Sözünün eri dobra dobra konuşan, çok sevdiğim bir amcam oğlu var.
Köyümüzde üzümcülük bir zamanlar çok iyi durumdaydı. Köy halkının geçim kaynaklarının başında üzüm geliyordu. İyi ürün elde etmek için, iyi bir bakım gerektiriyordu.
Üzüm bağlarının, zamanında bellenmesi, köklerinin açılıp zararlı otlardan ve üzüm vermiyen filizlerinin temizlenmesi, çok iyi ve bilinçli bir şekilde budanmsı, belli zamanlarda ilaçlanması ile kaliteli sofralık üzümler elde edilebilirdi.
Üzüm bağlarının bu bakım işi her yıl, Mayıs ve Haziran aylarıda yapılmasını gerektiriyor. Köyde herkesin üzüm bağları var. Dolayısıyla, bakım döneminde köy halkı arazide, hummalı bir çalışma içinde oluyor.
Yeterli adamı olan bu bakım işini kendi imkanları ile yapıyor. Çoğunlukla, belleme işinde çalışacak işçi bulamakta zorlanıyorlardı.
Günün koşullaıyla belli bir ücret karşılığında, bu belleme işini genelde köyün gençleri organize ederek yapıyorlardı. İşte benim amca oğluda bu dönemde gurubuya beraber, bağ bellemektedir.
Bir akşam üstü, bizim amca oğluna rahmetli dayısı,
“Kenan, yarın gelesiniz bizim bağı belliyesiniz”.
Amca oğlu,
“Dayı yarın Hoca emmiye söz verdik, onun bağına gideceğiz”.
Amca oğlunun dayısı,
“Hadı canım, sen nesinki sözün ne ola”, demiş.
Amca oğlu bu söze çok üzülmüş ve içindende bir hayli sinirenmiş.
Amca oğlu söz vermiş Hoca emmiye, sözünden dönmek olmaz. Buna rağmen dayısına, “peki, olur” demiş.
Devrisi gün ekibiyle beraber, Hoca emminin üzüm bağına gitmiş. Gitmiş ama, akşama kadar dayısı aklından çıkmamış. Akşam iş paydosundan sonra, dayısının ne tepki verceğini görmek için doğruca dayısın gitmiş.
Dayısı bizim amca oğlunu görünce, selam vermeye fırsat vermeden,
“Hani sen söz vemiştin, niye gelmedin vulan kerata” diye çıkışmış.
İşte amca oğlunun beklediği fırsat gelmiş.
“Dayı ben neyimki sözümde ne ola”, diyerek lafı gediğine koymuş. Dayı, boynunu bir o yana bir bu yana bükerek,” vulan kerata beni mat ettin”, demiş.
Köyümüzde üzümcülük bir zamanlar çok iyi durumdaydı. Köy halkının geçim kaynaklarının başında üzüm geliyordu. İyi ürün elde etmek için, iyi bir bakım gerektiriyordu.
Üzüm bağlarının, zamanında bellenmesi, köklerinin açılıp zararlı otlardan ve üzüm vermiyen filizlerinin temizlenmesi, çok iyi ve bilinçli bir şekilde budanmsı, belli zamanlarda ilaçlanması ile kaliteli sofralık üzümler elde edilebilirdi.
Üzüm bağlarının bu bakım işi her yıl, Mayıs ve Haziran aylarıda yapılmasını gerektiriyor. Köyde herkesin üzüm bağları var. Dolayısıyla, bakım döneminde köy halkı arazide, hummalı bir çalışma içinde oluyor.
Yeterli adamı olan bu bakım işini kendi imkanları ile yapıyor. Çoğunlukla, belleme işinde çalışacak işçi bulamakta zorlanıyorlardı.
Günün koşullaıyla belli bir ücret karşılığında, bu belleme işini genelde köyün gençleri organize ederek yapıyorlardı. İşte benim amca oğluda bu dönemde gurubuya beraber, bağ bellemektedir.
Bir akşam üstü, bizim amca oğluna rahmetli dayısı,
“Kenan, yarın gelesiniz bizim bağı belliyesiniz”.
Amca oğlu,
“Dayı yarın Hoca emmiye söz verdik, onun bağına gideceğiz”.
Amca oğlunun dayısı,
“Hadı canım, sen nesinki sözün ne ola”, demiş.
Amca oğlu bu söze çok üzülmüş ve içindende bir hayli sinirenmiş.
Amca oğlu söz vermiş Hoca emmiye, sözünden dönmek olmaz. Buna rağmen dayısına, “peki, olur” demiş.
Devrisi gün ekibiyle beraber, Hoca emminin üzüm bağına gitmiş. Gitmiş ama, akşama kadar dayısı aklından çıkmamış. Akşam iş paydosundan sonra, dayısının ne tepki verceğini görmek için doğruca dayısın gitmiş.
Dayısı bizim amca oğlunu görünce, selam vermeye fırsat vermeden,
“Hani sen söz vemiştin, niye gelmedin vulan kerata” diye çıkışmış.
İşte amca oğlunun beklediği fırsat gelmiş.
“Dayı ben neyimki sözümde ne ola”, diyerek lafı gediğine koymuş. Dayı, boynunu bir o yana bir bu yana bükerek,” vulan kerata beni mat ettin”, demiş.