ashli
Bayan Üye
Adler'in Hayatı
Adler, Macaristan'dan Avusturya'ya göç eden bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1870 yılında Viyana'da doğdu. Babası ticaretle uğraşmaktaydı. 4 yaşına geldiğinde büyüyünce doktor olacağını söylemeye başlamıştı. Bunu söylemesinde elbette sıkıntılı çocukluk yaşantılarının etkisi vardı. Bunlar arasında yanındaki yatakta yatarken ölen kardeşine ait izlenimler, kendisinin de raşitizm nedeniyle kemiklerindeki sorunları olması ve sürekli hasta olarak gördüğü annesini iyileştirme isteği sayılabilir.
Adler insanları tanıyabilmesini sokak çocukluğundan gelmesine bağlar.Tıp eğitimi ve ihtisasını yapıp göz hekimi olarak, çalışmaya başlamıştır. Ancak muayenehanesinin iş yapmaması üzerine pratisyen hekimlik yapmaya başlamış ve çevresinin sevgisini kazanmıştır. Bu dönemde Viyana'da daha çok yoksullara hitap eden polikliniklerde çalışmıştır. 27 yaşında evlenmiştir. 32 yaşındayken bir dostu ile birlikte tıbbi nitelikli bir dergi çıkartmaya başlamıştır. o yıl Freud ile tanışarak, psikanalitik akımın içine girmiştir. 37 yaşında iken "Organların Yetersizliği Üzerine İnceleme"adlı eserini yazmıştır. 40 yaşına geldiğinde ise, bu derneğin başkanı olmuştur. Bir yıl kadar sonra Adler'in görüşleri ile Freud'unkiler farklılaşmaya başladı. Adler'in "Eril Protesto" adını taşıyan yazısı grupta tartışma ve yoğun eleştirilere maruz kaldı. Bunun üzerine Adler ve ona eşilik eden 6 kişi dernekten istifa edip, Bireysel Psikoloji Derneği'ni kurdular. 42 yaşında "Nervöz Karakter" adlı ikinci kitabını yayınlayan Adler, 2 yıl kadar sonra yeni derneğin içinden arkadaşlarının ve kendisinin çok sayıda yazılarını içeren "Tedavi Etmek ve Eğitmek" adlı eseri oluşturmuştur. Bu sırada bir üniversiteye öğretim elemanı olarak başvurusunu yapmış ama red cevabı almıştır.
I.Dünya Savaşı'nın başlaması ile, askeri hekim olarak görev yapmış, başarıları dikkati çekmiştir. Bunun üzerine cephe hekimlerinin savaşlarda da rastlanabilen "akut stres bozuklukları ve travma sonrası stres bozukluğu" konularında eğitimlerini arttırmaları için daha üst bir göreve atanmıştır. Savaşın bitişinde Osmanlı İmparatorluğu gibi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da karşı taraf tarafından bölünmüş ve işgal edilmişti. Savaş sonrası yazdığı bir yazıda "insanların kendileri ile ilgisi olmayan bir savaşa girmek için heyecan duymasını, kendilerinin hissettikleri acizlik ve çaresizlik duygularından kaçınmak" şeklinde açıklamıştır. Gene savaş karşıtı "Öteki taraf " adlı yazısında halkın savaşçı bir eğilimle beslendiğinde, propagandalar ile birlikte , özellikle kişilikleri ve yaşantıları ile ilgili sorunlar da yaşıyorlarsa, savaş fanatiği haline gelebildiğini belirtir. Adler'e göre halkın çoğunluğu ise durumu yeterince netlikte bilemedikleri ve değerlendiremedikleri için, baştaki yöneticilerin isteği ile savaşmaya gider. Ne zamanki savaş kaybedilir, o zaman halk kendilerini ezenlerden kurtulur. Başkası ile savaşarak elde edemeyeceği huzura, asıl gereksinimi olan kendini rahatça ifade edebildiği demokratik yönetim ile ulaşır.
Adler 50 yaşındadır, savaş bitmiştir. Artık ülkenin tekrar eğitim ve kalkınma hamlesine girme dönemidir. Bu aşamada Adler de üzerine düşen görevi yapar, öğretmenler için çocuk yetiştirmeye yönelik kurslar, danışmanlık hizmetleri ve eğitimde yeni sistemler üzerine çalışmalara kendi yaklaşımları ile katılır. Bu dönemde "İnsan Bilgisi" adlı kitabını çıkarmıştır. Bu yıllardan sonra daha çok yurtdışında kongre ve seminerlerden aldığı davetlere katılır. 59 yaşına geldiğinde Amerika'da Columbia Üniversitesi'nde iki yıl sürecek öğretim üyeliği görevine başlar. 67 yaşında iken Hollanda'da verdiği bir seminer sonrasında göğüs ağrısı hisseder. Hekimin dinlenme ve tedavi önerisine karşın, programında olan İngiltere'deki konferansa katılır. Ancak İngiltere'deki konferansın dördüncü gününde kendisini o günkü derse bekleyenler, bir süre sonra hocalarının sabah üniversiteye giden bilim yolunda kalp krizinden öldüğü haberini alacaklardır.
Adler'e göre yetersizlik algısı gerçek yetersizlik durumundan çok daha etkili idi. Bu his insanlarda ya bu durumun ortadan kaldırılmasına yönelik çabalamaya, ya içine kapanarak, dünyaya küsmeye ya da antisosyal davranışlarla çevreye ve çevredekilere zarar verici davranışlara yol açmaktaydı. Dünyaya küsen birey kendinde kırıntı halinde bile olsa varolan toplumsallık duygusu ile tekrar toplum içine çekilip, aktif hale gelebilir. Adler'e göre yaşam topluma karşı bir sorumluluktur.
Adler eğitimdeki hatalar sonucunda da çocuğun ezilmesi, ağır cezalar uygulanması, pasif duruma alıştırılması, inisiyatif ve yaratıcılığın kullandırılmaması, tek başına bir şey yapamayacağı duygusunun yerleşmesi görülebilmektedir. Ayrıca çevre de buna destek olmakta büyükler yanında kendini ifade etmesi önlenmekte, arkadaşlarının alaylarına müdahale edilmemesi de buna zemin hazırlayabilmektedir.
Kişiler hissettikleri aşağılık duyguları ile ya başka özelliklerini öne çıkararak diğer insanlar üzerinde üstünlüklerini göstermeye çalışırlar ya da sıkıntı, utanç, endişe ve değersizlik hisleri ile daha dar bir çevre içine sığınıp, onlar üzerinde baskı kurmaya çalışabilirler. Bu durumu takiben kişilerde çok farklı bağımlılıklar (alkol,uyuşturucu madde, ***** vb), çeşitli nevrotik bozukluklar, cinsel davranım bozuklukları ve antisosyal davranışlar sonucu suça eğilim gözlenebilmektedir. Adlerci görüşe göre, bu gibi bozuklukların tedavisinde altta yatan aşağılık duygularını oluşturan olumsuz düşünce şemalarının düzeltilmesi gerekir.
Bireyler hangi soydan,cinsiyetten , sosyokültürel çevreden gelirlerse gelsinler öncelikle insandırlar. Her insan zekası, duyguları ve kültürü ile değerlidir. Doğan her bebek geleceğimiz için önemlidir. İyi ürün almak için, toprağa tohum atmak yetmez, ona iyi bakım vermek gerekir. Sadece başkalarında bulunan, sahip olamadığımız kaynakları övüp, sahip olduklarımızı görmezden gelmek de bir aşağılık duygusu ifadesidir. Önemli olan kendi kaynaklarını diğerlerinin kaynaklarına göre geliştirmek için çaba sarfetmektir. Bunun için elbette ki, herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır. Siz ancak görevinizi tam olarak yaparsanız, yakınma hakkına sahip olabilirsiniz. Aksi halde yapılan yakınmalar kendi değersizlik hislerimizin ve aşağılık duygularımızın başkalarına yüklenmesi, yansıtılmasından başka bir şey değildir. Kendinizi ancak daha çok çalışarak, emek harcayıp, ürün vererek ortaya koyabilirsiniz. Bu da ne yazık ki, yorulmadan olmaz. Ne kadar acılar yaşanmış olursa olsun, inatla "ben hala varım" denmelidir. Kararmış gümüşler, gözalıcı parlaklıktaki gümüşlere dönüşebilir, yeter ki parlatmak için çabalayın.
Adlerin Temel Tezleri
Bireysel psikoloji okulunun kurucusu ve eksiklik duygusu ya da aşağılık kompleksi deyimini ilk kez olarak ortaya koyan kişi olan Adler, insan kişiliğini eksiklik ya da yetersizliği giderip üstünlük ya da yetkinliğe ulaşma çabasıyla anlama uğraşı içinde olmuştur. Yaşamı boyunca toplumsal sorunlar karşısında büyük bir duyarlılık gösteren Adler, biyolojik ve cinsel etmenleri temele alan Freud’dan kişiler arasındaki hiyerarşik. toplumsal ilişkileri ön plana çıkarmak bakımından farklılık gösterir. Başka bir deyişle, çocukluk dönemindeki cinsel çatışmaların ruhsal bozukluklara yol açtığı konusunda Freud’a katılmayan Adler’in psikolojisinde, insanın en temel güdüsünü meydana getiren yetkinleşme çabasını bir üstünlük çabası ve dolayısıyla da eksiklik duygusunun giderilmesi olarak tanımlanır. İnsanın geleceğe ilişkin beklentileri tarafından güdülendiğini ve dolayısıyla insan davranışının çocuklukta yaşanan deneyimler tarafından belirlenmediğini öne süren Adler, insan varlığını yalnızca çevre ve kalıtımın bir ürünü olduğu düşüncesine karşı çıkmıştır.
O işte bu çerçeve içinde insanın miras aldığı yetilerin sentezini yapar ve çevreden gelen izlenimleri yorumlarken biricik olan bireysel bir kişilik ve yaşam biçimi yaratan yaratıcı bir benin varlığından söz etmiştir. Ona göre. önemli etkenleri doğum, bedensel eksiklik ve ilgisizlik ya da şımartılma olan yaşam biçimi erken çocukluk döneminde oluşur. Mantık, toplumsal ilgi ve kendini aşma çabasının ruh sağlığına işaret ettiğini öne süren Adler, aşağılık duygusunun kişinin kendi güvenliğiyle ilgili benmerkezcil kaygısı ve başkaları üzerinde egemenlik kurma eğiliminin ruhsal bozukluk belirtisi olduğunu öne sürmüştür
Adleryen Terapi
İnsan Doğasına Bakış Ş İnsanlar birincil olarak sosyal dürtüler tarafından güdülenirler. Kadınlar ve erkekler sosyal varlıklar olarak yaşamın içerisinde birbirleriyle ilişki kurarak, kendilerine özgü bir tarz, yegane olmayı hedeflerler. Kişiliğin cinsel değil sosyal belirleyicileri üzerinde durur, ona göre davranış, amaç yönelimlidir. İnsan güdülenmesinin temeli güven kazanma ve aşağılık duygusunun üstesinden gelmektir.
Temel aşağılık duygusu bizi yeterlilik, üstünlük, güç ve mükemmel olmak için güdüler. Danışmada 4 temel amaç vardır. Bu amaçlar aynı zamanda terapi sürecinin 4 dönemidirler :
1. Danışan - danışman ilişkisinin sağlanması, empati aracılığı ile danışanın kendini kabul edilmiş ve anlaşılır olması,
2. Danışanların inançlarını, duygularını, güdü ve amaçlarını anlayarak yaşam tarzlarının belirlenmesi,
3. Yaşam tarzlarına içgörü sağlatılarak hatalı amaçların ve benliğe zarar verici davranışların farkına vardırtma,
4. Danışanlara amaçlarını ve seçeneklerini geliştirme, fark ettirmek için yardım ve değişmesi gereken konularına yönelik eylem programları düzenlemek.
İlişki ( Danışan - Danışman ) : Adleriyen danışma, danışanına hem güven verir hem de güvenir. Bir üstünün ve bir aşağının olmadığı eşit ilişkiler söz konusudur. Danışma bir işbirliği sürecidir. Danışan ve danışman aynı sürede aktiftirler ve ulaşılacak amaçlar konusunda hemfikir olmalıdırlar. Terapi sürecinde eğer amaçlar net olarak belirlenirse ve terapistle danışan aynı hedeflerde uzlaşırlarsa verimli olabilir. Danışan ne istemektedir? Bu amaçlara nasıl ulaşabilir? Bunlara ulaşmasını neler engelleyebilir? Amacına ulaşmak için sahip olduğu avantajları nasıl kullanabilir? Terapi planı bunları formüle eder. Danışman danışanın eksiklik ve yetersizliklerinden çok gücünü ve avantajlarını fark ettirmelidir. Danışanlar ancak kişisel güçlerini ve değişmek için olan kapasitelerini fark edebilirlerse değişebilir. Adleriyen danışman olumlu boyutlara vurgu yapan, destekleyici kişidir.
Analiz ve Değerlendirme : Danışan, yaşam tarzını farkedebilmek için duyguları, güdüleri, inançları ve amaçları üzerinde dikkatini yoğunlaştırmalıdır. Güdüleri anlamak için duyguları keşfetmek gerekir. Duyguların anlaşılması aynı zamanda empatiyi ve terapi ilişkisinin kalitesini de arttırır.
Adleriyen terapist duyguların ötesindeki inançları keşfetmeye çalışır. Hatalı inançlarla yüzleşme, danışanın kendisini rahat hissetmesini sağlatır. Danışman şu anda varolan yaşam koşullarıyla işe başlar. Danışanın işe karşı sorumluluğu, sosyal ilişkileri, kendilerine ilişkin duyguları üzerinde odaklaşır. Bireyin analiz ve değerlendirilmesinde, aile ilişkilerinin de keşfedilmesi gerekir. Çünkü bunlar kişinin yaşam tarzı oluşturumunu etkilemiştir. Açık uçlu sorular sorularak danışanın benlik algısını, kardeş ilişkilerini, yaşamdaki önem verdiği durumlara yönelik tepkilerini ve anahtar yaşam kararlarını anlamaya çalışmak esastır. Adleiryen danışman yaşamın en erken dönemlerine ilişkin olayları anlattığı kadar şimdiki yaşamına ve kendisini bakış açısını keşfetmeye çalışır. Kişinin aile yapısının ve yaşam öyküsünün keşfedilmesi, onun yaşamındaki temel hataların üstündeki örtüyü kaldırtır. Böylece danışanın şimdiki yaşantısını bu hataların nasıl etkilediği yorumlanır.
İçgörü Sağlamak : Adleriyen terapist destekleyici olduğu kadar da yüzleştiricidir. Hatalı amaçlara, benliğe zarar veren davranışlara iç görü geliştirmek yoluyla danışanı tehdit etmek durumundadır. Danışanın davranışlarını, amaçlarını anlamasına yardım eder. Gizli amaçlar açığa çıkar. Böylece danışanın önüne, kendisiyle ilgili doğrulanması gereken bir varsayım konulmuştur. İçgörü, davranış değişimini sağlatıcı önemli bir güç olmakla birlikte, har zaman davranış değişiminde bu durum gerçekleşmeyebilir. İçgörü değişmek için bir adımdır. Fakat bu benlik anlayışını, yapıcı eylemlere dökme yapılmazsa hiçbir işe yaramaz. İnsanlar içgörü kazanmaksızın da önemli davranış değişiklikleri yapabilirler.
Yorum : İçgörü kazanma sürecini kolaylaştıran bir tekniktir. Yorum burada ve şimdi olan davranışlar üzerinde yapılmalı, kişinin amaçlarından kaynaklanan beklentileri üzerinden yapılmalıdır.
Adleriyen yorum yaşam tarzıyla bağlantılı olarak yapılır. Danışanlar yorumları kabullenmeye zorlanmazlar. Çünkü bunlar deneysel olarak açık uçlu biçimde ortaya konmuş, keşfedilmesi gereken davranışlardır. Yorumla, danışanın problem yaratmada kendi rolünü keşfetmesi ve niçin bu hatalı tarzların hala devam ettirildiğini fark ederek yaşam koşullarında bu davranışlarını değiştirmesi istenir.
Yeniden Yönlendirme : Terapinin son safhasıdır. İçgörünün eyleme dökülmesi anlamına gelir. Adleriyen danışmanın amacı, danışanı daha etkin kılarak yapıcı davranışlar geliştirmesini hedefler. Kişi, yeni ve daha fazla işe yarar seçenekler bulmalıdır. Tutumlarına, inançlarına, amaçlarına ve davranışlarına alternatifler getirmelidir. Risk almaya, yaşamını değiştirmeyi göze aldırmaya, kendi gücünü iç kaynaklarını ve yaşamını yönetebileceğine cesaretlendirmelidir. Danışma esnasında danışan kararlar alır, amaçlarını değiştirir. Olmak istediği kişiymiş gibi hareket etmeye cesaretlendirilir. Böylece kendi kendisine ilişkin zincirleri kırılmaya çalışılır. Tekrarlayıp durduğu eski tarzlar yerine, etkisiz davranışlar yerine ortak olmayı öğrenir. Anlaşma terapinin esasıdır. Eğer kendi kendisiyle yaptığı bu anlaşmayı gerçekleştirebilirse terapi gerçekleşmiş demektir.
Danışmanın Özellikleri : Farklı popülasyonlar üzerinde etkili olabilmektir. Çocuklara, ergenlere, üniversite öğrencilerine yönelik yaygın uygulamalar yapılmıştır. Adleriyen düşünce, grup terapisine elverişlidir. Anne-baba eğitim grupları düzenlenerek aile eğitim merkezleri açılmıştır. Adleriyen kavramları eşlerle ve eş grupları ile yapılan evlilik danışmanlığı içinde uygundur.
Adler, Macaristan'dan Avusturya'ya göç eden bir ailenin ikinci çocuğu olarak 1870 yılında Viyana'da doğdu. Babası ticaretle uğraşmaktaydı. 4 yaşına geldiğinde büyüyünce doktor olacağını söylemeye başlamıştı. Bunu söylemesinde elbette sıkıntılı çocukluk yaşantılarının etkisi vardı. Bunlar arasında yanındaki yatakta yatarken ölen kardeşine ait izlenimler, kendisinin de raşitizm nedeniyle kemiklerindeki sorunları olması ve sürekli hasta olarak gördüğü annesini iyileştirme isteği sayılabilir.
Adler insanları tanıyabilmesini sokak çocukluğundan gelmesine bağlar.Tıp eğitimi ve ihtisasını yapıp göz hekimi olarak, çalışmaya başlamıştır. Ancak muayenehanesinin iş yapmaması üzerine pratisyen hekimlik yapmaya başlamış ve çevresinin sevgisini kazanmıştır. Bu dönemde Viyana'da daha çok yoksullara hitap eden polikliniklerde çalışmıştır. 27 yaşında evlenmiştir. 32 yaşındayken bir dostu ile birlikte tıbbi nitelikli bir dergi çıkartmaya başlamıştır. o yıl Freud ile tanışarak, psikanalitik akımın içine girmiştir. 37 yaşında iken "Organların Yetersizliği Üzerine İnceleme"adlı eserini yazmıştır. 40 yaşına geldiğinde ise, bu derneğin başkanı olmuştur. Bir yıl kadar sonra Adler'in görüşleri ile Freud'unkiler farklılaşmaya başladı. Adler'in "Eril Protesto" adını taşıyan yazısı grupta tartışma ve yoğun eleştirilere maruz kaldı. Bunun üzerine Adler ve ona eşilik eden 6 kişi dernekten istifa edip, Bireysel Psikoloji Derneği'ni kurdular. 42 yaşında "Nervöz Karakter" adlı ikinci kitabını yayınlayan Adler, 2 yıl kadar sonra yeni derneğin içinden arkadaşlarının ve kendisinin çok sayıda yazılarını içeren "Tedavi Etmek ve Eğitmek" adlı eseri oluşturmuştur. Bu sırada bir üniversiteye öğretim elemanı olarak başvurusunu yapmış ama red cevabı almıştır.
I.Dünya Savaşı'nın başlaması ile, askeri hekim olarak görev yapmış, başarıları dikkati çekmiştir. Bunun üzerine cephe hekimlerinin savaşlarda da rastlanabilen "akut stres bozuklukları ve travma sonrası stres bozukluğu" konularında eğitimlerini arttırmaları için daha üst bir göreve atanmıştır. Savaşın bitişinde Osmanlı İmparatorluğu gibi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da karşı taraf tarafından bölünmüş ve işgal edilmişti. Savaş sonrası yazdığı bir yazıda "insanların kendileri ile ilgisi olmayan bir savaşa girmek için heyecan duymasını, kendilerinin hissettikleri acizlik ve çaresizlik duygularından kaçınmak" şeklinde açıklamıştır. Gene savaş karşıtı "Öteki taraf " adlı yazısında halkın savaşçı bir eğilimle beslendiğinde, propagandalar ile birlikte , özellikle kişilikleri ve yaşantıları ile ilgili sorunlar da yaşıyorlarsa, savaş fanatiği haline gelebildiğini belirtir. Adler'e göre halkın çoğunluğu ise durumu yeterince netlikte bilemedikleri ve değerlendiremedikleri için, baştaki yöneticilerin isteği ile savaşmaya gider. Ne zamanki savaş kaybedilir, o zaman halk kendilerini ezenlerden kurtulur. Başkası ile savaşarak elde edemeyeceği huzura, asıl gereksinimi olan kendini rahatça ifade edebildiği demokratik yönetim ile ulaşır.
Adler 50 yaşındadır, savaş bitmiştir. Artık ülkenin tekrar eğitim ve kalkınma hamlesine girme dönemidir. Bu aşamada Adler de üzerine düşen görevi yapar, öğretmenler için çocuk yetiştirmeye yönelik kurslar, danışmanlık hizmetleri ve eğitimde yeni sistemler üzerine çalışmalara kendi yaklaşımları ile katılır. Bu dönemde "İnsan Bilgisi" adlı kitabını çıkarmıştır. Bu yıllardan sonra daha çok yurtdışında kongre ve seminerlerden aldığı davetlere katılır. 59 yaşına geldiğinde Amerika'da Columbia Üniversitesi'nde iki yıl sürecek öğretim üyeliği görevine başlar. 67 yaşında iken Hollanda'da verdiği bir seminer sonrasında göğüs ağrısı hisseder. Hekimin dinlenme ve tedavi önerisine karşın, programında olan İngiltere'deki konferansa katılır. Ancak İngiltere'deki konferansın dördüncü gününde kendisini o günkü derse bekleyenler, bir süre sonra hocalarının sabah üniversiteye giden bilim yolunda kalp krizinden öldüğü haberini alacaklardır.
Adler'e göre yetersizlik algısı gerçek yetersizlik durumundan çok daha etkili idi. Bu his insanlarda ya bu durumun ortadan kaldırılmasına yönelik çabalamaya, ya içine kapanarak, dünyaya küsmeye ya da antisosyal davranışlarla çevreye ve çevredekilere zarar verici davranışlara yol açmaktaydı. Dünyaya küsen birey kendinde kırıntı halinde bile olsa varolan toplumsallık duygusu ile tekrar toplum içine çekilip, aktif hale gelebilir. Adler'e göre yaşam topluma karşı bir sorumluluktur.
Adler eğitimdeki hatalar sonucunda da çocuğun ezilmesi, ağır cezalar uygulanması, pasif duruma alıştırılması, inisiyatif ve yaratıcılığın kullandırılmaması, tek başına bir şey yapamayacağı duygusunun yerleşmesi görülebilmektedir. Ayrıca çevre de buna destek olmakta büyükler yanında kendini ifade etmesi önlenmekte, arkadaşlarının alaylarına müdahale edilmemesi de buna zemin hazırlayabilmektedir.
Kişiler hissettikleri aşağılık duyguları ile ya başka özelliklerini öne çıkararak diğer insanlar üzerinde üstünlüklerini göstermeye çalışırlar ya da sıkıntı, utanç, endişe ve değersizlik hisleri ile daha dar bir çevre içine sığınıp, onlar üzerinde baskı kurmaya çalışabilirler. Bu durumu takiben kişilerde çok farklı bağımlılıklar (alkol,uyuşturucu madde, ***** vb), çeşitli nevrotik bozukluklar, cinsel davranım bozuklukları ve antisosyal davranışlar sonucu suça eğilim gözlenebilmektedir. Adlerci görüşe göre, bu gibi bozuklukların tedavisinde altta yatan aşağılık duygularını oluşturan olumsuz düşünce şemalarının düzeltilmesi gerekir.
Bireyler hangi soydan,cinsiyetten , sosyokültürel çevreden gelirlerse gelsinler öncelikle insandırlar. Her insan zekası, duyguları ve kültürü ile değerlidir. Doğan her bebek geleceğimiz için önemlidir. İyi ürün almak için, toprağa tohum atmak yetmez, ona iyi bakım vermek gerekir. Sadece başkalarında bulunan, sahip olamadığımız kaynakları övüp, sahip olduklarımızı görmezden gelmek de bir aşağılık duygusu ifadesidir. Önemli olan kendi kaynaklarını diğerlerinin kaynaklarına göre geliştirmek için çaba sarfetmektir. Bunun için elbette ki, herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır. Siz ancak görevinizi tam olarak yaparsanız, yakınma hakkına sahip olabilirsiniz. Aksi halde yapılan yakınmalar kendi değersizlik hislerimizin ve aşağılık duygularımızın başkalarına yüklenmesi, yansıtılmasından başka bir şey değildir. Kendinizi ancak daha çok çalışarak, emek harcayıp, ürün vererek ortaya koyabilirsiniz. Bu da ne yazık ki, yorulmadan olmaz. Ne kadar acılar yaşanmış olursa olsun, inatla "ben hala varım" denmelidir. Kararmış gümüşler, gözalıcı parlaklıktaki gümüşlere dönüşebilir, yeter ki parlatmak için çabalayın.
Adlerin Temel Tezleri
Bireysel psikoloji okulunun kurucusu ve eksiklik duygusu ya da aşağılık kompleksi deyimini ilk kez olarak ortaya koyan kişi olan Adler, insan kişiliğini eksiklik ya da yetersizliği giderip üstünlük ya da yetkinliğe ulaşma çabasıyla anlama uğraşı içinde olmuştur. Yaşamı boyunca toplumsal sorunlar karşısında büyük bir duyarlılık gösteren Adler, biyolojik ve cinsel etmenleri temele alan Freud’dan kişiler arasındaki hiyerarşik. toplumsal ilişkileri ön plana çıkarmak bakımından farklılık gösterir. Başka bir deyişle, çocukluk dönemindeki cinsel çatışmaların ruhsal bozukluklara yol açtığı konusunda Freud’a katılmayan Adler’in psikolojisinde, insanın en temel güdüsünü meydana getiren yetkinleşme çabasını bir üstünlük çabası ve dolayısıyla da eksiklik duygusunun giderilmesi olarak tanımlanır. İnsanın geleceğe ilişkin beklentileri tarafından güdülendiğini ve dolayısıyla insan davranışının çocuklukta yaşanan deneyimler tarafından belirlenmediğini öne süren Adler, insan varlığını yalnızca çevre ve kalıtımın bir ürünü olduğu düşüncesine karşı çıkmıştır.
O işte bu çerçeve içinde insanın miras aldığı yetilerin sentezini yapar ve çevreden gelen izlenimleri yorumlarken biricik olan bireysel bir kişilik ve yaşam biçimi yaratan yaratıcı bir benin varlığından söz etmiştir. Ona göre. önemli etkenleri doğum, bedensel eksiklik ve ilgisizlik ya da şımartılma olan yaşam biçimi erken çocukluk döneminde oluşur. Mantık, toplumsal ilgi ve kendini aşma çabasının ruh sağlığına işaret ettiğini öne süren Adler, aşağılık duygusunun kişinin kendi güvenliğiyle ilgili benmerkezcil kaygısı ve başkaları üzerinde egemenlik kurma eğiliminin ruhsal bozukluk belirtisi olduğunu öne sürmüştür
Adleryen Terapi
İnsan Doğasına Bakış Ş İnsanlar birincil olarak sosyal dürtüler tarafından güdülenirler. Kadınlar ve erkekler sosyal varlıklar olarak yaşamın içerisinde birbirleriyle ilişki kurarak, kendilerine özgü bir tarz, yegane olmayı hedeflerler. Kişiliğin cinsel değil sosyal belirleyicileri üzerinde durur, ona göre davranış, amaç yönelimlidir. İnsan güdülenmesinin temeli güven kazanma ve aşağılık duygusunun üstesinden gelmektir.
Temel aşağılık duygusu bizi yeterlilik, üstünlük, güç ve mükemmel olmak için güdüler. Danışmada 4 temel amaç vardır. Bu amaçlar aynı zamanda terapi sürecinin 4 dönemidirler :
1. Danışan - danışman ilişkisinin sağlanması, empati aracılığı ile danışanın kendini kabul edilmiş ve anlaşılır olması,
2. Danışanların inançlarını, duygularını, güdü ve amaçlarını anlayarak yaşam tarzlarının belirlenmesi,
3. Yaşam tarzlarına içgörü sağlatılarak hatalı amaçların ve benliğe zarar verici davranışların farkına vardırtma,
4. Danışanlara amaçlarını ve seçeneklerini geliştirme, fark ettirmek için yardım ve değişmesi gereken konularına yönelik eylem programları düzenlemek.
İlişki ( Danışan - Danışman ) : Adleriyen danışma, danışanına hem güven verir hem de güvenir. Bir üstünün ve bir aşağının olmadığı eşit ilişkiler söz konusudur. Danışma bir işbirliği sürecidir. Danışan ve danışman aynı sürede aktiftirler ve ulaşılacak amaçlar konusunda hemfikir olmalıdırlar. Terapi sürecinde eğer amaçlar net olarak belirlenirse ve terapistle danışan aynı hedeflerde uzlaşırlarsa verimli olabilir. Danışan ne istemektedir? Bu amaçlara nasıl ulaşabilir? Bunlara ulaşmasını neler engelleyebilir? Amacına ulaşmak için sahip olduğu avantajları nasıl kullanabilir? Terapi planı bunları formüle eder. Danışman danışanın eksiklik ve yetersizliklerinden çok gücünü ve avantajlarını fark ettirmelidir. Danışanlar ancak kişisel güçlerini ve değişmek için olan kapasitelerini fark edebilirlerse değişebilir. Adleriyen danışman olumlu boyutlara vurgu yapan, destekleyici kişidir.
Analiz ve Değerlendirme : Danışan, yaşam tarzını farkedebilmek için duyguları, güdüleri, inançları ve amaçları üzerinde dikkatini yoğunlaştırmalıdır. Güdüleri anlamak için duyguları keşfetmek gerekir. Duyguların anlaşılması aynı zamanda empatiyi ve terapi ilişkisinin kalitesini de arttırır.
Adleriyen terapist duyguların ötesindeki inançları keşfetmeye çalışır. Hatalı inançlarla yüzleşme, danışanın kendisini rahat hissetmesini sağlatır. Danışman şu anda varolan yaşam koşullarıyla işe başlar. Danışanın işe karşı sorumluluğu, sosyal ilişkileri, kendilerine ilişkin duyguları üzerinde odaklaşır. Bireyin analiz ve değerlendirilmesinde, aile ilişkilerinin de keşfedilmesi gerekir. Çünkü bunlar kişinin yaşam tarzı oluşturumunu etkilemiştir. Açık uçlu sorular sorularak danışanın benlik algısını, kardeş ilişkilerini, yaşamdaki önem verdiği durumlara yönelik tepkilerini ve anahtar yaşam kararlarını anlamaya çalışmak esastır. Adleiryen danışman yaşamın en erken dönemlerine ilişkin olayları anlattığı kadar şimdiki yaşamına ve kendisini bakış açısını keşfetmeye çalışır. Kişinin aile yapısının ve yaşam öyküsünün keşfedilmesi, onun yaşamındaki temel hataların üstündeki örtüyü kaldırtır. Böylece danışanın şimdiki yaşantısını bu hataların nasıl etkilediği yorumlanır.
İçgörü Sağlamak : Adleriyen terapist destekleyici olduğu kadar da yüzleştiricidir. Hatalı amaçlara, benliğe zarar veren davranışlara iç görü geliştirmek yoluyla danışanı tehdit etmek durumundadır. Danışanın davranışlarını, amaçlarını anlamasına yardım eder. Gizli amaçlar açığa çıkar. Böylece danışanın önüne, kendisiyle ilgili doğrulanması gereken bir varsayım konulmuştur. İçgörü, davranış değişimini sağlatıcı önemli bir güç olmakla birlikte, har zaman davranış değişiminde bu durum gerçekleşmeyebilir. İçgörü değişmek için bir adımdır. Fakat bu benlik anlayışını, yapıcı eylemlere dökme yapılmazsa hiçbir işe yaramaz. İnsanlar içgörü kazanmaksızın da önemli davranış değişiklikleri yapabilirler.
Yorum : İçgörü kazanma sürecini kolaylaştıran bir tekniktir. Yorum burada ve şimdi olan davranışlar üzerinde yapılmalı, kişinin amaçlarından kaynaklanan beklentileri üzerinden yapılmalıdır.
Adleriyen yorum yaşam tarzıyla bağlantılı olarak yapılır. Danışanlar yorumları kabullenmeye zorlanmazlar. Çünkü bunlar deneysel olarak açık uçlu biçimde ortaya konmuş, keşfedilmesi gereken davranışlardır. Yorumla, danışanın problem yaratmada kendi rolünü keşfetmesi ve niçin bu hatalı tarzların hala devam ettirildiğini fark ederek yaşam koşullarında bu davranışlarını değiştirmesi istenir.
Yeniden Yönlendirme : Terapinin son safhasıdır. İçgörünün eyleme dökülmesi anlamına gelir. Adleriyen danışmanın amacı, danışanı daha etkin kılarak yapıcı davranışlar geliştirmesini hedefler. Kişi, yeni ve daha fazla işe yarar seçenekler bulmalıdır. Tutumlarına, inançlarına, amaçlarına ve davranışlarına alternatifler getirmelidir. Risk almaya, yaşamını değiştirmeyi göze aldırmaya, kendi gücünü iç kaynaklarını ve yaşamını yönetebileceğine cesaretlendirmelidir. Danışma esnasında danışan kararlar alır, amaçlarını değiştirir. Olmak istediği kişiymiş gibi hareket etmeye cesaretlendirilir. Böylece kendi kendisine ilişkin zincirleri kırılmaya çalışılır. Tekrarlayıp durduğu eski tarzlar yerine, etkisiz davranışlar yerine ortak olmayı öğrenir. Anlaşma terapinin esasıdır. Eğer kendi kendisiyle yaptığı bu anlaşmayı gerçekleştirebilirse terapi gerçekleşmiş demektir.
Danışmanın Özellikleri : Farklı popülasyonlar üzerinde etkili olabilmektir. Çocuklara, ergenlere, üniversite öğrencilerine yönelik yaygın uygulamalar yapılmıştır. Adleriyen düşünce, grup terapisine elverişlidir. Anne-baba eğitim grupları düzenlenerek aile eğitim merkezleri açılmıştır. Adleriyen kavramları eşlerle ve eş grupları ile yapılan evlilik danışmanlığı içinde uygundur.