Beyaz Kraliçe I Philippa Gregory

Phlippa Gregory, yazdığı romanlarda devletlerin yalnızca görünmeyen ve saklı kalan taraflarıyla değil, bütün kültürel tarihini de bir bakıma işliyor aslında. Beyaz Kraliçe buna somut bir örnek. Dönemin müzik anlayışı ve beğenileri, kıyafetleri ve modası romanın önemli noktalarını teşkil ediyor. Ki yazarın çok beğenilen Tudor serisi de aynı biçimde dönemin tüm kültürel özelliklerini yansıtıyordu.




Onunla ne zaman tanıştık! Haremin gizli tarihi, entrikalar, cariyeler ve valide sultanlar edebiyatımızda boy göstermişken karşımıza çıkıverdi Philippa Gregory. Hem İngiltere’de hem de dünyada çok satan listelerini altüst etti ve ardından Türkiye’de okurla buluştu. İlk romanı Boleyn Kızı ile Türkiye’de de çok satan listelerinde haftalarca kaldı. Tüm dünyada olduğu gibi bizim de ilgimizi çok çekti İngilizlerin mahrem hayatı ve saray kapıları ardındaki yaşantısı. Anne Boleyn, Mary Tudor, Aragonlu Kathrine ve diğer önemli kadın figürler iktidar uğruna hangi mücadeleleri verdi ve savaşlar niçin çıktı! O çelik zırhların altındaki kaslı vücutlar kimler için savaştı! İki dudak arasındaki tek bir sözcük bir İmparatorluğun tarihini nasıl değiştirdi! Tüm bu soruların ardından şunu eklemekte fayda var. Avrupa ülkelerinde yapılan bir araştırmaya göre İngilizler Fransızların, Fransızlar Almanların, Almanlar da Türklerin mahrem hayatını ve saray içi entrikalarını çok merak ediyorlarmış. Tarihi romanların kurguyla bile olsa devletlerin, imparatorlukların gizli saklı dönemlerine ışık tutuyor olması ve okurun hayal gücünü harekete geçirmesi bu türün dünya üzerinde bu ölçüde popüler hale gelmesinde oldukça etkili olmuşa benziyor.

Tarihçiler kimin peşinde!

Boleyn serisinde 16. yüzyıl Tudor Hanedanı dönemini bütün entrikaları ve heyecanlı yanlarıyla anlatan Philippa Gregory yeni serisi Kuzenler Savaşı’na Beyaz Kraliçe ile başlıyor. Beyaz Kraliçe, Tudor’lardan önce İngiltere tahtını ele geçirmek için cesurca ve gururla direnen Planteagenet’lerin mücadelesini anlatıyor. Ailenin güçlü kadınlarını tanımaya Elizabeth Woodville ile başlıyoruz. Gururu, kararlılığı ve dik başlılığı ona iktidarı ele geçirme şansını verse de bu uğurda yitirecekleri onu kararlılığından vazgeçirecek mi! Zafer, kaybettiklerini geri getirebilecek mi!

İngiltere’nin en güzel kadını Elizabeth Woodville taht için her şeyi göz ardı ederek emin adımlarla iktidara doğru yürürken, tahtta gözü olan diğer soylu aileler de boş durmuyor elbette. Ancak onun gibi müthiş bir dehanın ve zarafetin bile hesap edemeyeceği şeyler çıkıveriyor karşısına. Elizabeth Woodville öyle seçimler yapmak zorunda kalıyor ki bugün bile birçok araştırmacı, yazar ve tarihçi bu gizemin peşinde. İki öz oğlunu taht için mücadele ederken bu uğurda kurban eden annenin bütün hissiyatı, iç dünyası ve o dönemin çıkar grupları Phlippa Gregory’nin kalemiyle Kuzenler Savaşı serisinin ilk kitabı Beyaz Kraliçe’de hayat buluyor.

Ah bu tarih!

Phlippa Gregory, Tudor Serisi’nde yaptığı gibi. Aynı dönemi farklı gözlerle ve değişik bakış açılarıyla anlatıp hem kendi gözünden hem de okurun gözünden hiçbir şeyin kaçmaması için elinden geleni yapmış. İleride karşılaşacağımız Margaret Beaufort ve Elizabeth Woodville’lin gözünden yaklaşık yüz yıllık bir tarihin acıklı ve iç burkucu hikâyesine tanık olacağız.
Kuzenler Savaşı serisinin ikinci kitabı Kırmızı Kraliçe’nin de yakında ülkemizde yayımlanacağını sanıyorum. Serinin ikinci kitabı Kırmızı Kraliçe ise Güller Savaşı dönemini, York ve Lancester sülalelerinin hikâyesini konu alıyor. Romanda başkarakter olarak karşımıza Leydi Margaret Beaufort çıkıyor. Margaret Beaufort, eski kocası, yeni kocası ve yine akıl almaz ilişkiler ağıyla Elizabeth Woodville’den aşağı kalmıyor. Kuzenler Savaşı serisinin son kitabının adı ise henüz belli değil. Philippa Gregory’nin internet sitesinde romanı yazmayı bitirdikten sonra adını açıklayacağını belirtilmiş. Hâlâ İngiltere-Yorkshire’da bir çiftlikte yaşayan yazar Philippa Gregory, son kitabını burada bitirmeyi planlıyormuş.​