PatricksteiN
Banned
Geçmişim caddenin diğer yanına,
Rus salatası - salam koydurmuşum,
Kepekli yarım ekmeğin arasına,
İki şişe de ucuz şarap;
Buzz gibi! Hepsi aynı torbada:
özgür öğle yemeği -ki sorma!
Binalar, yollar arasında bulduğum bu parkta,
Zamanın yalnızca kendime ayırdığım bahçesinde,
Taze çimenler üzerinde, iri ağaçlar arasında,
Umursamadan, kendim dahil hiçbir şeyi,
Kuşları dinliyorum, gözlerim yarı açık;
Peygamber olmadan da anlaşılıyor dedikleri,
Bana neyi, nasıl söyledikleri...
Bugün de kalkmışım sol yanımdan,
Ki küstahlığım üzerimde yine,
Vay halime!..
Abanırsam, bakmayın kusuruma...
O kadın çıkageliyor ama...
Bak... sırası mıydı şimdi!
Niye yahu, niye?
Görmeyeli çok mu olmuş ne?
Güzel hala, çok güzel...
Ama yalnızca bu; “güzel”
Değil başka bir şey...
Hep uzaktan sevmeli belki böyle,
Yaklaştırmamalı, konuşturmamalı hiç,
Hatta kaçmalı, topukları kıça vura vura...
Kesiliyor iştahım,
Bırakıyorum ekmeği kemirmeyi:
Zaten tadı da kaçmıştı...
Açıyorum şarabın birini;
Plastik tıpa, plastik bardak;
Nasıl da alışığım bunlara!
Of bee; buz gibi, buzz!
İyi ki sabahtan attırmışım dolaba...
Köpek öldüren cinsten, ayyaş süründüren...
Sürünüyor muyum ne?
Ölecek miyim yoksa?
Ama yok kardeş; bugün git, yarın gel;
İyiyim yeterince, hem de çok iyi...
Oturuyor yanıma, yorulmuş belli ki...
Gülümsüyor, kariyer budalası ham’fendi...
Ama güzel hala; nedendir ki?
Saçları, sırtı, omuzları, kalçaları, bacakları...
Ne yaparsın; “göz gezdirelim” bari!
Ulaşamadık ya; “mundar” da demeyelim bari!
“Naaber?” diyor, “bakıyorum da içiyorsun hala?”
“Keyif,” diyorum, “keka!”
“Öleceksin,” diyor, “korkarım, pek yakında!”
“Ölüm?” diyorum, “sonra gelecek; yaptık yeni bir anlaşma...”
“Sabah ereksiyonum da geçmedi hala!”
Bilir; hep nasıl, ne yandan uyandığımı,
Ses çıkarmaz, küstahlığıma,
Ben de onun yaptıklarına...
“Alsana bir fırt; ab-ı hayattır bu; Güzel Marmara...”
“Ama dur; bir bardak vereyim, nezaketen de olsa...
“Yok, kalsın; azab-ı hayattır o, bilirim, gerek olmaya...”
Yine dayanamıyor, itekliyorum kendimi ona;
“Niye güzelsin ki?” diyorum, “hem de hala?”
Başlıyor bir telden zırvalamaya;
Ana, baba, kalıtım, ata, sperm, yumurta...
Göbeğini ata ata, güm pata güm pata!
Susuyoruz, ben ikinci şişenin sonunda...
Geldiğinden beri bir garip, rahatsız;
Yumurtlayacak yine bir şeyler,
Besbelli, huzursuz...
Lokma büyük, ağzındaki,
Büyük, dilinin altındaki bomba;
Patlayıveriyor bakla:
“Hala aşık mısın bana?..”
“Ha?!!”
Fır fır dönüyor dünya,
Dönüyor babam, dönüyor; durmamaya...
Savruluyor her şey, her bir yana...
Yıkılıyor ağaçlar, çatırdaya çatırdaya...
Ölü serçeler düşüyor üzerimize,
Ağızları bir karış açık,
Dillerinin ucunda son ötüşleri...
Yer yarılıyor, içine alıyor çimenleri,
Ve benim şişeleri,
Ve benim yarım bıraktığım ekmeği...
“Evet, desem ne değişir ki?”
PatricksteiN
Rus salatası - salam koydurmuşum,
Kepekli yarım ekmeğin arasına,
İki şişe de ucuz şarap;
Buzz gibi! Hepsi aynı torbada:
özgür öğle yemeği -ki sorma!
Binalar, yollar arasında bulduğum bu parkta,
Zamanın yalnızca kendime ayırdığım bahçesinde,
Taze çimenler üzerinde, iri ağaçlar arasında,
Umursamadan, kendim dahil hiçbir şeyi,
Kuşları dinliyorum, gözlerim yarı açık;
Peygamber olmadan da anlaşılıyor dedikleri,
Bana neyi, nasıl söyledikleri...
Bugün de kalkmışım sol yanımdan,
Ki küstahlığım üzerimde yine,
Vay halime!..
Abanırsam, bakmayın kusuruma...
O kadın çıkageliyor ama...
Bak... sırası mıydı şimdi!
Niye yahu, niye?
Görmeyeli çok mu olmuş ne?
Güzel hala, çok güzel...
Ama yalnızca bu; “güzel”
Değil başka bir şey...
Hep uzaktan sevmeli belki böyle,
Yaklaştırmamalı, konuşturmamalı hiç,
Hatta kaçmalı, topukları kıça vura vura...
Kesiliyor iştahım,
Bırakıyorum ekmeği kemirmeyi:
Zaten tadı da kaçmıştı...
Açıyorum şarabın birini;
Plastik tıpa, plastik bardak;
Nasıl da alışığım bunlara!
Of bee; buz gibi, buzz!
İyi ki sabahtan attırmışım dolaba...
Köpek öldüren cinsten, ayyaş süründüren...
Sürünüyor muyum ne?
Ölecek miyim yoksa?
Ama yok kardeş; bugün git, yarın gel;
İyiyim yeterince, hem de çok iyi...
Oturuyor yanıma, yorulmuş belli ki...
Gülümsüyor, kariyer budalası ham’fendi...
Ama güzel hala; nedendir ki?
Saçları, sırtı, omuzları, kalçaları, bacakları...
Ne yaparsın; “göz gezdirelim” bari!
Ulaşamadık ya; “mundar” da demeyelim bari!
“Naaber?” diyor, “bakıyorum da içiyorsun hala?”
“Keyif,” diyorum, “keka!”
“Öleceksin,” diyor, “korkarım, pek yakında!”
“Ölüm?” diyorum, “sonra gelecek; yaptık yeni bir anlaşma...”
“Sabah ereksiyonum da geçmedi hala!”
Bilir; hep nasıl, ne yandan uyandığımı,
Ses çıkarmaz, küstahlığıma,
Ben de onun yaptıklarına...
“Alsana bir fırt; ab-ı hayattır bu; Güzel Marmara...”
“Ama dur; bir bardak vereyim, nezaketen de olsa...
“Yok, kalsın; azab-ı hayattır o, bilirim, gerek olmaya...”
Yine dayanamıyor, itekliyorum kendimi ona;
“Niye güzelsin ki?” diyorum, “hem de hala?”
Başlıyor bir telden zırvalamaya;
Ana, baba, kalıtım, ata, sperm, yumurta...
Göbeğini ata ata, güm pata güm pata!
Susuyoruz, ben ikinci şişenin sonunda...
Geldiğinden beri bir garip, rahatsız;
Yumurtlayacak yine bir şeyler,
Besbelli, huzursuz...
Lokma büyük, ağzındaki,
Büyük, dilinin altındaki bomba;
Patlayıveriyor bakla:
“Hala aşık mısın bana?..”
“Ha?!!”
Fır fır dönüyor dünya,
Dönüyor babam, dönüyor; durmamaya...
Savruluyor her şey, her bir yana...
Yıkılıyor ağaçlar, çatırdaya çatırdaya...
Ölü serçeler düşüyor üzerimize,
Ağızları bir karış açık,
Dillerinin ucunda son ötüşleri...
Yer yarılıyor, içine alıyor çimenleri,
Ve benim şişeleri,
Ve benim yarım bıraktığım ekmeği...
“Evet, desem ne değişir ki?”
PatricksteiN