Birinci Dünya Savaşı Osmanlı Bilançosu

Efser

Bayan Üye

66-1_dunya_savasi_sirasinda_avrupa_.jpg




"Mondros Mütarekesi" nin imzası ile 31 Ekim 1918 tarihinde Türkiye ile İtilâf Devletleri arasındaki muhasamata son verilmiş ve bununla 1458 gün devam etmiş olan yani 4 yıldan ancak 2 gün eksik olan (Ruslarla Harp dikkat nazarına alınırsa 4 yıldan 7 gün fazla olan) Birinci Dünya Savaşı fiilen sona ermiş oldu. Bu harpteki Osmanlı-Türk kayıpları hakkında şu istatistik bilgi verilmektedir:

(Ölü yaradan veya hastalıktan ölenler).................................. 501 .091
Yara veya hastalıktan ötürü hastanede tedavi edilenler......................................... ........................... 3 .059 .205
Hastaneden taburcu edilmiş .................................. 2.167.841
Malûller ........ .................................................. .... 891 .364
Muhtelif cephelerdeki ölüler sayısı:
Kafkas cephesinde ....................................... 218.878
Çanakkalede ........................................ 101 .147
Filistine cephesinde (galiba Allenby ordusuna karşı) .................................................. ............. 80.764
Irak'ta........................................... ............... 44-721
İzmir ve Antalya'da (amele taburları çoğu
sıtmadan) .................................................. ... 9.211
Galiçya'da........................................ ............. 4 .272
Romanya ve Dobruca'da............................. 4.166
Hicaz'da (Mekke Medine Yemen) ... ....... 4.166
Makedonya'da ......................... 878
Türlü cephelerde (Kafkaslar Bakû Dağıs-
tan v.b) ................................................ 74-852

Harbin hitamında 180256 yaralı ve hastanelerde hasta olarak 60116 hasta vardı. 18 milyon tutan Osmanlı Devleti nüfusundan bu suretle Harp esnasında üç milyon insan ölmüş yaralanmış sakat*lanmış kaybolmuştu. Bundan başka Doğu illerinden batıya kaçan mühacirlerden milyonlarcası mahvolmuştu ve yüzbinlercesi Rus işgalinde Ermeniler tarafından öldürülmüştü. Yabancıların iddia*larına göre"900 bin kadar Ermeni de Türk makamları tarafından tehcir dolayısiyle imha edilmişti. Ayrıca Ayvalık mıntıkasından ve diğer bazı yerlerden çıkarılan 100 bin kadar Rum da mahvolmuştu. Türk*lerden harbe gidenlerden 2 /3 köylerine dönmemiş cephede ölmüş esir düşmüş veya hastalıktan ölmüş kaybolmuştu.1 Ordunun sayısına nis- bede esirlerin sayısı az oluşu (Rusyada 50-60 bin ingilizlerin ve Fransızların elinde 100 bin kadar)- Türk askerlerinin savaştaki kah*ramanlıkların en bariz örneği sayılmaktadır. Harbin en acı taraf*larından biri de başta Çanakkalede Gelibolu'nun müdafaası sırasında en seçkin Türk aydın zümresinin ihtiyat zabitleri ve genç subayların şehit düşmeleri idi. Bununla zaten az olan Türk aydın zümresine müt*hiş bir darbe indirilmişti. Diğer yandan Anadoluda doğumun azal*ması ve ziraatin gerilemesi ekonomik çöküntünün en mühim amil*
lerini teşkil etmişti. Harbin en büyük acı neticesi ise Türkiyenin Galip Devletlerinin merhametlerine bırakılması oldu. Halbuki bu Dev*letlerin bilhassa İngiltere'nin asla "merhamet" edeceği yoktu. Ma*mafih bu feci durumda tek bir teselli ciheti vardı; o da: Türkiye'nin en büyük düşmanı sayılan Çarlık Rusya'sı -Galip düşmanları safında olmayışı idi; Anadolu'yu tehdid edecek Çarhk-Rus kuvvederinden artık eser kalmamıştı.
Türkiye'nin harpten mağlup çıkması üzerine türlü görüşler öne sürülmüş ve bunun sebepleri izah edilmek istenmiştir.1 Bu hususta tabiatiyle en birinci âmil Türkiye'nin kaderini bağlamış olduğu Almanya'nın mağlup oluşudur. Çünkü Harbin kat'î neticesinin Batı cephesinde ahnacağı aşikârdı. Türkiye Harbin sonunda mağlup vazi*yette olsa dahi Alman zaferi tahakkuk ettiği takdirde Türkiye'nin elinden giden yerleri geri alacağı da muhakkaktı. Maalesef Harp Almanyanın ve dolayısiyle Türkiye'nin de mağlubiyetiyle neticelendi.
Türkiyenin Birinci Dünya Savaşındaki durumundan bahsedilirken dost ve düşmanın ittifak ettiği şu nokta vardır: Cephedeki Türk asker*leri nefer ve zabitleri tam manasıyle vazifelerini yapmışlar ve kahra*manca savaş etmişlerdi; dolayısiyle Türkiye'nin askerî şerefi tamamiyle korunmuştu. Hele Çanakkale'nin müdafaası ve müstevlilerin denize atılmaları tarihin kaydettiği en büyük kahramanlıklar arasında yer al*mıştır. Harbin tam arefesinde Enver Paşa tarafından "gençleştirilen" ve yeni baştan teşkilâtlandırılan Türk Ordusunda başta Mustafa Kemal olmak üzere birçok kabiliyetli ve vatanperver genç kuman*danların vazife almış bulunmaları -Türk Ordusunun cephelerdeki savaşlarda hem kahramanca dövüşmeleri hem de bütün yoksulluklara rağmen dört yıl gibi uzun bir zaman dayanmalarında en mühim âmil teşkil etmiştir.

Mağlubiyetle biten bir harpten sonra tabiatiyle "böyle bir Harbe girmek doğru değil" yollu mütalâalar öne süren çok olacaktır. Yukarda anlatıldığı üzere Harbe girmeden önce "tarafsız kalmak" yani Harbe girmemek veya hiç olmazsa mümkün mertebe geç girmek görüşünü öne sürenler çok olmuştu. Hattâ İttihat ve Te*rakki Cemiyeti Merkezinde de bu görüşün taraftarları vardı. Fakat Enver Paşa'nın Alman baskısı altında Harbin fiilen başlamasını tasarladığından daha evvelki bir tarihe koyduğu anlaşılıyor. Haki* katen Harbe meselâ 1918 Martında veya daha geç girilse idi askerî gelişmelerin başka istikamet alması mümkün olabilirdi. Fakat tarihî olaylar "olsaydı" ya göre değil "oldu"ya göre mütalâa edildiğinden bu yoldaki bütün mülâhaza ve mütalâların değeri yoktur. Orta da şu acı hakikatler bulunuyor: Türkiye 1914 yılı 29 Ekiminde Harbe gir*miş ve maalesef Harpten mağlup olarak çıkmışür.
Harbin sevk ve idaresinde büyük hatalar işlenmiş olduğu da bir hakikattir. Sonsuz bir heyecan ve cesaret sahibi olan Enver Paşa "Başkumandan (yani Sultan'ın) vekili" ve Harbiye nazırı sıfatıyle askerî hareketlerin hepsinden sorumlu idi. Bütün hareketler onun planlan emri ve tasvibi ile yapılmakta idi. Nitekim Sarıkamış ve daha sonraki bütün taarruzlar onun emriyle yerine getirmiş ve Sarıkamış harekâtında kumandayı bizzat eline almıştı. Sarıkamış ve ondan son*raki Kafkas cephesindeki başarısızlıkla ve büyük kayıplarla biten taarruzlar belki de lüzumsuz yere yapılmıştı. Türk kuvvetlerinin bu*ralarda müdafaa harbi ile yetinmeleri gerekirdi. Ayni mütalâa Süveyş kanalı harekâtı için de varittir. Harp esnasında Türk kuvvetlerine düşen vazife ise mümkün mertebe çok düşman askerini celbetmek ve cephelere bağlamaktı; bununla Batı cephesinde Almanlara karşı mukavemet kuvveti azalmış olacaktı. Nitekim Türk ordusu bu vazifeyi tamamiyle yapmış ve 15 milyona yakın düşman kuvvetlerini bağla mıştı. Bu suretle Türkiye Almanya'ya karşı vazifesini fazlasiyle yerine getirmişti.
Harbin Türkiye bakımından en kazançlı neticelerden biri şüphesiz Rusya'mn harp dışı edilmesi idi; bu hususta en büyük rolü Alman darbeleri büyük Alman zaferleri ovmadılar; fakat Çanak- kaledeki Türk zaferi sonunda İtilâf Devletlerinin Rusya'ya yapa*cakları yardım tahakkuk ettirilmemek suretiyle Rusya'daki yenilgi*lerin İhtilâle götürdüğü her kes tarafından kabul edilmektedir. Bu suretle Rusya'da İhtilâl çıkmasında Türk mukavemetinin de rolü büyüktür. Türkiye'nin kaybolan bir Harpten ve "Mondros Mütarekesi" ile mukadderatını gaddar galip Devletlerin keyfine tesliminde sonra "Türkiye Harbe girmemeli idi tarafsız kalmalı idi" kabilinden iddi*alarda bulunmak kadar kolay bir şey yoktur. Yukarda da belirtildiği gibi 1914 te Türkiye'nin Harbe sürüklenmesi daha evvelki gidişat vc bazı tesadüflerin bir neticesidir. Bu mesele üzerinde mütalâa yürütülürken o devirdeki bütün şartlar ve bilhassa Türk ordusunun genç zabitleri ve geniş halk kitlesi arasında hüküm süren ruh haleti de dikkat nazarına alınmalıdır. Enver Paşa'nın Harbe girişte hissesi
büyük olmakla beraber bütün sorumluluk ta yalnız ona ait olmadı*ğım söylemek yerinde olur. Fransa ve İngiltere ile anlaşma kapıları sım-sıkı kapandıktan ve Rusya'ya karşı korunacak başka imkânlar kalmadıktan sonra Türkiye'yi idare edenlerin selâmeti Almanya ile anlaşmakta aradıkları bir hakikattir.
Türkiye'nin bütün talihsizliği yabancıların ekonomik ve siyasî baskılarından kendini kurtararak maddî ve manevî sahada kalkın*mak için ihtiyacı olduğu bir sırada ve cidden vatanperver ve ahlâk sahibi olan Talât Paşa ve Enver Paşa ile arkadaşları gibi hamiyetli kimselerin de iş başına geldikleri bir devirde Avrupa Büyük Devlet*leri arasında bu büyük mücadelenin patlak vermesi oldu. Bununla Türkiye'nin şiddetle ihtiyacı olduğu sükûnet ve barış zamanı çok kısa sürmüş oldu. Müthiş bir girdap şeklini alan Büyük Devletlerin müca*deleleri zayıf bir Türkiyeyi de sürüklüyeceği muhakkaktı; Türkiye ta*rafsız kalsa bile bu tarafsızlığını koruyacak kuvvedere malik değüdi. Dolayısiyle Türkiye'nin de bu girdaba sürüklenmesi kendi elinde de*ğildi; olsa olsa bunu bir az daha geçiktirebilirdi.

AKDES NİMET KURAT-TÜRKİYE VE RUSYA
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst