sensiz olmaz
Kayıtlı Üye
Doğum
Bitlis'te hamile kadına "ayli kadın" denilir. Hamileliğin ilk dönemleri aile: fertlerinden gizlenir. Ancak fiziki değişiklikle hamilelikten hane halkının haberinin bir olmasından sonra gelin annesine oğlan anne: ve babasına ilk müjdeyi verenler para ve hediyelerle ödüllendirilirler...
Hamilelik döneminde iki canlı diyerek aşağı sarkık olursa kız ****** olacağı yorumu yapılır.
Hamilelikte aşermeye Bitlis'te "yiriklemek" adı verilir. Bu dönemde gönlün çektiğinin yenilmemesi durumunda ******n sakat kalacağı veya düşük olacağı inancı yaygındır. Doğum kırsal kesimde yerli ebelerin yardımı 1ile yapılırken şehir merkezinde sağlık ocakları ve hastanede doktor kontrolünde yapılmaktadır.
Doğum esnasında kız annesi orada bulunmaz. Doğumdan sonra kız annesine haber(müjde) verilir. Ve kızını görmeye gelir. Doğumun ikinci günü kız annesi tatlı gönderir.
Çocuk: kız ise "murtoğe" erkek ise "şirin keynanah" yapılarak dağıtılır gelenler yer. Murtoğe unun yağda kavrulması ile hazırlanır. Şirin keynenah ise yağda pişirilmiş yumurta ve bal karışımı ile yapılır.
Yeni anneyi ve bebeği görmeye gelenler: (hastaya başvurma) süt parası adı altında parayı yastığın altına korlar. Yeni doğum yapmış lohusa kadına "zestan" denilir. . Ve bir hafta yatakta dinlenir. Zestanlık süresi kırk gün olarak ~ bilinir ve bu dönemde yeni annenin Yemeklerine dikkat edilir. Doğumdan sonra çocuk yıkanır ve tuzlanır çörek otu ve tuz konulan bez ve maşallah dikilir.
Sünnet
Hayatın dönüm noktalarından biri de sünnet olayıdır. Sünnetin genelde yürümeye başladıktan sonra yapılması uygun görülür. Sünnet önceleri yaz aylarında Siirt ilinden Bitlis'e gelen gezgin sünnetçiler tarafından yapılırken günümüzde hastanelerde doktorlarca yapılan sünnetler artmıştır.
Sünnet günü belirlenince çocuklar için fistan dikilir lokum alınır ve kitve belirlenir. Komşu ve akrabalara haber verilir. Sünnet günü yere bir yastık atılır. Kirve ******n bacak altlarından kollarını geçirmek süreti ile ******n bileklerinden tutar ve yanlara doğru açar. Salavat getirilerek sünnet yapılır. Sünnet esnasında ******n ağlamaması için ağzına lokum konularak ağzı tatlandırılmaya çalışılır ki bu usulde çocuk boğulma tehlikesi geçirir. Bu nedenle sünnet anında lokum yedirme kısmen kalkmıştır.
Sünnet bittikten sonra çocuk yatağına alınır def veya saz) eşliğinde türküler söylenip oyunlar oynanır. Sünnet düğününe katılanlar hediyelerle gelirler. Sünnetçi sünnetten sonra iki üç kez pansuman amacı ile eve gelerek pansuman yapar. Sünnette kirvelik önemli bir konu olup kirve olan kişi ******n masraflarını karşılar. Aile ile kirve arasında sıkı dostluk bağları kurulur.
Evlenme
Evlenme olayı şehirde ayrı erkeğin babasına ve evlenecek kişiye bildirilir.
Kız istenmeye gitmeden evvel kız tarafına; hayırlı bir iş için gelinmek istenildiğini Peygamberin kavliyle diyerek kız istenir. Kız tarafı genellikle cevap vermek için birkaç gün süre ister.
Kız tarafı müsaade ettikten sonra el öpmeye gidilir. Genellikle kız istemeye giden aynı kişiler tekrar giderler. Bu defa kız isteme tamamlanmış olur. Damat adayının genç kardeşi süt parası veya İslamiyet'te belirtilen Nehr parası olarak alınır. Kız tarafı aldığı bu başlık parasının çok üstünde masraflar yapar.) Getirilen şekerden şerbet yapılıp içilir. Kadınlar arasında şeker kırma merasimi yapılır.
El öpme ve şerbetten sonra her iki tarafın ortak olarak belirlediği zamanda düğün yapılır. Düğünler genellikle Pazar ve kısmen de Perşembe günleri yapılır. Düğünden üç gün evvel erkek tarafından kız evine toyluk adı verilen düğün eşyaları ve hediyeler gönderilir. Kız evinde kız evinin davetlileri tarafından gelin hamama ***ürülür.
Düğünden bir gün önce (düğün gecesi) diğeri ise evli erkeklerdir.
Gelinin ellerine;
Kınayı getir ane
Parmağın batır ane
Bu gece misafirem
Koynumda yatır ane.
Türküsü eşliğinde kına yakılır.
Düğün günü öğlene doğru erkek evinden kadın ve erkekli olarak büyük bir gurup halinde kız evine gidilir. Burada tekrar şerbet içilir. Şerbet içenler bu balı kapının üstüne sürmesi istenilir. Bundan da gaye; hayatın tatlı bir şekilde geçmesidir.
Yüzü duvaklı olarak içeriye girdikten sonra gelin kendi odasına ***ürülür. Bu sırada gelin eve geldikten sonra hiç kimse ile konuşmaz. Gelinin odasına önce damat girer. Damat gelinle konuşmaya başlarlar.
Düğün eğlencesi gelininde; namaz kılarken kocasının başına bir bozuk para atması adettendir.
Gerdekten bir gün sonra sabahın erken saatlerinde damadın evli sağdıcı eve gelerek damadı hamama ***ürür. Üç gün boyunca geline evde iş yaptırılmaz. Üçüncü günü sonunda gelin dönüşte eline süpürge verilerek evi süpürmesi istenir.
Evliliğin üçüncü günü akşamı damat evli sağdıcıyla beraber kayınpederlerini ziyarete gider. Damada ve sağdıca kayınpederi veya kaynanası tarafından giyecek hediye edilir.
Evliliğin üçüncü gününden sonra gelin eğlenceler yapılır.
DÜĞÜNLER :
Evlenme çağına gelmiş olan erkek gencin babası durumuna uygun gördüğü kızı hanımı vasıtasıyla oğluna bildirir. Oğlan bu vesileyle kızı görmeye giderkendisine eş olacak kızı beğenirse annesine söyler.
Oğlan babası da babasına durumu ileterekakşam kız evine gidilir. İmamı çağırmaktaki amaç hem hakemlik yapmak hem de yarı nikah sayılan duanın okunması içindir.
Oğlan tarafı ekonomik gücüne göre kararlaştırılan ziynet eşyalarıalır. Bu üç bağ şu anlamdadır;
1-Gençlikte beraber olmak
2-Yaşlılıkta beraber olmak
3-Öldükten sonra tekrar beraber olmak.
Ayrıca bir çift ayakkabı bohça içine konularak kıza verilir. Şerbet için bir torba şeker ***ürülür. Nişan takıldıktan sonra davetlilerin ağız tatlılığı olarak da yeterince kuruyemiş getirilir.
Kız evinde erkekler ayrı yerde kadınlar ayrı yerde toplanırlaraltın ve giyim eşyası yardımında bulunurlar. Şerbet dağıtımı bittiğinde yemişler yenilir. Böylelikle nişan töreni son bulmuş olur.
Oğlan babası masraf yapmak üzere bir miktar parayı kız babasına vermek için imama verir. İmamda parayı kız babasına teslim ederkınayı damadın akrabalarından bir erkek ****** elinden tutarak erkeklerin bulunduğu yere getirir. Kınayı getiren kişi sağdıçlardan bahşişini aldıktan sonra kınayı verir. Kına sağdıcın serçe parmağına sürülür. Daha sonra düğüne gelenlerin ellerine yakmaları için dolaştırılır ve düğün yavaş -yavaş dağılır.
Yörede kına üç amaçla yakılır;
a)Kurban bayramında koyunların alnına yakılır ki bu koyun bayramda kurban olsun diye
b)Gelinin alnına yakılır;biz gelinden kan bağımızı kestik bu gelin bundan böyle damada kurban olarak adadık diye
c)Askere gidecek olan gencin eline yakılır. Bu gençten bizler kan bağını kestik bundan böyle vatana adadık. Bu genç vatana kurban olsun diye.
Ertesi günü erkenden gelinin evinde gelini hazırlamaya giydirmeye başlarlar ve çeyizleri arabaya yüklerler. Bu arada gelinin dini nikahının kıyılması için imam da gelir imam şahitler huzurunda nikahı kıyar. Oğlan tarafı kızın baba ve akrabalarından ve oradaki şahıslarla vedalaşarak damadın evine doğru hareket eder. Gelin alayı yola çıkarken yolda önleri kesilir. Kesenlere toy boyu tarafından bahşiş verilir.
Damadın evinde ise sabahleyin yemek hazırlığı başlar. Sağdıçlar damadı giydirirlersağdıçlar damadı damdan indirerek sağdıçların birinin evine ***ürürler. Kapıda gelinin sağ eline yağ ile bal verilir. Bu yağ ve bal kapının üst eşiğine sürer eline su dolu testi verilir. Gelin su dolu testiyi yere vurarak kırar. Daha sonra yanan bir lamba gelinin eline verilerek gelin içeriye alınır. Bu arada damadın bazı akrabaları geline para veya ziynet eşyaları takarlar.
Gelinin çeyizleri indirilir akrabalarından bazı kadınların yardımıyla odası düzeltilirkravat vs. billahare damat tarafından sağdıçlara verilir.
Ölüm
İnsanlar doğar ve ölür. Bu tabiatın insan hayatının kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ancak hayat bundan ibaret değildir. İnsanı insan yapan hayat boyunca toplumsal bir takım olayları acısıyla gelenek ve göreneklerimiz yöreden yöreye farklılık göstermektedir. Bitlis'te bu acılı günler de komşu ve akrabalar arasında birlik beraberlik ve paylaşma duygusu içinde yardımlaşmanın en güzel örnekleriyle yaşanır.
Ölüm Öncesi
Ölüm döşeğindeki hastanın ağırlaşmasıyla bir telaş ve sessizlik yaşanır. Evvela imam çağrılır. Hastanın başında sürekli Kur'an-ı Kerim okutulur. Bir taraftan Kelime-i Şahadet getirilerek kişinin tekrarlaması için telkinde bulunulur. Bu iş hiç bırakılmaz. Bir taraftan da ağza su veya zemzem ile ıslatılmış pamukla dudakları ıslatılır. Kişi ruhunu teslim ettikten sonra sessizlik içinde ağlama olur feryat halindeki ağlamanın günah olduğuna inanılır. Daha sonra imam tarafından cenaze yakın bir camiye aldırılır. Ölen kişi için camide sala okunur. Bunun amacıhalkı cenaze namazına çağırmak ve bilgilendirmektir.
Yıkama
Cenaze su ısıtma ve diğer görevleri yerine getirir. Cenaze yıkamaya yardım etmenin çok sevap olduğuna inanılır. Yıkamanın en önemli amacı kişinin öbür dünyaya hakkın huzuruna temiz çıkmasıdır. Bunun için İslami kurallar dahilinde abdesti verilir. Temiz cenazenin geç çürüyeceği de söz konusudur. Yıkama işi devam ederken kefen hazırlanır. Yıkama ve diğer işler devam ederken biryandan da cenazeye gelen gençler tarafından mezar kazılır. Mezar bir boy takriben 150 cm kadar derin kazılır. Kadın mezarı erkek mezarından biraz daha derin olur. Orada çalışanlara ve bulunanlara cenazenin aile efradı tarafından helva ekmek dağıtılır.
Gömme
Mezar kazma işi tamamlanınca mezarın içinin iki uzun tarafı takriben göbek hizasında 30 luk briket veya yontma taş dizilerek mezar hazırlanır. Yıkama işlemi ardından cenaze musalla taşına getirilir. Namazı kılınır. Namaz bitiminde orada bulunan cemaatin katılımı ile tabut taşınır. Cenazeyi taşımanın sevap olduğuna inanıldığından tabutun arka sağ ve sol taraflarından tutanlar yavaş yavaş ilerler ve tabutun önünden görevi arkadan gelenlere bırakır sık sık yer ve kişi değiştirilerek acele etmeden usulca tabut taşınır. Cemaat mezarlığa geldiğinde tabut mezarın güneyine bırakılır. Tabuttan çıkarılan cenaze baş gece ise sabah ~ beklenir yıkanan cenaze tabuta konularak camiye alınır. Şişme olmaması için üzerine küçük ~ bir demir parçası konur ve sabaha kadar Kur�an-ı Kerim okunur.
Cenaze gömüldükten sonra imam "Telkin" duası okur. Bu dua ile ölüye teselli ve bilgi verildiğine inanılır. Duada herkesin bir gün öleceği Allah rahmet etsin." diyerek mezarlıktan ayrılmaya başlar. Bu arada cenazenin aile ve yakınları mezarlık çıkışında uygun bir yerde tek sıra halinde dizilir. Cenazeye katılanlar bu sıranın önünden geçerek başsağlığı dilerler. Daha sonra cenaze evine gidilerek üç gün sürecek taziyeye başlanır.
Iskat (Kefaret)
Ölüm günü kefaret töreni yapılır. Bu törende en az 11 kişinin (Kur'an okumasını bilen) bulunması şarttır. Bu sayı daha fazla olabilir. Ölen kişinin kılmamış olduğu namazların borçları çıkarılır. Her vakit namaz için bir avuç buğday olacak şekilde bir çuvala konulur. Çuval toplanan 11 kişi arasında kefaret olarak namaz borcu bitinceye kadar alınıp verilir. Böylelikle ölen kişinin öbür dünyada sorumluluktan kurtulacağına inanılır. Zekat borcu için de tahmini kefaret verilir. Günümüzde bu buğday değeri paraya çevrilir ve törene katılanlara dağıtılır. Şafi mezhebinde buğday Hanefi mezhebinde ise bu tören altın üzerinden yapılır. Ayrıca Kur'an-ı Kerim okumasını bilen fakirler tarafından hatim indirilir. (Kur'an baştan sona okunur.) Okunan hatim cenazenin ruhuna bağışlanır.
Taziye (Başsağlığı)
Cenazenin kaldırılmasından sonra üç gün süre ile cenaze evinde taziye için oturulur. Bu süre köylerde daha uzun sürer. Bu süre içerisinde evde yemek pişmez akraba ve komşular tarafından hazırlanan yemekler üç gün boyunca cenaze evine getirilir. Taziye ye genelde toplu olarak gelinir. Gelenler arasında hoca veya güzel Kur'an okumasını bilen biri varsa Kur'an'dan bir sure okur ve ardından erkek ise "merhum" kadın ise "merhume" nin ruhu için el Fatiha der ölüm emri Hakkın emri olduğu çeşitli misallerle anlatılarak cenaze sahiplerinin sabırlı olmalarının sağlanmasına ve acılarının hafifletilmesine çalışılır. Taziye için gelenlere şeker ikram edilir. Şeker alanlar "Allah rahmet etsin" derler ve kısa bir süre oturduktan sonra ayrılırlar. Üç gün ikindi namazından sonra aileden birkaç kişi mezarlığa gider ve Kur'an okurlar. Üçüncü günün sonunda ikindi namazı sonrası cenaze sahiplerine yakın biri veya komşuları tarafından bir berber getirilerek erkekler evde tıraş yaptırılır. Bazen berber dükkanına topluca gidildiği de olur. Üç günün sonunda komşu veya yakın akraba kadınları toplanarak cenaze evinin çamaşırlarını yıkar ve hane halkını hamama ***ürürler. Bunlardaki amaç ölümden dolayı tutulan yasın artık bittiği eski günlük yaşantıya el birliği ile dönülmesinin sağlanmasıdır. Köylerde taziyeye gidişte genellikle torba halinde çay şekeri ***ürüldüğü olur.
YÖRESEL YEMEKLER:
Bitlis sığır ve kısmen de kuzudur.
Bazı mahalli yemek çeşitleri şunlardır:
1-Çorti Aşı:Çortisalamura lahana turşusudur ancak bu sirkeyle yapılmaz. Çorti aşını yapmak için büyük bir tencerenin içine kemikli ve yağlı etler konur. Bunun üzerine bol miktarda çorti ile döğme ilave edilerek bir miktarda su alınır ve pişirilmeye bırakılır. Etlerin pişmesine kadar devam eder çorti aşı yöremizde genellikle kışın sevilerek yenen bir yemektir. İçine bir miktar sarımsak veya biber katılması yemeğin lezzetini artırır.
2-Katıklı Dolma:Yöremizin özelliğini taşıyan yemeklerden biri de katıklı dolmadır. Katık yöremizde yoğurt anlamına gelmektedir. Yapılışı şu şekildedir;Fazla tatlı olmayan büyük bal kabakları soyulduktan sonra karpuz gibi değil de aksine olarak ortadan ikiye ayrılır. İçi temizlenir keskin bir çakı ile 2 veya 3 mm kalınlığında sarma çekilir. Çekilen bu sarma geniş bir sini veya buna benzer kapta tuzlanarak güneşte veya sobanın kenarında 1 saat ısıtılır. Böylece kabak sarma yapılabilecek duruma gelir diğer tarafta yeterli miktarda orta yağlı koyun eti makine da iki defa çekildikten sonra aynı miktarda ince bulgurla karıştırılır. Etle birlikte bir baş soğanyabani reyhanda karıştırılarak iyice yoğrulur.
Bu hamur küçük parçalara ayrıldıktan sonra üç katlı kabakla sarılıp avuç içinde sıkıldıktan sonra gelişi güzel bir tencereye atılır. Ağzına ters şekilde bir tabak ve üstüne ağır bir cisim konulur. Başka bir yerde kaynatılmış su dolmanın üzerine konulur. Dolma çabuk piştiğinde kaynarken tabak kaldırılarak kabağın pişip pişmediği kontrol edilir ve pişmişse hemen tencere ateşten indirilir. Suyu süzülür yarım saat bekledikten sonra üzerine sarımsak ile yoğurtkırmızı biberle kızartılmış sade yağ döküldükten sonra servis yapılır.
3. Büryan: Rivayet edilir ki Büryan gibi pişmiştir demesi üzerine o günden sonra bu yemek hep yapılmış ve adına büryan denilmiştir.
Büryan adet haline gelmiştir.
Tandırın içine daha önce bırakılan su sabahları tüketilir.
4. İçli Köfte (Bitlis Köftesi): Bitlis kadınlarının en çok zorlandıkları bir yemektir. Hem yapımı zahmetli genellikle komşuların birbirlerine yardım etmesi gerekir.
Bitlis'e özgü diğer bazı yemek çeşitleri şunlardır:
Ciğer Taplaması
Yemekler genellikle yerde ve toplu olarak yenir. Büyük kaplarda getirilerek ortaya konur. Herkes kendi önünden başlayarak yemeye başlar. Başkasının önündeki yemeğe kaşık sallamakgörgüsüzlük olarak bilinir.
Misafir geldiğinde büyükler (erkek) bir tarafta misafir sofradan kalkmayıncaya kadar sofradan kalkmaz. Kalkarsa görgüsüzlük olur ve misafirinde kalkması manasına gelir. Yemeklerin en iyisi misafire ikram edilir.
Sofra Adabı:Yöremizde yemekler yere bez(sofra)sererek veya tahta sini üzerine yemekler konulmak suretiyledaha sonra kadınlar ve çocuklar yemeklerini yerler.
YÖRESEL GİYİM:
Halkoyunlarında olduğu gibi yöresel giysilerde de bir zenginlik ve çeşitlilik bulunmaktadır. Bitlis halkı yöresel giysilerini çok yönlü düşüncelerle seçmiş ve kullanmıştır.
Kadın Giysileri:
Kadın giysileri oldukça geniş bir zenginlik gösterir. Hatta kadının giyinişine göre onun evlinişanlı olup olmadığı kolayca anlaşılır. Kadınların kullandığı giysiler kısaca şunlardır:
1. Baş
Kofi:
Başa geçirilen fes benzeri tepe kısmı ipek veya benzeri ipliklerle elde işlenmiştir. Kofinin çevresinden sırta ve omuzlara doğru sarkan püsküller bulunur. Alın tarafına gelen kısmına ise Tikme adı verilen küçük altınlar (genellikle çeyrek altın) dizilir.
Merheme (Leçek - Laçik):
Saçlar görülmeyecek şekilde boydan boya başa örtülen ince beyaz ve sık dokunmuş örtüdür. Etrafı elle örülmüş oyalar veya pullarla çevrelidir.
a) Puşu:
Serpuş da denilen bu giysi başın çevresine alından geçirilmek Suretiyle merheme üzerine sarılır. Sol tarafta düğümlenerek aşağıya doğru sarkıtılır. Bazı yörelerde birden fazla olduğu da görülmektedir.
b) Hızma:
Tek burun deliğine veya burnun iki tarafına madenden yapılma (genellikle gümüşten) içten vidalı veya geçmeli olarak takılan bir çeşit süs eşyasıdır.
c) Tikme:
Kırmızı veya siyah renkli zenginlerin giydiği bir başlık şeklidir.
2. Boyun
Özellikle genç kızların boyunlarına bol miktarda ve değişik şekil ve renklerde boncuk asılır. Bu adet köylerde yapılmakta ve halen de devam etmektedir. Zengin olanlar bunların dışında ip şekline getirilmiş olan kumaşın üzerine kulplu altın takarlar.
3. Vücut
Fistan:
Genellikle kadife veya setenden yapılmış elbisedir. Bu elbiselerin üzerine renkli işlemelerle çeşitli motifler veya sırma işlemeler yapılır. Kolları uzun belden aşağısı geniş ve uzundur.
Cepken:
Fistan üzerine giyilen uzaktan bakıldığında göz alıcı bir şekildedir.
Kemer:
Fistanın üzerinde takılan hem de iç kısma giyilen diğer elbiselerin görünmesini sağlamaktır.
3. Ayaklar
Köy kadınları ayaklarına yünden örünmüş değişik renkteki çorapları giyerler. Ayakkabı olarak Trabzon adı verilen lastik ayakkabı aynı tipte yapılmış renkli naylon ayakkabı veya ender de olsa Harik giyilir. Eski tarihlerde köy kadınları ayaklarına halhal takarlardı.
1. Baş
Puşu:
Kadınlarda olduğu gibi erkekler de bu giysiyi kullanmaktadırlar. Özel kumaştan yapılarakaltuniye ve desenli puşu şeklinde isimlendirilirler.
Egal:
Erkeklerin kış aylarında başlarına bağladıkları siyah ve mor renkli giysilerdir.
2 - Vücut
a) Köynek: Erkeklerin iç kısma giydiği desenli kumaştan yapılan düğmeli bir giysidir.
Şal:
Tiftik yününden yapılmış özel pantolondur. Her tarafı bol paçalı olup pamuk ipliğinden yapılmış uhçurla bağlanır. Kemer takılanlara rastlamakta mümkündür.
Şapik:
Gej (tiftik keçisinin kılları ile dokunan yapılan işe mani olmaması için şapikin üzerine sarılarak dirsek hizasında bağlanır. Bu yeleğin her iki yanı işlemelidir. Yine yeleğin her iki yanında el işiyle yapılmış cep bulunur.
Aba:
Keçi derisinden yapılmış kış aylarında soğuktan korunmak gayesiyle giyilen bir giysidir.
3. Ayak
Harik:
Üstü keçi tüyünden örülmüş altı ise kendir ipinden dokunan bir ayakkabıdır. Serin tutması nedeniyle genellikle yaz aylarında giyilir.
Çorap:
Düz beyaz veya desenli olarak yünden örülür.
Çarık:
Manda derisinden yapılır. Kadın ve erkekler dört mevsimde de giyerler. Uzun deri ip bağları ile bileğe bağlanırlar. Anadolu nun yabancı olmadığı bir giyecektir.
HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:
Bitlis yöresi halk oyunları çok zengin ve çeşitlidir. Oyunlar genellikle halay yada bar şeklindedir. Halay Bitlis'te "Berite" Adını alır. Alkuşya Aşürme bar özelliği taşır.
Oyunlar kareografik düzenleri yönünden çeşitlilik gösterir. Halay ve bar özelliklerine göre oyunların el tutuşları farklıdır.
Örneğin Nare Temirağa'da oyuncular birbirlerinin parmaklarını tutar. Hımhimi'de kolkola girer. Barlarda eller kenetlenir. Düz halaylarda oyuncular birbirlerine sarılırlar.
Güvenk:
Bu oyunun asıl adı ağır güvenk'tir. Bitlis'te gelinle damat düğüne karma olarak da oynanmaktadır. Halay türü bir oyundur.
Nare:
Halay türündedir. Kadın erkek bağlı dizilişte oynanan ağır ve yalın bir oyundur
Çarşıda Atlas:
Sözlü erkekler arasında daha sert figürlerle oynanır
Memoş:
Kadınların tek mendil ve def eşliğinde bireysel olarak oynadığı erkekler arasında sert ve hızlı figürlerle oynanır.
Bolağ (Balık) Attım Havaya:
Def eşliğinde oynanan kadın halaylarındandır. Omuzlar birbirine değecek biçimde parmaklarının kenetlenmesiyle oluşur. Ağırlama bölümü bitirilip ikinci bölüme geçilirken önde ve yanlarda el çırparak oynamaya devam edilir.
Tiringo:
Ellerde kırmızı ve ak mendiller vardır. Mendiller sallanarak sağa sola gibi karma oılarakta oynanmaktadır.
Temirağa:
Halay türünde çok yavaş başlayıp giderek hızlanan bir oyundur. Parmaklardan tutuıarak kızlar ve erkekler ayrı olarak oynanır. Karma olarak da oynandığı görülür.
Dello:
Birbirine karşı iyi geçimli olan köylerin birinde arasıra bütün köylüler toplanıp birlikte oyunlar oynarlardı. Bu oyunlara genellikle herkes katlırdı. Katılamayan kişiler zorla getirilirdi. Günlerden bir gün oyun yerine gelemeyen DELLO isimli birinin evine gidilir. O rahatsız olduğu nedeniyle gelemediğini söyleyip onlara evinde bir oyun oynamayı teklif eder. Dello'nun teklifini kabul ederler. Oyun başlayınca hiç bilmedikleri kızlar da oynayabilir.
Botane:
Bu oyunu Bitlis'te daha ziyade Siirt tarafına yakın köylerden geldiği tahmin edilmektedir. İsmi Siirt'e yakın botan çayınandan gelip oyundaki hızlı ve aniden yavaşlıyan figürlerin bu çayın akışını adeta canlandırmaktadır.
Çayın düz akması sular kabarınca çoşması ve etrafına taşması gibi.Kızlar ve erkekler beraber oynar.
Adley:
Bu oyun erkek ve kızların birlikte oynadığı halaylardandır. Erkek ve kızların ayrı ayrı oynadrkları halay türü oyunlar yanı sıra bu oyunda ayrım yapılmaksızın beraber oynama genel bir kaidedir.
Gezal:
Genellikle Bitlis'te eğlenceye yavaş oyunla başlanır. Sonra daha hızlı oyunlara geçilir. Ayrıca hızlı oyunlardan sonra yine dinlenmek amacıyla yavaş oyunlar tercih edilir. Bu tür oyunlar gruplar halinde ve karşılıklı maniler söylenerek oynanır. Bu oyunlara genellikle Berite ismi verilir. Gezal oyunu da karşılıklı türküler maniler söyleyerek oynanan oyunlardan birisidir. Erkekler ve kızlar beraber oynarlar.
Dokuz Ayak:
Bu oyunun esas orjinal ismi NEHPİ'dir Oyunda ayagın dokuz defa sallanması canlılık önem taşır. Erkek oyunudur.
Harkuşta:
Dugun demek başladığı zaman bütün köy halkı ve civar köyler oraya taşınır. Burada durup dinlenmeden müziğin ritmine uyarak kıran kırana bir gösteri yaparlar. Sert vurma ve vurulan ellerden ses çıkarma kızlar arasında çok rağbet görür. Oyunda tamamen sertlik ve ciddiyet hakimdir. Halk bu ayuna vuruş ve darbe anlamına gelen Harkuşta adını vermiştir. Bir halk sözcüğü alan harkuşta aynı şekliyle günümüze kadar gelmiştir.
Meyroki :
Oyun benzetmeden başka bir şey degildir. Oyun figürlerine bakılarak ismini almıştır.Meyroki oyununda kendinden degişik figürler katarak oyunlar oynar. Bu halkın çok hoşuna gider herkesin dilinde Meyro'nun oyunları vardır. Halk her seferinde Meyro'nun oynadıgı oyunlar manasında meyroki deyip geçer. Bu isim böylece günümüze kadar gelir. Hem kız hem erkekler arasında oynanır. Sertlik gostermez. Daha ziyade titreme ve gosteriş oyunudur.
Sepe:
Bu oyunun asıl ismi Se- pi'dir. Se üç Pi: ayak demektir. Bu üç ayak anlamındadır. Bu üç ayakta sag ayağın one doğru sallanmasından sonra bir es yapıp sol ayakla bir duraklama yapılır. Sonra yine sag ayağın üçlemesine geçilir. Bundan dolayı halk arasında üç ayak anlamını taşıyan ve halay bö1gesi oyunlarının bariz karakteristiğini taşıyan bu oyuna Sepe denilmiştir. Erkek oyunudur.
Garzane:
Halay bolgesi karakteristik ayunlarından alan halaya Bitlis'te Garzane denir. Bu oyun Bitlis'in batı kesiminde çok yayılmıştır. Burasıda Garzan denilen bolgeye yakın oldugu için orada yaygın bir oyun olduğu için bolgenin ismine hitaben Garzane adı verilmiştir. Erkek oyunudur.
Pappori:
Pappori genellikle ayak figürleriyle oynanan bir oyun oldugu için pappo: ayak -i: ismin "i hali ve r. kaynaştırma harfidir. Bütün figürler ayakta toplandıgı için bu ismi almıştır. Kisaca ayak oyunu anlamında kullanılır. Erkek oyunudur.
Yörede oyunlar oynanınış şekillerine göre:
Kişisel oyunlar:
Bu oyunlar bir veye iki kişinin oynadığı oyunlardır. Kişisel kabiliyetlerin ortaya konduğu oyun türleridir. Teşi Harkuşta.
Grup halinde oynanan oyunlar:
İkiden çok kişinin birlikte oynadığı oyunlardır. Kendi aralarındasıralanırlar:
Kadın oyunları: Lorke Meyroki.
Omuzda oynananlar: Gezal Pori.
Avuçlardan tutarak oynananlar: Ağır gövenk Gerzane.
Küçük parmak tutarak oynananlar:
Değermenci Aşırma.
Araçlı oyunlar:
Bıçak kullanarak oynanan oyunlardır. Bitlis'te Zeyno Arvadın Öldü veya Bıçak oyunu adı ile oynanırlar. Bu oyunlarda sertlik ve savaş anlatılır.
Diğer oyun örnekleri:
Dello Süzme Oyunu.
NELERİ İLE ÜNLÜ:
Nemrut Dağı Meydan ve Gökmeydan Camileri )
İL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Kimi tarihçilere göre "Bageş" ya da "Pagiş" sözcüklerinden türemiştir. Kimilerine göre de Büyük İskender'in komutanı "Lis" ya da "Badlis" burada bir kale kurmuş. Bitlis sözcüğü bu komutanın isminden kaynaklanıyormuş.