Єƒѕαηє
Kayıtlı Üye
Bir Garip Adam
…
Suyun akışı gibi gelirdi.
Öyle usulca,derinden, gizemli…O geldiğinde bayram ederdim ;çünkü, aydınlık,neş’e,ümit,
sevinç gibi içimi ısıtan tüm kelimeleri de beraberinde getirirdi.Onunla hemhal iken elem ve keder buhar olur uçar,yalnız muhabbet kalırdı,yalnız muhabbet…Bazen sorardım ona, böyle iç açan,yürek ferahlatan halini nasıl kazandığını.Tebessüm ederdi sade.Onun gülümsemesi beni daha da ferahlatır,bulutların üzerindeymişçesine hafiflerdim.
Elli-altmıs yaşlarında, orta boylu, kır sakallıydı.Çoğunlukla beyaz renkli rahat giyimiyle çabuk ve sık adımlarla yürürdü.Onun yürüyüşünü de severdim.Sanki bir noktaya odaklanmış gibi seri atardı adımlarını ve gözlerini çok sakınırdı.Her zaman güzel kokular sürünür,temizliğine çok dikkat ederdi.
…
O gelinceye kadar pek donuktu buraları.
Burası küçük bir kasabadır hemşerim.Bu kırtasiye dükkanı da babamdan miras.Aslında,hani ne derler, pek işim yoktu kitapla. Ama o buraya geldiğinde bir–iki kitaba bakarak söze başlayınca, deme gitsin…Koyulaştıkça koyulaştı sohbet.Bilmediğimiz,görmediğimiz diyarlardan başladı ; ara ara şiir de okudu. « Emmi,dedim. « Sen gel böyle her zaman,bir çayımızı iç. » « Olur evlat » dedi.Gel zaman git zaman tiryakisi oldum sohbetlerinin.Sadece ben mi, Bakkal Eşref, Sucukçu Halit -tost yapar satar ;ama, biz ona öyle deriz-Tornacı Hüseyin,Kahveci Halim…Hepimizi buraya toplar,ağzından bal damlar gibi konuşurdu. Şööyle bir açışı vardı Envaru’l-Aşıkin’i…Kara Davut da okurdu bazen. Bir zaman sonra « Madem kitapçıya geliyorsunuz, sulu dereden susuz gitmek olur mu ? » dedi. Elimize tutuşturduğu hikayelerle alıştırdı bizi okumaya.Aaah, ne güzel günlerdi ! Hala haftada bir kez toplanır, buluşuruz. Ama o, o başkaydı.
…
En son borcunu kapattıydı.
« Acelesi yok » dedim. « Sonra verirsin » dedim.Kaşlarını kaldırıp « Olmaz » dedi.Meğer hadiste mi geçermiş, Kur’an’da mı ; imansızlık da borç da pek fenaymış.Zaten aldığı neydi ki ! Veresiyeyi de sevmediğimi de bilirdi hani. Emme müşteri bu, naapcen ? « Kendini zora sokma « deyiversem duvara astığım yazıyı gösterir, « Bak orada ne yazıyor Eşref ? » derdi.
« İsteme benden veresiye,
Dost kalalım ölesiye »
…
Duydum ki maaşı varmış, üç ayda bir şehre iner,pankadan çekermiş.Yoksulu,dulu gözetir, açları doyururmuş.Artık kendisine ne kalırsa…Garip adamdı vesselam.
…
O karışmış bir yerlere.
Irmızanlar’ın Hatçagil’deydim.Camdan bakıyodum dışarı.O da ordan geçermiş.Ekmek-Kur’an çarpsın gördüm.Valla da billa da…Aha bak, galbim nasıl küt küt atıyo gene.Ayakları yere değmiyodu, havada gidiyodu…Ermişti,ermiş.Yalanım vaasa iki gözüm önüme aksın. Hatça’yı ünledim, « Gız
Hatça »dedim. « Ne var,nöörüyon ? » dedi,goştu geldi. « Hele bak,dedim. « Anaaaa ! » dedi Hatça da.Dili tutuldu,iki gün gonuşamadı.Karışmış o karışmış.
…
Dağ-bayır gezerdi,yalnız adamdı.
Çobanlık zordur abi,hayvanı alacan,gezdirdiğin yeri bilecen,muzurluk yapanı terbiye edecen…Emme ben severim çobanlığı, şenliği çoktur. Yamaca oturuverirsin, yel de püfür püfür esti mi, değme keyfime ! Çiçeklerle gonuşurum, guzuların gözlerinden öperim,itin dilinden anlarım gayrı. Haa, onu diyecem işte, gezerdi buralarda.Bazen yaren olurduk ; türkü söylerdim ya, dinlerdi beni…Irlamaz boyundaki yatıra gider,okurdu.Emme öyle üç gulhü,bir elham değil ; uzun uzun okur,dua eder,ağlardı.Ipıslak olurdu sakalı.Birgün dedim ki « Emmi,senin çoluğun çocuğun yok mu ?Ne ider,ne işlersin ?"Var,dedi.Büyük şehirde bir gızı,bir oğlu varmış ; torunları da varmış.Giderdi ara sıra.Yenge rahmetli olalı çok olmuş.Burayı pek severdi.Namazını gılar, secdeden galkmak bilmezdi.Bana da öğretirdi birşeyler.Okula gitmedim ya ; okumayı da ondan öğrendim.Allah rahmet eylesin,eyi adamdı.
…
…
Suyun akışı gibi gitti.
Kimseye yük olmadan, kimseyi üzmeden.Onun gelişini sevdiğim gibi, gidişini de sevdim.Yatağında yüzü kireç gibi renksiz ve solukken bile gülümsüyordu. « Evladım,dedi. « Birikmiş parayı ne yapacağını biliyorsun, önce Allah’a, sonra sana emanet » Oğluna,kızına bile haber vermeye fırsat bırakmadan aniden gitti.Öyle telaşsız,rahat ve huzurluydu.Sabah bir fenalık gelir gibi olmuş,küçük bekar odasında istirahate çekilmiş.Tornacı Hüseyin haber edince bir koşu gelmiştim.Beni görünce « Miadım doldu galiba yavrum » dedi.Başucunda Kur’an okuyordum.Gozlerini aralayıp birşeyler fısıldadı.Anlamak için üzerine eğildim ;ama,anlayamadım.Başı hafifçe yana kaydı.Öyle sakin, mutmain gitti.Tebessümle gitti.
…
Suyun akışı gibi gelirdi.
Öyle usulca,derinden, gizemli…O geldiğinde bayram ederdim ;çünkü, aydınlık,neş’e,ümit,
sevinç gibi içimi ısıtan tüm kelimeleri de beraberinde getirirdi.Onunla hemhal iken elem ve keder buhar olur uçar,yalnız muhabbet kalırdı,yalnız muhabbet…Bazen sorardım ona, böyle iç açan,yürek ferahlatan halini nasıl kazandığını.Tebessüm ederdi sade.Onun gülümsemesi beni daha da ferahlatır,bulutların üzerindeymişçesine hafiflerdim.
Elli-altmıs yaşlarında, orta boylu, kır sakallıydı.Çoğunlukla beyaz renkli rahat giyimiyle çabuk ve sık adımlarla yürürdü.Onun yürüyüşünü de severdim.Sanki bir noktaya odaklanmış gibi seri atardı adımlarını ve gözlerini çok sakınırdı.Her zaman güzel kokular sürünür,temizliğine çok dikkat ederdi.
…
O gelinceye kadar pek donuktu buraları.
Burası küçük bir kasabadır hemşerim.Bu kırtasiye dükkanı da babamdan miras.Aslında,hani ne derler, pek işim yoktu kitapla. Ama o buraya geldiğinde bir–iki kitaba bakarak söze başlayınca, deme gitsin…Koyulaştıkça koyulaştı sohbet.Bilmediğimiz,görmediğimiz diyarlardan başladı ; ara ara şiir de okudu. « Emmi,dedim. « Sen gel böyle her zaman,bir çayımızı iç. » « Olur evlat » dedi.Gel zaman git zaman tiryakisi oldum sohbetlerinin.Sadece ben mi, Bakkal Eşref, Sucukçu Halit -tost yapar satar ;ama, biz ona öyle deriz-Tornacı Hüseyin,Kahveci Halim…Hepimizi buraya toplar,ağzından bal damlar gibi konuşurdu. Şööyle bir açışı vardı Envaru’l-Aşıkin’i…Kara Davut da okurdu bazen. Bir zaman sonra « Madem kitapçıya geliyorsunuz, sulu dereden susuz gitmek olur mu ? » dedi. Elimize tutuşturduğu hikayelerle alıştırdı bizi okumaya.Aaah, ne güzel günlerdi ! Hala haftada bir kez toplanır, buluşuruz. Ama o, o başkaydı.
…
En son borcunu kapattıydı.
« Acelesi yok » dedim. « Sonra verirsin » dedim.Kaşlarını kaldırıp « Olmaz » dedi.Meğer hadiste mi geçermiş, Kur’an’da mı ; imansızlık da borç da pek fenaymış.Zaten aldığı neydi ki ! Veresiyeyi de sevmediğimi de bilirdi hani. Emme müşteri bu, naapcen ? « Kendini zora sokma « deyiversem duvara astığım yazıyı gösterir, « Bak orada ne yazıyor Eşref ? » derdi.
« İsteme benden veresiye,
Dost kalalım ölesiye »
…
Duydum ki maaşı varmış, üç ayda bir şehre iner,pankadan çekermiş.Yoksulu,dulu gözetir, açları doyururmuş.Artık kendisine ne kalırsa…Garip adamdı vesselam.
…
O karışmış bir yerlere.
Irmızanlar’ın Hatçagil’deydim.Camdan bakıyodum dışarı.O da ordan geçermiş.Ekmek-Kur’an çarpsın gördüm.Valla da billa da…Aha bak, galbim nasıl küt küt atıyo gene.Ayakları yere değmiyodu, havada gidiyodu…Ermişti,ermiş.Yalanım vaasa iki gözüm önüme aksın. Hatça’yı ünledim, « Gız
Hatça »dedim. « Ne var,nöörüyon ? » dedi,goştu geldi. « Hele bak,dedim. « Anaaaa ! » dedi Hatça da.Dili tutuldu,iki gün gonuşamadı.Karışmış o karışmış.
…
Dağ-bayır gezerdi,yalnız adamdı.
Çobanlık zordur abi,hayvanı alacan,gezdirdiğin yeri bilecen,muzurluk yapanı terbiye edecen…Emme ben severim çobanlığı, şenliği çoktur. Yamaca oturuverirsin, yel de püfür püfür esti mi, değme keyfime ! Çiçeklerle gonuşurum, guzuların gözlerinden öperim,itin dilinden anlarım gayrı. Haa, onu diyecem işte, gezerdi buralarda.Bazen yaren olurduk ; türkü söylerdim ya, dinlerdi beni…Irlamaz boyundaki yatıra gider,okurdu.Emme öyle üç gulhü,bir elham değil ; uzun uzun okur,dua eder,ağlardı.Ipıslak olurdu sakalı.Birgün dedim ki « Emmi,senin çoluğun çocuğun yok mu ?Ne ider,ne işlersin ?"Var,dedi.Büyük şehirde bir gızı,bir oğlu varmış ; torunları da varmış.Giderdi ara sıra.Yenge rahmetli olalı çok olmuş.Burayı pek severdi.Namazını gılar, secdeden galkmak bilmezdi.Bana da öğretirdi birşeyler.Okula gitmedim ya ; okumayı da ondan öğrendim.Allah rahmet eylesin,eyi adamdı.
…
…
Suyun akışı gibi gitti.
Kimseye yük olmadan, kimseyi üzmeden.Onun gelişini sevdiğim gibi, gidişini de sevdim.Yatağında yüzü kireç gibi renksiz ve solukken bile gülümsüyordu. « Evladım,dedi. « Birikmiş parayı ne yapacağını biliyorsun, önce Allah’a, sonra sana emanet » Oğluna,kızına bile haber vermeye fırsat bırakmadan aniden gitti.Öyle telaşsız,rahat ve huzurluydu.Sabah bir fenalık gelir gibi olmuş,küçük bekar odasında istirahate çekilmiş.Tornacı Hüseyin haber edince bir koşu gelmiştim.Beni görünce « Miadım doldu galiba yavrum » dedi.Başucunda Kur’an okuyordum.Gozlerini aralayıp birşeyler fısıldadı.Anlamak için üzerine eğildim ;ama,anlayamadım.Başı hafifçe yana kaydı.Öyle sakin, mutmain gitti.Tebessümle gitti.