıtmaya çalıştıklarının aksine biyoçeşitlililğin hayali bir teori olan evrim teorisiyle hiçbir ilgisi yoktur. Evrim savunucuları doğadaki varyasyonların yani genetik çeşitlenmenin kaynağını kendilerince evrim teorisinin bir ispatı gibi göstermeye çalışarak, biyoloji konusunda detaylı bilgiye sahip olmayanları yanıltmaya çalışırlar. Oysa genetik çeşitlilik bütünüyle biyolojik bir süreçtir ve o türün bireylerinin zaten sahip oldukları genetik bilginin çaprazlanarak ortaya yeni gen kombinasyonlarına sahip bireylerin çıkmasından ibarettir. Dolayısıyla genetik çeşitlenme sırasında ortaya ne yeni bir gen ne de yeni bir tür çıkar. Tür hep aynı tür, genler hep aynı genlerdir. Yalnızca mevcut genler farklı kombinasyonlarda bir araya gelirler. Sonuçta, sözde evrimleşme gibi bir süreç hiçbir zaman söz konusu değildir.
Genetik çeşitlilik yeryüzündeki içiçe geçmiş ekolojik zincirinin en önemli halkalarından biridir. Stanford Üniversitesi Biyoloji Profesörü Paul Ehrlich genetik zenginliğin önemini şöyle dile getirir: "Nükleer savaştan başka, muhtemelen ekinlerin genetik varyasyonunun azalmasından daha ciddi bir çevresel tehlike yoktur." ("Heirloom Corn and the Future of the World", 2002, ğ.alternativehealthtalk.com/Herbal%20Genetic%20Diversity%20frontier%20coop.htm.)
Tarım ve biyoteknoloji alanında yaşanan gelişmeler, biyoçeşitliliğin uçsuz bucaksız genetik bilgi bankası sayesinde mümkün olmuştur. Profesör Ehrlich'in ifade ettiği gibi, "Doğal ekosistemler, şu ana kadar insanlara sayısız yarar sağlamış ve daha çok ama çok fayda sağlayacak potansiyele sahip engin bir genetik kütüphane muhafaza etmektedir." (Paul Ehrlich, "The Loss Of Diversity", s. 24, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988.)
(makale harun yahya)
Yeryüzündeki muazzam canlı çeşitliliğini anlamak için yağmur ormanlarında veya denizin altında keşif yapmak, mikroskop ya da teknolojik cihazlar kullanmak zorunlu değildir. Bilinçli bir insanın, çevresindeki bitki ve hayvan türlerine bakması bile çeşit çeşit canlılarla dolu bir dünyada yaşadığını kavraması için yeterlidir. Ancak çoğu insan ya bu açık gerçeği görmezden gelir ya da bunun üzerinde düşünmeye gerek duymaz ve böylece büyük bir hataya düşer. Çünkü biyoçeşitlilik, yeryüzündeki sayısız dengeler ve insan yaşamı açısından olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. Farklı canlı türleri sayesinde neler elde ettiğimizi ve bunların yok olduğu takdirde neler kaybedeceğimizi düşünürsek, biyolojik çeşitliliğin değeri daha iyi anlaşılır. (Detaylı bilgi için bkz. Yvonne Baskin, The Work of Nature: How the Diversity of Life Sustains Us, Island Press, 1998; Edward O. Wilson, The Diversity of Life, W.W. Norton & Company, 1999)
Doğumumuzdan ölümümüze kadar mikroorganizmalardan, bitkilerden ve hayvanlardan istifade ederiz. Üstelik bunlara karşılık herhangi bir bedel ödemeyiz. Canlıların sunduğu imkanların bizim için neden paha biçilmez olduğunu, Philadelphia Doğal Bilimler Akademisi biyolojik çeşitlilik uzmanı Ruth Patrick şöyle ifade eder:
"Farklı yapılara, farklı kimyasal bileşimlere ve farklı yaşam sürelerine sahip çok sayıdaki türün varlığı, gezegenimizin her yerinde insanlar için, hayatın en önemli temellerinden birini oluşturur." (Ruth Patrick, "Biodiversity: Why Is It Important?", s. 15, Marjorie L. Reaka-Kudla, Don E. Wilson, Edward O. Wilson (editors), Biodiversity II, Joseph Henry Press, Washington D.C., 1997)
Stanford Üniversitesi'nden tanınmış Biyoloji Profesörü Paul Ehrlich ise aynı gerçeği, "mikroorganizmalar, bitkiler ve hayvanlar olmaksızın şimdiki biçiminde toplum var olamaz" (Paul Ehrlich, "The Loss Of Diversity", s. 21-22, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988) şeklinde dile getirir.
Biyoloji Profesörü ve Biyoçeşitlilik Uzmanı Peter Raven, dünyanın insan için yaşanabilir bir gezegen olmasında, canlıların hayati rolünü şöyle anlatır:
"İnsanın varlığı diğer yaşam formlarına ayrılmaz bir şekilde bağlıdır. Tüm insanlar, besin, malzeme, enerji ve hatta soluk aldıkları hava için dünyanın flora, fauna ve mikroorganizmalarına ihtiyaç duyarlar." (Peter H. Raven, "Introduction", s. 1, Peter H. Raven, Tania Williams (editors), Nature and Human Society, National Academy Press, Washington D.C., 2000)
South Florida Üniversitesi Profesörü Bryan Norton da dünya üzerindeki tür zenginliğinin değerinden şöyle söz eder:
"Biyoçeşitliliğin değeri var olan herşeyin değeridir. Şu andan dünyanın sonuna kadar bütün ülkelerin gayri safi milli hasılalarının toplam değeridir. Bunu biliyoruz, çünkü hayatlarımız ve ekonomilerimiz biyoçeşitliliğe bağımlıdır. Eğer biyoçeşitlilik yeterli oranda azalırsa, ve felaket noktasını bilmezsek, artık hiçbir şuurlu varlık olmayacaktır. Onlarla birlikte, ekonomik veya başka bütün değer yok olacaktır." (Bryan Norton, "Commodity, Amenity, and Morality", s. 205, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Çevremizdeki bitki ve hayvan türlerinden elde ettiğimiz faydalara her gün şahit oluruz. Ancak bir de çıplak gözle göremediğimiz veya bilgi sahibi olmadığımız canlılar vardır. Onlar da insanlık için hayati değerde işlemler yapmaktadırlar. Profesör Paul Ehrlich bu konuya ilişkin şu yorumu yapar:
"Biyolog olmayanlar tarafından çoğu bilinmeyen organizmalar, medeniyet için zorunlu olan ekolojik sistemlerde rol oynarlar." (Paul Ehrlich, "The Loss Of Diversity", s. 24, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Özellikle teknolojideki gelişmeler yeryüzündeki çeşitliliğin önemine ilişkin bazı gerçekleri gözler önüne sermiştir: Şimdiye kadar önemsiz veya faydasız görülen pek çok canlı, insanların yepyeni nimetlere kavuşmasına vesile olmaktadır. Örneğin, garip görünümlü bir deniz solucanı hastalıkların tedavisinde kullanılacak kimyasal maddeler içermektedir. Veya bakterileri ele alalım. Yakın geçmişte ortaya çıkarılan bakteri türleri insanlık için büyük yararlar vaat etmektedir. Örneğin, ABD'deki Potomac Nehri'nin katmanlarında bulunan bir mikrop türü, ozon tabakasını tahrip eden kloroflorokarbon gazlarını "parçalama" yeteneğine sahiptir. (Thomas E. Lovejoy, "Biodiversity: What Is It?", s. 9, Marjorie L. Reaka-Kudla, Don E. Wilson, Edward O. Wilson (editors), Biodiversity II, Joseph Henry Press, Washington D.C., 1997.) Bir diğer örnek, Amerika'daki Yellowstone Ulusal Parkı'nın sıcak su kaynaklarında keşfedilen Thermus aquaticus adlı bakteri, genetik biliminin ilerlemesinde önemli bir rol oynamıştır. (M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Polymerase Chain Reaction".) Bu mikroorganizmadan elde edilen bir enzim sayesinde, İnsan Genomu Projesi, gen testleri ve gen analizlerinin ayrılmaz bir parçası olan PCR (Polimeraz zincirleme reaksiyonu) yöntemi geliştirilmiş; böylece 1980'li yıllarda haftalar süren DNA profilinin çıkarılması işlemini çok kısa sürede yapabilmek mümkün olmuştur. (Selçuk Alsan, "Yeni Adli Tıp", Bilim ve Teknik, Şubat 2001; Thomas E. Lovejoy, "Biodiversity: What Is It?", s. 13, Marjorie L. Reaka-Kudla, Don E. Wilson, Edward O. Wilson (editors), Biodiversity II, Joseph Henry Press, Washington D.C., 1997)
Canlılar insan yaşamına, yeryüzündeki ekosistemlere ve dengelere sayılamayacak kadar çok katkıda bulunurlar. ABD'nin çeşitli üniversitelerinden 11 tanınmış uzman (Gretchen C. Daily, Stanford Üniversitesi; Susan Alexander, California State Üniversitesi; Paul R. Ehrlich, Stanford Üniversitesi; Larry Goulder, Stanford Üniversitesi; Jane Lubchenco, Oregon State Üniversitesi; Pamela A. Matson, California Üniversitesi; Harold A. Mooney, Stanford Üniversitesi; Sandra Postel, Global Water Policy Project; Stephen H. Schneider, Stanford Üniversitesi; David Tilman, Minnesota Üniversitesi; George M. Woodwell, Woods Hole Araştırma Merkezi. 100 G.C. Daily, S. Alexander, P.R. Ehrlich, L. Goulder, J. Lubchenco, P.A. Matson, H.A. Mooney, S. Postel, S.H. Schneider, D. Tilman, G.M. Woodwell, "Ecosystem Services: Benefits Supplied to Human Societies by Natural Ecosystems", 2002, esa.sdsc.edu/daily.htm) tarafından hazırlanan "Ekosistem Hizmetleri: Doğal Ekosistemlerin İnsan Topluluklarına Sağladığı Faydalar" adlı makalede, bu katkıların önemi ve kompleksliği şu örnekle anlatılır:
"Örneğin, insanların Ay'a yerleşmeye çalıştıklarını hayal edin. Varsayın ki Ay, önceden mucizevi bir biçimde insan yaşamını sağlayan temel koşulların bazılarını elde etmiş olsun: bir atmosfer, bir iklim ve dünyadakine benzer fiziksel bir toprak yapısı gibi. İnsan kolonicilerin yüz yüze geldiği önemli sorun şu olacaktır: Verimsiz yüzeyi oturulur hale getirmek için dünyadaki milyonlarca türden hangilerinin Ay'a götürülmesi gerekir?
Bir kişi bu sorunu sistematik olarak şöyle çözmeye çalışabilir: öncelikle bütün türlerin arasından doğrudan doğruya yiyecek, içecek, baharat, elyaf, kereste, ilaç, balmumu, kauçuk ve yağlar gibi endüstriyel ürünler olarak kullanılacakları seçerek. Bir kişi çok seçici olsa bile, liste yüzlerce, hatta binlerce tür tutabilir. Ve bu yalnızca bir başlangıç olacaktır, çünkü kişi, daha sonra bunları desteklemek için hangi türlerin çok önemli olduğunu hesaba katmak ihtiyacı duyacaktır: Bakteriler, mantarlar, toprağı verimli yapmaya ve atıkları ve organik maddeleri ayrıştırmaya yardım eden omurgasızlar; çiçekleri dölleyen böcekler, yarasalar ve kuşlar; otlar, şifalı bitkiler ve toprağı tutacak, su dolaşımını düzenleyecek ve hayvanlara besin sağlayacak ağaçlar. Bu düşünce egzersizinin açık mesajı şudur ki hiç kimse insan yaşamını desteklemek için türlerin hangi bileşiminin (hatta yaklaşık olarak kaç tane türün) gerekli olduğunu bilmiyor.
Bir kişi türleri direkt olarak seçmekten çok başka bir yaklaşımı deneyebilir: Ay kolonisi tarafından ihtiyaç duyulan ekosistem hizmetlerini sıralayarak ve sonra her birini gerçekleştirmek için gerekli türlerin çeşitlerini ve sayısını tahmin ederek. Fakat belirli bir ekosistem hizmetinin faaliyetinde hangi türlerin önemli olduğunu belirlemek, kolay bir iş değildir. Örnek olarak toprak verimliliğini ele alalım. Toprak organizmaları, bitkilere gerekli besin maddelerinin kimyasal dönüşümü ve fiziksel transferi açısından çok önemlidir. Ancak toprak organizmalarının bolluğu kesinlikle şaşırtıcıdır. Mesela, Danimarka'daki 0.8 metre karelik çayırın altında, toprakta yaklaşık olarak 50.000 küçük halkalı solucan ve akrabaları, 50.000 böcek ve hemen hemen 12 milyon yuvarlak solucan bulunur. Ve bu hesap sadece bir başlangıçtır. Toprak hayvanlarının sayısı, toprak mikroorganizmalarının sayısı ile karşılaştırıldığında çok azdır: Bir tutam verimli toprak 30.000'in üstünde tek hücreli organizma, 50.000'den fazla alg, 400.000'den fazla mantar ve milyarlarca bakteri içerebilir. Koloniciler, verimli ve sürekli bitki gelişimini, toprağın yenilenmesini, atıkların yok edilmesini ve benzer hizmetleri sağlamak için Ay'a hangi canlıları götürmelidirler? Toprakta yaşayan bu türlerin çoğu gelişigüzel bir incelemeye bile konu olmamıştır: bugüne kadar hiçbir insan gözü bir mikroskop ile onlara göz atmamıştır, şimdiye kadar hiçbir insan eli onlar için bir isim veya tanım yazmamıştır, ve çoğu insan zihni onları düşünmeye bir an bile ayırmamıştır. Bununla birlikte ciddi gerçek şu ki, E.O. Wilson'un söylediği gibi: onların bize değil, bizim onlara ihtiyacımız var." (G.C. Daily, S. Alexander, P.R. Ehrlich, L. Goulder, J. Lubchenco, P.A. Matson, H.A. Mooney, S. Postel, S.H. Schneider, D. Tilman, G.M. Woodwell, "Ecosystem Services: Benefits Supplied to Human Societies by Natural Ecosystems", 2002, esa.sdsc.edu/daily.htm)
Söz konusu makaleyi kaleme alan bilim adamlarının anlatmak istediği açıktır: Bilimdeki tüm ilerlemelere rağmen, canlıların ekolojik sistemlerde oynadığı hayati roller yeni yeni anlaşılmaktadır. Bir gerçek ise kesin olarak bilinmektedir. Canlı zenginliğinin oluşturduğu ortam, yeryüzünü insan için gereken tüm şartların biraraya geldiği bir yer haline getirmektedir.
1) Besin Kaynağımız Olan Bitki ve Hayvanlar
Yaşamak için yer ve içeriz; böylece trilyonlarca hücremizdeki işlemler için gerekli olan proteinler, amino asitler, karbonhidratlar, yağlar, vitaminler, mineraller ve sıvıları temin ederiz. Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için düzenli olarak beslenmemiz zorunludur. Burada dikkat çekici bir nokta vardır: Beslenmek zor, sıkıcı veya külfetli değil, hoşumuza giden bir işlemdir. Günlük gıda gereksinimlerimizi karşılarken, yemeklerin, içeceklerin, meyvelerin, sebzelerin, pastaların, tatlıların, şekerlemelerin eşsiz tatlarından büyük bir zevk alırız. Bugüne kadar tattığınız hepsi birbirinden leziz yiyecekleri ve içecekleri gözünüzün önüne getirmeye çalışın: Susuzluğunuzu gidermek için içtiğiniz meyve suları, yaz sıcağında yediğiniz kavun ya da karpuz, mangalda pişirilen kuzu pirzolası veya balık, çikolatalı dondurma, ıspanaklı börek, sütlaç, mantı, aşure, çilekli pasta, mantarlı pilav, bal
Vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılayan bu lezzetli besin maddelerinin tümünüyse bitkiler ve hayvanlardan sağlarız. Yeryüzünün değişik bölgelerinde farklı kimyasal yapılara ve besin değerlerine sahip tahıllar, meyveler, sebzeler, kara ve deniz hayvanları bulunur. Canlılar, milyarlarca insana beslenme imkanı sunarlar. Örnek olarak, insanlar tarafından tüketilen balık miktarı yılda yaklaşık 100 milyon tondur. (M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Fish", "Fisheries".)
Şu da var ki günümüzde mevcut biyolojik çeşitliliğin sadece küçük bir bölümü kullanılmaktadır. Örneğin, tanınmış çevre bilimci Norman Myers'e göre, insanlar tarih boyunca beslenme amacıyla 7.000 bitki türünden faydalanmıştır. (N. Myers, The Primary Source: Tropical Forests and Our Future, W.W. Norton, New York, 1984) Buna karşın yenebilir bitkilerin sayısının en azından 75.000 olduğu tahmin edilmektedir. (E.O. Wilson, "The Current State of Biological Diversity", s. 15, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988) Özellikle tropikal bölgeler, besin değeri yüksek binlerce bitki türüyle doludur. Missouri Botanik Bahçesi Direktörü Peter Raven'in belirttiği gibi, 250.000 tür çiçekli bitkiden bazıları halen tarım yapılamayan bölgelerde yetiştirilebilir ve verimli ürünler verebilir.(Peter H. Raven, "Our Diminishing Tropical Forests", s. 121, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Çoğu insan biyoçeşitliliğin önemini gereği gibi kavrayamaz. Buğday, pirinç, mısır gibi bazı tahılların, belirli sebze ve meyvelerin, etinden ve sütünden faydalanacağı birkaç çeşit hayvanın kendisi için yeterli olacağını düşünür. Elbette bu türler insanın besin gereksinimi açısından yeterlidir. Ancak bunlar çok çeşitli bakteri, hayvan, böcek, mikroorganizma türlerine doğrudan veya dolaylı olarak bağlıdırlar; yalnızca kendi başlarına var olamazlar. Padua Üniversitesi'nden Maurizio Paoletti bu olguyu şöyle belirtir:
"Binlerce bitki, hayvan ve mikroorganizma, tarımsal ekosistemlerdeki ekin döngüsünde veya hayvansal üretimde bağlantılıdır. Bunların çoğu hakkında hala az şey bilinmektedir." (Maurizio Paoletti, "Conservation of Biodiversity", Encyclopedia of Life Sciences, 2001, ğ.els.net)
Yeryüzündeki milyonlarca tür canlıyı kusursuz bir denge içinde birbirine bağlayan besin zincirini ele alalım. Herhangi bir ekosistemde, yeşil bitkiler gibi "üretici", hayvanlar gibi "tüketici", bakteri ve mantarlar gibi "parçalayıcı" organizmalar bulunur. Yeşil bitkiler, deniz yosunları, algler ve bazı "fotosentetik" bakteriler, yeryüzünün eşsiz besin üreticileridir; bu canlılar her saniye milyonlarca şeker molekülü üretirler. Yeşil bitkilerin ürettiği organik besin miktarı yılda 550 milyar tondur. İnsan ise, besin zincirinin sonuncu halkasını oluşturur. Mesela, bizim için iyi bir protein kaynağı olan sudak balığı (tatlı su levreği), algleri yiyen küçük omurgasız hayvanlarla beslenen küçük balıklarla beslenir. Kısacası, karnımızı doyurmak ve sağlıklı beslenmek amacıyla yediğimiz bir balık, denizlerdeki gözle görülmeyen organizmalardan küçük hayvanlara kadar pek çok canlı türüne bağımlıdır. Söz konusu durum, her gün yediğimiz bitkisel ve hayvansal besinlerin kaynağı olan tüm canlılar için geçerlidir.
Alışkanlık ve önyargıları bir kenara koyarak canlılar dünyasına baktığımızda, dikkat çekici bir nokta ile karşılaşırız. Pek çok bitki ve hayvan, kimyasal yapıları, çekici kokuları ve lezzetli tatları ile besin ihtiyaçlarımızı eksiksiz bir şekilde karşılarlar. Gerek bu harika uyum, gerekse yeryüzündeki besin zincirinin sayısız detayı, asla tesadüflerle açıklanamaz.
2) İlaç Yapımında Kullanılan Canlılar
Günümüzde binlerce mikroorganizma, mantar, bitki ve hayvan türü, hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Pek çok ilaç, canlılardan elde edilen kimyasal maddeler (veya bu maddelerin laboratuvarlarda üretilmesi) ile hazırlanmaktadır. Örneğin, bugün hemen herkesin tanıdığı bir ağrı kesici olan aspirinin kaynağı söğüt ağacının kabuğudur. Yüzlerce senedir sıtma tedavisinde kullanılan kinin, kınakına ağacının köklerinde ve kabuğunda bulunmaktadır. Halen tıbbi amaçlı olarak kullanılan bitki türlerinin sayısı yirmi binden fazladır.108 Illinois Üniversitesi Profesörü Norman Farnsworth'a göre, yaklaşık dört milyar insanın temel ilaç kaynağı bitkilerdir. (Norman R. Farnsworth, "Screening Plants For New Medicines", s. 91, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988)
Çoğunun adını bile duymadığınız canlıların, tıpta ve ilaç sanayiinde kullanımı her geçen gün artmaktadır. Göğüs ve yumurtalık kanserine karşı kullanılan "taxol" Kuzey Amerika'daki porsuk ağacının kabuğundan; kanser gelişimini engelleyen "Squalamine" bir köpek balığı türünün karaciğerinden; kalp yetmezliği çeken kişilere destek olan "digitalis" yüksük otundan; Hodgkin hastalığı ve çocuklardaki kan kanserine karşı etkili olan iki kimyasal madde (vinblastine ve vincristine) cezayir menekşesinden elde edilmiştir. Kuzey Amerika ve Batı Hint Adaları'nda rastlanan atnalı yengeçteki pıhtılaştırıcı bir maddenin sayesinde, aşılarda, haplarda ya da tıbbi gereçlerde bulunan ve ölüme yol açabilecek bakteriler saptanabilmektedir. (Biyolojik Çeşitlilik Haritası, National Geographic Maps, Ekim 2001; Çağlar Sunay, "Yitirilmekte Olan Cennet Amazon", Bilim ve Teknik, Nisan 1999, s. 76) Mikroplarla mücadelede kullanılan antibiyotik maddeler genellikle bakteri ve küf mantarlarından alınmaktadır. Yalnızca doğum kontrolünde üç bin bitki türünden faydalanılmaktadır. (Matt Walker, "Biodiversity", New Scientist, vol. 170, issue 2288, 28/04/2001, s. 24)
Canlılardaki bu çeşitlilik olmasaydı, tıp ve ilaç endüstrisinden söz etmek mümkün olmayacaktı. Açıktır ki pek çok canlı türü insanlardaki bazı hastalıklar ve sağlık sorunlarını ortadan kaldıracak özelliklere sahiptir. Buna rağmen henüz doğadaki canlıların çok küçük bir bölümü tanımlanabilmiş; tanımlananların da küçük bir kısmı kapsamlı olarak incelenebilmiştir. Örneğin, California Üniversitesi Profesörü Peter Bryant'ın belirttiği gibi, yağmur ormanlarındaki bitkilerin yaklaşık %1'lik bir bölümü tıbbi açıdan araştırılmıştır. Hastalıklara karşı etkili olup olmadığı çok yönlü olarak incelenen bitkilerin ve omurgasız hayvanların sayısı çok azdır. (Norman R. Farnsworth, "Screening Plants For New Medicines", s. 92, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988; Biyolojik Çeşitlilik Haritası, National Geographic Maps, Ekim 2001) Görünen odur ki insanların hastalıklardan kurtulmasına vesile olacak harika proteinler, moleküller ve kimyasal bileşimler, canlılarda mevcuttur.
Bunların yanı sıra, yeni ilaçların ve aşıların denenmesinde ve tıbbi araştırmalarda, bakteriler, kuşlar, maymunlar, fareler, kediler, köpekler, tavşanlar, domuzlar, böcekler ve daha birçok canlı kullanılmaktadır. Örneğin, Drosophila meyve sineği genetik araştırmalarda yoğun olarak kullanılan bir laboratuvar deneğidir. Armadillo, cüzzam araştırmalarında kullanılan birkaç hayvan türünden biridir.(M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Leprosy) Sadece ABD'deki bilimsel çalışmalarda faydalanılan hayvan sayısı yılda 18-22 milyondur. (M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe Edition CD, "Animal Experimentation".)
3) Biyoçeşitlilik ve Ürünler
Gerek temel, gerek lüks ihtiyaçlarımızın kaynağı canlılardır. Günlük yaşantımızın hemen her anında kullandığımız ürünleri gözümüzün önüne getirelim: Isınmak için kullandığımız yakıtlar, yünlü, pamuklu veya ipekli giysiler, arabamızı çalıştıran benzin, notlarımızı yazdığımız kağıtlar, ağaç veya plastikten yapılmış mobilyalar, endüstrinin bel kemiği olan petrol ve petrol ürünleri, hayvansal ve bitkisel yağlardan yapılmış temizlik malzemeleri... Kuşkusuz, bunlar veya benzeri ürünler günümüz medeniyetinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Ve unutulmaması gerekir ki, milyonlarca senedir yaşayan yaratılış mucizesi canlı türleri olmasaydı, söz konusu ürünler de olmayacaktı.
Bilim adamlarının ortak görüşü, biyolojik çeşitliliğin eşi benzeri olmayan bir hazine olduğu ve henüz bilinmeyen türlerin insanlık için engin yararlar içerdiğidir. Profesör Edward Wilson'un ifadesiyle, "Vahşi türler, yeni ilaçlar, ekinler, lifler, petrolün yerini alacak maddeler ve toprağın ve suyun ıslahı için sonsuz bir kaynaktır."(Edward O. Wilson, Doğanın Gizli Bahçesi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Çev: Aslı Biçen, 2000, s. 161)
İnsanlara büyük faydalar sunacak özelliklerle donatılmış bir canlı grubu da bakterilerdir. Örneğin, biyoteknoloji alanındaki bilimsel çalışmalarda büyük oranda bakterilerden faydalanılmaktadır. Acetobacter xylinum adlı bakteri selüloz üretiminde, Alcaligenes eutrophus adındaki bakteri plastik üretiminde kullanılmaktadır. (Zuhal Özer, "Yeryüzünün Başarılı Kimyacıları Bakteriler", Bilim ve Teknik, Ocak 1997) Bazı siyanobakteri türlerinin, kağıt ve ağaçlardan elde edilen diğer ürünlerin üretiminde kullanılabileceği anlaşılmıştır. (David Whitehouse, "Bacteria to make wood products", BBC News Online, 2 Kasım 2001, news.bbc.co.uk/hi/english/sci/tech/newsid_1630000/1630158.stm) 2002 yılında sonuçları açıklanan bir araştırmaya göre, bir bakteri türü olan Desulfuromonas acetoxidans, deniz çamurunu kullanarak elektrik üretmektedir. (Elizabeth Pennisi, "Microbes Use Mud to Make Electricity", Science, Vol. 295, No. 5554, 18 Ocak 2002, s. 425-426.) Kısacası bakteriler, çok çeşitli üretim yapabilme kapasitesine sahip benzersiz fabrikalardır.
4) Teknolojiye Model Olan Canlılar
Okyanusların derinliklerinden göllere, çöllerden ormanlara, toprağın altından havaya kadar her yer, şaşırtıcı özelliklere ve sistemlere sahip çeşit çeşit canlılarla doludur. Tasarımcılar, araştırmacılar ve bilim adamları bunlardan dersler çıkarır; bitkiler ve hayvanların yaratılış özelliklerini örnek alarak, yeni modeller üretir, tasarımlar yaparlar. Sadece insan becerisiyle yapıldığı sanılan birçok şeyin tasarımı ise, gerçekte doğada mevcuttur. Büyük bir bilgi birikimi ve insanların yıllar süren araştırmaları sonucu ortaya çıkan yapılar veya teknolojik ürünlerin modelleri, canlılarda zaten milyonlarca yıldır mevcuttur.
Yeryüzündeki çeşitlilik gözlemlenip, incelendikçe teknolojide kullanılacak modeller keşfedilmektedir. Bugün onbinlerce araştırmacı canlılardaki üstün ve yüksek verimli sistemleri teknolojiye uyarlamaya çalışmaktadır. İnsanlığın bu sayede elde ettiği imkanlar sayılamayacak kadar çoktur. Örneğin, bazen adını bile duymadığımız bir hayvan türünden, hafif ama sağlam ürünlerin yapımında kullanılacak kimyasal maddeler sağlanabilmekte; bu ürünlerden günlük hayattan uzay çalışmalarına kadar pek çok alanda faydalanılmaktadır. Profesör Edward Wilson tür çeşitliliğinin konuya ilişkin önemini şöyle belirtmektedir:
"Biyolojik çeşitlilik geleceğin keşif sahasıdır... İnsanlığın gerçek keşif sahası dünyadaki hayattır; bu hayatın keşfi ve bu konu ile ilgili bilgilerin bilime, sanata ve günlük hayata aktarılmasıdır." (Edward O. Wilson, Doğanın Gizli Bahçesi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Çev: Aslı Biçen, 2000, s. 165-166)
Canlılardaki özellikler insanoğlu için her zaman tükenmez bir ilham kaynağı olmuştur. Modern teknolojik ürünlerin büyük bölümü, doğadaki canlı özelliklerinin taklididir. Örneğin, havacılık endüstrisi kuşlar ve diğer hayvanlardaki sistemlerin taklit edilmesiyle günümüzdeki ileri seviyesine ulaşmıştır. Son olarak, köpekbalıklarının hızlı yüzmelerini sağlayan yüzgeçler örnek alınarak, "winglet" adı verilen ve uçağın kanat ucuna takılan parçalar yapılmış; böylece uçakların performansı yükseltilmiş ve önemli oranda yakıt tasarrufu sağlanmıştır. (Uğur Cebeci, "Uçaklara Köpekbalığı Yüzgeçleri", Hürriyet Pazar, 27 Ocak 2002, s. 9.)
Yunusların ağızlarındaki buruna benzer çıkıntı modern gemilerin pruvalarına model olmuştur. Dünyanın önde gelen helikopter firmaları yusufçuk böceğinin uçuş sistemini taklit eden modeller üretmiştir. Robot üreticileri böceklerdeki sistemlerden esinlenerek küçük robotlar geliştirmeye çalışmaktadır.
5) Genetik Zenginlik
Bütün canlılar, insanoğlunun bugüne kadar karşılaştığı en kompleks yapı olan hücrelerden oluşur; diğer bir ifadeyle canlılığın yapı taşı hücredir. Hücrenin bilgi bankası ise DNA molekülüdür. Gözle görülmeyen DNA molekülünde muazzam boyutlarda bilgi kayıtlıdır. Örneğin, insan hücresindeki tek bir DNA'da tam bir milyon ansiklopedi sayfasını dolduracak kadar bilgi saklıdır. Söz konusu devasa bilgi, nükleotid adı verilen dört özel baz ile kodlanmıştır. Bakteri hücresinde yaklaşık bir milyon nükleotid çifti ve bin gen vardır; bitki ve hayvan hücresinde ise 1 milyar ile 10 milyar arasında nükleotid çifti ve on binlerce hatta birkaç yüz bin gen bulunur. Her türün DNA'sındaki nükleotidlerin dizilimi yani genetik yapısı farklıdır. Dahası, bir canlı türü içindeki her bireyin DNA molekülündeki bilgi dizilimi de farklıdır.
Bu biyolojik olguların anlamı açıktır: Yeryüzünde muazzam bir tür çeşitliliğinin yanı sıra akıl almaz bir genetik çeşitlilik söz konusudur. Şimdiye kadar dünya üzerinde yaşamış milyonlarca canlı türü ve sayısız bireyin tümünün birbirlerinden farklı olmasının altında yatan neden işte budur. Türler, tür içindeki varyasyonlar ve bireyler bulundukları ortama uygun genetik özelliklere sahiptirler.
Varolan muazzam genetik zenginlik sayesinde, binlerce senedir bitki ve hayvan türleri ıslah edilebilmekte; aynı türe bağlı farklı varyasyonların çaprazlanmasıyla istenilen özellikleri taşıyan ırklar yetiştirilmektedir. Çaprazlama (melezleme) yönteminden pek çok tahıl, meyve, sebze, bitki ve hayvanın yetiştirilmesinde yararlanılır. Mesela, yetiştiriciler, koyun veya inek gibi hayvanlar arasında en iyi et veya süt veren cinsleri elde edebilmek için özel çiftleştirme programları uygularlar. Et ve süt verimi yüksek ancak doğa şartlarına karşı dayanıksız inekler ile et ve süt verimi düşük ancak dayanıklı inekler arasında çiftleştirme yaparak her iki üstün özelliğe sahip kuşaklar elde ederler. (Ö. Bulut, D. Sağdıç, S. Korkmaz, Biyoloji, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 152)
Buğday, pirinç, mısır gibi günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası olan bitkiler de genetik çeşitlilik sayesinde ıslah edilmiştir. Yabani bitki türleri kullanılarak hastalıklara, iklim koşullarına, kuraklığa dayanıklı ve yüksek verimli varyasyonlar geliştirilmiştir. Bu konuya ilişkin şu örnekler verilebilir: Yakın geçmişte Meksika'da keşfedilen yabani bir mısır türünün, Zea diploperennis'in, hastalıklara neden olan 7 virüse karşı direnç genlerinin olduğu görülmüştür. (Anne M. Borland, "Biodiversity Lectures", 2002, ğ.ncl.ac.uk/aes/StudentInfo/Lectures/MSM120/AB-Lec1.doc.) Bu yabani mısırın genetik yapısından sağlanan verim artışı, yılda milyarlarca dolar değerindedir.(Biyolojik Çeşitlilik Haritası, National Geographic Maps, Ekim 2001; Bryan Norton, "Commodity, Amenity, and Morality", s. 203, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988) Afrika'da bulunan bir yabani arpa türünün öldürücü bir virüse karşı taşıdığı genler ve Asya kökenli yabani bir şeker kamışı türünün hastalıklara karşı direnç genleri, türdeşlerinin verimini artırmak için; And Dağları'nda keşfedilen yabani bir domates türü, hemcinslerinin şeker içeriğini yükseltmek amacıyla kullanılmıştır. (Peter J. Bryant, "Values of Biodiversity", 2001, darwin.bio.uci.edu/~sustain/bio65/lec07/b65lec07.htm) Dünya Kaynakları Enstitüsü'nün verilerine göre, 1930 ile 1980 yılları arasında ABD'de, pirinç, arpa, buğday, pamuk, şeker kamışı rekoltesinin iki katına; domates rekoltesinin üç katına; mısır ve patates üretiminin dört katına çıkmasının başlıca nedeni genetik çeşitliliktir. ("Agriculture and Genetic Diversity", World Resources Institute, 2001, ğ.wri.org/biodiv/agrigene.html.)
Burada şu bilimsel gerçeği hatırlatmakta da fayda vardır: Bilimi ideolojilerine alet etmeye çalışan bazı kesimlerin çarpıtmaya çalıştıklarının aksine biyoçeşitlililğin hayali bir teori olan evrim teorisiyle hiçbir ilgisi yoktur. Evrim savunucuları doğadaki varyasyonların yani genetik çeşitlenmenin kaynağını kendilerince evrim teorisinin bir ispatı gibi göstermeye çalışarak, biyoloji konusunda detaylı bilgiye sahip olmayanları yanıltmaya çalışırlar. Oysa genetik çeşitlilik bütünüyle biyolojik bir süreçtir ve o türün bireylerinin zaten sahip oldukları genetik bilginin çaprazlanarak ortaya yeni gen kombinasyonlarına sahip bireylerin çıkmasından ibarettir. Dolayısıyla genetik çeşitlenme sırasında ortaya ne yeni bir gen ne de yeni bir tür çıkar. Tür hep aynı tür, genler hep aynı genlerdir. Yalnızca mevcut genler farklı kombinasyonlarda bir araya gelirler. Sonuçta, sözde evrimleşme gibi bir süreç hiçbir zaman söz konusu değildir.
Genetik çeşitlilik yeryüzündeki içiçe geçmiş ekolojik zincirinin en önemli halkalarından biridir. Stanford Üniversitesi Biyoloji Profesörü Paul Ehrlich genetik zenginliğin önemini şöyle dile getirir: "Nükleer savaştan başka, muhtemelen ekinlerin genetik varyasyonunun azalmasından daha ciddi bir çevresel tehlike yoktur." ("Heirloom Corn and the Future of the World", 2002, ğ.alternativehealthtalk.com/Herbal%20Genetic%20Diversity%20frontier%20coop.htm.)
Tarım ve biyoteknoloji alanında yaşanan gelişmeler, biyoçeşitliliğin uçsuz bucaksız genetik bilgi bankası sayesinde mümkün olmuştur. Profesör Ehrlich'in ifade ettiği gibi, "Doğal ekosistemler, şu ana kadar insanlara sayısız yarar sağlamış ve daha çok ama çok fayda sağlayacak potansiyele sahip engin bir genetik kütüphane muhafaza etmektedir." (Paul Ehrlich, "The Loss Of Diversity", s. 24, E.O. Wilson, F.M. Peter (editors), Biodiversity, National Academy Press, Washington D.C., 1988.)
(makale harun yahya)