Bilinçsiz 15 Yıl

meridyen2

Kayıtlı Üye
"BİLİNÇSİZ" 15 YIL

Her insan gün içinde belli bir zamanı uyuyarak geçirmek zorundadır. Ne kadar çok işi olsa da, ne kadar istemese de belli bir süre sonra uyuması ve bedenini dinlendirmesi, gününün en az 1/ 4'ünü bir yerde yatarak geçirmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde hayatını sürdürmesi imkansız hale gelir. Hergün yaşadığı 24 saatin aslında en fazla 18 saatini şuurlu olarak geçirir, geri kalan minimum 6 saatlik uykuda bilinci tamamen kapalıdır. Bu açıdan bakınca karşımıza şöyle çarpıcı bir rakam çıkar: Ortalama 60 senelik bir yaşamın en az 1/ 4'ü yani 15 senesi "bilinçsiz" olarak geçmektedir.

Peki uykunun bir alternatifi var mıdır? "Ben uyumak istemiyorum" diyen insan için durum nasıl olur?

İki gün uyumayan insanın gözleri kanlanır, cildi bozulur, rengi solar. Bu süre daha da uzayacak olursa, şuur kaybına kadar varabilecek durumlar oluşur. İnsan istese de istemese de bir günün sonunda mutlaka gözleri kapanır, dikkati dağılır ve kendini birden bire uykuya dalmış olarak bulur. Bu kaçınılmazdır; en güçlüsünden en zayıfına, en güzelinden en çirkinine, en zengininden en fakirine; bu, herkes için değişmez bir kuraldır.

Uykunun hemen öncesinde, vücut adeta ölür gibi duyarsızlaşmaya başlar, hiçbir şeye tepki veremez hale gelir. Biraz önce sesi duyan ve algılayan kulaklar, fiziksel açıdan sağlam bir durumda olmalarına rağmen duyamaz, fonksiyonlarını yerine getiremezler. Beden bütün faaliyetlerini minimum seviyeye indirir, dikkat azalır, konsantrasyon düşer, hareketler yavaşlar. Ölümü ruhun bedenden ayrılması olarak tanımladığımıza göre, bu da bir tür ölümdür. Çünkü insanın bedeni yatağında yatmaktadır ama o anda ruhu çok farklı bir mekanda, çok farklı olaylar yaşadığını sanmaktadır. Belki kendisini deniz kenarında, sıcağın altında hissetmektedir, ama aslında o an odasında yatmaktadır. Ölüm de insana aynı etkiyi yapar: Onu bu dünyada kullandığı bedenden ayırır ve yeni bir bedenle yeni bir dünyaya taşır.

Uyku ile ölüm arasındaki bu benzerlik, Kuran'da da vurgulanır. Bir ayette "sizi geceleyin öldüren ve gündüzün 'güç yetirip etkilemekte olduklarınızı' bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur" şeklinde buyrulmaktadır. (Enam Suresi, 60) Ölüm ile uykunun benzer iki olay gibi anlatıldığı bir başka ayet ise şöyledir:

Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Zümer Suresi, 42)

Ama her nedense insanlar, hayatlarının dörtte birini algıya dair hiçbir fonksiyonlarını yerine getiremez bir durumda "ölü" halde geçirdikleri halde, bunun anlamını pek düşünmezler. Uykuya dalmaları ile birlikte dünyada kendileri için önemli olan ne varsa bir kenara bıraktıklarını hiç akıllarına getirmezler. Oysa insan uykuya daldığı an, o gün içerisinde kazandığı para, girdiği önemli bir sınav, aldığı güzel bir hediye artık onun için hiçbir şey ifade etmez. Bu, bir nevi dünya ile hiçbir bağlantısının kalmaması anlamına gelir.

Buraya kadar verilen tüm örnekler, insan hayatının aslında ne kadar kısa olduğu ve ne kadar "zaruri" işlerle geçirildiğini anlatmaktadır. Bu hayattan, zaruri işlere harcanan tüm zamanları çıkardığımızda; bir insanın eğlendiğini düşündüğü, isteklerini yapabildiği, "dünyada istediğim gibi yaşıyorum" diyebildiği anlar son derece azdır. Geriye dönüp baktığında, sadece beslenmeye, giyinmeye, temizlenmeye, uyumaya ve daha iyi şartlarda yaşamak için çalışmaya harcadığı yılları kapsayan çok uzun bir zaman dilimi ile karşı karşıya kalır.

İnsanın dünyada geçirdiği zamanla ilgili hesaplamalar kuşkusuz düşündürücüdür. Daha önce de belirttiğimiz gibi ortalama 60 yıllık bir ömrün en az 15-20 yılı kesin olarak uykuda geçmektedir. Geriye kalan 40-45 senenin ise ilk 5-10 yılı çocukluktan kaynaklanan bir şuursuzluk dönemidir. Yani 60 yıl yaşayan bir insan aslında bu yaşamının yarısını "şuursuz" olarak geçirmektedir. Diğer yarısı ile ilgili ise pek çok rakam verilebilir. Örneğin, çok uzun bir zaman dilimi yemek hazırlayarak ve yiyerek, bedenini ve çevresini temizleyerek, trafikte bir yere ulaşmaya çalışarak geçmektedir. Bu örnekleri çok fazla arttırabiliriz. Sonuçta ortaya çıkan ise "koskoca ömür"den geriye doğal ihtiyaçlarını karşılaması dışında belki 3-5 senelik bir vaktin kaldığıdır. Peki bu kadarcık bir zamanın sonsuz hayat yanında nasıl bir değeri olabilir?

İşte bu noktada gerçek iman sahibi insanlar ile inkarcı insanlar arasındaki büyük fark ortaya çıkar. İnkarcı insan hayatının yalnızca bu dünyada yaşadığı yıllardan ibaret olduğunu sanmıştır. Ve "göz açıp kapayıncaya kadar" geçen dünyanın kendince "tadını çıkarmaya" çalışır, ama boşuna yorulur. Çünkü baştan beri anlattığımız gibi bu dünya hem çok kısadır, hem de çok sayıda eksikliklerle doludur. Dahası, Allah'a güvenip dayanmadığı için, dünyanın bütün sıkıntılarının, endişe ve korkularının acısını çeker.

İman sahibi olan insan ise, tüm hayatını Allah'ın rızasını kazanmak için çalışarak geçirmiş, Allah'a teslim olmanın huzuru sayesinde dünyanın tüm korku ve hüzünlerinden kurtulmuş ve sonuç olarak da sonsuz bir mutluluk yurdu olan cenneti kazanmıştır. Nitekim insanın dünyada bulunuş amacı nasıl davranışlarda bulunacağının sınanmasıdır. Allah güzel davranışlarda bulunanlara dünyada ve ahirette güzellik vadetmiştir:

(Allah'tan) Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Hayır" dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir. Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. (Nahl Suresi, 30-31)
(alıntı harun yahya dünya hayatının gerçeği)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst