Beyt-ül Hikmet

Salvo

Kayıtlı Üye
830-3 Beyt-ül Hikmet


Abbasi halifelerinin, Yunan ilmine duydukları ilgi 750'de hanedanlıklarının kurulmasından kısa bir süre sonra başlamıştı. Mesela Calinos ve Hipokrat'ın tıbbi eserlerinin ilk tercümeleri, İkinci Abbasi Halifesi el-Mansur'un (h 754-5) himayesinde, resmi tercümanı Ebu Yahya ibn-i Betrik'e (ö. 796-806 arasında) yaptırıl­mıştı.
Bundan seksen yıl sonra, Halife el-Memun kendisini il­im peşinde koşmaya adadı ve Hinduların, İranlıların,
Suğdların (Maveraünnehir bölgesinden), Türklerin, Arapların, Rumların, Kıptilerin, Berberilerin ve hatta Çinlilerin ortak bir buluşma yeri haline gelen kozmopo­lit Bağdat şehrinde, meşhur Beyt-ül Hikme'yi (Erdem Evi) kurarak (830), ilme karşı duyduğu bu ilgiyi kuvve­den fiilen çıkardı. Beyt-ül Hikme, çok çeşitli fikir alış­verişlerinin bolca yapıldığı bir yerdi.
Beyt-ül Hikme, zengin bir kütüphane, bir okul, bir ter­cüme odası ve çok sayıda rasathaneden oluşmaktay­dı. İmparatorluğun çeşitli bölgelerinden getirilen üc­retli Müslüman ve Hristiyan alimlerin görev aldığı bu ilim merkezinde, (şiir, tiyatro ve tarih konulu olanlar haricindeki bütün felsefi ve ilmi) orjinal Yunanca me­tinlerin Arapça'ya çok titiz bir şekilde tercüme edilebil­mesi için, çok iyi düzenlenmiş çalışmalar yapılıyordu. Tercüme, iki safhada yapılıyordu: Önce Yunanca'dan Süryanice'ye, sonra Arapça'ya. Bunun sebebi de, Süryanice konuşan Hristiyan toplulukların Arapça'dan çok Yunanca öğrenme eğiliminde olmaları, Müslüman alimlerin ise Yunanca öğretmektense, Arapça'ya çok yakın olan Süryanice'yi tercih etmeleriydi. Bir kelimenin Arapçada karşılığı bulunamıyorsa, Yunanca terim­ler, Arapçaya aktırılıyordu; bu da, Arapça'ya, felsefe, usturlap, jeometri, coğrafya gibi pek çok yeni kelime kazandırdı. Daha önce birçok Yunanca kitap, özellik­le de Öklid'in (ykl. M.Ö. 300'de derisi yüzülerek öldü­rüldü) en meşhur eseri olan Elementleri(Anasır) getirten el-Mansur'un da yaptığı gibi, Yunanca el yazma­sı kitapları istemek için, Konstantiniye'de bulunan Bi­zans imparatorunun bizzat kendisine elçiler gönderil­di. Tercüme heyetinin başkanı, Yunanca okumuş ve çok kaliteli bir doktor olan Huneyn bin İshak (809-73) adında Hireli tecrübeli bir Nasturi idi. Daha sonraları ailesinin bazı genç üyeleri de ekibine katıldı. Yeni ya­pılan tercümeler haricinde, önemli eserlerin daha ön­ce yapılmış olanlarının tekrar tercüme edilmesi, 9. asır İslam dünyasının ilmi faaliyetlerinden birisiydi ve 12. asra kadar belli ölçüde devam etti. Bu arada baş­ka tercümeler, özellikle bazıları daha önce Pehlevi di­line tercüme edilmiş olan Hintçe kitaplar da vardı el­bette. Bu tercüme dalgası, hemen hemen Abbasi ida­resinin ilk aşırına yayılmıştır (750-850).
Bu eserlerin büyük bir kısmı daha sonra -en çoğu İs­panya ve Sicilya'da olmak üzere- esas olarak Latinceye ve bazıları İbranice'ye de tekrar tercüme edile­cek ve böylece Ortaçağ Avrupa'sında tanınacaktı. Başlangıçta Araplar Yunanlıların talebeleri olmuştu; fakat Yunanlılardan öğreneceklerini öğrendikten son­ra ilim ve felsefe alınında kendileri de önemli ilerleme­ler yapmaya devam ettiler. Tabii olarak, Huneyn, Yuhanna bin Maseveyh (777-857), Sabit bin Rurra (ykl. 836-901) ve Kuşta bin Luka (ö. ykl. 922) gibi pek çok mütercim aynı zamanda müelliftiler. İbni-i Maseveyh'in gözle ilgili incelemesi, bu konuda günümüze kadar gelebilen en eski arapça eserdir.
Bu dönem, ilmi faaliyet geleneğinin İspanya'da da çok iyi oturduğu bir dönemdir; sadece kurtuba şehrinde, yetmişin üstünde kütüphane vardı.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst