Efsunkar
Bayan Üye
Kelimelerle helalleşip yola çıkmıştım. Gözümde eski zamanlardan kalma birkaç birikinti. Birkaç mı dedim, bir birikinti olacaktı, ah, cümlem düşük oldu! Ve ben ziyadesiyle silmeye üşendim. Silmedim, karalamaya imkânlarım el vermedi, ben de düzenledim. Doğruladım, nasıl denir ki, nasıl anlatılır? Kelimelerle tam da bu sebepten helalleştim.
Etrafta su birikintileri vardı. Üstüme sıçrayanın sonbahar mı, çamur mu, su mu, hayat mı, olduğunu çözemeden ilerledim. Hüzünlü bakan kuşlara çemkirdim. Yürüdüm, yürüdüm Yol bende ilerledi. Bazen gitmek kelimesinin yetmediği cümleler vardır. Gitmek kelimesi yeterince fiil değildir bazen. Su birikintilerine düşüvermiştir geri kafalı hüzünler. Yağmur toprağı mükâfatlandıracağına söz vermiş fakat onu çamurlaştırıp çekip gitmiştir söylentilere göre. Artık yağmurlu şarkılara da güven olmayacağını bildiğimden ve gitmek kelimesini başkaca bir kelime ile tamlamam gerektiğini fark ettiğimden yola çıkmıştım. İkinci sağdan kıvrılıp 10 metre ileride olan duvara sırtımı garantiledim. Arabesk kokuyor bu sokak!
Bütün anlattıklarım yani yukarıdakiler, çok şey söylemediğimin farkındayım. Anlıyor olabilme ihtimaliniz okşuyor cümlelerimin başını. Ne diyordum, yukarıdakiler, tüm söylediklerim. Bir vebali kokluyorum. Elimdeki vebali ciğerine çeken ve tinerci çocuklardan daha bakımlı görünen dışımla sokağın ortasındayım. Duvarın dibinde olmam ortada kaldığım gerçeğini gizleyecek büyüklükte değil.
Önümden yılgın bir şarkı geçiyor. Notlarını yere vura vura anlatıyor kendini. Notalarıyla helalleşsin o da, demeye yüz buluyorum. Notlarını da alıp gidiyor. Benimse yanımda, anlamını yitirmiş bir fiilden başkası yok.
Su birikintisine değen araba beni tinerci çocuklara eşit kılıyor. Artık elimde avucumda kalan hayal kırıklıkları bile alınıyor tarafından. Çocukluğumda su birikintilerine fısıldadığım yeterince gereksiz şarkıyı söylüyorum;
- Ortada kuyu var yandan geç
Su birikintilerini düşünüyorum. Yağmur dindiğinde ne kadar pürüzsüz yüzleri Buruşmuyor su ve ayak değmedikçe yüzleri. Hayatımı düşünüyorum da, kendimi su birikintilerine benzetiyorum. Birkaç kez aynı yerde birikmiş, üzerinden yağmur ve insanların geçtiği ve bazen de arabaların, şeklimin ve düzenimin bozuluşunu buna yoruyorum. Yüzümde henüz belirmeyen kırışıkları düzeltiyor, ilk başta ki düzeltmemi düzelterek; . Gözümde eski zamanlardan kalma birkaç birikintiyle, eve dönüyorum.
Küçükken de böyle yapardım, bir kedi bulurdum sokakta, annem eve almama izin vermezdi, kedi bana bağlanırdı. Bende ondan kurtulmak için iki sokak ötedeki okulun arkasına bırakır gelirdim. Gitmek kelimesini tamlamaya annem izin vermezdi sanırım. Kısaca kedimi/ kelimemi okulun arkasına bıraktım diyebilirim. Unutmayı istediğim tek geçmiş ayrıntısıysa, kedinin nasıl başardığını bilmediğim şekli ile benden önce kapıya gelmesiydi
Yağmur başladı yeniden
Etrafta su birikintileri vardı. Üstüme sıçrayanın sonbahar mı, çamur mu, su mu, hayat mı, olduğunu çözemeden ilerledim. Hüzünlü bakan kuşlara çemkirdim. Yürüdüm, yürüdüm Yol bende ilerledi. Bazen gitmek kelimesinin yetmediği cümleler vardır. Gitmek kelimesi yeterince fiil değildir bazen. Su birikintilerine düşüvermiştir geri kafalı hüzünler. Yağmur toprağı mükâfatlandıracağına söz vermiş fakat onu çamurlaştırıp çekip gitmiştir söylentilere göre. Artık yağmurlu şarkılara da güven olmayacağını bildiğimden ve gitmek kelimesini başkaca bir kelime ile tamlamam gerektiğini fark ettiğimden yola çıkmıştım. İkinci sağdan kıvrılıp 10 metre ileride olan duvara sırtımı garantiledim. Arabesk kokuyor bu sokak!
Bütün anlattıklarım yani yukarıdakiler, çok şey söylemediğimin farkındayım. Anlıyor olabilme ihtimaliniz okşuyor cümlelerimin başını. Ne diyordum, yukarıdakiler, tüm söylediklerim. Bir vebali kokluyorum. Elimdeki vebali ciğerine çeken ve tinerci çocuklardan daha bakımlı görünen dışımla sokağın ortasındayım. Duvarın dibinde olmam ortada kaldığım gerçeğini gizleyecek büyüklükte değil.
Önümden yılgın bir şarkı geçiyor. Notlarını yere vura vura anlatıyor kendini. Notalarıyla helalleşsin o da, demeye yüz buluyorum. Notlarını da alıp gidiyor. Benimse yanımda, anlamını yitirmiş bir fiilden başkası yok.
Su birikintisine değen araba beni tinerci çocuklara eşit kılıyor. Artık elimde avucumda kalan hayal kırıklıkları bile alınıyor tarafından. Çocukluğumda su birikintilerine fısıldadığım yeterince gereksiz şarkıyı söylüyorum;
- Ortada kuyu var yandan geç
Su birikintilerini düşünüyorum. Yağmur dindiğinde ne kadar pürüzsüz yüzleri Buruşmuyor su ve ayak değmedikçe yüzleri. Hayatımı düşünüyorum da, kendimi su birikintilerine benzetiyorum. Birkaç kez aynı yerde birikmiş, üzerinden yağmur ve insanların geçtiği ve bazen de arabaların, şeklimin ve düzenimin bozuluşunu buna yoruyorum. Yüzümde henüz belirmeyen kırışıkları düzeltiyor, ilk başta ki düzeltmemi düzelterek; . Gözümde eski zamanlardan kalma birkaç birikintiyle, eve dönüyorum.
Küçükken de böyle yapardım, bir kedi bulurdum sokakta, annem eve almama izin vermezdi, kedi bana bağlanırdı. Bende ondan kurtulmak için iki sokak ötedeki okulun arkasına bırakır gelirdim. Gitmek kelimesini tamlamaya annem izin vermezdi sanırım. Kısaca kedimi/ kelimemi okulun arkasına bıraktım diyebilirim. Unutmayı istediğim tek geçmiş ayrıntısıysa, kedinin nasıl başardığını bilmediğim şekli ile benden önce kapıya gelmesiydi
Yağmur başladı yeniden