Bektaşilik Tarikatı’nın Kuruluş Süreci

sEmih

Kayıtlı Üye
Bektaşilik Tarikatı’nın kuruluşunda geçirdiği süreç, kurucusunun kim veya kimler olduğu, bu süreçte Hacı Bektaş’ın konumunun ne olduğu, tarikatın piri mi, yoksa kurucusu mu olduğu, Balım Sultan’ın tarikata nasıl bir yapı kazandırdığı yüzyıllar geçmesine karşın hala tartışmalıdır. Öteden beri bu konuda yazanların çoğunluğu, Hacı Bektaş’ın tarikat kurmadığı ve Bektaşiliğin yalnızca “piri”olduğu kanısındadırlar. Bektaşiliği XVI. y. yılda Balım Sultan’ın kurduğunu savunurlar. Jacop, Tschudi, Şemseddin Sami Bey gibi eski yazarlardan tutun, A. Yaşar Ocak gibi yeni yazarlara kadar birçok araştırmacı bu görüştedirler. Durum böyle olunca şu iki soru halen tartışılırlığını koruyor demektir: 1) Bektaşilik Tarikatı ne zaman kurulmuştur? 2) Bektaşilik Tarikatı’nın kurucusu kimdir? Hacı Bektaş Veli mi, Balım Sultan mı? Bu süreçte başkalarının da rolü var mıdır ? . .

a- Hacı Bektaş Veli:
Prof. F. Köprülü, Bektaşilik Tarikatı’nın kurucu olarak kabul edilen Balım Sultan’dan en az bir yüzyıl öncesinde Bektaşiliğin tarikat olarak varlığını sürdürdüğü, “tüm ayin ve erkanıyla birlikte” kurulu olduğunu yazmalara dayanarak savunur. Bektaşi şairi Muhyiddin (öl. 1476) “Hızırname” adlı kitabında Hacı Bektaş’tan söz eder ve Sarı Saltık, Yunus Emre gibi diğer dervişlerin ona bağlılığını vurgular. Eminüddin Baba b. Davud Fakih tarafından yazılarak 1497-98’lerde II. Bayezıt’a sunulan “Risale-i Kudsiyye”de şeyhlerin taclarındaki alametten söz edilirken, Bektaşi geleneğinin ünlü “Elifi tac”ına da değinilir.“Elifi tac”, Aşıkpaşaoğlu’nun tarihinde de yer alır. Doğallıkla bunlar göstermektedir ki, Bektaşiliğin bütün resmi adap ve erkanı Balım Sultan’dan çok önceleri oluşumunu tamamlamış, XV. y. yıllarda biçimleşmiş ve kurumlaşmış olarak karşımıza çıkmaktadır.

Hacı Bektaş, Bektaşiliğin “piri”dir. Bektaşilik Tarikatı’nı Hacı Bektaş kurmuştur. Hacı Bektaş, Horasan Okulu’ndan aldığı “Dört Kapı”anlayışına, her kapıya “onar makam”ekleyerek “Dört Kapı Kırk Makam”dan oluşan tarikatın altyapısını kurar. Buna, “Bektaşi Seyri Sülüğü” de denir.Kaygusuz Abdal, Bektaşi erkannamesi üzerinde düzenlemeler yapar. Bektaşiliğin ilk erkennamesini yazan o olur. Böylece Bektaşi Tarikatı’nın ilk “tüzük yapıcısı” Kaygusuz Abdal’dır. Balım Sultan’sa bu erkannameyi sonradan geliştirmiştir ve kurumlaştırmıştır.Hacı Bektaş’dan sonra tarikatın başına Abdal Musa geçmiştir. Bektaşilik; XVI. yıldan sonra Batınilik, Hurufilik, Ahilik, Kalenderilik, Haydarilik, Nakşibendilik, Melamilik, Şiilik, Oniki ve Sekiz İmamcılık gibi inanç eğilim ve topluluklarını içine alıp eriterek bir bireşime (senteze) ulaşmıştır.

Hacı Bektaş dağınık Alevi ve Alevilik türevi akımları ve toplulukları içine almış, yeniden kalıba dökmüş, Aleviliği yeniden derneştirmiş ve Alevi- Bektaşiliğin yolunu çizmiştir. Bunu da doğallıkla kurduğu tarikatıyla yapmıştır. Çevresine bir takım görevliler alması, bunların bir bölümünü kimi yerlere görevlendirerek göndermesi, oralarda “aydınlatma/ irşat” çalışmaları yaptırması, Anadolu’daki diğer Alevi ocakları ile ilişki kurarak kendine bağlaması, onları yönlendirmesi… O’nun bir tarikat kurduğunun ve bunları tarikatı/ örgütü yoluyla yaptığının kanıtlarıdır. Zaten başka türlü de bu çalışmaları yürütemezdi, Alevi topluluklarını bir çatı altında toplayamazdı, adını bu ekole veremezdi, tüm Anadolu ocakları tarafından “serçeşme” olarak kabul edilmezdi. Bu nedenlerle Hacı Bektaş, Alevi- Bektaşi toplumunun gözünde yolun- yolağın “piri”dir, tarikatın kurucusudur. Dönemin örgütlenme biçimi de böyleydi. Alevi toplumu böyle bilmekte, böyle inanmaktadır. Balım Sultan onlara göre ikinci pir (piri sani)’dir. Alevilik- Bektaşilik araştırmacısı İngiliz J. K. Birge bu süreci Alevi toplumunun yorumuna göre yapar. Ona göre; “XIII. yüzyıldan başlayarak Küçük Asya’dan ismen ait oldukları çeşitli dinlerden karışmış öğeler içeren bir tür halk dini gelişti. Hacı Bektaş’ın, harekete yardımcı olan gezginci ruhani önderlerden biri olarak giderek artan bir biçimde üstünlüğü tanındı, yalnızca Kırşehir yakınındaki köy adını ondan almakla kalmadı, fakat tüm Küçük Asya’da sayısız köyde onun adı pir olarak ünlendi. Balım Sultan’la kent içi ve yakınlarındaki tekkelerde daha yetkinleştirilmiş bir ritüel ve örgütlenme başladı. Bu örgütlenme, belirli ölçülerde çok benzer inanç ve uygulamaları sürdüren, fakat Bektaşiliğin düzenlenmiş sisteminin dışında kalan köy gruplarından farklılaştı ve daha biçimsel olarak örgütlenmiş Bektaşi Tarikatı haline geldi”.
b- Balım Sultan:
Balım Sultan (1462 (? )-1516), geniş bir kitleye göre Bektaşiliğin önemli bir ulusudur. “İkinci piri (piri sani)”, kurucusu ve kurumlaştırıcısı olarak görülür. Kurucusu olamadığını daha önce kanıtladık. Yalnız “ikinci piri” olduğu, kurumlaştırdığı, yolu yasal bir kurum durumuna getirdiği, Bektaşiliğin varolan yapısına yeni bir biçim kazandırdığı, erkanını geliştirerek yeniden düzenlediği kesindir. Bektaşilik onunla birlikte devlet tarafından tanınır ve geniş yığınlara mal olur. 1501’lerde dönemin padişahı II. Bayezıt tarafından Kırşehir’deki Hacı Bektaş Dergahı’nın başına atanır. Amaç; Türk/Türkmen Kızılbaş-Alevi-Bektaşi’yi İran’ın Şiilik etkisinden korumaktır. Bu durum Bektaşilik’le devletin ilişkilerini arttırır. Bundan sonra, devlet içerisindeki birçok yönetici bürokrat ve ulemadan insanlar doğrudan Bektaşilik Tarikatı’nın üyeleri olurlar.

Balım Sultan, Hacı Bektaş’tan sonraki “mihenk taşı”dır. Bektaşiliğin toplumsal ve insancıl yönlerini, barışseverliğini ve yardımseverliğini ön plana çıkaran bir gönül eridir. Yüzyıllardan beri gelen Alevi- Bektaşiliğe ait kuralları derlemiş ve dergahta bir düzen içerisinde yaşama geçirilmesini sağlamıştır. Sözel olan Bektaşi geleneğinde düzenlemeler yaparak, yazılı metin haline getirmiştir. Yapısal olarak Bektaşiliği “kurallara bağlamış”tır. Balım Sultan’la Bektaşilik erkannamesi son biçimini almıştır. Böylece geniş bir coğrafik alana yayılan Bektaşilik uygulamasında “birörneklilik” sağlanmış olur.

Balım Sultan XVI. y. yılda Bektaşiliği Haydariliğin bir kolu, türevi olmaktan kurtarır, Haydarilik etkilerinden arındırır. Osmanlı Devleti’nin de desteğini alarak Hacı Bektaş’ın adına yeniden yapılandırır.Artık bu yüzyıldan sonra Bektaşilik bağımsız bir tarikattır. Diğer Batıni- Alevi eğilimli tarikatları içerisinde eritip özümleyecek güçtedir.

Balım Sultan yola, tarikatın pratiğine sürekli bir biçim ve içerik kazandıracak yeni etkiler getirmiştir. Geliştirilen erkana göre yola girenlerle sıkı ilişki içerisinde örgütlenmiş bir Bektaşi toplumu ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Tarikata bir disiplin getirmiştir. Kent içi ve kenti çevreleyen tekkelerde daha yetkinleştirilmiş “bir ritüel ve örgütlenme” başlatmıştır. Giderek düzenlenmiş sistemin dışında kalan köy gruplarından farklılaşan, bir biçime ulaşmış Bektaşilik Tarikatı yaratmıştır. Bu örgütünü kendisi tarafından kurulan sistemin “ruhani ve örgütsel” başı olan Dedeler’le yaymayı ve yaşatmayı amaçlamıştır. Çelebiler Anadolu ve köylük yörelerde tutunurken, kentsel yörelerde Balım Sultan ekolü benimsenir. Balım Sultan, soydan Alevi olmayanlara kapı açarak Bektaşi olabilmelerinin yolunu açar ve Alevi- Bektaşilik alanında önemli bir reform yapar. Dedebabalık’la yönetilen Bektaşiliğin bu kolu ne var ki fazla yaygınlaşamamış, bugün ancak birkaç yüzbin kişilik bir topluluktan öteye gidememiştir.

Balım Sultan’a kadar Bektaşilik, genellikle kırsal kesimlerde ve köylük yörelerde tutunmuş, Alevi- Türkmen içerisinde benimsenme olanağı bulmuştur. Özellikle Aleviliğin bir türevi ve Aleviliği yeniden biçimleyen, derneştiren, onları eğiterek disipline eden bir eğilim olarak kendini ortaya korken, Balım Sultan’la kentsel kesimlere ve Osmanlı aydınları arasına da girmiştir. Böylece Bektaşilik tarihinde yeni bir dönem başlar ve Bektaşiler; “Köy Bektaşisi”, “Kent Bektaşisi” olarak farklılaşırlar. Kent Bektaşiliğine “Nazenin Tarikatı” veya “Babagan Kolu (Babalar Kolu) ” da denir.
Balım Sultan, Oniki İmam anlayışını yola kazandırır. Bu, O’nun yaptığı yeniliklerin başındadır. Oniki İmam törenleri, oniki çerağ, oniki post, palhenk, evlenmemiş (mücerred) babalık kuralı, şerbet yerine şarap, ibahiyecilik, üçleme (teslis), Hurufilik etkisi O’nunla tarikata girer. Balım Sultan düzenlemesinde ünlü “Dört Kapı”nın “şeriat” ve “tarikat” kapıları yer almaz. Bu kapıların kullanılmasına gerek görülmez.
Oniki İmam inancı Alevi-Şiilik’te başından beri olmasına karşın, Bektaşilik Tarikatı’nın temel töreleri arasına Balım Sultan’la girer. Tarikatın “temel direği” olur. Her bağlının, müridin temel inanışları içerisinde yer alan bir ilke olur.Bu temel ilke Alevi- Bektaşi edebiyatının temel çeşnisi ve zenginliği olacaktır. Hemen hemen tüm Alevi- Bektaşi ozanları Oniki İmam çeşnisini şiirlerinde malzeme olarak kullanacaklardır. Alevi-Bektaşi edebiyatı bu zenginlik üzerine kurulmuştur dersek, doğruyu söylemiş oluruz.
Oniki İmam anlayışına paralel olarak yaşam “oniki” rakamı üzerine sistemleştirilmiştir. Cemlerde simgesel olarak oniki çerağ yakılır. Kemer üzerine Oniki İmamı simgeleyen oniki köşeli “palheng taşı” denilen taş takılır. Bu dervişlerin gönüllerini Tanrı’ya bağlayan bir simge olarak algılanır. “Eline, diline, beline sahip olmayı” gerektirir. Bektaşi tacı oniki dilimlidir. Tekkelerin meydan yerleri, tekke üstündeki baca ve kubbeler hep oniki dilimli olur. Bektaşi tekkelerinde pire hizmet görevlerinin her biri bir post ile simgeleştirilir ve temsil edilir. Bu anlayışı Balım Sultan “oniki post” biçiminde biçimleyerek tarikatın töreleri arasına kazandırmıştır. Postlardan herbiri, Bektaşiliğin en büyük adlarından birine bağlanarak anılmış ve böylece o kişiler ölümsüzleştirilmiştir. Oniki İmam “sırrı” olan “Oniki Post” şunlardır:

1. Baba Postu: Horasan postu(Hacı Bektaş Veli)
2. Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan postu
3. Ekmekçi Postu: Balım Sultan postu
4. Nakib Postu: Kaygusuz Sultan Abdal postu
5. Atacı Postu: Kanber Ali postu
6. Meydancı Postu: Sarı İsmail postu
7. Türbedar postu: Kara Donlu Can Baba postu
8. Kilerci Postu: Hacım Sultan postu
9. Kahveci Postu: Şah Şazeli postu
10. Kurbancı Postu: Hz. İbrahim postu
11. Ayakçı Postu: Abdal Musa postu
12. Mihmanevi Postu: Hızır Peygamber postu

Bektaşi tekkelerinde yapılan temel hizmetlerin herbiri bir Alevi- Bektaşi ulusunun adına dayandırılarak adlandırılır ve yapılır. Bunlar da oniki anlayışı üzerine oturtulmuştur. Şu adlar yer alır:

1. Tarikatçı: İmam Hasan
2. Ferraş(yatak serme görevlisi) : İmam Hüseyin
3. Hallak(berber) : Muhammed Hanefi
4. Zakir(saz çalıp nefes okuyan) : Abdüssamed
5. Sofracı: Abdülvahid
6. İbrikdar: Selman Farisi
7. Saki(su ve şarap dağıtıcısı) : Tayyib
8. Meydan Hizmetçisi: Abdümuin
9. Gözcü: Abdülkerim
10. Pervane(haberci, kılavuz) : Abdullah
11. Çerağcı(ışıkları yakan) : Hadi Ekber
12. Bevvab(kapıcı) : Abdülcelil

Bekktaşilik’te şerbetin yerini şarabın alması Balım Sultan’la töreleşir ve yola girer. Fakat bu bir yerde bir içki serbestliği değildir. İçki, insan için, yol bağlıları için bir “mihenk taşı” olarak görülür. Yol bağlıları böylece bir denemeden, bir sınavdan geçirilir. İçki/ dem/ dolu yolun belli kuralları çerçevesinde alınır. Töresel ve törensel bir değer taşır. Cem töreninin bir parçası olur.

“Dedebabalık”, evlenmemiş (“mücerret”) babalık kurumu ve “mengüç” Balım Sultan’la yola girer ve usül haline gelir. Dedebabalık yoluyla Bektaşi Tarikatı yönetilmeye çalışılır. Dedebabalık, Hacı Bektaş’ın görevini vekaleten üslenen makamdır. Dedebabalar, Hacı Bektaş’ın vekilleridirler. Doğallıkla Dedebabalık, Çelebiler kolu ve Alevi- Kızılbaşlar’ca genellikle benimsenmez. Bektaşiliğin “Babagan Kolu”nun başı olarak tarikatın yönetiminde varlıklarını sürdürürler. Mücerredliğin kurucusu Balım Sultan’dır. O’na kadar bu uygulama yoktur. Kendisi de evlenmeyerek bu uygulamaya önderlik etmiştir. Amacı profesyonel dervişler yetiştirmek ve tarikatı bunlarla yürütmektir. Mücerredlikle, “insanı yoldan alıkoyan nesnelerden ırak tutmak” ereklenir. Sonradan Hilmi Dedebaba Şahkulu Sultan Dergahı’ında bu töreyi ve töreni yürütmüştür. Arnavutluk’a giden Salih Niyazi Baba bu töreyi orada sürdürmüştür. Bu tören Dimetoka’da Seyid Ali Sultan (Kızıl Deli) Dergahı ile Kerbela’daki Bektaşi Dergahı’nda sürdürülürken sonraları töre buralarda bırakılmış, yalnızca Pirevi’nde yürütülür olmuştur. “Terk ve tecrit” anlamında dervişlerin kulağına “mengüç” veya diğer adıyla “teslim halkası” bir törenle takılır. Bunlar dervişi dünyadan ve dünyasal nesnelerden, etkenlerden arındırmayı, soyutlamayı simgelerler. Mengüç, eski Türk/ Oğuz geleneğidir. Kaynaklarda tiginlerin kulaklarına mengüç/ küpe taktıkları görülmektedir.

İbahilik; Sünni anlayışın yasakladığı ve günah olarak değerlendirdiği şeyleri yasak görmemektir. Hatta bir bölümünün tersini yapmak anlayışıdır. Bu anlayış yolun temel kurallarından biri durumuna Balım Sultan’la gelir. İslamlığa bir yorumdur. Sünni İslamın, İslamlık olarak ortaya sürdüğü şeyleri, Alevi- Bektaşi anlayışından süzerek/ geçirerek kabul etme veya kabul etmeme anlayışı ve tavrıdır. Alevi-Bektaşiliğin özgün yanını ve - Sünniliğe karşın- kimliğini bu anlayış ortaya kor. Alevi-Bektaşiliğe yorum (tevil) yolunu açar. Bir başka deyişle Alevi- Bektaşiliğin felsefik altyapısını oluşturur.
Üçleme (teslis) ve hulûl, Balım Sultan’la yolun töresi haline gelir. Tarikata girmesinde Hurufilik aracılık yapmıştır. Üçleme (teslis), Hıristiyanlığın “baba-oğul-kutsal ruh” anlayışını çağrıştırır. Alevi-Bektaşilik’te “Allah-Muhammed-Ali” biçiminde yer alır. Tanrının görünüş alanına çıkması, evren ve insanla bütünleşmesi olan “hûlul” öncelerde de vardır. Tasavvufun zengin malzemelerindendir. Bektaşilik de bu anlayışı alarak yolun töresi içine sokmuştur.
 
takipçi satın al
Uwell Elektronik Sigara
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
Geri
Üst