Bilinip-Tanınma Kavramı

ashli

Bayan Üye
Giriş

Bilinip Tanınma kavramı, Rus asıllı Fransız filozof Alexandre Kojève(Aleksandr Vladimiroviç Kojevnikov)nin (1902 Moskova-1968 Brüksel) Hegel felsefesi üzerine yaptığı yorumlardan biridir. Bu yorumu Kojève şu sözlerle dile getirmektedir: "(...) İnsan ancak, kendisini bir başka insana kabul ettirmek, onun tarafından bilinip-tanınmasını sağlamak istediği ölçüde insansaldır. Başlangıçta, başkası tarafından gerçekten bilinip-tanınmadığı sürece, onun eyleminin amacı bu başkasıdır; insansal değeri ve gerçekliği, bu başkasına dayanır, bu başkası tarafından bilinip-tanınmaya dayanır, hayatının anlamı bu başkasında yoğunlaşmıştır..."

Kojève, bilinip-tanınma yorumunu, Hegel Felsefesine Giriş (Introduction â la lecture de Hegel) adlı yapıtının VII. bölümü olan Tinin Fenomenolojisinin İlk Altı Bölümünün Özeti" ve "Efendi ve Köle Diyalektiği" konusunu işlediği VIII. bölümde ele almaktadır. Bu yapıt, Selahattin Hilav çevirisiyle Yapı Kredi Yayınları'nca 2000 yılında Türkçe'ye kazandırılmıştır. 280 sayfalık kitabın birinci bölümünde Hilav, Kojève'nin Hegel üzerine yorumuna yer vermektedir.

1. Bilinip-Tanınmanın Kökeni: Ben


"Ben" araştırması, Kojève felsefesinin bilinip-tanınma görüşünün temel araştırmasını oluşturmaktadır. Ona göre insan, kendinin bilincidir ve kendinin bilincindedir. Aynı zamanda, insansal gerçekliğin ve saygınlığının da bilincindedir ve bundan ötürü, kendi varlığı hakkındaki basit duygu olan, "kendinin duygusu"nun düzeyini aşamayan hayvandan özce de farklıdır. İnsan, ilk olarak, kendisine ilişkin bilinci, "Ben" dediği an edinir. Kojève, Descartes'in "ben neyim?" sorusuna, "Ben, düşünen bir varlığım" biçiminde verdiği yanıttan Hegel'in hiç de tatmin olmadığını vurgular. Ona göre, "düşünüyorum"dan yola çıkan Descartes, bu ifadedeki "um"u ön plana almış "Ben"i tamamen ihmal edip, dikkatini yalnızca "düşünüyor" üzerinde yoğunlaştırmıştır. Oysa, "Ben" özseldir. Çünkü, insan ve dolayısıyla felsefe, sadece bilinç değil, her şeyden önce kendinin bilincidir. İnsan sadece düşünen, yani varlığı, Logos'la, bir anlamı olan sözcüklerden oluşan söylemle açığa vuran bir varlık değildir.

Kojève için düşünüyorum daki um'u yani "Ben'i açığa vuran öznenin ne olduğunu bilmek önemlidir. O, bundan sonraki araştırmasını kendinin bilinci ya da insanın varoluşsu temeli üzerinde yoğunlaştıracaktır. Ona göre, "seyreden insan", seyrettiği şey tarafından emilmiştir ve bilen özne de, bilinen nesne içinde kendini kaybetmiştir. Seyrediş, nesneyi açığa çıkarır ama özneyi açığa çıkarmaz. Çünkü, bilme ediminde kendini gösteren şey özne değil nesnedir. Kişi bir şeyi dikkatle seyrettiğinde, seyrettiği o şeye dalıp gider. Böylece bu edimiyle kişi, kendini unutmakta, seyredilen şeyden başkasını ve kendi "Ben"ini düşünmemektedir. O, belki seyrettiği şeyin bilincinde ancak kendinin bilincinde değildir.

Seyrettiği nesneye dalıp gitmiş olan insan, bir istekle, örneğin yeme isteğiyle kendisine gelebilir. Bir varlığı, "Ben" olarak oluşturan ve onu "Ben" olarak açığa vuran, onun bilinçli isteğidir. Hakiki bilgide, kendisi tarafından kendisine, açığa vurulmuş olan varlığı, nesneden farklı olarak ona karşıt bir özne tarafından bir özneye açığa vurulmuş bir nesne haline getiren şey de istektir. İnsan, kendisinin isteğinde ve isteğiyle, daha doğrusu isteği olması bakımından bir Ben olarak, Ben-olmayandan özce farklı ve Ben olmayana radikal biçimde karşıt Ben olarak kendini, hem kendine hem de başkasına gösterir.

Ben, artık bir isteğin Ben'idir ya da "istek Ben"idir. Kojève'e göre insan bir şeyi ne kadar dalıp gidecek biçimde seyretse de, istek doğduğunda, hemen kendisine çağrılmış olmaktadır. Seyrettiği şey kadar olmayan insan, kendisini ve seyredişinin de varolduğunu, kendisinin seyrettiği şey olmadığını fark etmektedir. Nesne olmadığının bilincine varan insan, nesneyi bir dış gerçeklik olarak görecektir. Kojève?e göre kendisinin bilincine varan insan için istek ön koşuldur. İnsansal gerçeklik, biyolojik bir gerçeklik, hayvansal bir canlılık içinde meydana gelebilir ve varlığını sürdürebilir. Ne var ki hayvansal istek, kendinin bilincinin zorunlu koşulu olsa da, yeterli koşulu değildir. Hayvansal istek tek başına, ancak kendinin duygusunu meydana getirebilir.


2. Hayvansal İstekten İnsansal İsteğe

Kojève, hayvansal istek ile insansal istek arasında ayırım yapar. Hayvansal istek, örneğin açlık ve ondan kaynaklanan eylem, verilmiş doğal varlığı olumsuzlar, tahrip eder. Hayvan, bu varlığı olumsuzlayarak, değişikliğe uğratarak, kendinin kılarak onun üzerine yükselir. Hegel?e göre hayvan bitkiyi yiyerek bitki üzerindeki üstünlüğünü gerçekleştirir ve açığa vurur. Ama hayvan beslenirken onlara bağımlıdır, dolayısıyla onları gerçekten aşmayı başaramaz. Genel olarak biyolojik istekle kendini açığa vuran aç gözlü boşluk -ya da Ben- kendini ancak doğal ve biyolojik bir içerikle, bu istekten kaynaklanan biyolojik eylem sayesinde doldurur. Demek ki, bu isteğin doyuma ulaşmasıyla gerçekleşen Ben, ya da "sözde Ben" biyolojiktir. Hayvan, hayvansal isteğinde olumsuzlanır ve doğanın üstüne bu isteğin doyuma ulaştığı anda, yine doğanın içine düşmek için yükselir. Bundan ötürü hayvan ancak "kendisinin duygusu"na ulaşabilir ancak "kendinin bilinci"ne ulaşamaz, yani kendisinden söz edemez ve "Ben" olamaz. Bunun nedeni, hayvanın verilmiş varlık, vücut varlık olarak kendisini aşamaması, kendine geri dönmek için kendinin üzerine yükselememesi, kendisini seyredememesi için kendisiyle arasında mesafe koyamamasıdır. Kojève'e göre, istekten dolayı oluşmuş olan eylem, yalnızca isteği gidermeye yönelir. Bu durum, istenen nesnenin olumsuzlanmasıyla, tahrip edilip en azından dönüşüme uğratılmasıyla gerçekleştirilir. "Her eylem" der Kojève, "olumsuzlayıcıdır".

İnsan, hayvandan farklı olarak kendinin bilincine ulaşabilmesi için isteğin, doğal olmayan nesneye yönelmesi ve kendinin bilinci oluşması için verilmiş varlık olan "Kendi"yi aşması gerekir. Hegel'e göre bunun gerçekleşmesi, insan ancak verilmiş bir varlığa değil de, bir varlık olmayana yöneldiğinde söz konusu olur. Varlığı istemek, kendini bu varlıkla doldurmak, kendini ona kul etmek, varlık olmayanı istemek ise, kendini varlıktan bağımsızlaştırmak, kendi özerkliğini, özgürlüğünü gerçekleştirmek demektir. Demek ki, insanın oluşması için isteğin bir varlık olmayana, yani bir başka isteğe, bir başka aç gözlü boşluğa, bir başka Ben'e yönelmesi gerekir. İstek, bir başka isteğe yönelmiş olmak koşuluyla insansaldır, insanlaştırıcıdır, insan oluşturucudur.

Kojève, insansal istekten, beslenen Ben'in kendisini, isteğin yaratılmasıyla isteğin doyuma ulaşmasını anlar. Söz konusu Ben, şöyle dile getirilir: "Ne ise (statik ve verilmiş varlık olarak, doğal varlık olarak, "doğuştan gelen karakter" olarak ne ise) o olmamak ve ne değilse o olmak (yani, değişme ve oluşma olmak). Böylece bu Ben, kendinin öz eseri olacaktır: (geçmişte) olduğunun (olduğu halin), (şimdide) olumsuzlanmasıyla ne olduysa (ne haline geldiyse) (gelecekte) o olacaktır ve bu olumsuzlamada, ne olacağı göz önünde tutularak gerçekleşmiş aşma edimidir (...) Ve kendinin bilinci olarak, kendisine ve başkalarına kendini açığa vuran da bu Bendir ve sadece bu Bendir".

Kojève'nin açıklamalarından da anlaşılacağı gibi hayvansal istek, insansal istekten farklıdır. Ama insansal isteğin varolabilmesi için hayvansal isteğin de olması gerekir. Kendinin bilincinin kendinin duygusundan doğabilmesi ve insansal gerçekliğin hayvansal gerçeklik içinde ortaya çıkabilmesi için, hayvansal gerçekliğin özsel olarak çoğul olması gerekir. Bu nokta, insansal gerçekliğin toplumsal bir gerçeklikten başka bir şey olmamasını sonuç olarak doğurmaktadır.

Kojevenin toplum tasarımı, insansal istek görüşü ile yakından ilişkilidir: "Sürünün bir toplum haline gelmesi için, isteklerin çoğulluğu yetmez sadece; sürünün üyelerinden her birinin isteklerinin, öteki üyelerin isteklerine de yönelmesi ya da yönelebilmesi_ gerekir. İnsansal gerçeklik eğer bir toplumsal gerçeklikse, toplum ancak, istek olarak birbirlerini isteyen isteklerin topluluğu olarak insansaldır".


3. Bilinip-Tanınma Olarak Köle ve Efendi Diyalektiği

Kojève, köle ve efendi arasındaki ilişkiyi, insansal ve hayvansal istekler arasındaki özce farklı olan değer anlayışı temelinde açıklamaktadır. Ona göre, hayvan için en yüksek değer, hayvansal hayatıdır. Hayvanın bütün istekleri, hayatını korumaya ilişkin isteğine bağlıdır. İnsan isteğin, bu korunma isteğine üstün gelmesi gerekir. Yani insan insansal varlığını, ancak insansal isteğine bağlı olarak, hayvansal hayatını tehlikeye atarsa ortaya koyabilir. Kojève düşüncelerini şöyle dile getirmektedir: "İnsan, insansal isteğini, yani bir başka isteğe yönelen isteğini doyuma ulaştırmak için hayatını tehlikeye atarak insansal olduğunu ortaya koyar". O, bir isteği istememenin kendini bu isteğin istediği değerin yerine koymayı istemek olduğunu düşünmektedir. Çünkü, bu yerine koyma söz konusu değilse, isteğin kendisi değil, değer ya da istenen nesne istenmiş olacaktır. Demek ki, bir başkasının isteğini istemek, aslında, insanın kendi değerinin ya da temsil ettiği değerinin, bir başkası tarafından istenen değer olmasını istemektedir. İnsan, değerini, başkasının kendi değeri gibi "bilip-tanıması"nı, kendisini özerk bir değer olarak "bilip-tanıması"nı istemektedir.

Kojève, insansal isteğin "bilinip-tanınma" isteğine bağlı olduğunu düşünmektedir. Hayatı tehlikeye atma, bilinip-tanınma isteğine bağlı olan bir tehlikeye atmadır. İnsan, prestij için ölümüne bir mücadeleye girişebilme olanağını kullanır. İnsan, bu mücadele sayesinde vardır. İnsansal varlık, bir başka isteğe yönelik isteğe bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla insansal varlık da ancak, bu isteklerden ikisi karşı karşıya gelince, kendini ortaya çıkarabilmektedir. Böylece istek duyan iki varlıktan her biri, kendi doyumunun peşinden sonuna kadar gitmeye hazırdır. "Öteki" tarafından bilip-tanımasını?? sağlamak, insanın kendini ötekine en yüksek değer olarak kabul ettirmek için hayatını tehlikeye atmaya ve dolayısıyla ötekinin de hayatını tehlikeye sokmaya hazırdır. İki insanın karşı karşıya gelmesi ölümüne bir mücadeleyi beraberinde getirir.

Kojève, insanın kendini açığa vurabilmesi için özce farklı iki insansal davranışın olması gerektiğini vurgular ve iki insanın birbirleriyle katıksız bir prestij mücadelesine giriştiğini düşünür. Mücadelede, iki hasmın ya da hasımlardan birinin ölmesi "bilinip-tanınmayı" olanaksız hale getirir. Çünkü, insansal isteğin olmasının koşulu olan, isteğin yöneleceği varlık ortadan kalmış olmaktadır. Mücadeleden sonra ayakta kalan, ölmüş olan tarafından bilinip-tanınamayacağı için insanlığı içinde kendini gerçekleştirememektedir. İnsansal gerçekliğin bilinip-tanınmış gerçeklik olarak kendini ortaya çıkarabilmesi için, iki hasmın da mücadeleden sonra hayatta kalması gereklidir. Verilen bu mücadelede, hasımlardan biri, hayatını tehlikeye atmaktan vazgeçtiği için kendi isteğini bir kenara bırakacak ve ötekinin isteğini doyuma ulaştırmak durumunda kalacaktır: "Ötekini (hasmını), onun tarafından bilinip-tanınmaksızın bilip-tanımak, onu efendi olarak bilip-tanımak ve kendini efendinin kölesi olarak bilip-tanımak ve tanıtmak zorundadır. Kojève'e göre, efendinin ve kölenin ortaya çıkışıyla sonuçlanan bu ilk mücadele, efendi ile köle arasındaki karşıtlığın ortadan kalktığı, kölesi olmayan efendinin efendi olmaktan çıkacağı, efendi olmadığı için de kölenin kölelikten kurtulacağı zamana kadar gitmekte ve tarih sona ermektedir. Ona göre, iki insan, ilk olarak karşı karşıya geldiklerinde, birisi ötekini özerk bir değer temsil eden ve kendinin bilincinde olan bir varlık olarak değil, yok edilmesi gereken tehlikeli bir düşman olarak görmektedir. Bu iki kişiden her biri, hiç kuşkusuz kendisinin varlığından öznel olarak emin, ama ötekinin böyle bir varlığı olduğundan emin olmadığından kendisine ilişkin öznel kesinliği bir hakikate sahip değildir. Öznel kesinlik olarak kendisini bilip-tanıyan insanın bu gerçekliğinin Başkası tarafından bilinip-tanınma isteği, öznelerarası (intersubjektif) alanı oluşturmaktadır.

Kojève, bir başka insanla karşılaşan insanın, kendisine, mutlak bir değer ve gerçeklik atfettiğini düşünür. Ancak bu yalnızca bir bilme olmadığından öznel bir gerçekliktir. Kişi, kendisine hayali bir değer atfedebilir, fikri yanlış olabilir. Bu fikrin hakikat olması için kendisinden başka gerçeklikler içinde olan düşünceye ihtiyaç vardır. İnsanın tam anlamıyla insan olabilmesi için kendi hakkında benimsediği fikri başkalarına da kabul ettirmesi kendini başkaları tarafından bilinip-tanınmayı sağlaması gerekmektedir.

H.HALUK ERDEM
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dalı

 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst