Bitkilerin Alarm Sistemi

zegamemati

Kayıtlı Üye
Genellikle bitkilerin tehlikeden kaçamayan, dolayısıyla düşmanlarına hemen teslim olan canlılar olduğu düşünülür. Ancak yapılan araştırmalar, durumun düşünülenden oldukça farklı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Allah'ın üstün yaratışıyla, bitkiler de diğer canlılar gibi kusursuz taktiklerle düşmanlarından korunmayı başarırlar.

Genellikle bitkilerin tehlikeden kaçamayan, dolayısıyla düşmanlarına hemen teslim olan canlılar olduğu düşünülür. Ancak yapılan araştırmalar, durumun düşünülenden oldukça farklı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Diğer canlılar gibi bitkiler de kusursuz taktiklerle düşmanlarından korunmayı başarırlar.

Örneğin bitkiler, yapraklarını kemiren böcekleri uzaklaştırmak için zararlı kimyasallar salgılarlar ya da bu böceklerle beslenen avcı böcekleri çeken kimyasal kokular yayarlar. Kuşkusuz bu olağanüstü bir taktiktir. Nitekim tarımsal alanda yapılan faaliyetlerde de bu savunma stratejisi, çok etkili bir yöntem olarak taklit edilmeye çalışılmaktadır. Almanya’daki Max Planck Kimyasal Ekoloji Enstitüsü’nde bitki savunması genetiği alanında çalışmalar yapan Jonathan Gershenzon, bu akılcı stratejiyi gereği gibi taklit edebilirlerse, gelecekte tarımsal ilaçlamaların zehirsiz yapılabileceğini düşünmektedir.

Örneğin bir bitki, tırtıllar tarafından saldırıya uğradığında, bu tırtıllarla beslenen avcı böcekleri kendisine çeken, uçucu bir organik kimyasal salgılar. Yardıma çağrılan böceklerin özelliği ise yumurtalarını bu tırtılların içine bırakmalarıdır. Yumurtadan çıkan yeni larvalar ise, bu tırtıllarla beslenerek büyüme imkanı bulurlar. Böylece ekine zarar veren tırtıllar dolaylı bir strateji sayesinde imha edilmiş olur. Bitkinin, yapraklarının bir tırtıl tarafından yendiğini anlaması ise yine kimyasal yöntemlerle gerçekleşir. Bitki yapraklarını kaybettiği için değil, tırtılın salyasındaki kimyasallara tepki olarak böyle bir alarm sinyali verir. Peki ama bilinç ve akıldan yoksun bir bitki, zarar gördüğünü nasıl anlamaktadır? Kendisini korumak için hangi tırtılın düşmanı olan böceklere ihtiyacı olduğunu nereden bilmektedir? Ayrıca bitki, kendisine yardım edecek olan böceğin ilgisini çekmek için uçucu özellikte kimyasal maddeyi nasıl üretebilmektedir? Daha sorulabilecek pek çok soru, bitkinin kendisinin böyle bir akla, bilgiye ve bilince sahip olamayacağı cevabını vermektedir. Günümüzde yaygınlaşan biomimetik çalışmalarıyla, Yüce Allah’ın canlılarda sergilediği sonsuz ilmin taklit edilmeye çalışıldığı açıktır.

Bu konudaki bir diğer örnek ise Nairobi’deki Uluslararası Böcek Fizyolojisi ve Ekoloji Merkezi’nde ve İngiltere’deki Toprak Ürünleri Araştırma Enstitüsü’nde gerçekleştirilmiştir. Araştırmacıların bu konuda yaptığı çalışmada, mısır ve buğday tarlalarında, tarım zararlılarını bu strateji ile ortadan kaldıran bir çim cinsi ekinlerin aralarına ekilmiştir. Sonuçta, tarım ilacı kullanılmasına gerek kalmadan, bu zararlı canlıların etkisiz hale getirilmesinde % 80 oranında başarı sağlanmıştır. Bitkiler üzerinde sergilenen bu benzersiz çözüm sayesinde -eğer insanlar tarafından taklit edilebilirse- tarımda daha büyük aşamalar kaydedileceği düşünülmektedir.

Organik bir beyni bile olmayan bitkilerin tehlikeler karşısında çözüm üretmesi, bir kimyager gibi kimyasal maddeleri tahlil etmesi, hatta üretmesi, planlı bir strateji yürütmesi ve tüm bunlarla günümüz teknolojisine öncü olması yaratılış delillerinden yalnızca biridir. Tüm bu bitkileri kusursuz özelliklerle yaratan ve kendilerini korumak için neler yapmaları gerektiğini onlara ilham eden Yüce Allah’tır. Rabbimiz’in yaratışındaki mucizeler bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

“Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.” (Casiye Suresi, 4)
 
Bitkilerdeki Serinleme Mekanizması

Bitkilerin sahip oldukları serinleme mekanizmaları olmasaydı, güneş altındaki birkaç saat bile bitkiler için ölümcül olurdu. Bir nevi su mühendisliği olarak nitelendirilebilecek olan bu bitki faaliyetleri Allah'ın yaratışındaki kusursuzluğu gösterir.

Aynı yerde bulunan bitki ve bir taş parçası, eşit miktarda güneş enerjisi almalarına rağmen aynı derecede ısınmazlar. Güneş altında kalan her canlıda mutlaka olumsuz bir etki oluşur. Öyleyse bitkilerin sıcaktan minimum derecede etkilenmelerini sağlayan nedir? Bitkiler bunu nasıl başarırlar? Muazzam bir sıcaklıkta, bütün yaz boyunca yaprakları güneşin altında kavrulmasına rağmen, bitkilere neden hiçbir şey olmamaktadır? Ayrıca bitkiler kendi bünyelerindeki ısınmanın haricinde, dışarıdan da ısı alarak dünyadaki ısı dengesini de sağlarlar. Bu ısı tutma işlemini yaparken kendileri de bu sıcağa maruz kalırlar. Peki, gittikçe artan bu sıcaktan etkilenmek yerine, bitkiler nasıl olup da dışarının da ısısını almaya devam edebilmektedirler?

Yapıları itibariyle sürekli güneş altında olan bitkiler, doğal olarak diğer canlılara oranla daha fazla miktarda suya ihtiyaç duyarlar. Bitkiler aynı zamanda yapraklarında oluşan terleme vasıtasıyla da sürekli su kaybederler. Daha önceki bölümlerde de değinildiği gibi, bu su kaybını önlemek için, yaprakların güneşe dönük olan üst yüzleri çoğunlukla "kütiküla" adı verilen bir tür su geçirmez, koruyucu cilayla örtülüdür. Bu sayede yaprakların üst yüzeylerindeki su kaybı önlenmiş olur.

Peki ya alt yüzleri? Bitki bu bölümden de su kaybettiği için, gaz alış-verişini sağlamakla görevli özel deri hücreleri olan gözenekler genellikle yaprağın alt yüzünde bulunurlar. Gözeneklerin açılıp kapanması bitki tarafından karbondioksit alıp oksijen vermeye yetecek, ancak su kaybına yol açmayacak biçimde denetlenecektir.

Bitkilerde Isı Dağıtım Sistemi

Bunların yanı sıra bitkiler ısıyı farklı şekillerde dağıtırlar. Bitkilerde iki önemli ısı dağıtım sistemi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, yaprağın ısısı eğer çevrenin ısısından daha fazlaysa, hava dolaşımının yapraktan dış ortama doğru olmasıdır. Isı naklinden kaynaklanan hava değişimi, sıcak havanın soğuk havadan daha az yoğun olması nedeniyle, havanın yükselmesine dayanır. Bu yüzden yaprakların yüzeyinde ısınan hava yükselir ve yüzeyden ayrılır. Soğuk hava daha yoğun olduğu için yaprağın yüzeyine doğru iner. Böylece sıcaklık azaltılmış ve yaprak serinlemiş olur. Bu işlem yaprağın yüzey ısısı çevredeki ısıdan yüksek olduğu müddetçe devam eder. Çok kuru koşullarda, yani çöllerde dahi bu durum değişmez.

Bitkilerdeki ısı dağıtım sistemlerinden diğeri de yapraklardan su buharı verilerek terlemenin sağlanmasıdır. Bu terleme sayesinde su buharlaşırken bitkinin serinlemesi de sağlanmış olur.

Bu dağıtım sistemleri bitkilerin yaşadıkları ortamın şartlarına uygun olacak şekilde ayarlanmıştır. Her bitki, neye ihtiyacı varsa, o sisteme sahiptir. Son derece karmaşık bir yapısı olan bu sistemin dağılımı tesadüfen gerçekleşmiş olabilir mi? Bu sorunun cevabını verebilmek için çöl bitkilerini ele alalım. Çöllerdeki bitkilerin yaprakları genelde çok kalındır. Suyu buharlaştırmaktan daha çok, muhafaza etme yönünde dizayn edilmişlerdir. Bu bitkiler için ısı dağıtma işlemini buharlaşma ile gerçekleştirmek ölümcül bir sonuç getirecektir. Çünkü çöl ortamında kaybedilen suyun telafisi mümkün değildir. Görüldüğü gibi, bu bitkiler ısılarını her iki yolla da dağıtabilecekken, sadece bu yollardan birini, üstelik de yaşamaları için tek geçerli olan yolu kullanmaktadırlar. Çünkü tasarımları çöl ortamına göre yapılmıştır. Bunun tesadüflerle açıklanması ise mümkün değildir.

Bitkilerde Serinleme Mekanizması

Bitkilerin sahip oldukları bu serinleme mekanizmaları olmasaydı, güneş altındaki birkaç saat bile bitkiler için ölümcül olurdu. Öğle saatlerinde bir dakika kadar direkt olarak alınan güneş ışığı, bir santimetrekarelik yaprak yüzeyinin ısısını 37oC'ye kadar yükseltebilir. Bitki hücreleriyse, bünyelerindeki sıcaklık 50–60oC'ye çıktığında ölmeye başlarlar. Yani bitkinin ölmesi için öğle vakti 3 dakika kadar güneş ışığı alması yeterlidir. İşte bitkiler öldürücü sıcaklıklardan bu iki mekanizma sayesinde korunabilirler. Bitkilerin ısı dağıtımında kullandıkları buharlaşma olayı, aynı zamanda atmosferdeki su buharı dengesi açısından da büyük bir önem taşır. Çünkü bitkilerdeki bu buharlaşma, yüksek miktarlardaki suyun düzenli olarak atmosfere ulaştırılmasını sağlar. Bitkilerin bu faaliyetleri bir nevi su mühendisliği olarak da nitelendirilebilir. 1000 metrekarelik ormanlık bir alandaki ağaçlar 7,5 ton suyu rahatlıkla havaya verebilirler. Bu özellikleriyle bitkiler topraktaki suyu vücutlarından geçirerek atmosfere ulaştıran dev su pompaları gibidirler. Bu son derece önemli bir görevdir. Eğer bu özellikleri olmasaydı, suyun yer ile gök arasındaki çevrimi bugünkü gibi gerçekleşemeyecekti ki bu da yeryüzündeki dengelerin bozulmasına neden olacaktı. (Harun Yahya, Yeşil Mucize Fotosentez)

Dış yüzeyleri odunsu ve kuru bir maddeyle kaplı olmasına rağmen, bitkiler bünyelerinden tonlarca su geçirirler. Bu suyu topraktan alırlar ve ileri teknolojiyle çalıştırdıkları kendi fabrikalarında birtakım yerlerde kullandıktan sonra, aldıkları suyun büyük bir bölümünü arıtılmış su olarak doğaya verirler. Başka bir deyişle trilyonlarca tonluk suyu otomasyon düzenleriyle kontrollü olarak topraktan alıp, arıttıktan sonra kendilerine özgü sistemleriyle doğaya adeta pompalarlar. Bunu yaparken aynı zamanda aldıkları suyun bir kısmını da, besin üretiminde hidrojeni kullanmak amacıyla parçalarlar.

Bizim yapraklardaki terleme ya da ağaçların bulunduğu ortamdaki nemlilik olarak nitelendirdiğimiz olaylar, aslında yeryüzünde yaşamın devamlılığı açısından hayati önem taşıyan bu faaliyetlerin bir sonucu olarak gerçekleşir.

Bitkilerin bu işlemlerinde karşımıza çıkan, tek bir parçası çekilip alınsa anında felç olacak ve çalışamayacak mükemmellikte yaratılmış bir sistemin mucizevi yapısıdır. Hiç kuşkusuz ki bu düzeni tasarlayan ve eksiksiz biçimde bitkilere yerleştiren Rahman ve Rahim olan, her türlü yaratmayı bilen Allah'tır.

''O Allah ki, Yaratan'dır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakim'dir.'' (Haşr Suresi, 24)
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst