Gözde'
Bayan Üye
Şuna bütün gönlümle inanıyorum:
Ahlâk elbette bilgi ile çok ilgilidir ama nasıl bir bilgi ile ilgidir?
Örnek olabilme bilgisi ile. Biz bunu çok denedik; liselere ahlâk dersleri koyarsınız, ahlâk konusunda nutuklar atarsınız, seminerler verirsiniz, kurumlar oluşturursunuz, kitaplar yazarsınız, bunların elbette faydası yoktur demiyorum ama örnek gerekiyor.
Bundan 2500 sene önce Aristoteles'in haklı olarak vurguladığı gibi, ahlâk bilgisi ayrı bir bilgidir ve bunun en iyi öğrenme şekli, örneklerdir. Onun için biz akademisyenler, biz araştırıcılar, bilgimizle temasımızda, bilgimiz ile güzelleştiğimizi, bilgimizle kâmil insan olabildiğimizi, eğer genç insanlara gösteremiyorsak, ahlâk konusunda bütün söylediklerimiz boştur ve tutarsızdır. Önce çuvaldızı kendimize batırmamız gerekir.
Ahlâk konusunda attığı nutukların ardında duran bir insan olarak, ben kimim? Ben gerçekten gece yatarken ve bütün dürüstlüğümle kendi kendimi sorguya çektiğim zaman,yanıtı arayabilirim.
"Ben ahlâkın neresinde duruyorum, içimdeki çirkinlikler nedir, söylediğim yalanlar nedir, bilmediğim halde bildiğimi sandığım veya biliyormuş gibi göründüğüm şeyler nedir?", sorularıyla kendimi gerçekten sigaya çekebiliyorsam, kendimle yüzleşebiliyorsam, kendi iç dünyamla derinlikler âlemimle karşı karşıya gelebiliyorsam, ben işte o zaman bilgimle ahlâkımı bütünleştirmiş bir insan olabilirim, yoksa olamam.
O halde hem noeziyatrik sağlık açısından, anlam sağlığı açısından, hem bilgi sağlığı açısından deneyimli araştırıcıların bütün insan olması, kâmil insan olması kaygısını, bilgi ile teması olan genç araştırmacılara aşılamak gerekir. Siz bu araştırmayı akademik merdivenleri çıkasınız veya size verilen bursların karşılığını ödeyesiniz diye yalnız bunun için yapmıyorsunuz. Siz, bu dünya gezegeninde bütün kainata borçlu, insanlığa borçlu insanlarsınız.
Dikkat edin, genç araştırmacıya çok geniş bir ahlâk bilinci vermeye çalışıyoruz; çünkü ahlâk, bilinçle başlar. Bu genç insanlar, bu bilinci sizlerde görerek edinebilirler. Bu bilinç sadece içinde bulunduğumuz, kuruma karşı bir ahlâk sorumluluğu getirmez bize, bu bilinç bütün bilim âlemine, Türkiye ve Türkiye dışındaki bütün dünyadaki bilim dünyasına karşı bir sorumluluk demektir.
Bu bilinç yalnız bilim dünyasına değil, bütün insanlığa karşı bilinç demektir, sorumluluk demektir.
Bu bilinç, insanlığın yalnız bugünkü haline karşı sorumluluk demek değildir, geçmişe, atalarımıza ve gelecek kuşaklara karşı sorumluluk demektir.
Bizim bilim âleminde yaptığımız bir küçük hata, bir küçük dikkatsizlik, bir küçük tembellik, hırsızlık, kolaycılık, hem geçmişteki bizi yetiştirmiş insanlara, çok uzaktaki atalarımıza karşı bir sorumluluk hem bizden yüzlerce sene sonra doğacak insanlara kaşı sorumluluktur.
Bu sorumluluk sadece dünya gezegenine karşı duyulan sorumluluk değildir, bu sorumluluk kainata karşı duyduğumuz sorumluluktur. Çünkü biz, belki, inşallah, kıyamet kopmazsa, bu gezegenden de öbür gezegenlere doğru ileride yolculuk yapacağız, dolayısıyla insan türü olarak bütün kainattan, bütün varlıktan, topraktan, böcekten, buluttan da sorumluyuz.
Bunlar size belki çok edebi sözler gibi gelebilir ama öyle olduğunu düşünmüyorum. Çünkü araştırıcı olmanın hangi bilgi dalında olursa olsun getirdiği sorumluluk budur. Bilmek bunu gerektirir, bilmek sorumlu olmak demektir ve bilmek bizim kültürümüzün köklerinde bulunan bir deyimle, olmak demektir. Bilmek, üzerinizden kötü bir giysi gibi dökülen, akan veya dersten çıktıktan sonra unutacağınız veya yayın yaptıktan sonra sizin olmayacak olan, yalnızca çıkarınızla ilişkide bulunduğunuz bilgilerle ilişkiye geçmek değildir.
Bilmek, bilgi ile yaşamak demektir. Bilginizi içselleştirmek demektir.
Bilginizin sorumluluğunuzu duymak demektir.
Bilgi ile olmak demektir.
Bilgi sağlığını gözeten ahlaktan nasibini almamış, çıkarcı, çirkin insanlar, bilgisi ile olmaya çalışan genç araştırıcıların karşısına çıkacaktır. Onların çirkinliklerini yüzlerine vurma cesaretine sahip olunmadıkça bu çirkinlik toplu halde yaşanacaktır.
Ahlâk kıvılcımı içine düşmüş bir genç insanın, bir araştırıcının içinde bulunduğu araştırma topluluğunu da etkileyeceğini düşünmekteyim. O, karşısındaki diğer araştırıcıların, araştırıcı olma havasındaki insanların boşluklarını, çirkinliklerini, tembelliklerini yüzlerine vurabilecektir..
En iyi yol, ahlâk alanında yüz yüze ilişkilerdir. Onun için bilgileri öğretirken bilgimizin ardında duran ahlâki kaygıları da nutuk atarak değil, olarak göstermeli. Güzel ahlâk sahibi olan bir insan olarak iyi bir araştırmacı örneğini kendi akademik topluluğumuz, kurumunuz içinde oluşturabilirsek; bu, hem araştırmacı insanlara hem o kuruma hem de insanlığa, insanlığın geleceğine ,çok büyük bir armağan olacaktır diye düşünüyorum.
Ahmet İnam