Bir Kalem Tabibi:Hüsrev Hatemi/Senem Gezeroğlu

Efsunkar

Bayan Üye

Kalbin ve kalemin tek noktada kesiştiği isimdir Hüsrev Hatemi... Ne zaman bir sayfaya Hatemi’ye ait o samimî, o derin ve o nev’i şahsına münhasır şiirlerden, yazılardan biri düşse, elinde kalemiyle ruhları iyileştiren o müstesnâ edebiyatçı beliriyor sahifenin baş köşesinde... Doktor kimliği ve elinde neşteriyle bedenleri iyileştiren Hatemi, yazar hüviyeti ve elinde kalemi ile ruhlara ve kalplere de şifâ sunuyor sanki... Öyle ki, sevgiyle yoğrulmuş satırlar aşkla dökülüyor Hatemi’nin yüreğinden:

Sen varsan ey yâr, ümit de var
Gözlerinde gizi güzelliğin,
Aman saklı kalsın saklamalısın,
Sarıp sarmalayıp sandıklamalısın.

Hüsrev Hatemi, gerek şiirlerine gerekse nesirlerine zengin birikimini, derin ilmini, engin hissiyatını ve nâzenin aşklarını yansıtıyor. Dîvan ve Halk edebiyatı bilgisiyle, tarih şuuru ve ilmiyle, tasavvufa meyyal kalbiyle, üstün mizah yeteneğiyle, fikir ve his âlemindeki sohbetleriyle geniş bir okur yelpazesine hitap eden Hatemi, ahlâkî, samimî, edebî ve efendi kişiliğiyle de okurlarının, dostlarının yoğun sevgisine mazhar oluyor.

Hatemi, şiir anlayışını “Tapu Sicil Muhafızı” adlı şiirinde şöyle dile getiriyor:

“Benim şiirim tüfeğidir kavgamın”
Diye kükreyerek,
Zehir zemberek
Bu şiire başlamanın özlemiyle öleceğim;
Ama neyleyim ki ellerim,
Yedeksubay eğitimi dışında
Görmedi tüfek.
Benim şiirim ne tüfektir...
Ne kelebek.
Ne de hayal ülkesinin narin bir kızıdr;
O, gözlüklü ve siyah kolluklu
Bir tapu sicil muhafızıdır ki,
Eski günler ve anıların
Tapularını saklar.

Şairin şiiri ne bir tüfektir ne de bir kelebek... Ne kavgacı ve slogancı şiire merak besliyor ne de ağır duygu yüklü aşk şiirlerine... Hatemi kendi tarzı ve çizgisiyle kendi şiirini yazıyor. Dîvan ve Halk edebiyatının temelleri üzerine özgün binalar inşâ eden Hatemi, kendine has tarzı ile göz dolduruyor. Misâl olarak, Hatemi’nin “Geceler ve Hayalin” adlı şiiri... Dîvan Edebiyatınınn imgelerini günümüze taşınmış ve günümüz şiir anlayışıyla modernize edilmiş bu şiirin tılsımı daha ilk okuyuşta mazmun bakımından okuyanı yüzyıllar öncesine sürüklüyor:

Gündüz sende dinlenen hayalin
Yol ve gece korkusu bilmeden,

Bana gelir, geceleyin;
Bu böyle sürecek senden habersiz,
Günlerin sona erdiği gece
Hayalin beni bulamayacak;
Gece yolcusu bütün hayallerin
İstanbul sorumlusu Yahya Efendi’yi
Çarşamba semtinde arayarak,
Gözlerime ne olduğunu soracak.

Şair, şiirinde, geceleri ve hayâli... Ve sevgiliyi dile getiriyor.. Şiirinde andığı Şeyhülislâm Yahya Efendi ise boşuna değil elbet... Şiiri dikkatle okuyanların ve Dîvan bilgisine sahip insanların aklına Yahya Efendi’ye âit şu beyit geliyor:

Bîm-i reh bilmez, şeb-i tarîkde tenhâ gelir
Senden ey mehrû, hayâlin bana bî-pervâ gelir

(Gece korkusu bilmeyen hayâlin, ey ay yüzlü güzel, seni umursamadan bana karanlık gecede tek başına gelir.)

Hekimlikte ehil olduğu kadar edîblikte de kıymetli, kudretli bir mevkiye sahip olan Hatemi geniş kültürü ile muhatabını kendine hayran bırakıyor. Bilhassa samimî sohbetiyle ve sohbetlerinden süzülen sıcak muhabbetiyle okuyanı ve dinleyeni sağlam zincirlerle kelimelerine, cümlelerine bağlayan kalem ve kelâm üstadı, konuşmalarını süsleyen hoş nükteleriyle dikkatleri çekiyor.

Mehmet Nuri Yardım, Nevhayat Tulay Gouwy’nin hazırlamış olduğu “Hüsrev Hatemi’den Unutulmaz Nükteler” adlı kitaptaki birbirinden güzel nüktelerden bahsediyor. Bunlardan bir tanesi ise şöyle:

Hüsrev Hatemi, Galata Mevlevihanesi’ne sıklıkla yaptığı ziyaretlerin birinde bir genç öğretmenle tanışır. Bu Bey, Hüsrev Hatemi’ye “Nail dedemize e-mail adresinizi vermemi ister misiniz?” diyerek bir not defteri uzatır. Hüsrev Hatemi sorar:

--Nail Bey’in internete ilgisi var mı?
Bu soruya olumlu cevap alınca, uzatılan deftere şu mısraları yazar:

Mâil-i e-mail olan Nail Dede
Asr-ı internette de fail Dede
Lafz-i Mevlânâ ile kail Dede
Olmasın hiç gayreti zail Dede
(e-mail haberleşmesine meyl eden Nail Dede... İnternet çağında da eylemli Dede... Mevlânâ dilinden konuşan ve Mevlânâ’yı anan Dede... Bu Dedenin çabaları ve atılımı hiç ortadan kalkmasın.)

Hatemi’nin sohbet esnasında âniden yaptığı nükteler, ince sözler yahut beyit ve dörtlük şeklindeki hikmetli şakalar, kıymetli hazırcevaplar edebiyatçımızın zekâsını, hâfızasını, kelime dünyasını zevkli ve renkli üslûbuyla beraber ortaya koyuyor. Hatemi’nin nükteleri zekice kelime oyunlarının, şahsî ve beşerî tenkitlerin, önemli ve ciddi tespitlerin yegâne menzili oluyor. Yazarımızın bu nüktedan kişiliği, aynı zamanda köklü mizah edebiyatımızın da kulaklarını çınlatıyor.

En sıradan anları dahi kendi üslûbunun sıcaklığında eriten ve şiirselleştirerek edebî ve ebedî bir hüviyete büründüren Hatemi, yalın söyleyişi kısa cümleleri ve etkili ifâdesi ile muhtevâya hâkim olduğu kadar şekle ve dile hükmettiğini de ispatlamış oluyor.

Güçlüydü günahlar, güçlüydü peygamberler
Tanrım, biz ne kadar da güçsüz kaldık...
Veliler, ıztırapların çocuklarıydı,
Biz ıztıraptan da, zevkten de, senden de öksüz kaldık.

Edebiyatçıyı, en iyi kalbinin çocukları biliyor.. Bir dua gibi kalpten çıkıp tüm dünyaya süzülen eser, yine yazarın kalbine düşüyor. Hüsrev Hatemi’yi de yine en iyi kendi eserleri anlatıyor. Okunur ve nesilden nesile aktarılır umuduyla vesselâm...

Senem Gezeroğlu
 
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst