Eğer sinemanın sınırlarını zorlayan yapımların gişeye hakim filmler olduğuna inanıyorsanız büyük bir yanıldı içindesiniz. O filmler ancak teknik açıdan bazı şeylerin sınırlarını zorlar; pek çoğu da bir diğerinin yaptığının üstüne hiçbir şey eklemeden yoluna devam eder. Fakat anaakım sinemanın daha küçük bir kesitini oluşturan bağımsızlar için durum böyle değil. Özgün fikirler, farklı anlatım teknikleri kullanarak çekilen bağımsız eserlere her geçen gün bir yenisi ekleniyor desek yalan olur mu ki? Geçtiğimiz sene Cannesda yarışma bölümünde yer alan Borgman da bu gruba giren filmlerden. Hollandanın tanınan sinema simalarından Alex van Warmerdam imzasını taşıyan film aslında realist olan bir hikayeyi gerçeküstü bakış açısıyla anlatan, absürt ve anlamlandırması hayli güç bir komedi filmi.
Borgmanın açılış sekansından bile ne kadar tuhaf bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz. Biri rahip üç adam, ellerinde çeşitli silahlarla adeta cadı avına çıkar. Ormanın derinliklerinde, yerin altındaki sığınağında yaşayan Borgmanı öldürmek için gelirler fakat uzun saçlı ve sakallı, pis, belli ki medeniyetten uzak bir adam olan Borgman kaçmayı başarır. Kendisininki gibi yerin altında gizlenmiş yerleşkelerindeki iki arkadaşını da kaçmaları için uyarır. Sonrasında banliyödeki lüks evlerin kapısını çalmaya başlayan adam, kapıyı açanlardan pis olduğu için evlerinde duş alma izni ister. Kapının suratına kapatıldığı bir evin erkeği tarafından ölümüne dövüldükten sonra evin hanımı Borgmana acıyarak kocasından gizli şekilde banyonun kapılarını açar. Söz konusu kadın Marina, Borgmanın yaralı olduğunu bildiğinden evin bahçesinin uç köşesindeki kulübede bir süre kalmasına izin verir. İyileştiği zaman gitmeye hazırlanan Borgmanın kalmasını ister, evinde misafir edebilmek için de kılık değiştirip bahçıvan olarak işe girmesini teklif eder.
Sinopsisi böyle anlatınca Borgmanın hikayesi kulağa oldukça normalmiş gibi geliyor. Esasında van Warmerdamın kurguladığı hikaye, yukarıda bahsettiğim şekilde başlayıp çok farklı sularda gezinen, normal bir zihnin ürünü olduğu konusunda bahislerin kabul edilebileceği bir formada bürünüyor. Gerçeklikten kopup gerçeküstü anlatımın hüküm sürdüğü Borgman, bu iki olguyu zaman zaman bir arada seyircisinin önüne koyarak zihin bulanıklığına sebep oluyor. Aslında iki saat boyunca seyrettiğimiz filmin neredeyse her anı böyle bir etkiye sahip. Karakterlerin neyi niçin yaptığını, eylemlerinin sonuçlarını bir türlü belli kalıplara sokamıyoruz. Sanki yönetmen, filmine dahil ettiği her şeyi seyircinin kafasında soru işaretleri kalsın ve asla silinmesin mantığıyla yapmış gibi bir hava var. Borgman ve arkadaşlarının bir inanışa göre melekleri temsil ettiği (ki İncilde Borgmanın ön adı olan Camielden tanrının yanında bulunabilen yedi melekten biri olarak bahsedildiği düşünüldüğünde çok da uçuk bir fikir değil) ve modern, varlıklı, hayatta şikayet ettikleri şeyler başkaları için hayal dahi olamayacakken elindekinin kıymetini bilmeyen insanlar için ölüm meleği rolüne büründükleri söyleniyor. Öte yandan söz konusu arkadaşların masumları da göz göre göre katlettiklerine film boyunca pek çok kez tanık oluyoruz. Evin sahibi Marinanın birer köpek kılığında gördüğüne de tanıklık ettiğimiz bu insanların ortak noktalarından biri de sırtlarında yer alan, filmin diğer pek çok mesele gibi açıklama zahmetine girmediği yara izleri. Aynı izleri sonlara doğru evin üç küçük çocuğunda da gördüğümüzde acaba Borgman ve arkadaşlarının masum ruhları, yetişkinlerin günahkar dünyasından çekip almak için böyle bir oyun oynayıp oynamadığı sorusu zihinlerimizi kurcalamaya başlıyor. Eh, tahmin edeceğiniz üzere van Warmerdam bu gibi bir iddia hakkında da filminde bir ipucu vermekten kaçınıyor. Fakat filmin başında kara ekranda beliren ve onlar sınıf atlamak için dünyaya indiler
cümlesi söz konusu suallerin en azından bir adım ileriye gitmesine yardımcı oluyor. Bu kalıbın bir ayet olmaması da ayrı bir mesele. Karakterlerin kimliklerinin ne olduğu soruları bir yana, bir de yaptıkları eylemlerin ne olduğu soruları kafaları bulandırıyor. Girdikleri evde özel metotlarla muhatap oldukları herkesin ruh halini, davranışlarını ve bakış açılarını değiştiren Borgman ve ekibinin psikolojiyle oynayan büyücüler gibi gözükmesi de bundan kaynaklanıyor.
Fazlasıyla cesur bir film olan Borgman estetik, özgün ve merak duygusunu had safhada tutarak kendini rahatlıkla seyrettiren bir film. Gerilim, aile draması ve komedi unsurlarını birbirinden bağımsız kollarda ele almayı başararak değişik bir deneyime ön ayak oluyor. Hanekenin Funny Gamesini andırıyor oluşu da bir diğer detay.
- Burak Hazine -