Batıl İnançlar...

İnciBaran

Bayan Üye
Günümüz yaygınlaşan hurafeler , batıl inançlar nesilden nesile uzayıp gidiyor..
Çevrenizdeki batıl inaçlar nelerdir..?
Bunları dogru buluyormusunuz...?

iyi paylaşımlar dilegiyle..
selametle kalınız...
 
Batıl İnançlardan Oluşan Pagan Bir Din: New Age

Batıl İnançlardan Oluşan Pagan Bir Din: New Age

batil_inanclardan_olusan_pagan_bir_din__new_age_tr.jpg

60’lı ve 70’li yıllarda popüler olan hippi kültürüyle aynı dönemde Batı toplumunu saran Uzak Doğu dinleri, toplum üzerindeki etkisini hiçbir zaman yitirmedi. Bu kez yeni bir isimle insanların karşısına çıktı. Bu, Uzak Doğu dinlerinin tüm batıl inanışlarını bir araya getiren, Allah inancına sahip olmayan, insanı adeta ilahlaştıran (Allah’ı tenzih ederiz) sapkın bir akımdı: New Age Hareketi

Uzak Doğu dinlerinin Batı toplumlarında taraftar bulmaya başladığı 19. yüzyılda, pek çok Avrupalı araştırmacı Uzak Doğu ülkelerini ziyaret etti; yazılan kitaplar, seyahat notları Uzak Doğu kültürüyle beraber onların sahip olduğu batıl inançların da yakından tanınmasını sağladı.

New Age Hareketinin Doğuşu

60’lı yıllar Batı toplumları için bir dönüm noktasıydı. İki büyük dünya savaşının yıkıcı etkileri, Japonya’ya atılan atom bombaları, bunun ardından gelen Vietnam Savaşı gibi olaylar Amerikan gençliğinde, kurulu düzene karşı büyük bir tepki oluşturmuştu. Avrupalı ülkelerde de durum farklı değildi. Hıristiyanlık dininin tüm kurumları da kurulu düzenin bir parçası olarak görülüyor, bu nedenle yönetime karşı oluşan tepki Kiliseye saldırı olarak da ortaya çıkıyordu. Bu dönemde Batı gençliğinin önemli bir bölümü ve bazı Batılı entelektüeller asırlardır süregelen Hıristiyan inancını terk edip, yeni arayışlara girdiler. Bir kısmı büyük bir yanılgıya düşerek ateist olmayı seçerken, bir bölümü de sapkın Uzak Doğu dinlerini benimsedi. Bu arayışın altında aykırı olmak, düzene karşı çıkarak dikkatleri üzerinde toplamak gibi yanlış hevesler de yatıyordu.

Bu yöneliş, popüler kültürü belirleyen çevreler tarafından da bilinçli ya da bilinçsiz olarak- yönlendiriliyordu. Bunların başında Beatles grubu geliyordu. Beatles üyelerinden George Harrison'un Hinduizmi benimsediğini açıklaması ile sayıları milyonlarla ölçülen Beatles hayranlarında Hinduizme yönelik bir özenti oluştu. Sadece eğlence sektörü değil, Batı toplumunun önde gelen isimlerinden bazıları da Uzak Doğu kültürünü benimsediler ve gençler arasında yayılmasına destek oldular. Ancak bu kişilerin verdikleri desteğin ardında daha farklı bir neden yatıyordu: Uzak Doğu kültürünün materyalist Batı kültürü ile uyumu.

Bu uyum sayesinde materyalist kültüre sahip bazı Batılılar, Uzak Doğu dinlerinin propagandasını yapmak konusunda organize oldular ve zaman içinde ortaya, tüm İlahi dinlerin ortadan kalkacağı ve dünyanın tek dinde birleşeceği bir dönemin yaklaştığı hayaliyle kurulan New Age Hareketi çıktı. Bu hareketin asıl çıkış noktası ise önce Amerika’da ardından Avrupa’da kurulan ve batıl Uzak Doğu kültürünü Batılı insanların hayatına taşımayı hedefleyen teozofi (Kutsal Akıl anlamına gelen teozofi Yunanca bir kelimedir) dernekleri oldu.

Teozofi Derneği

Teozofi Derneği (Theosophical Society) ilk olarak, Uzak Doğu dinlerine -özellikle de Hinduizm'e ve Budizm'e karşı büyük bir hayranlık duyan Helena Petrovna Blavatsky ve Albay Henry Steel Olcott tarafından 1875 yılında New York’ta kuruldu. Kuruluşun amacı eski ve modern dinlerin, felsefelerin, bilimlerin araştırılması olarak ifade ediliyordu. Oysa gerçek amaç sadece araştırmak değil, bazı köhne öğretileri diriltmekti.

Helena Blavatsky gizli öğretilere, ruhlarla bağlantı kurduklarını iddia eden inanışlara, büyüye, mistisizme, Uzak Doğu dinlerinin batıl ritüellerine ilgi duyan; bu amaçla Hindistan, Tibet, Çin, Japonya gibi ülkeleri birçok kez ziyaret etmiş bir gezgindi.

Blavatskyn'in öğretilerinde Allah inancı yer almıyor, insan sözde ilahlaştırılıyordu. (Allah’ı tenzih ederiz) Ona göre insan, büyü, ruhlarla bağlantı kurma, meditasyon, yoga gibi yöntemler kullanarak sahip olduğu gücü dışarı çıkarmalıydı. Blavatskyn’in bu sapkın inanışları Teozofi Derneğinin de temelini oluşturmuştu.

Teozofi Derneği, batıl Uzak Doğu dinlerinin, Hıristiyan inançlarını temel alan Batı kültürüne nüfuz edip, bu kültürü dejenere etmelerinde önemli bir rol oynadı. New Age hareketi ise eski bir Teozofi Derneği üyesi olan Alice A. Bailey tarafından başlatılmıştır. Bailey yazdığı 2 ciltlik Discipleship in the New Age (New Age Taraftarlığı) adlı çalışmasında başlattığı yeni akımın temel değerlerini ortaya koydu. New Age Hareketi, Teozofi Derneğinin batıl olan tüm öğretilerini kabul ediyor, Hinduizm, Budizm, Şamanizm, Taoizm gibi putperest dinlerin sapkın inanışlarının yanı sıra çeşitli gizli bilimleri de içeriyordu.

Baileyn'in ardından New Age öğretisi hızla taraftar toplamış ve Batı kültürünün önemli bir parçası haline gelmiştir. Ancak bu öğreti akıl, mantık ve sağduyu ile bağdaşmayan türlü iddialar içeren, fal ve büyü gibi birçok batıl uygulamayı teşvik eden, insanları dünya hayatının gerçeklerinden uzaklaştırıp hayali bir dünyada yaşamaya sürükleyen bir aldanıştır.

Günümüzde New Age Hareketi

New Age hareketi Allah’ın mutlak varlığını inkar eden, İlahi vahye dayanmayan, herhangi bir yazılı kitabı olmayan, merkezi bir organizasyona sahip olmayan, üyeleri ve başkanlığı bulunmayan, inançları ve uygulamaları kesin hatlarla belirlenemeyen kendine özgü sapkın bir harekettir. İsteyen, bu batıl dine istediği inancı ekleyip çıkarabilmektedir. New Age öğretileri Hinduizm, Budizm, Taoizm, Şamanizm, Şintoizm, Gnostik gelenekler, Spiritualizm (Ruhçuluk-İspirtizma), Wicca (Büyücülük) gibi birçok farklı batıl inanışa dayanır.

Özellikle de son yıllarda ateist ve materyalist görüşe sahip çevreler New Age kültürünün propaganda çalışmalarına hız katmışlardır. Bunun için de kitle iletişim araçlarını çok yoğun olarak kullanmaktadırlar. Amaçları ise Batı toplumlarında çok büyük bir hız kazanan hak dinlere özellikle de İslam dinine- yönelişin kendilerince önünü kesmek, batıl dinlerinin kabul görmesini sağlamaktır. Söz konusu çevreler bu inanışları doğrudan batıl bir öğreti olarak insanlara sunmamakta, daha ziyade süslü reklamlarla, üstü kapalı ifadelerle, bilinçaltına yönelik mesajlarla empoze etmeye çalışmaktadırlar. Guru adını verdikleri sahte ruhani liderlerle putperest inanışlarını ve sapkın felsefelerinin reklamını yapmakta, bu şekilde insanları kandırmayı hedeflemektedirler. Toplumun yakından tanıdığı kişiler de bu propagandada önemli roller üstlenmektedirler. Örneğin bir dönemin popüler aktristlerinden Shirley MacLaine, yazdığı kitaplar ve yaptığı televizyon programları ile sapkın New Age inanışlarının en yoğun propagandacılarından biridir.

New Age Hareketinin Sapkın İnançlarından Örnekler

Ateist ve materyalist çevrelerce çeşitli propaganda yöntemleriyle gündemde tutulmaya çalışılan New Age inanışları, insanları Allah inancından uzaklaştırma, din ahlakının getirdiği ahlaki güzellikleri terk etme ve Allah’ın vahyi yerine batıl işlere yöneltme hedefini taşımaktadır. Örneğin yoga, meditasyon, şifacılık, biyoenerji tedavileri, transandantal meditasyon gibi uygulamalar New Age inanışlarında çok büyük bir yer tutmaktadır. Astroloji, tarot kartları, falcılık ve medyumluk da bu kültürün önemli bir bölümünü oluşturur.

Bunun yanı sıra karma, reenkarnasyon, reiki, feng shui, astral beden, kristallerin insanlar üzerinde farklı güçleri olduğuna inanma, beyaz ve kara büyü, kehanet, muska tarzı nesnelerle kötü ruhların kovulabileceğine inanma, şeytan çıkarma, telepati ve telekinezi gibi uygulamalar sapkın New Age inanışlarından sadece bazılarıdır. Günümüzde ise bu terimler materyalist çevrelerce yapılan propaganda çalışmaları nedeniyle sıkça duyulur hale gelmiştir. Bu sapkın inanışlardan bazıları şu şekildedir:

Büyücülük

New Age Hareketinde büyü ve sihir çok büyük bir yer tutmaktadır. Uzak Doğu dinlerinin tüm büyü ritüelleri, Şamanizm gibi büyü temelli batıl inanışları ve tarih boyunca süregelmiş her türlü okült inanış, bu batıl dinle tekrar dünya gündemine getirilmiştir. Oysa fal ve büyü gibi inanışlar, Allah'ın haram kıldığı çirkin ahlaksızlıklardır. Allah Maide Suresi'nde ”Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse, bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide Suresi, 90) şeklinde buyurmaktadır. Hz. Musa’nın büyücülerle karşılaşmasının anlatıldığı ayetlerde ise ”Büyücüler, kurtuluşa ermezler.” (Yunus Suresi, 77) ve ”Büyücü ise nereye varsa kurtulamaz.” (Taha Suresi, 69) şeklinde bildirilmektedir. Yani büyüyü bir kurtuluş, huzur, refah ya da başarı yolu olarak görenler çok büyük bir aldanış içindedirler. Çünkü Allah dilemedikçe hiçbir insanın bir diğeri için zarar ya da yarar dilemesi mümkün değildir. Allah, Bakara Suresinde bu durumu şu şekilde bildirmektedir:

”... Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah’ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi.” (Bakara Suresi, 102)

Falcılık, Medyumluk, Kehanet

Falcılık, tarot kartları, ruhlarla bağlantı kurarak gelecekten bilgi alma aldatmacası, medyumluk ve kehanette bulunma gibi batıl inanışlar, New Age kültürünün önemli bir bölümünü oluşturur.

Zaten Guru ismini verdikleri kişiler de genelde ruhlarla bağlantı kurdukları, medyumluk yaptıkları, tarot kartları ile geleceği söyleyebilecekleri gibi yalanlara başvurarak insanları kandırmaya çalışan kimselerdir. Oysa geleceği sadece Allah bilir. Neml Suresinde de bildirildiği gibi ”... Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka kimse bilmez..." (Neml Suresi, 65) Allah, Cin Suresinde ise şu şekilde buyurur:

”O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer.” (Cin Suresi, 26–27)

Ayetlerde de belirtildiği gibi Rabbimiz razı olduğu kullarına gayb bilgilerini vahyedebilir. Bunun dışında hiçbir insanın kendi çabası, çalışması, ruhlarla bağlantı kurmaya çalışması o kişiyi gayba dair bir bilgiye ulaştırmaz. Oysa New Age gibi hareketlere kapılan bazı insanlar çevrelerinde dikkat çekebilmek, sivrilebilmek için medyumluk, kahinlik gibi özelliklere sahip oldukları yalanının arkasına saklanırlar. Bu yolla insanları kandırmayı, onlardan saygı ve ilgi görebilmeyi, maddi çıkar elde etmeyi umarlar. İnsanların birkaç kağıt parçasına, taşlara, kristal kürelere bakarak geleceği söyleyebilmeleri, Allah’ın dilemesi dışında, mümkün değildir.

Reiki

Günümüzde New Age inanışları belli çevreler tarafından birer moda akımı haline getirilmeye çalışılmaktadır. Özellikle de kamuoyu tarafından tanınan kişiler kullanılarak bu sapkın uygulamaların benimsenmesi için süslü propaganda çalışmaları yapılmaktadır. Televizyon programlarında, gazete ve dergilerde insana hiçbir yarar sağlamayacak batıl öğretilerin reklamı yapılmakta ve bu telkinin etkisinde kalan bazı insanlar ise özenti içinde ve ne yaptıklarını dahi bilmeden aynı şeyleri uygulamaya başlamaktadırlar. Son zamanlarda kamuoyunu kaplayan Reiki modası da aynı aldatmacanın bir ürünüdür. Toplum içinde dikkat çekmek, orijinal olup ilgi toplamak isteyen kişiler bu batıl öğretinin propagandasından etkilenmektedirler. Oysa reiki de diğer sapkın Uzak Doğu inanışları gibi büyük bir kandırmacadır.

Genellikle çeşitli putperest inanışlara sahip olan Uzak Doğu toplumları, reikinin evrendeki birçok enerjiden biri olduğuna inanır ve reikiyi evrensel yaşam ve şifa enerjisi olarak kabul ederler. Bazı kişilerin reiki enerjisine sahip olduğunu, bununla insanlara sözde şifa verdiğini ve dilerlerse bu enerjiyi başkalarına verebildiklerini iddia ederler. Akıl ve mantık sahibi hiçbir insanın inanmayacağı bu akıl dışı iddialar çok büyük birer sahtekarlıktan ibarettir. Çünkü hiçbir insanın, Allah’ın dilemesi dışında, bir insana şifa vermesi mümkün değildir. Şifayı veren Allah'tır. Allah dilediği takdirde Şafi sıfatı ile verdiği hastalığı ortadan kaldırır. Allah dilemedikçe tüm dünyanın doktorları, en gelişmiş teknolojik aygıtlar, keşfedilen en son ilaçlar ya da Uzak Doğu dinlerinin tüm batıl inanışları bir araya gelse, yine de o kişinin hastalığının iyileşmesi mümkün değildir. Kuranda Hz. İbrahim’in samimi duası şu şekilde bildirilmektedir:

”Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” (Şuara Suresi, 80)

Dolayısıyla reiki gibi batıl inanışlar ancak bir kandırmacadan, aldatmacadan ibarettir. İnsanın Allah’tan başka hiçbir dostu, yardımcısı, velisi yoktur. Allah’ın dışında hiçbir gücün insana bir zarar vermesi ya da bir yarar sağlaması mümkün değildir.

Taşlar ve Mineraller

New Age inanışındaki batıl uygulamalar saymakla bitirilmeyecek kadar fazladır. Taşların ve minerallerin çeşitli güçlere sahip olduğunu düşünmek de bu yanılgılardandır. Bu batıl inanışın takipçileri, kuvars kristalinin tedavi ve büyü alanlarında çok etkili olduğunu kabul ederler. Hematit taşının karar verme gücü verdiğine, elmasın bedeni temizleyerek negatif kuvvetleri yok ettiğine, mercanın nazara iyi geldiğine inanırlar. Bunun gibi daha pek çok taşa ve minerale bu gibi saçma güçler atfederler. Oysa bu inanışların hepsi saçma ve batıl inanışlardır. Herhangi bir taşın ya da bir nesnenin bir insanı koruması, ona güç vermesi, olumsuzlukları ortadan kaldırması kesinlikle mümkün değildir. İnsan ne kadar uğraşırsa uğraşsın, hangi yöntemlere sarılırsa sarılsın Allah’ın dilemesi dışında başına gelecek herhangi bir şeyden korunamaz. İnsan için tek koruyucu Rahman olan Allah’tır.

İnsan Ruhuna Huzuru Yaşatacak Tek Gerçek, Yüce Allah’a İmandır

Bazı insanların yoga, meditasyon, reiki gibi New Age kökenli yöntemlere başvurmalarının nedenlerinden en önemlisi yaşadıkları hayatın karmaşasından, sıkıntılarından, stresinden uzaklaşabilmek, huzuru ve güveni bulmaktır. Nitekim bu gibi batıl uygulamaların reklamlarında da genelde iç huzur, ruhsal denge, iç barış... gibi kavramları kullanmaktadırlar. Birçok kişi de, içinde yaşadıkları materyalist toplumdaki acımasız, sevgisiz, çatışmacı, rekabeti ve bencilliği teşvik eden hayattan uzaklaşmak için bu batıl inanışları bir kurtuluş yolu olarak görme yanılgısına düşmektedir. Oysa bu batıl inanışların insanlara iç huzuru ve ruhsal dengeyi sağlaması mümkün değildir. Tam aksine Uzak Doğu dinleri, insanları, taş ve tahtadan yapılmış putlardan yardım bekleyen, büyü ve batıl ritüellerle sorunlarına çözüm bulabileceğini zanneden, akıllı ve mantıklı hareket etme yeteneklerini kaybetmiş kimseler haline getirmektedir. Uzak Doğu felsefelerinin etkin olduğu toplumlardaki pagan topluluklarda bu psikolojik tahribatı, umursuzluğu, hayatın gerçeklerinden uzaklaşmış şizofrenik ruh halini görmek mümkündür.

Şu açık bir gerçektir ki, insanların dünya üzerinde gerçek huzur ve mutluluğu bulmalarının, her türlü kötülükten, acımasızlıktan, karamsarlıktan ve mutsuzluktan kurtulmalarının tek yolu, Yaratıcımız olan Allah’a teslim olmak ve Onun razı olacağı umulan bir hayat sürmektir. Allah bu durumu ayetlerde şu şekilde bildirir:

”... Kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz. Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır...” (Taha Suresi, 123–124)

Ancak tüm bu eleştirilerle birlikte belirtilmesi gereken çok önemli bir husus vardır: Kuran ahlakının gereği olan önemli bir özellik, yanlış yoldaki insanlara hatalarını göstermek ve onları gerçeğe davet etmektir. Yoga, meditasyon, büyü ve falcılık gibi New Age sapkınlığına dalan putperest kişiler de bu nedenle uyarılmalı ve yanlış yönlendirilmelerle girdikleri bu yoldan döndürülmelidirler. Çünkü onları bekleyen gerçek çok açıktır: Bu kişiler hiçbir zaman gerçek mutluluğu bulamayacak ve ahiret günü Yüce Allah’ın sonsuz azabıyla karşılaşacaklardır.

Bilinmelidir ki, dünya ve ahiret hayatında gerçek mutluluk ancak Allah’a gönülden iman etmek ve Allah’ın ayetlerine uymakla mümkündür. Çünkü, ”... Allah, Hakkın ta Kendisidir. Onun dışında, onların taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir...” (Hac Suresi, 62)
 
---> Batıl İnançlar...

GzL Bi konuya parmak Basmışsın Arkadaşım. Ama bi bakımdan qzL bee.. Bu anLamsız dünyada anLamsız,sıkıcı,bunaLtıcı dünyanın yükünden biraz daha uzaklaşmak için yapılır bazı şeyler. Tamam doğrudur demiyorum ama düşünsenize bi dilediğimiz olmuş ama dilek dilediğimiz için değil olması gerektiği için. Ne bilim bi bakıma güzeL. Ama bi yöndende şöyLe düşünmek Lazım Tabikide KüLtürümüzü yozLaştıran keskin bi bıcak gibi... İnanmayan yok Neredeyse..
 
---> Batıl İnançlar...

BATIL İNANÇ SAPLANTISI

Dinden uzak yaşayan toplumlarda küçük büyük herkese körü körüne benimsetilen bir konu da batıl inançlardır. Adından da anlaşıldığı gibi bu inançların makul ve akılcı düşünen bir insan için hiçbir geçerliliği yoktur. Ancak Allah'ın Kitabı'nı okumayan, dolayısıyla da gerçek dini tanımayan insanların, akıl dışı pek çok saplantı edinmesi son derece doğaldır.

Batıl inançların en önemli yönlerinden birisi, yüzyıllardır dilden dile, nesilden nesile aktarılarak gelmeleridir. Ne kadar asılsız ve mantık dışı olsalar da, birçok toplum bunları sahiplenmiş ve daha da geliştirerek kendilerinden sonraki nesillere öğretmişlerdir.
nazar.jpg



Cahiliye toplumu insanları ise, gerçek dini uygulamaya asla yanaşmamalarına rağmen, son derece anlamsız olan bu kurallara tamamen sahip çıkarlar. Öyle ki bu kuralları birer kanun gibi kabul edip, hiç ödün vermeden uygularlar. Söz gelimi merdiven altından geçerlerse başlarına kötü bir şey geleceğine inanır, bu nedenle yollarını değiştirirler. Ya da çok gülerlerse ardından çok ağlayacaklarını düşünür, bu nedenle gülmelerine hakim olurlar. Gece vakti mezarlıktan geçemezler, ölülerin dirilip kendilerine zarar vermesinden ya da kendi deyimleriyle "çarpılmaktan" korkarlar. Herhangi olumsuz bir kelime duyduklarında tahtaya bir iki kez vururlar. Kapalı yerlerde kalamaz, başlarına bir kötülük geleceğini düşünürler. Bu kurallar saymakla bitmeyecek kadar çoktur ve cahiliye insanları bunların her birine karşı derin bir korku duyar. Eğer bu inançlarının aksini uygulayacak olurlarsa, başlarına büyük bir felaket gelmesinden endişe ederler.

Burada düştükleri en önemli hata ise, şahit oldukları her olayın ve her varlığın Allah'ın kontrolü altında olduğunu unutmalarıdır. Yoksa ne merdivenin, ne de kapalı bir mekanın kendilerine ait müstakil bir gücü yoktur. Ancak cahiliye toplumu kendi türettiği bu batıl inançlara karşı beslediği korkularla, kendi elleriyle kendilerine zorluk oluştururlar.


UĞURSUZLUK SAPLANTISI

Cahiliye toplumu, batıl inançlarının bir uzantısı olarak, bir de uğursuzluk saplantısı geliştirmiştir. Ancak uğursuz olarak nitelendirdikleri şeylerin çapı oldukça geniştir. Bu kimi zaman bir sayı, kimi zaman bir renk, kimi zaman da bir kişi olabilir. Söz elimi, bunların en yaygın olarak bilinenlerinden biri on üç sayısıdır. Bu sayının uğursuzluğu sanki evrensel bir gerçek gibi kabul edilmiştir. Dünyanın neresine giderseniz gidin, Kuran mantığından uzak olan her insan bu sayıdan ciddi bir tedirginlik duyar. Yine aynı şekilde çoğu insan siyah rengin özellikle de kara kedinin uğursuzluk getirdiğini düşünür. Karşılaştıklarında kediye bakmamaya çalışır ve yollarını değiştirirler.

kkedi.jpg

Uğursuzluk konusunda kendilerine yönelik korkuları da vardır cahiliye toplumunun. Örneğin başlarına kötü bir şey geldiğinde üzerlerinde bulunan kıyafetleri hayatları boyunca bir kez daha giymezler. Ya da bir kez kaza yaptıkları arabalarında bir uğursuzluk olduğuna inanır, bir daha binmez ve hemen satışa çıkarırlar. Uğursuzluğa uğrama korkusu, cahiliyenin hayatına yön verecek kadar güçlüdür. Yapacakları birçok işten bu korkuları nedeniyle vazgeçer, birçok kişiyle bu korkuları nedeniyle dostluklarını noktalarlar. Oysa ki, saplantılarından vazgeçmedikleri sürece korkularından da kurtulamazlar. Bu nedenle çözüm bunlardan kaçmakta değil, bu korkuyu kökten yok etmektedir. Bu da ancak kişinin cahiliye inançlarını terk edip, Allah'ın emrettiği ahlakı yaşamasıyla mümkün olur.


CAHİLİYENİN FOBİLERİ

Her insanın çeşitli fobileri olması cahiliye sisteminde son derece olağan karşılanır. Cahiliye ahlakını yaşayan kişilerin tümünün en az birkaç fobisi muhakkak vardır. Kimisi böcek görmekten, kimisi gök gürültüsünden, kimisi yükseklikten, kimisi dar ve sıkışık yerlerde kalmaktan, kimisi de karanlıktan şiddetle korkar.

Korku duydukları bu fobilerin bir kısmı gerçekten de tedbir almayı gerektiren konulardır. Ancak cahiliyenin duyduğu korku, doğal bir tepki göstermenin ya da önlem almanın çok ötesindedir. Çoğu, korktukları şeyleri televizyonda, gazetede hatta bir çizgi filmde dahi görmeye katlanamaz. Söz gelimi böcek kelimesi geçtiği anda, ya da bir yılan resmi gördüklerinde tamamen kontrolden çıkacak kadar kendilerini kaybederler. Kimi zaman çığlıklarla kendilerini yerlere atar, hatta resmin ya da televizyonun üzerine bir şeyler fırlatarak abartılı hareketler yaparlar. Kimileri kapalı yerleri, mezarlık ya da toprağın altı gibi bir mekanla bağdaştırırlar. Ölüm ve yok olma korkuları, bu fobileriyle dışa vurur. Karanlığa karşı duydukları korkunun sebebi de budur aslında. Karanlık ile felaketleri kafalarında bir bütün olarak canlandırırlar. Bu nedenle özellikle de tek başlarına olduklarında, kendi evlerinde bile olsalar rahat edemezler. Karanlığın kendilerine kötülük isabet ettirecek müstakil bir gücü olduğuna inanırlar. Görünmeyen güçlerin kendilerine saldıracaklarını ya da öldürmeye kalkışacaklarını hayal ederek korkuya kapılırlar.

Ortada hiçbir hayati tehlike yokken bu kadar şiddetli korkulara kapılan insanların hataları, Allah'ı vekil edinmemeleri, O'ndan başka ilahlar edinmeleri ve O'ndan gereği gibi korkmamalarıdır. Kuran'da, korkunun inkarcılara şeytandan gelen bir bela olduğu ve yalnızca Allah'a iman eden ve O'ndan korkan müminler için hiçbir korku ve üzüntü olmadığı bildirilmiştir:

“İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den korkun.” (Al-İmran Suresi, 175)
“Hayır, kim iyilikte bulunarak kendisini Allah'a teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara Suresi, 112)( alıntı harun yahya dinsizliğin kabusu)
 
---> Batıl İnançlar...

Din hayatın gerçek amacını açıklar

Tarih boyunca milyarlarca insan doğmuş, yaşamış ve ölmüştür. Bu insanların içinden ancak çok azı hayatın gerçek amacını anlamaya çalışmıştır. Büyük bir kısmı ise kendilerini zamanın akışına bırakmış ve belli ihtiyaçlarını karşılamak, nefislerinin çeşitli istek ve tutkularını kovalamak dışında bir amaç gözetmeden ömürlerini tüketmişlerdir. Bu bilinçsiz ve sorumsuz kesim her devirde insan topluluklarının büyük bir çoğunluğunu oluşturmuştur. Her gelen yeni nesil de bazı istisnalar dışında çoğunluğun gittiği bu yola uymuş, çoğunluğun doğrularını, amaçlarını ve değerlerini benimsemiş, bunları kendilerinden sonrakilere miras bırakmıştır. Bu gelenek bugün de aynen devam etmektedir.

Bu çoğunluğun her devirde "değişmez" felsefe ve ilkeleri olmuştur: doğarlar, büyürler, yaşlanırlar ve ölürler. Dünyaya bir kere gelinir, ölüm ise herşeyin sonudur. Herkesin belirli bir yaşam süresi vardır ve bunu elinden geldiğince nefsini en çok tatmin edebilecek, hayattan kendince en büyük zevki alabilecek şekilde değerlendirmelidir.

İşte insanlar, ellerine bir daha geçmeyeceğini düşündükleri bu fırsatı çoğunluktan miras aldıkları yaşam tarzı ve davranış biçimlerini aynen uygulayarak değerlendirirler. Kendilerine verilen yaşam süresini dünyadaki zevklerin peşinden giderek, ölümü tamamen unutarak, dünyaya yönelik planlar yaparak ve hiçbir kural tanımayarak geçirirler. Dünyanın neresinde, hangi zaman diliminde yaşarlarsa yaşasınlar, hangi kültüre, hangi ırka mensup olurlarsa olsunlar bu durum değişmez. Bulundukları toplumda prestijli bir konuma gelmek, iyi bir eğitim almak, zengin olup refah içinde bir yaşam geçirmek, mutlu bir aile kurmak, çeşitli makam ve mevkilere ulaşmak ve bunlar gibi sayısız büyüklü küçüklü hedefler peşinde koşarlar.

Bu amaçlar daha yüzlerce madde halinde detaylandırılabilir. Fakat gerçek şudur ki tüm bu insanlar dünyaya gelişlerinin tek ve en önemli amacını arkalarında bırakırlar. Ve bu amaç için kendilerine tanınmış ve bir daha telafi imkanı olmayacak yegane yaşam süresini boşa geçirirler. Bu amaç Allah'a kul olmaktır. Kuran'da bu amaç şöyle bildirilir:

“Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana kulluk (ibadet) etsinler diye yarattım.” (Zariyat Suresi, 56)

Allah'a nasıl kulluk etmemiz gerektiğini de bize yine hak din öğretir. Allah'a kul olmak, O'nun varlığını ve birliğini kabul etmek, O'nu gereği gibi tanıyıp takdir etmek, O'ndan başka ilah edinmemek ve tüm yaşamını O'nun istediği biçimde geçirmek demektir. Kuran'da bize Allah'ın insanlar için beğendiği ahlak ve yaşam biçimi de detaylı olarak tarif edilir. İnsanlar bu modeli uygulamaya davet edilir.

Artık bu amaca uygun, Rabbi'nin razı olduğu biçimde bir ömür süren insan, dünyadaki yaşamı için de ölümünden sonraki hayatı için de müjdelenmiştir. Fakat bu amaçtan sapan, boş gayeler peşinde koşan ve Allah'ın istediği biçimde davranıp yaşamayan, O'na gereği gibi kul olmayan kimseyi de kötü bir son beklemektedir. Tüm bunları bize yine hak din haber verir.

Sonsuz yaşamını belirleyecek ölçü kişinin dünya hayatını nasıl geçirdiğidir. Öldükten sonra bir daha hatalarını telafi etme imkanı yoktur. Bu bakımdan sanki dünyaya tesadüfen gelmiş, başıboş bırakılmış ve yaptıklarından hesaba çekilmeyecekmiş gibi bir mantıkla hareket etmek, kişinin kendi geleceği için çok büyük bir kayıp olacaktır. Yaratılış amacını gözardı ederek sorumsuzca bir hayat yaşayan ve bunun sonucundan da endişe etmeyen bu tür kimseler ise ahirette şöyle karşılanırlar:

"Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Müminun Suresi, 115)

Yaratılış amaçlarını gözardı eden bu kimseler aslında bu amaçtan habersiz değildirler. Allah kitapları ve elçileri vasıtasıyla onları bu gerçekten haberdar etmiş ve onlara izlemeleri gereken doğru yolu göstermiştir. Onlara bir ömür boyu da öğüt almaları için süre vermiştir. Artık kendilerine tanınmış bunca fırsatı görmezden gelip, yalnızca nefislerinin istek ve tutkularını amaç edinerek gerçek amaçlarından sapanların ise ebedi pişmanlıkları kendilerine fayda vermeyecektir:

“İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.” (Fatır Suresi, 37) )( alıntı harun yahya dinsizliğin kabusu)
 
---> Batıl İnançlar...

İşte kaşık düşerse açık yada kapalı misafir gelicek fln..Sacma...ama saçma olup olmadığı kesin deil..:)
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst