BreathLess
Kayıtlı Üye
Çok Etkileyici Bi yazı Okumanızı Beklerim =)
Fantastik kurgunun kendine has bazı klişeleri vardır. Farklı olmayı başarabilen bir avuç yazar dışında, fantastik kurgu yazarları öykülerini birbirini anımsatan pencerelerden anlatmayı tercih ederler. Çoğu zaman, olan bitenleri yakışıklı, erdemli şövalyelerin ya da tanrılara meydan okuyabilecek kadar güçlü büyücülerin gözünden seyrederiz. Çirkin ve kötü niyetli bir şeytan olayların geçtiği diyarı kasıp kavurmakta, kahramanlarımız da bu tehlike karşısında canlarını ortaya koymaktadır. Ama her nasılsa, her zaman için kötülüğü yenecek büyülü bir alet-özel bir yüzük, kayıp bir kılıç, karşı konulmaz bir asa-ortaya çıkar ve onun sayesinde kazanılması imkansız gibi görünen savaştan alnı ak çıkılır. Yanlış anlaşılmasın, bu bir eleştiri değil. Bu bir klasik tarzdır ve kimse klasik tarzları tercih ettiği için eleştirilemez. Ama insan bazen sevdiği bir türde farklı metinler okumayı özlüyor doğrusu. Bu yazıda bahsedeceğim yazar ise temelden farklı olmayı başarmış. Bu yüzden fantastik kurgu içinde özel bir yerde durduğunu söylemek yanlış olmaz.
‘Vlad Taltos Maceraları’ olarak tanıtılan fantastik dizi, şimdilik dokuz kitaptan oluşuyor. Henüz ilk üç roman dilimize çevrildi, ama devamı da gelecek. Kahramanımız ise, ister inanın ister inanmayın, bir ‘kiralık katil’. Sadece kendisi olsa neyse, karısı, en yakın dostları ve iş arkadaşları da öyle. Hayır, yanlış okumadınız, yaklaşık 300 sayfalık bu romanlar boyunca tüm olayları eli kanlı katillerin gözünden seyredeceksiniz. Ama merak etmeyin, yazar kahramanını temize çıkarmaya uğraşmıyor. Sizden onu affetmenizi ya da hoş görmenizi de beklemiyor. Sadece onu anlamanızı istiyor.
Bir meslek olarak katillik
Kahramanımız Vlad Taltos, önyargılarla dolu bir diyarda yaşıyor ve azınlığın bir temsilcisi olarak, tüm hayatı boyunca diyarın baskın ırkı tarafından itilip kakılmış. Zaten bu yüzden ‘bir meslek olarak’ kiralık katilliği tercih etmiş. Böylece kendisini ve ırkını ezenlerden hıncını fazlasıyla alabiliyor. Üstüne üstlük, keyifle yaptığı bu işten para da kazanıyor.
İntikam hırsıyla yanan bir insan mutlu bir hayat için daha fazla ne isteyebilir ki! Romanın kurgusu büyük ölçüde bunun üzerine kurulu, tüm entrikalar, sürprizler bir yana, katilimizin tutkuları, korkulan, takıntıları bize çok yakından tanıtılıyor. Öykü bütünüyle birinci ağızdan anlatıldığı için, neredeyse bu aykırı kahraman ile özdeşleşiyorsunuz. Ama endişelenmeyin, özendirici bir üslup taşımıyor Vlad Taltos romanları. Hem Mario Puzo’nun ‘Baba’ romanları yüzünden kimsenin kötü yola düştüğünü duydunuz mu siz? Jhereg, kahramanımızın diyarına nam salmaya başladığı zamanlarda geçiyor. İkinci kitap olan Yendi ise daha eski bir tarihte yaşanmış olayları konu alıyor. (Bir dizi roman için zaman akışı oldukça ters, ama zaten Steven Brust okurunu şaşırtmayı seven yazarlardan.) Jhereg’te aksiyon bir fantastik kurgu romanı için şaşırtıcı derecede az. Buna karşılık sürprizler, kumpaslar ve psikolojik tahliller birbirini kovalıyor. Yendi ise daha hareketli bir öykü ve insanda fantastik kurgudan çok mafya romanı okuyor duygusu uyandırıyor. Ayrıca ilk kitapta es geçilmiş yan karakterler, Yendi’de gerçekten etkileyici anlatılmış. Sadece kısa bir an için görünecek olan mafya üyeleri bile birbirlerinden çok ayrı detaylarıyla yaşayan karakterler.
Derdi yeni bir dünya değil
Steven Brust, tasvir seven yazarlardan değil, orası kesin. Yarattığı dünya hakkında bize pek fazla ipucu vermiyor. Her iki kitapta da ne mimari, ne diyara özgü hayvanlar ne de ırklar detaylı şekilde anlatılmış. Belki de bu tür konular devam kitaplarında daha fazla vurgulanıyordur, dile kolay, aynı diyarda geçen 12 -Phoneix Muhafızları serisi de Dragaera’da geçiyor- kitaptan bahsediyoruz. Ama yazarımızın fantastik kurgu romanı için şaşırtıcı derecede az. Buna karşılık sürprizler, kumpaslar ve psikolojik tahliller birbirini kovalıyor. Yendi ise daha hareketli bir öykü ve insanda fantastik kurgudan çok mafya romanı okuyor duygusu uyandırıyor. Ayrıca ilk kitapta es geçilmiş yan karakterler, Yendi’de gerçekten etkileyici anlatılmış. Sadece kısa bir an için görünecek olan mafya üyeleri bile birbirlerinden çok ayrı detaylarıyla yaşayan karakterler.
Derdi yeni bir dünya değil
Steven Brust, tasvir seven yazarlardan değil, orası kesin. Yarattığı dünya hakkında bize pek fazla ipucu vermiyor. Her iki kitapta da ne mimari, ne diyara özgü hayvanlar ne de ırklar detaylı şekilde anlatılmış. Belki de bu tür konular devam kitaplarında daha fazla vurgulanıyordur, dile kolay, aynı diyarda geçen 12 -Phoneix Muhafızları serisi de Dragaera’da geçiyor- kitaptan bahsediyoruz. Ama yazarımızın derdinin yeni bir dünya kurmak olmadığı açık aslında. O, anlatmak istediği öyküyü öne çıkaran yazarlara iyi bir örnek. Sadece öyküye hizmet edecek tasvirler yapıyor ve esas olarak ana karakterin iç dünyasına odaklanıyor. Yine de öykü devam ederken Dragaera’da dönüşümlü olarak yönetime gelen 17 ‘ailenin’ yaşadığını öğreniyoruz. Bu ailelerin isimlerini aldıkları fantastik hayvanlar, aile bireylerinin karakterlerini de belirliyor. Bazıları sinsi, bazdan çabuk öfkeleniyor, bazdan ölümüne doğrucu. (Bu etkilenmenin nedenleri daha sonra sürpriz bir şekilde anlaşılıyor ve açıkçası, oldukça ilginç bir öykü.) Bu diyarın bir diğer ayırt edici özelliği, ‘uygun şekilde’ öldürülenlerin gerektiğinde yeniden diriltilebilmesi. Cadılık ise Dragaera’da en az büyücülük kadar önemli bir güç. Elbette burada kastettiğimiz, cadılık kavramına Steven Brust’un kazandırdığı anlam. Fantezi edebiyatında kavramların olabildiğince özgür kullanıldığını unutmamak lazım.
Kaçırılmayacak bir deneyim
Kullanılan dil tek başına bir romanı okutmaya yetmez çoğu kez. Ama bir romanı okunmaz hale getirdiği çok görülür. Vlad Taltos kitaplarında son derece akıcı ve basit bir dil tercih edilmiş. Süslü cümleleri seven okurlar bundan memnun kalmayacaklar, tamam, ama çabuk okumayı sevenler için birebir. Steven Brust’un dile çok hakim olduğunu iddia etmek, aynı türü tercih etmiş Robert Jordan, Ursula K LeGuin, David Eddings gibi özenli yazarlara haksızlık olur. Ama kendisinin bir öyküyü sıkıcılığa kaçmadan anlatabildiğini teslim etmek lazım. Katilimiz (kahramanımız) Vlad ile besleme hayvanı Loiosh arasındaki zekice espriler bu anlatımın en güçlü yönlerinden biri. Bir romanda insanları gülümsetmek zor iştir, Steven Brust bunu pek çok kez ustalıkla başarıyor. Vurgulamadan geçemeyeceğim bir diğer nokta da karakterler arasındaki telepatik konuşmalar. Bazı bölümlerde diyalogların çoğunu oluşturan bu telepati, yer yer oldukça çarpıcı kullanılmış, özellikle Vlad ve sempatik yardımcısı Kragar arasındaki kimi muhabbetler size epey neşeli anlar vaat ediyor.
Yazarın alt metinlerde azınlık kimliğine karşı yerleşik önyargıları sorgulaması, Vlad Taltos romanlarının ayırt edici özelliklerinden. Bu yaklaşım pek çok diyalogda ve içsel konuşmalarda kendini hissettiriyor. Yazarın, babası gibi tanınmış bir Troçkist olması nedeniyle bu aslında çok da şaşırtıcı sayılmaz. Fantezinin en hoş taraflarından biri, gerçek dünyanın sorunlarını bizden tamamen uzak bir ortama taşıyarak, ‘daha net’ görmemizi sağlamaktır. En azından böylece anlatılanları savunmaya geçme ihtiyacı duymadan dinleyebiliriz. Kendinizi maceraya kaptırıp alt metinleri gözden kaçınmazsanız, tüm o koşturmaca ve kumpaslar içinde Steven Brust’un da bizimle paylaşmak istediği ciddi sorgulamalar olduğunu fark ediyorsunuz. Bu da onu okumanın daha ilginç bir deneyim haline gelmesini sağlıyor.
Toparlarsak; görkemli sahneler, çarpıcı bir dil, ilginç diyarlar ya da büyük bir hayal gücü bekliyorsanız, Vlad Taltos kitaplannda aradığınızı bulamayacaksınız. Bu kitaplar bir Yüzüklerin Efendisi ya da Zaman Çarkı değil. Ama Steven Brust, akıcı bir anlatıma önem veren, zekice entrikalardan hoşlanan ve ince esprileri sevenlere çok keyifli saatler vaat ediyor. Eğer polisiye kurguyu seviyorsanız, fantastik kurguya ilginiz olmasa bile bu kitaplardan tat alabilirisiniz. Her iki türe de meraklı olanlar için ise bence kaçırılmayacak bir deneyim.
Radikal Kitap – 27 Haziran 2003
Barış Müstecaplıoğlu
‘Vlad Taltos Maceraları’ olarak tanıtılan fantastik dizi, şimdilik dokuz kitaptan oluşuyor. Henüz ilk üç roman dilimize çevrildi, ama devamı da gelecek. Kahramanımız ise, ister inanın ister inanmayın, bir ‘kiralık katil’. Sadece kendisi olsa neyse, karısı, en yakın dostları ve iş arkadaşları da öyle. Hayır, yanlış okumadınız, yaklaşık 300 sayfalık bu romanlar boyunca tüm olayları eli kanlı katillerin gözünden seyredeceksiniz. Ama merak etmeyin, yazar kahramanını temize çıkarmaya uğraşmıyor. Sizden onu affetmenizi ya da hoş görmenizi de beklemiyor. Sadece onu anlamanızı istiyor.
Bir meslek olarak katillik
Kahramanımız Vlad Taltos, önyargılarla dolu bir diyarda yaşıyor ve azınlığın bir temsilcisi olarak, tüm hayatı boyunca diyarın baskın ırkı tarafından itilip kakılmış. Zaten bu yüzden ‘bir meslek olarak’ kiralık katilliği tercih etmiş. Böylece kendisini ve ırkını ezenlerden hıncını fazlasıyla alabiliyor. Üstüne üstlük, keyifle yaptığı bu işten para da kazanıyor.
İntikam hırsıyla yanan bir insan mutlu bir hayat için daha fazla ne isteyebilir ki! Romanın kurgusu büyük ölçüde bunun üzerine kurulu, tüm entrikalar, sürprizler bir yana, katilimizin tutkuları, korkulan, takıntıları bize çok yakından tanıtılıyor. Öykü bütünüyle birinci ağızdan anlatıldığı için, neredeyse bu aykırı kahraman ile özdeşleşiyorsunuz. Ama endişelenmeyin, özendirici bir üslup taşımıyor Vlad Taltos romanları. Hem Mario Puzo’nun ‘Baba’ romanları yüzünden kimsenin kötü yola düştüğünü duydunuz mu siz? Jhereg, kahramanımızın diyarına nam salmaya başladığı zamanlarda geçiyor. İkinci kitap olan Yendi ise daha eski bir tarihte yaşanmış olayları konu alıyor. (Bir dizi roman için zaman akışı oldukça ters, ama zaten Steven Brust okurunu şaşırtmayı seven yazarlardan.) Jhereg’te aksiyon bir fantastik kurgu romanı için şaşırtıcı derecede az. Buna karşılık sürprizler, kumpaslar ve psikolojik tahliller birbirini kovalıyor. Yendi ise daha hareketli bir öykü ve insanda fantastik kurgudan çok mafya romanı okuyor duygusu uyandırıyor. Ayrıca ilk kitapta es geçilmiş yan karakterler, Yendi’de gerçekten etkileyici anlatılmış. Sadece kısa bir an için görünecek olan mafya üyeleri bile birbirlerinden çok ayrı detaylarıyla yaşayan karakterler.
Derdi yeni bir dünya değil
Steven Brust, tasvir seven yazarlardan değil, orası kesin. Yarattığı dünya hakkında bize pek fazla ipucu vermiyor. Her iki kitapta da ne mimari, ne diyara özgü hayvanlar ne de ırklar detaylı şekilde anlatılmış. Belki de bu tür konular devam kitaplarında daha fazla vurgulanıyordur, dile kolay, aynı diyarda geçen 12 -Phoneix Muhafızları serisi de Dragaera’da geçiyor- kitaptan bahsediyoruz. Ama yazarımızın fantastik kurgu romanı için şaşırtıcı derecede az. Buna karşılık sürprizler, kumpaslar ve psikolojik tahliller birbirini kovalıyor. Yendi ise daha hareketli bir öykü ve insanda fantastik kurgudan çok mafya romanı okuyor duygusu uyandırıyor. Ayrıca ilk kitapta es geçilmiş yan karakterler, Yendi’de gerçekten etkileyici anlatılmış. Sadece kısa bir an için görünecek olan mafya üyeleri bile birbirlerinden çok ayrı detaylarıyla yaşayan karakterler.
Derdi yeni bir dünya değil
Steven Brust, tasvir seven yazarlardan değil, orası kesin. Yarattığı dünya hakkında bize pek fazla ipucu vermiyor. Her iki kitapta da ne mimari, ne diyara özgü hayvanlar ne de ırklar detaylı şekilde anlatılmış. Belki de bu tür konular devam kitaplarında daha fazla vurgulanıyordur, dile kolay, aynı diyarda geçen 12 -Phoneix Muhafızları serisi de Dragaera’da geçiyor- kitaptan bahsediyoruz. Ama yazarımızın derdinin yeni bir dünya kurmak olmadığı açık aslında. O, anlatmak istediği öyküyü öne çıkaran yazarlara iyi bir örnek. Sadece öyküye hizmet edecek tasvirler yapıyor ve esas olarak ana karakterin iç dünyasına odaklanıyor. Yine de öykü devam ederken Dragaera’da dönüşümlü olarak yönetime gelen 17 ‘ailenin’ yaşadığını öğreniyoruz. Bu ailelerin isimlerini aldıkları fantastik hayvanlar, aile bireylerinin karakterlerini de belirliyor. Bazıları sinsi, bazdan çabuk öfkeleniyor, bazdan ölümüne doğrucu. (Bu etkilenmenin nedenleri daha sonra sürpriz bir şekilde anlaşılıyor ve açıkçası, oldukça ilginç bir öykü.) Bu diyarın bir diğer ayırt edici özelliği, ‘uygun şekilde’ öldürülenlerin gerektiğinde yeniden diriltilebilmesi. Cadılık ise Dragaera’da en az büyücülük kadar önemli bir güç. Elbette burada kastettiğimiz, cadılık kavramına Steven Brust’un kazandırdığı anlam. Fantezi edebiyatında kavramların olabildiğince özgür kullanıldığını unutmamak lazım.
Kaçırılmayacak bir deneyim
Kullanılan dil tek başına bir romanı okutmaya yetmez çoğu kez. Ama bir romanı okunmaz hale getirdiği çok görülür. Vlad Taltos kitaplarında son derece akıcı ve basit bir dil tercih edilmiş. Süslü cümleleri seven okurlar bundan memnun kalmayacaklar, tamam, ama çabuk okumayı sevenler için birebir. Steven Brust’un dile çok hakim olduğunu iddia etmek, aynı türü tercih etmiş Robert Jordan, Ursula K LeGuin, David Eddings gibi özenli yazarlara haksızlık olur. Ama kendisinin bir öyküyü sıkıcılığa kaçmadan anlatabildiğini teslim etmek lazım. Katilimiz (kahramanımız) Vlad ile besleme hayvanı Loiosh arasındaki zekice espriler bu anlatımın en güçlü yönlerinden biri. Bir romanda insanları gülümsetmek zor iştir, Steven Brust bunu pek çok kez ustalıkla başarıyor. Vurgulamadan geçemeyeceğim bir diğer nokta da karakterler arasındaki telepatik konuşmalar. Bazı bölümlerde diyalogların çoğunu oluşturan bu telepati, yer yer oldukça çarpıcı kullanılmış, özellikle Vlad ve sempatik yardımcısı Kragar arasındaki kimi muhabbetler size epey neşeli anlar vaat ediyor.
Yazarın alt metinlerde azınlık kimliğine karşı yerleşik önyargıları sorgulaması, Vlad Taltos romanlarının ayırt edici özelliklerinden. Bu yaklaşım pek çok diyalogda ve içsel konuşmalarda kendini hissettiriyor. Yazarın, babası gibi tanınmış bir Troçkist olması nedeniyle bu aslında çok da şaşırtıcı sayılmaz. Fantezinin en hoş taraflarından biri, gerçek dünyanın sorunlarını bizden tamamen uzak bir ortama taşıyarak, ‘daha net’ görmemizi sağlamaktır. En azından böylece anlatılanları savunmaya geçme ihtiyacı duymadan dinleyebiliriz. Kendinizi maceraya kaptırıp alt metinleri gözden kaçınmazsanız, tüm o koşturmaca ve kumpaslar içinde Steven Brust’un da bizimle paylaşmak istediği ciddi sorgulamalar olduğunu fark ediyorsunuz. Bu da onu okumanın daha ilginç bir deneyim haline gelmesini sağlıyor.
Toparlarsak; görkemli sahneler, çarpıcı bir dil, ilginç diyarlar ya da büyük bir hayal gücü bekliyorsanız, Vlad Taltos kitaplannda aradığınızı bulamayacaksınız. Bu kitaplar bir Yüzüklerin Efendisi ya da Zaman Çarkı değil. Ama Steven Brust, akıcı bir anlatıma önem veren, zekice entrikalardan hoşlanan ve ince esprileri sevenlere çok keyifli saatler vaat ediyor. Eğer polisiye kurguyu seviyorsanız, fantastik kurguya ilginiz olmasa bile bu kitaplardan tat alabilirisiniz. Her iki türe de meraklı olanlar için ise bence kaçırılmayacak bir deneyim.
Radikal Kitap – 27 Haziran 2003
Barış Müstecaplıoğlu