ashli
Bayan Üye
O, bütün dinlerde, Tanrı'nın, tanrıların ya da insanların düşmanı... Daha geniş ve felsefi anlamda, "kötülüğün" simgesi. Ve ona karşı mücadele, bir anlamda kötülüğe karşı sevginin ve iyiliğin mücadelesi.
İngilizce'de şeytan anlamına gelen "devil" sözcüğünün etimolojik yönden "divine" (tanrısal) ve "demon" (canavar ruh) terimleriyle ilişkisi yok. Devil, aynı kökten türeyen Almanca "teufel", Hollandaca "duivel" gibi, Latince'deki "diabolus"tan geliyor. Latin kökenli "diable", "diablo" ve "diavolo" sözcükleri de bu kökenden türüyor.
Ancak, Latince "diabolus" kelimesi de, Yunanca "iftiracı ve suçlayıcı" anlamındaki "diabolos" ve "karşıya fırlatmak" fiilini anlatan "diaballein" sözcüklerinden kaynaklanıyor. Kötü ruh "demon" ise, Yunanca "daimonion" sözcüğünden türetiliyor.
Günümüzde tarih bilimi, şeytanın var olup olmadığını nesnel bakımdan belirleyemez. Bu bağlamda, şeytanın ne olduğu sorusu, şeytanın var olup olmadığı sorusundan önce geliyor. Bilim için şeytan, şeytan kavramının tarihi neyse odur. Şeytan kavramının tarihi ise, bir anlamda kötülüğün tarihiyle özdeştir. Yani şeytan, kötülüğün ve ona yüklenen kişiliğin tarihidir.
Bundan yaklaşık 3.000 yıl önce, Asur kralı II. Asurbanipal, bir düşman kenti ele geçirdiğinde, askerlerine, bütün kent halkını topladıktan sonra onların ellerini ve ayaklarını kesmelerini ve kendi kanlarında boğulmaları için kent meydanına yığılmalarını emretmişti. Bu denli korkunç bir kötülüğü şeytandan başkası düşünebilir miydi? Şeytanla özdeşleştirilen kötülüğün kaynağı günümüzde de tartışmalı bir konu. Desmond Morris, Hannah Arendt gibi ünlü düşünürler, kötülüğün insanın hayvansal doğasından kaynaklandığını ileri sürüyorlar. Amerikan davranışçı ekolü, kötülüğü bireyin değil, toplumun ürettiğini, çevre, aile, kurumlar ve kültürün çok belirleyici olduğunu iddia ediyor.
Freud, Jung gibi psikanalistler ise, kötülüğün kökenini insan psikolojisine bağladılar. Onların en sadık öğrencilerinden Erich Fromm, "İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri" adlı eserinde, yok ediciliğin "kişilik kökenli" olduğunu öne sürdü.
Sonuçta, kökeni tartışmalı olsa da , herkesin kabul ettiği bir gerçek, kötülüğün şeytan ile kişileştirilmesi. Üstelik, kötülük ivme kazandıkça, bu kişileştirme de hızlanıyor. 1974 yılında ABD'de yapılan bir araştırmada, terör olaylarındaki artışa paralel olarak, bu ülkede şeytanın varlığına kesinlikle inananların oranının, 1965'ten beri yüzde 37'den yüzde 48'e çıktığı görülmüş.
Focus dergisi olarak, biz bu çalışmamızda "şeytan" kavramını dinin dışında ele alacağız ve çıkış noktamız Jung'un şu cümlesi olacak: "Kötülük ilkesini bir gerçeklik olarak kabul ediyorsanız, ona 'şeytan' adını vermemeniz için hiçbir neden yoktur". Çünkü, kötülüğün ve onu kişileştirmenin tarihini daha iyi anladığımızda, şeytanı daha iyi tanıyacağız ve şeytanı daha iyi tanıdığımızda da, bir birey o-larak karşılaştığımız kötülüğü daha iyi anlayacak ve onunla daha iyi savaşacağız.
En tehlikelisi tarikatlar...
Charles Manson Şeytan Çemberi
ABD'de ünlü sinema yönetmeni Polan Romanski'nin hamile eşi, sinema oyuncusu Sharone Tate ve arkadaşlarını 1969 yılında vahşice öldüren Charles Manson'ın izinden yürüyenlerin oluşturduğu satanist bir tarikat. ABD'den başka, İtalya ve Fransa'nın kırsal kesiminde de taraftarları var.
Satana Kilisesi
30 Nisan 1966 tarihinde ABD'de Anton Lavey tarafından kurulan yasal bir satanist grup. Dünyadaki satanist gruplar içinde en yaygın ve etkili olanı. İtal-ya'nın Torino kentinde ve Almanya'da taraftarlara sahip.
Siyah Adamlar
Kökeni Amerika'nın güney eyaletleri olan satanist bir grup. Taraftarlarını daha çok çiftçilerden oluşturuyorlar.
Set Tapınağı
1975 yılında Amerika'da, eski bir rahip olan Michael Aquino tarafından kurulan satanist tarikat. Şeytanın kişisel gerçekliğine inanıyorlar. Avrupa'da az de olsa taraftarı var.
Golden Dawn
1887 yılında İngiltere'de doğan bir satanist grup. Bugün daha çok modern bü-yü ile ilgileniyorlar. Liderleri Alistair Crowley'nin de katıldığı "kara büyü" tören-leri düzenliyorlar.
Günümüzde şeytanın betimlenmesi de, kötülüğün kişileştirilmesi gibi, folklorik, tarihsel ve geleneksel öğeler taşıyor. Şeytanın mitolojik referansında Yunan tanrısı Hermes'in oğlu Pan özel bir yer tutuyor. Pan doğuştan kıllıydı, boynuzları ve çift toynaklı ayaklarıyla yarı keçi görünümüne sahipti. Babası gibi fallik bir tanrı olan Pan, aynı zamanda hem yapıcı hem de yıkıcı olan erotik arzuları temsil ediyordu. Şeytan da, özellikle Ortaçağ ikonografik çalışmalarında sık sık bedeni kıllarla kaplı, kimi zaman boynuzlu, kimi zaman da çift toynaklı olarak betimlenmişti.
Şeytanın genellikle çeşitli hayvan biçimlerine, en çok da keçi biçimine girdiğinden söz edilir. Bazı bilim adamlarına göre, bu benzerliğin kökeninde, şeytanın, Hıristiyanlığın diğer pagan tanrılarla birlikte reddettiği ve özellikle de, vahşi doğa ve cinsel taşkınlıkla ilintisi yüzünden korku duyulan bereket tanrılarıyla olan ilişkisi yatıyordu.
Şeytan ikonografisinde farklı bir etki de, Etrüsklerin ölüm tanrısı Kharon idi. Kharon'un bir kuşun gagasını andıran iri, kemerli bir burnu vardı. Saçı ve sakalı uzundu ve birbirine karışmıştı. Uzun sivri kulaklara, sivri dişlere ve buruşuk dudaklara sahipti. Rengi de genellikle koyu maviydi. Zaman zaman kanatlı ya da bedeninden yükselen yılanlarla betimlenmişti. Tüm bu özelliklere, şeytanla ilgili Ortaçağ ve modern dönem figürlerinde rastlanıyor.
Şeytanın kişileştirilmesinde pagan dinlerin en yoğun etkisi, ona atfedilen hayvan örneklerinde görülüyor. Pagan tanrılar için hayvanlar kutsaldı, oysa tek-tanrılı dinler için, şeytan kadar paganlık da tehlikeliydi. Şeytan ikonografisinde en çok görülen hayvan yılan, keçi ve köpekti. İncil'de ise şeytanın sadece iki hayvanla, yılan ve aslan ile özdeşleştirildiğini görüyoruz. Ancak aslan, İsa'nın kendisi ve İncilci Markos ile bağlantılı olduğu için, ikonografik gelenekte hiçbir zaman önemli bir yer tutmuyor. Her ne kadar Aziz Pavlos yılandan Havva'nın ayartıcısı olarak söz ediyorsa da, Yuhanna'ya göre, şeytanın çatallı dili, yılanla olan ilişkisinden değil, yalanların ilk yaratıcısı olmasından kaynaklanıyor.
Şeytan çeşitli insan biçimlerinde de tasvir ediliyor: yaşlı erkek ya da kadın, çekici delikanlı, uşak, fukara balıkçı, tacir, öğrenci, ayakkabıcı ya da köylü. Cennetten düştüğü için hafif topaldır. Dizleri geriye doğrudur; karında, dizlerde ve kalçada fazladan bir yüzü vardır. Kördür ve burun delikleri yoktur ya da sadece bir tek burun deliği vardır. Kükürtlü bir koku ve duman çıkararak hareket eder. Büyük bir penisi ve burnu vardır.
Şeytanın rengi, genel olarak ya karadır ya da kızıl. Kötülüğün simgesi olarak kızıl renk, Vahiy 12/3'te sözü edilen kızıl ejderhadan geçmiştir.
Şeytanın kara rengi, doğal olarak, Tanrı'nın krallığına karşı karanlıkların prensi olarak üst-lendiği rolden ve düşüşünden sonra tutsak edildiği yeraltı alemiyle ilişkilerinden kaynaklanır. Ancak, bu renkleri sadece tektanrılı dinlerin metinleriyle açıklamak yeterli değildir. Kızıl, aynı zamanda Mısır'da felaketlerin tanrısı olarak bilinen tanrı Seth'in izleyicilerinin de rengidir. Kızıl renkli bir yılanın, Babil tanrısı Marduk'un tapınağını koruduğu biliniyor. Şeytanın kızıllığının, ölüler âleminin yok edici alevleriyle ilişkili olduğu da ileri sürülüyor. Siyah renge gelin-ce. Mısır mitolojisinde tanrı Seth kimi zaman kara bir domuz olarak betimlenir. Tanrı Dionysos'un rengi de karadır. Mezopotamya kötülük tanrıları Lilitu, Lilith ve Lamia'lar gece yaratıklarıdır. Kenanlılarda Mot, Yunanlılarda Hades, ölüm ve karanlığın efendileridir.
Aynı şekilde, şeytanın fizik özelliklerinin çoğu da, salt hayvansal özellikler değil, mitolojik ve tarihsel geleneklerdir. Örneğin, kanatlara, çoğu Mezopotamya kötülük tanrılarının omuzlarında da rastlanır ve eski çağlarda gücü simgele-mektedir. Tanrıların habercisi Hermes'in ayak bileklerinde ve bacaklarında kanatlar bulunmaktadır. Aynı şekilde boynuzlar da eski çağlarda gücün ve bereketin sembolüydü.
Şeytanın "saman tırmığı" kısmen, Poseidon'un elinde taşıdığı; kara, hava ve deniz üzerinde sahip olduğu üçlü gücü simgeleyen üç çatallı mızraktan, kısmen ölümü simgeleyen nesnelerden, kısmen de cehennemde lanetlenmiş ruhlara yapılan işkencelerde kullanılan aletlerden kaynaklanmaktaydı.
Bazı Ortaçağ metinlerinde, şeytanın yeşil renk ile de betimlendiği görülüyor. Ortaçağ'da şeytan, zaman zaman avcı olarak gösterilmiş ve avcı rengi yeşil ona atfedilmiştir. Bir başka bağlantı ise, Keltik ve Tötonik bereket figürü "Yeşil Adam"la ilişkilidir. İşte burada hemen bir başka noktaya değinelim. Tektanrılı dinlerle birlikte, şeytanın başka adlar almaya başladığını görüyoruz: İblis, Lucifer, Belial, Beelzebub gibi.
Ancak liste bu adlarla sınırlı değil. Özellikle Fransızca ve Almanca'da, şeytana birçok takma ad verildiği görülüyor: yaşlı boynuzlu, Yaşlı Kıllı, Siyah Öcü, Şehvetli Penis, Peniskafalı, İyi Arkadaş, Eski Çentik ve Eski Çizik gibi. Bu adların takılmasında amaç, şeytana saçma bir isim vererek, yarattığı korkuya bir panzehir sunmaktı. Günümüzde belki şeytana bu tür adlar takılmıyor; ama, içinde şeytan geçen deyimler birçok dilde varlığını koruyor: şeytan kulağına kurşun, şeytan alsın, şeytan görsün gibi.
Şeytan, tarih boyunca belli yerlerle ve günün belli zamanlarıyla da bütünleştirilmişti. Şeytanın en belirgin yönü, karanlığın ve ölümcül soğuğun egemen olduğu kuzey ülkeleriydi. Yine pagan tanrılar için kutsal olan herhangi bir şey, şeytan için de kutsaldı. Pagan tapınaklar, özellikle
Ortaçağ'da şeytanın konutları sayıldı ve ya yıkıldı ya da kilise olarak kutsandı. Ağaçlar, pınarlar, çit merdivenleri, mağaralar, eski harabeler, kuyular, koruluklar, dereler ve ormanlar da şeytanın av mekânlarıydı. Şeytanın gözde zamanı öğle vakti ve gece yarısıydı. Ama, alacakaranlığı da sever, horozların öttüğü şafak vakti kaçıp giderdi. Toplumsal ve tarihsel folklorda, şeytanın esneme sırasında ağızdan ve hapşırma sırasında burun deliklerinden insanın vücuduna girdiğine inanılırdı. Şeytan insanın bir kez içine girdi mi, ondan kurtulmanın yolu oldukça zordu. Tektanrılı dinlerde bunun yolu Tanrı'ya dua etmekti. Hıristiyanlık şu noktada daha ayrıntılı reçeteler sunuyor. İncil'e göre, haç ya da haç işareti, kutsanmış su, kutsal yağ, kilise çanları gibi başka şeytandan korunma yöntemleri de vardı.
Şeytan ikonografisinde görülen diğer korunma yöntemlerinin kökeni ise Hristiyanlık değildi: şeytana ıslık çalmak, tükürmek, bronz, demir, ateş, sarımsak, soğan, domuz ve tuz gibi. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, folklorda şeytan ile özdeşleşen şeylerin, aynı zamanda onu kovmak için kullanıldığıdır. Şeytanın varlığına ilişkin tarihsel yolculukta ortaya çıkan gerçek şu: Kavramın en can alıcı noktası, kozmozda kötülüğü teşvik eden gerçek bir gücün etkin bir biçimde var olduğudur.
Tarihsel ve geleneksel boyutuyla Şeytan ile, günümüzde bir ideolojik sapkınlığa dönüşen satanizm, temelde aynı çağrışımları verse de, özünde çok büyük farklılıklar barındırıyor. Satanizmin özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra ivme kazandığını görüyoruz. Nitekim, ABD'de gerçekleştirilen bir araştırma, halkın yüzde 35'inin sadece şeytanın değil, onun izinden giden tarikatların da varlığına inandıklarını göstermiş. Ama yine benzer bir çalışma, sayıları hızla artan satanist grupların olayın teolojik yönüyle alakaları olmadığını da ortaya çıkarmış.
Bu grupların büyük bir çoğunluğu, uyuşturucu, cinsel sapkınlık ve madde bağımlılığı gibi düşkünlükleri hayata geçirmekte satanizmi kullanıyorlar. Nitekim, 1969 yılında Sharon Tate ve arkadaşlarını öldüren Charles Manson, garip bir tesadüf, bu gruplar tarafından eyleminden sonra "şeytan" olarak tanımlanmıştı. Psikologlar, satanizme "niceliksel" bir açıklama getiriyorlar.
Bu gruplar, toplumdan izole olmuş, bunalımlı gençlerin bir araya geldikleri "deşarj" olma mekanları. Olayın niceliksel olması, teolojik ya da tarihsel Şeytan kavramıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını da gösteriyor. Kısacası satanist grup, biraz daha uyuşturucu, biraz daha özgür seks ve fantezi, biraz daha şiddet. Yine, ABD'de yapılan bir çalışma, şeytana tapan tarikatlara üye olan kişilerin büyük bir çoğunluğunun, "çift kişilikli", psikolojik açıdan hasta ya da çocukluğunda veya yetişkinliğinde cinsel tacize uğramış insanlar olduğunu ortaya çıkarmış.
Uzmanlara göre, bu insanlar, maruz kaldıkları kötülüklere karşı şeytanı, bir sığınma öznesi olarak görüyorlar. Onun adına kendisine ya da çevresine verdiği zarar da, intikamını aldığı duygusunu perçinliyor.
İngilizce'de şeytan anlamına gelen "devil" sözcüğünün etimolojik yönden "divine" (tanrısal) ve "demon" (canavar ruh) terimleriyle ilişkisi yok. Devil, aynı kökten türeyen Almanca "teufel", Hollandaca "duivel" gibi, Latince'deki "diabolus"tan geliyor. Latin kökenli "diable", "diablo" ve "diavolo" sözcükleri de bu kökenden türüyor.
Ancak, Latince "diabolus" kelimesi de, Yunanca "iftiracı ve suçlayıcı" anlamındaki "diabolos" ve "karşıya fırlatmak" fiilini anlatan "diaballein" sözcüklerinden kaynaklanıyor. Kötü ruh "demon" ise, Yunanca "daimonion" sözcüğünden türetiliyor.
Günümüzde tarih bilimi, şeytanın var olup olmadığını nesnel bakımdan belirleyemez. Bu bağlamda, şeytanın ne olduğu sorusu, şeytanın var olup olmadığı sorusundan önce geliyor. Bilim için şeytan, şeytan kavramının tarihi neyse odur. Şeytan kavramının tarihi ise, bir anlamda kötülüğün tarihiyle özdeştir. Yani şeytan, kötülüğün ve ona yüklenen kişiliğin tarihidir.
Bundan yaklaşık 3.000 yıl önce, Asur kralı II. Asurbanipal, bir düşman kenti ele geçirdiğinde, askerlerine, bütün kent halkını topladıktan sonra onların ellerini ve ayaklarını kesmelerini ve kendi kanlarında boğulmaları için kent meydanına yığılmalarını emretmişti. Bu denli korkunç bir kötülüğü şeytandan başkası düşünebilir miydi? Şeytanla özdeşleştirilen kötülüğün kaynağı günümüzde de tartışmalı bir konu. Desmond Morris, Hannah Arendt gibi ünlü düşünürler, kötülüğün insanın hayvansal doğasından kaynaklandığını ileri sürüyorlar. Amerikan davranışçı ekolü, kötülüğü bireyin değil, toplumun ürettiğini, çevre, aile, kurumlar ve kültürün çok belirleyici olduğunu iddia ediyor.
Freud, Jung gibi psikanalistler ise, kötülüğün kökenini insan psikolojisine bağladılar. Onların en sadık öğrencilerinden Erich Fromm, "İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri" adlı eserinde, yok ediciliğin "kişilik kökenli" olduğunu öne sürdü.
Sonuçta, kökeni tartışmalı olsa da , herkesin kabul ettiği bir gerçek, kötülüğün şeytan ile kişileştirilmesi. Üstelik, kötülük ivme kazandıkça, bu kişileştirme de hızlanıyor. 1974 yılında ABD'de yapılan bir araştırmada, terör olaylarındaki artışa paralel olarak, bu ülkede şeytanın varlığına kesinlikle inananların oranının, 1965'ten beri yüzde 37'den yüzde 48'e çıktığı görülmüş.
Focus dergisi olarak, biz bu çalışmamızda "şeytan" kavramını dinin dışında ele alacağız ve çıkış noktamız Jung'un şu cümlesi olacak: "Kötülük ilkesini bir gerçeklik olarak kabul ediyorsanız, ona 'şeytan' adını vermemeniz için hiçbir neden yoktur". Çünkü, kötülüğün ve onu kişileştirmenin tarihini daha iyi anladığımızda, şeytanı daha iyi tanıyacağız ve şeytanı daha iyi tanıdığımızda da, bir birey o-larak karşılaştığımız kötülüğü daha iyi anlayacak ve onunla daha iyi savaşacağız.
En tehlikelisi tarikatlar...
Charles Manson Şeytan Çemberi
ABD'de ünlü sinema yönetmeni Polan Romanski'nin hamile eşi, sinema oyuncusu Sharone Tate ve arkadaşlarını 1969 yılında vahşice öldüren Charles Manson'ın izinden yürüyenlerin oluşturduğu satanist bir tarikat. ABD'den başka, İtalya ve Fransa'nın kırsal kesiminde de taraftarları var.
Satana Kilisesi
30 Nisan 1966 tarihinde ABD'de Anton Lavey tarafından kurulan yasal bir satanist grup. Dünyadaki satanist gruplar içinde en yaygın ve etkili olanı. İtal-ya'nın Torino kentinde ve Almanya'da taraftarlara sahip.
Siyah Adamlar
Kökeni Amerika'nın güney eyaletleri olan satanist bir grup. Taraftarlarını daha çok çiftçilerden oluşturuyorlar.
Set Tapınağı
1975 yılında Amerika'da, eski bir rahip olan Michael Aquino tarafından kurulan satanist tarikat. Şeytanın kişisel gerçekliğine inanıyorlar. Avrupa'da az de olsa taraftarı var.
Golden Dawn
1887 yılında İngiltere'de doğan bir satanist grup. Bugün daha çok modern bü-yü ile ilgileniyorlar. Liderleri Alistair Crowley'nin de katıldığı "kara büyü" tören-leri düzenliyorlar.
Günümüzde şeytanın betimlenmesi de, kötülüğün kişileştirilmesi gibi, folklorik, tarihsel ve geleneksel öğeler taşıyor. Şeytanın mitolojik referansında Yunan tanrısı Hermes'in oğlu Pan özel bir yer tutuyor. Pan doğuştan kıllıydı, boynuzları ve çift toynaklı ayaklarıyla yarı keçi görünümüne sahipti. Babası gibi fallik bir tanrı olan Pan, aynı zamanda hem yapıcı hem de yıkıcı olan erotik arzuları temsil ediyordu. Şeytan da, özellikle Ortaçağ ikonografik çalışmalarında sık sık bedeni kıllarla kaplı, kimi zaman boynuzlu, kimi zaman da çift toynaklı olarak betimlenmişti.
Şeytanın genellikle çeşitli hayvan biçimlerine, en çok da keçi biçimine girdiğinden söz edilir. Bazı bilim adamlarına göre, bu benzerliğin kökeninde, şeytanın, Hıristiyanlığın diğer pagan tanrılarla birlikte reddettiği ve özellikle de, vahşi doğa ve cinsel taşkınlıkla ilintisi yüzünden korku duyulan bereket tanrılarıyla olan ilişkisi yatıyordu.
Şeytan ikonografisinde farklı bir etki de, Etrüsklerin ölüm tanrısı Kharon idi. Kharon'un bir kuşun gagasını andıran iri, kemerli bir burnu vardı. Saçı ve sakalı uzundu ve birbirine karışmıştı. Uzun sivri kulaklara, sivri dişlere ve buruşuk dudaklara sahipti. Rengi de genellikle koyu maviydi. Zaman zaman kanatlı ya da bedeninden yükselen yılanlarla betimlenmişti. Tüm bu özelliklere, şeytanla ilgili Ortaçağ ve modern dönem figürlerinde rastlanıyor.
Şeytanın kişileştirilmesinde pagan dinlerin en yoğun etkisi, ona atfedilen hayvan örneklerinde görülüyor. Pagan tanrılar için hayvanlar kutsaldı, oysa tek-tanrılı dinler için, şeytan kadar paganlık da tehlikeliydi. Şeytan ikonografisinde en çok görülen hayvan yılan, keçi ve köpekti. İncil'de ise şeytanın sadece iki hayvanla, yılan ve aslan ile özdeşleştirildiğini görüyoruz. Ancak aslan, İsa'nın kendisi ve İncilci Markos ile bağlantılı olduğu için, ikonografik gelenekte hiçbir zaman önemli bir yer tutmuyor. Her ne kadar Aziz Pavlos yılandan Havva'nın ayartıcısı olarak söz ediyorsa da, Yuhanna'ya göre, şeytanın çatallı dili, yılanla olan ilişkisinden değil, yalanların ilk yaratıcısı olmasından kaynaklanıyor.
Şeytan çeşitli insan biçimlerinde de tasvir ediliyor: yaşlı erkek ya da kadın, çekici delikanlı, uşak, fukara balıkçı, tacir, öğrenci, ayakkabıcı ya da köylü. Cennetten düştüğü için hafif topaldır. Dizleri geriye doğrudur; karında, dizlerde ve kalçada fazladan bir yüzü vardır. Kördür ve burun delikleri yoktur ya da sadece bir tek burun deliği vardır. Kükürtlü bir koku ve duman çıkararak hareket eder. Büyük bir penisi ve burnu vardır.
Şeytanın rengi, genel olarak ya karadır ya da kızıl. Kötülüğün simgesi olarak kızıl renk, Vahiy 12/3'te sözü edilen kızıl ejderhadan geçmiştir.
Şeytanın kara rengi, doğal olarak, Tanrı'nın krallığına karşı karanlıkların prensi olarak üst-lendiği rolden ve düşüşünden sonra tutsak edildiği yeraltı alemiyle ilişkilerinden kaynaklanır. Ancak, bu renkleri sadece tektanrılı dinlerin metinleriyle açıklamak yeterli değildir. Kızıl, aynı zamanda Mısır'da felaketlerin tanrısı olarak bilinen tanrı Seth'in izleyicilerinin de rengidir. Kızıl renkli bir yılanın, Babil tanrısı Marduk'un tapınağını koruduğu biliniyor. Şeytanın kızıllığının, ölüler âleminin yok edici alevleriyle ilişkili olduğu da ileri sürülüyor. Siyah renge gelin-ce. Mısır mitolojisinde tanrı Seth kimi zaman kara bir domuz olarak betimlenir. Tanrı Dionysos'un rengi de karadır. Mezopotamya kötülük tanrıları Lilitu, Lilith ve Lamia'lar gece yaratıklarıdır. Kenanlılarda Mot, Yunanlılarda Hades, ölüm ve karanlığın efendileridir.
Aynı şekilde, şeytanın fizik özelliklerinin çoğu da, salt hayvansal özellikler değil, mitolojik ve tarihsel geleneklerdir. Örneğin, kanatlara, çoğu Mezopotamya kötülük tanrılarının omuzlarında da rastlanır ve eski çağlarda gücü simgele-mektedir. Tanrıların habercisi Hermes'in ayak bileklerinde ve bacaklarında kanatlar bulunmaktadır. Aynı şekilde boynuzlar da eski çağlarda gücün ve bereketin sembolüydü.
Şeytanın "saman tırmığı" kısmen, Poseidon'un elinde taşıdığı; kara, hava ve deniz üzerinde sahip olduğu üçlü gücü simgeleyen üç çatallı mızraktan, kısmen ölümü simgeleyen nesnelerden, kısmen de cehennemde lanetlenmiş ruhlara yapılan işkencelerde kullanılan aletlerden kaynaklanmaktaydı.
Bazı Ortaçağ metinlerinde, şeytanın yeşil renk ile de betimlendiği görülüyor. Ortaçağ'da şeytan, zaman zaman avcı olarak gösterilmiş ve avcı rengi yeşil ona atfedilmiştir. Bir başka bağlantı ise, Keltik ve Tötonik bereket figürü "Yeşil Adam"la ilişkilidir. İşte burada hemen bir başka noktaya değinelim. Tektanrılı dinlerle birlikte, şeytanın başka adlar almaya başladığını görüyoruz: İblis, Lucifer, Belial, Beelzebub gibi.
Ancak liste bu adlarla sınırlı değil. Özellikle Fransızca ve Almanca'da, şeytana birçok takma ad verildiği görülüyor: yaşlı boynuzlu, Yaşlı Kıllı, Siyah Öcü, Şehvetli Penis, Peniskafalı, İyi Arkadaş, Eski Çentik ve Eski Çizik gibi. Bu adların takılmasında amaç, şeytana saçma bir isim vererek, yarattığı korkuya bir panzehir sunmaktı. Günümüzde belki şeytana bu tür adlar takılmıyor; ama, içinde şeytan geçen deyimler birçok dilde varlığını koruyor: şeytan kulağına kurşun, şeytan alsın, şeytan görsün gibi.
Şeytan, tarih boyunca belli yerlerle ve günün belli zamanlarıyla da bütünleştirilmişti. Şeytanın en belirgin yönü, karanlığın ve ölümcül soğuğun egemen olduğu kuzey ülkeleriydi. Yine pagan tanrılar için kutsal olan herhangi bir şey, şeytan için de kutsaldı. Pagan tapınaklar, özellikle
Ortaçağ'da şeytanın konutları sayıldı ve ya yıkıldı ya da kilise olarak kutsandı. Ağaçlar, pınarlar, çit merdivenleri, mağaralar, eski harabeler, kuyular, koruluklar, dereler ve ormanlar da şeytanın av mekânlarıydı. Şeytanın gözde zamanı öğle vakti ve gece yarısıydı. Ama, alacakaranlığı da sever, horozların öttüğü şafak vakti kaçıp giderdi. Toplumsal ve tarihsel folklorda, şeytanın esneme sırasında ağızdan ve hapşırma sırasında burun deliklerinden insanın vücuduna girdiğine inanılırdı. Şeytan insanın bir kez içine girdi mi, ondan kurtulmanın yolu oldukça zordu. Tektanrılı dinlerde bunun yolu Tanrı'ya dua etmekti. Hıristiyanlık şu noktada daha ayrıntılı reçeteler sunuyor. İncil'e göre, haç ya da haç işareti, kutsanmış su, kutsal yağ, kilise çanları gibi başka şeytandan korunma yöntemleri de vardı.
Şeytan ikonografisinde görülen diğer korunma yöntemlerinin kökeni ise Hristiyanlık değildi: şeytana ıslık çalmak, tükürmek, bronz, demir, ateş, sarımsak, soğan, domuz ve tuz gibi. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, folklorda şeytan ile özdeşleşen şeylerin, aynı zamanda onu kovmak için kullanıldığıdır. Şeytanın varlığına ilişkin tarihsel yolculukta ortaya çıkan gerçek şu: Kavramın en can alıcı noktası, kozmozda kötülüğü teşvik eden gerçek bir gücün etkin bir biçimde var olduğudur.
Tarihsel ve geleneksel boyutuyla Şeytan ile, günümüzde bir ideolojik sapkınlığa dönüşen satanizm, temelde aynı çağrışımları verse de, özünde çok büyük farklılıklar barındırıyor. Satanizmin özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından sonra ivme kazandığını görüyoruz. Nitekim, ABD'de gerçekleştirilen bir araştırma, halkın yüzde 35'inin sadece şeytanın değil, onun izinden giden tarikatların da varlığına inandıklarını göstermiş. Ama yine benzer bir çalışma, sayıları hızla artan satanist grupların olayın teolojik yönüyle alakaları olmadığını da ortaya çıkarmış.
Bu grupların büyük bir çoğunluğu, uyuşturucu, cinsel sapkınlık ve madde bağımlılığı gibi düşkünlükleri hayata geçirmekte satanizmi kullanıyorlar. Nitekim, 1969 yılında Sharon Tate ve arkadaşlarını öldüren Charles Manson, garip bir tesadüf, bu gruplar tarafından eyleminden sonra "şeytan" olarak tanımlanmıştı. Psikologlar, satanizme "niceliksel" bir açıklama getiriyorlar.
Bu gruplar, toplumdan izole olmuş, bunalımlı gençlerin bir araya geldikleri "deşarj" olma mekanları. Olayın niceliksel olması, teolojik ya da tarihsel Şeytan kavramıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını da gösteriyor. Kısacası satanist grup, biraz daha uyuşturucu, biraz daha özgür seks ve fantezi, biraz daha şiddet. Yine, ABD'de yapılan bir çalışma, şeytana tapan tarikatlara üye olan kişilerin büyük bir çoğunluğunun, "çift kişilikli", psikolojik açıdan hasta ya da çocukluğunda veya yetişkinliğinde cinsel tacize uğramış insanlar olduğunu ortaya çıkarmış.
Uzmanlara göre, bu insanlar, maruz kaldıkları kötülüklere karşı şeytanı, bir sığınma öznesi olarak görüyorlar. Onun adına kendisine ya da çevresine verdiği zarar da, intikamını aldığı duygusunu perçinliyor.