ashli
Bayan Üye
İnsan toplumsal bir varlık olduğu için toplu halde yaşamaktadır. Ancak toplu halde yaşamak insan için olmazsa olmaz bir nitelik değildir. İnsan havasız, susuz yaşayamaz. Ancak yalnız başına yaşayabilir. Fakat toplu halde yaşamak insanın yaşam kalitesini yükseltir, yaşamını kolaylaştırır. Bu durum insanları toplu halde yaşamaya zorlamıştır. Buradan hareketle toplumda aslolanın insan olduğu sonucuna ulaşılabilir. Tarih boyunca insanlığa yönelik emirler içeren dinler toplumun tamamına değil tek tek insana yönelik mesajlar içermiştir. İnsan tıpkı binayı oluşturan tuğlalar misali toplum binasını meydana getirir. Toplumu yok sayamayız ama toplumsal değişimlerin tek tek insanlardan hareketle oluşacağını kabul etmek dünya gerçeklerine daha uygun düşecektir.
İnsan tek başına da yaşayabilirse de toplu halde yaşamanın getirdiği avantajlar insanı toplumsal yaşamın içine dahil olmaya zorlar. Bu zorunluluktan dolayı insanları toplumun zorla değiştirdiğini söylemek doğru olmaz. Zira insan toplum olmadan da yaşayabiliyorsa aslolan toplum değil insan, bireydir sonucuna ulaşabiliriz. İnsan hayatını kolaylaştırmak için topluma girer. Dolayısıyla topluma uymak ya da uymamak insanın elinde olan bir durumdur. İnsan yaptıklarını başkasının zorlamasıyla yapmaz. Bireysel amaçlarına ulaşmak için başkalarının desteğine, yardımına ihtiyaç duyar. Bir işin yapılabilmesinde birden çok insanın katılımı o işin daha çabuk, daha kolay sonuçlandırılmasına yardım eder. Bireyin kendisi için koyduğu amaçların niteliği başkalarıyla bir araya gelmesindeki amaçlarını da belirler. Bireyler kendilerine iyi, güzel, doğru, yararlı amaçlar koyarsa bu ortak amaçlar çerçevesinde kişilerle bir araya gelir. Tersine kötü niyetlerle oluşturulmuş, belirlenmiş bir takım amaçlar bireyleri bir araya getirirse o zaman ortaya çıkacak insan grubunun davranış biçimi, bu davranış biçimlerinin sonucu olarak ortaya çıkan ürünler de olumsuz olacaktır.
Bireylerin yaşamlarında karşılaştıkları olaylara alacakları tavırların niteliğini belirleyen de yine o insanın sahip olduğu geçmiş yaşam tecrübesi, olaylara bakış açısı yorumlayış şekli, olaylara yaklaşımı, değerlendiriş şeklidir. Bunlar ise çok küçük yaşlardan itibaren insanın edindiği bilgi, beceri, alışkanlık, davranış, tutum ve değerlere bağlıdır. Bireylere yönelik olarak tüm bu sayılan unsurlar önce aile ortamında, daha sonra eğitim kurumlarında ve bireyin yakın çevresinde etkileşimde bulunduğu kişilerden edindiklerinden etkilenerek oluşur, gelişir. Ancak burada bireyin iradesi hiçbir zaman toplumsal iradenin katı yönlendirmesi altında değildir. Hiçbir birey ben şu davranışı yapmak istemiyorum ancak çevrenin zoruyla bunu yapmak zorunda kalıyorum diyemez. İçinde bulunduğu çevreyi değiştirme, içinde bulunduğu çevredeki gurupları değiştirme, arkadaş çevresini değiştirme, alışkanlıklarını değiştirme şansı ve gücü bireylerde her zaman vardır. İnsan toplumun içinde rüzgarın önünde savrulan bir yaprak gibi değildir.
İnsanlar içinde bulundukları toplumda yapılanlara, yaşananlara yönelik olarak her zaman zihinsel düzeyde de olsa bir yargılamaya tabi tutarlar. Eğitim seviyesi ne olursa olsun her insan mutlaka iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek düzeyde bir anlayışa sahiptir. Eğitim insana daha uzun vadeli, daha kapsamlı, daha kompleks düşünme biçimlerini öğretir. Ama hiçbir zaman eğitimsizlik doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü bir birinden ayırt etmede can alıcı bir faktör değildir. Bu nedenle toplumsal hayatın içinde var olan yanlışlıkları, kötülükleri eğitimsizliğe bağlamamak gerekir.
İnsan toplumsal bir varlık olduğu için toplu halde yaşamaktadır. Ancak toplu halde yaşamak insan için olmazsa olmaz bir nitelik değildir. İnsan havasız, susuz yaşayamaz. Ancak yalnız başına yaşayabilir. Fakat toplu halde yaşamak insanın yaşam kalitesini yükseltir, yaşamını kolaylaştırır. Bu durum insanları toplu halde yaşamaya zorlamıştır. Buradan hareketle toplumda aslolanın insan olduğu sonucuna ulaşılabilir. Tarih boyunca insanlığa yönelik emirler içeren dinler toplumun tamamına değil tek tek insana yönelik mesajlar içermiştir. İnsan tıpkı binayı oluşturan tuğlalar misali toplum binasını meydana getirir.
Toplumu yok sayamayız ama toplumsal değişimlerin tek tek insanlardan hareketle oluşacağını kabul etmek dünya gerçeklerine daha uygun düşecektir.
İnsan tek başına da yaşayabilirse de toplu halde yaşamanın getirdiği avantajlar insanı toplumsal yaşamın içine dahil olmaya zorlar. Bu zorunluluktan dolayı insanları toplumun zorla değiştirdiğini söylemek doğru olmaz. Zira insan toplum olmadan da yaşayabiliyorsa aslolan toplum değil insan, bireydir sonucuna ulaşabiliriz. İnsan hayatını kolaylaştırmak için topluma girer. Dolayısıyla topluma uymak ya da uymamak insanın elinde olan bir durumdur. İnsan yaptıklarını başkasının zorlamasıyla yapmaz. Bireysel amaçlarına ulaşmak için başkalarının desteğine, yardımına ihtiyaç duyar. Bir işin yapılabilmesinde birden çok insanın katılımı o işin daha çabuk, daha kolay sonuçlandırılmasına yardım eder. Bireyin kendisi için koyduğu amaçların niteliği başkalarıyla bir araya gelmesindeki amaçlarını da belirler. Bireyler kendilerine iyi, güzel, doğru, yararlı amaçlar koyarsa bu ortak amaçlar çerçevesinde kişilerle bir araya gelir. Tersine kötü niyetlerle oluşturulmuş, belirlenmiş bir takım amaçlar bireyleri bir araya getirirse o zaman ortaya çıkacak insan grubunun davranış biçimi, bu davranış biçimlerinin sonucu olarak ortaya çıkan ürünler de olumsuz olacaktır.
Bireylerin yaşamlarında karşılaştıkları olaylara alacakları tavırların niteliğini belirleyen de yine o insanın sahip olduğu geçmiş yaşam tecrübesi, olaylara bakış açısı yorumlayış şekli, olaylara yaklaşımı, değerlendiriş şeklidir. Bunlar ise çok küçük yaşlardan itibaren insanın edindiği bilgi, beceri, alışkanlık, davranış, tutum ve değerlere bağlıdır. Bireylere yönelik olarak tüm bu sayılan unsurlar önce aile ortamında, daha sonra eğitim kurumlarında ve bireyin yakın çevresinde etkileşimde bulunduğu kişilerden edindiklerinden etkilenerek oluşur, gelişir. Ancak burada bireyin iradesi hiçbir zaman toplumsal iradenin katı yönlendirmesi altında değildir. Hiçbir birey ben şu davranışı yapmak istemiyorum ancak çevrenin zoruyla bunu yapmak zorunda kalıyorum diyemez. İçinde bulunduğu çevreyi değiştirme, içinde bulunduğu çevredeki gurupları değiştirme, arkadaş çevresini değiştirme, alışkanlıklarını değiştirme şansı ve gücü bireylerde her zaman vardır. İnsan toplumun içinde rüzgarın önünde savrulan bir yaprak gibi değildir.
İnsanlar içinde bulundukları toplumda yapılanlara, yaşananlara yönelik olarak her zaman zihinsel düzeyde de olsa bir yargılamaya tabi tutarlar. Eğitim seviyesi ne olursa olsun her insan mutlaka iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek düzeyde bir anlayışa sahiptir. Eğitim insana daha uzun vadeli, daha kapsamlı, daha kompleks düşünme biçimlerini öğretir. Ama hiçbir zaman eğitimsizlik doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü bir birinden ayırt etmede can alıcı bir faktör değildir. Bu nedenle toplumsal hayatın içinde var olan yanlışlıkları, kötülükleri eğitimsizliğe bağlamamak gerekir.
İnsan tek başına da yaşayabilirse de toplu halde yaşamanın getirdiği avantajlar insanı toplumsal yaşamın içine dahil olmaya zorlar. Bu zorunluluktan dolayı insanları toplumun zorla değiştirdiğini söylemek doğru olmaz. Zira insan toplum olmadan da yaşayabiliyorsa aslolan toplum değil insan, bireydir sonucuna ulaşabiliriz. İnsan hayatını kolaylaştırmak için topluma girer. Dolayısıyla topluma uymak ya da uymamak insanın elinde olan bir durumdur. İnsan yaptıklarını başkasının zorlamasıyla yapmaz. Bireysel amaçlarına ulaşmak için başkalarının desteğine, yardımına ihtiyaç duyar. Bir işin yapılabilmesinde birden çok insanın katılımı o işin daha çabuk, daha kolay sonuçlandırılmasına yardım eder. Bireyin kendisi için koyduğu amaçların niteliği başkalarıyla bir araya gelmesindeki amaçlarını da belirler. Bireyler kendilerine iyi, güzel, doğru, yararlı amaçlar koyarsa bu ortak amaçlar çerçevesinde kişilerle bir araya gelir. Tersine kötü niyetlerle oluşturulmuş, belirlenmiş bir takım amaçlar bireyleri bir araya getirirse o zaman ortaya çıkacak insan grubunun davranış biçimi, bu davranış biçimlerinin sonucu olarak ortaya çıkan ürünler de olumsuz olacaktır.
Bireylerin yaşamlarında karşılaştıkları olaylara alacakları tavırların niteliğini belirleyen de yine o insanın sahip olduğu geçmiş yaşam tecrübesi, olaylara bakış açısı yorumlayış şekli, olaylara yaklaşımı, değerlendiriş şeklidir. Bunlar ise çok küçük yaşlardan itibaren insanın edindiği bilgi, beceri, alışkanlık, davranış, tutum ve değerlere bağlıdır. Bireylere yönelik olarak tüm bu sayılan unsurlar önce aile ortamında, daha sonra eğitim kurumlarında ve bireyin yakın çevresinde etkileşimde bulunduğu kişilerden edindiklerinden etkilenerek oluşur, gelişir. Ancak burada bireyin iradesi hiçbir zaman toplumsal iradenin katı yönlendirmesi altında değildir. Hiçbir birey ben şu davranışı yapmak istemiyorum ancak çevrenin zoruyla bunu yapmak zorunda kalıyorum diyemez. İçinde bulunduğu çevreyi değiştirme, içinde bulunduğu çevredeki gurupları değiştirme, arkadaş çevresini değiştirme, alışkanlıklarını değiştirme şansı ve gücü bireylerde her zaman vardır. İnsan toplumun içinde rüzgarın önünde savrulan bir yaprak gibi değildir.
İnsanlar içinde bulundukları toplumda yapılanlara, yaşananlara yönelik olarak her zaman zihinsel düzeyde de olsa bir yargılamaya tabi tutarlar. Eğitim seviyesi ne olursa olsun her insan mutlaka iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek düzeyde bir anlayışa sahiptir. Eğitim insana daha uzun vadeli, daha kapsamlı, daha kompleks düşünme biçimlerini öğretir. Ama hiçbir zaman eğitimsizlik doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü bir birinden ayırt etmede can alıcı bir faktör değildir. Bu nedenle toplumsal hayatın içinde var olan yanlışlıkları, kötülükleri eğitimsizliğe bağlamamak gerekir.
İnsan toplumsal bir varlık olduğu için toplu halde yaşamaktadır. Ancak toplu halde yaşamak insan için olmazsa olmaz bir nitelik değildir. İnsan havasız, susuz yaşayamaz. Ancak yalnız başına yaşayabilir. Fakat toplu halde yaşamak insanın yaşam kalitesini yükseltir, yaşamını kolaylaştırır. Bu durum insanları toplu halde yaşamaya zorlamıştır. Buradan hareketle toplumda aslolanın insan olduğu sonucuna ulaşılabilir. Tarih boyunca insanlığa yönelik emirler içeren dinler toplumun tamamına değil tek tek insana yönelik mesajlar içermiştir. İnsan tıpkı binayı oluşturan tuğlalar misali toplum binasını meydana getirir.
Toplumu yok sayamayız ama toplumsal değişimlerin tek tek insanlardan hareketle oluşacağını kabul etmek dünya gerçeklerine daha uygun düşecektir.
İnsan tek başına da yaşayabilirse de toplu halde yaşamanın getirdiği avantajlar insanı toplumsal yaşamın içine dahil olmaya zorlar. Bu zorunluluktan dolayı insanları toplumun zorla değiştirdiğini söylemek doğru olmaz. Zira insan toplum olmadan da yaşayabiliyorsa aslolan toplum değil insan, bireydir sonucuna ulaşabiliriz. İnsan hayatını kolaylaştırmak için topluma girer. Dolayısıyla topluma uymak ya da uymamak insanın elinde olan bir durumdur. İnsan yaptıklarını başkasının zorlamasıyla yapmaz. Bireysel amaçlarına ulaşmak için başkalarının desteğine, yardımına ihtiyaç duyar. Bir işin yapılabilmesinde birden çok insanın katılımı o işin daha çabuk, daha kolay sonuçlandırılmasına yardım eder. Bireyin kendisi için koyduğu amaçların niteliği başkalarıyla bir araya gelmesindeki amaçlarını da belirler. Bireyler kendilerine iyi, güzel, doğru, yararlı amaçlar koyarsa bu ortak amaçlar çerçevesinde kişilerle bir araya gelir. Tersine kötü niyetlerle oluşturulmuş, belirlenmiş bir takım amaçlar bireyleri bir araya getirirse o zaman ortaya çıkacak insan grubunun davranış biçimi, bu davranış biçimlerinin sonucu olarak ortaya çıkan ürünler de olumsuz olacaktır.
Bireylerin yaşamlarında karşılaştıkları olaylara alacakları tavırların niteliğini belirleyen de yine o insanın sahip olduğu geçmiş yaşam tecrübesi, olaylara bakış açısı yorumlayış şekli, olaylara yaklaşımı, değerlendiriş şeklidir. Bunlar ise çok küçük yaşlardan itibaren insanın edindiği bilgi, beceri, alışkanlık, davranış, tutum ve değerlere bağlıdır. Bireylere yönelik olarak tüm bu sayılan unsurlar önce aile ortamında, daha sonra eğitim kurumlarında ve bireyin yakın çevresinde etkileşimde bulunduğu kişilerden edindiklerinden etkilenerek oluşur, gelişir. Ancak burada bireyin iradesi hiçbir zaman toplumsal iradenin katı yönlendirmesi altında değildir. Hiçbir birey ben şu davranışı yapmak istemiyorum ancak çevrenin zoruyla bunu yapmak zorunda kalıyorum diyemez. İçinde bulunduğu çevreyi değiştirme, içinde bulunduğu çevredeki gurupları değiştirme, arkadaş çevresini değiştirme, alışkanlıklarını değiştirme şansı ve gücü bireylerde her zaman vardır. İnsan toplumun içinde rüzgarın önünde savrulan bir yaprak gibi değildir.
İnsanlar içinde bulundukları toplumda yapılanlara, yaşananlara yönelik olarak her zaman zihinsel düzeyde de olsa bir yargılamaya tabi tutarlar. Eğitim seviyesi ne olursa olsun her insan mutlaka iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilecek düzeyde bir anlayışa sahiptir. Eğitim insana daha uzun vadeli, daha kapsamlı, daha kompleks düşünme biçimlerini öğretir. Ama hiçbir zaman eğitimsizlik doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü bir birinden ayırt etmede can alıcı bir faktör değildir. Bu nedenle toplumsal hayatın içinde var olan yanlışlıkları, kötülükleri eğitimsizliğe bağlamamak gerekir.