Başlık yok...!

TrCasH

Kayıtlı Üye
17 yaşlarının başındaydım. Yeni yaşımın vermiş olduğu heyecan hayatımda ne türden yenilikler olacağını soruşturuyordum. Ama belki bu yeni yaşlarımın beni benden alıp götüreceğini hayatımın beklide ne kadar yaşanmaz olduğunu belirtir nitelikteydi. Ama o yaş merakı zaten ünlüdür herkes yeni bir yıldan, yeni bir aşktan ve yeni bir yaştan bir şeyler umar. Yaz tatilinin sonuna gelmiş ve tekrardan okula geri dönmüştük. Hiç bir şey değişmemiş gibiydi aslında önceki yıldan hiçbir farkı yoktu. Tekrar yaptığım birinci sınıf ve ardından gelen bir ‘’sen başaramasın oğlum sen neyi başardın ki’’ dürtüsü !!! Herkes hayattan bir şeyler bekler öğretmenlerimizin her zaman dediği gibi:’’Sen bana bir adım gel, ben sana koşarak geleyim’’. Hayatı da öyle sanırız fakat biz hayata bir adım gittiğimizde hayat bizden bir adım geri kaçar. Peki, neden hayata öyle her şeye rağmen sarılmak istediğimiz zaman hayat denilen katil bizden geri kaçar. Katil diyorum çünkü hayat bizden bizim içimizden kişileri kişilikleri aramızdan aldı götürdü uzak âlemlere uzak diyarlara… Aslında aklıma gelmişken bir abimizin yazdığı bazı satırları sizlere yazmak istiyorum:

‘’ İnanırım ki, bazen insan ruhuna, melankolik duygularda gerekiyor ve o saatlerde ruh hatıralarının dehlizinde, tutunmaya çalışan bir yaprak gibi savruluyor. Çünkü o saatlerde yalnızlığı kaldıramıyor ve sığınacak bir dost eli arıyor. Can dostlarım ‘’Hayat bir ****** çocuğudur. Her an sürprize hazır ol’’ diyen. Bir fısıltı ile tabiat kaidesi gibi bir serzeniş sunuyor.’’

Evet, yeni yaşlarımızın getirdiği sorumluluklar ve yeni ‘’dertlerimizden’’ bahsetmeye başlayalım artık.

‘’Okula yeniden başlamıştım. 2nci sınıfta olmanın verdiği heyecan farklı bir şeydi. Hayatımı yaşanmaz kılan bazı dertlerimin başlangıcıydı aslında yeni sınıf eğlenceli yani matrak bir sınıftı. Son günlerde beni ‘’Kavak Yelleri’’ isimli diziye çeken bir şeyler vardı. Bulamıyordum nedenini belki orada ki aşkların, dostlukların özentisiydi. Benim şu yaş’a kadar hiçbir zaman kız arkadaşlarım olsun yok gülelim eğlenelim derdim yoktu. Sadece bazı arkadaşlarımdan başka kişilerle takılmıyordum. Fakat artık soruşturmaya başladığım zaman bu çekimin nedeninin aşk olduğunu anladım. Bir aşktı evet bir aşk beni belki de uzak diyarlara götürecek kimi zaman sevindirecek kimi zaman üzecek bir şeydi fakat artık umursamıyordum. Hiçbir şeyi dünya yansa umurumda değildi. Ama ona zarar gelirse o zaman işte kıyametim olurdu. Artık anlamıştım. Ya ben bu dünyaya fazla geliyordum yâda bu dünya bana… Yine de biliyordum her ikisi de aynı kapıya çıkıyor ve ortada kalan yalnızca benliğim oluyor. Eğer bu dünya bana fazla geliyorsa, suçu dünyada değil, dünyalılarda aramak lazım diyorum. Dünyalılar, yani insancıklar... Benden olmayanlar dediğim varlıklar; onların bitmek bilmez hırsları, yerli yersiz yarattıkları soğuk savaşlar, en olmadık zamanda büründükleri umutsuzluklar, bu sonsuz çıkar ilişkileri, sevgi eksikliği ve tatmin olmak için yapılabilecek her türlü çirkeflik, riyakârlık ve yalanlar...

Bu kavramların olduğu bir dünyadayım ve geçte olsa anlıyorum ki, buraya ait değilim, burada olmamalıyım...

O zaman bu dünya fazla bana, ya da, dediğim gibi, aynı sonuca varırsam, ben bu dünyaya fazlayım.

Yaşamım eksiklikler, yoksunluklarla geçti ve ilk defa bir şeylerin fazlalığından huzursuz oluyorum.

Bu narsistlik değil, bencillik hiç değil... Ama istediklerim bunlar değil...

Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, ama derin düşünen bir şahıs, “bazı insanlar asla deliremezler, bu yüzden yaşamlarının sonuna kadar acı ve keder dolu bir hayat sürmeye mahkûmdurlar!” diyor... Bu sözün beynime her damga vuruşunda, tarif edilmez bir heyecan ve istekle delirmek istiyorum.

Delirmek...

Erasmus, deliren bir insanın herkesten daha çok şey başarabileceğine inanmış ve bunu kanıtlayacak belgeler yazmakla harcamıştır ömrünü...

İnsanların karşılıklı çıkarları üzerine kurulan bir dünyanın o tanıdık, gerçek ve bir o kadar da acı olan düzenini şu şekilde özetler “Deliliğe Övgü” adlı kitabında:

“Hayatta hoş olan ya da sürekli olan hiçbir bağlılık göremezsiniz. Hükümdar uyruklarını, uşak efendisini, öğrenci eğitmenini, dost dostunu, koca karısını, ev sahibi misafirini, arkadaş arkadaşını; durmadan hata, yüze gülme, hatır şinasilik ya da buna benzer hoş bir deliliğin verdiği tatlı rüyalarla karşılıklı olarak aldatmazlarsa, her biri az zamanda diğerine katlanılmaz gelir.”

Delirmek...

Eğer bu eylemi yapabilirsem, sanki bu dünya artık bana fazla gelmeyecek, ya da sanki ben bu dünyaya fazla gelmeyecekmişim gibi hissediyorum. Ama her seferinde karşılaşma olasılığı olan o haksızlıklar, o sonsuz bekleyişler, o bitmek bilmez umutsuzluklar ve yaşamdan hiçbir şekilde zevk almama hissi beni sonu olmayan bir uçurumun sonuna doğru sürüklüyor...

Lyme Körfezi’ndeki uçurumlara benzetiyorum bu sonu olmayan ve benim kurtuluşum olabilecek olan uçurumu... Sonra, o uçurumun en derinliğinde kendi özümü, kendi benliğimi bulabileceğimi düşünüyorum, ama bunu yapabilmem içinde delirmiş olmam gerektiğini düşünüyorum. Çünkü, bunca yalan ve sahte düşüncelerin olduğu, şu bana fazla gelen dünyada adı olmayan bir uçurumun en dip köşesinde kendimle baş başa kalma tutkusu; bu dünyadaki benim gibi olmayan insanların o hep en üste ulaşabilme isteklerine, bitmek bilmez hırslarına ve yaşamdaki amaçsız beklentilerine ters düşüyor.

Ters düşüyor, çünkü ben onlardan değilim, çünkü onlar benim gibi değiller... Aslında bu içine sığamadığım ya da beni fazlalık olan gören dünyada, hep bir şeyler bir şeylere ters düşüyor.

Peki siz hangisi olmak isterdiniz?

Bu dünyada kendinize bir alan yaratıp, hep yükselmeye çalışarak, haksızlık, bencillik ve karşılıksız duygular ve karşılıklı çıkarlar içinde ömrünüzü harcayıp, aslında ne için olduğunu bilmediğiniz halde hep bir yere ulaşmak için var gücünüzle çalışıp ve en sonunda bir yere vardığınızda, aslında istediğinizin bu olmadığını anladığınız halde, sanki istediğiniz, arzuladığınız ve hak ettiğinize inandığınız yerde sizin gibi olmadığınıza inandığınız varlıklarla kurulu bir düzen içinde yaşamayı sürdürmeyi mi; yoksa karşılaştığınız her adaletsizliğe, yalancılığa ve hayal kırıklığına isyan edip, sizden olmayan insanları kendi haline bırakıp, yine nereye gittiğinizi bilmeden, adını bile bilmediğiniz bir uçurumun en dibinde kendi dünyanızla, kendi öz benliğinizle baş başa kalmak mı isterdiniz?

Size bir fırsat verseler, aklı başında bir insan olarak, ilerlemeyi isteyip, aslında istemediğiniz ama size en uygun olduğuna inandığınız bir yere ulaştıktan sonra, kalabalık içinde yalnız kalmak pahasına, tüm ömrünüzü o en sonunda ulaştığınız yerde normal bir insan olarak, bu dünyaya fazla gelmeyen bir varlık olarak ve bu dünyanın size fazla gelmediğine inanan bir şahıs olarak yaşamayı mı tercih ederdiniz?

Yoksa, herkesten farklı olduğunuza inanarak, gerektiğinde tüm dünyayı karşınıza alabilecek kadar cesur, yalnız kaldığında en güçlü olabilen, hak edene hakkını verebilecek kadar zeki, umutsuzluklarla baş edebilecek kadar azimli ve istediğinizde yapmak istediğiniz her şeye ulaşabilecek kadar istekli; ama tüm bunların karşılığında kimsenin bilmediği, adsız bir uçurumun dibinde mi olmayı isterdiniz?

Sizler, başkaları ne düşünür bilmiyorum ama ben kesinlikle herkesin olduğu, bir çok kişinin olabileceği ya da isteyebileceği bir yerde olmak istemezdim.

Peki neresi o istediğim yer?

Hangi mistik mekan, hangi bilinmez, hangi ulaşılmaz, dokunulmaz yer burası? Buraya ulaşabilme imkanları yaratmak için ille delirmek mi gerekiyor?
Normal bir insanın vasıfları, istekleri ve idealleri bu yerin kurallarına ters mi düşüyor?

Bu soruların cevaplarını inanın bende bilmiyorum, hatta cevaplarını bulmaya çalışırken, biraz daha uğraşırsam delirebileceğimi düşünüyorum. Ama bunlar yetmiyor beni uçurumun dibine sürüklemeye...

Uçurumun dibine sürüklenmeyi istiyorum ve bu bile benim normal dışı davranışlar sergilediğimin göstergesidir, ama nedense bunu istesem de yapamıyorum.

Peki bu mu yaşamak? Bir şeyleri istediğin halde bir türlü yapamamak mı?

Ya da ne istediğini bilmeyip, bir yere vardıktan sonra , “tamam, burası olmam gereken yer” diye zoraki bir kabullenmeyle sıradan ve rutin bir hayat sürmeye teşebbüs etmek mi?

Yoksa çoğu değerlerin yok olduğu, haksızın haklıya zulmettiği, kötülerin kazanıp iyilerin kaybettiği, umutsuzluk ve özlemin her geçen gün daha da arttığı bu dünyada kendinizi fazlalık olarak hissetmek mi?

Yoksa, bir an için delirip, her şeye meydan okuyarak, bin bir zorlukla adını bile bilmediğiniz korkunç bir uçurumun dibinde kendi değerinizi ve özbenliğinizi fark ederek, herkesten farklı olduğunuzu hissederek ama yalnız kalarak çok absürd ve marjinal bir hayat sürmek mi?

Artık anladım, bu dünya beni kaldıramıyor, ya da ben bu dünyayı kaldıramıyorum. Bu eziklik, yenilmişlik, zayıflık değil...Mazoşistlikte değil...

Kendime zarar verdiğimi düşünmüyorum bu iç sıkıntılarımla, yeni farkına vardığım şu umutsuzluk, riyakarlık, haksızlık ve gereksizlik kavramlarıyla...

Bu kavramlar bana fazla gelen dünyanın içindeki, benden farklı olduğuna inandığım varlıklar sayesinde yerleşiyor benim iç dünyama, kalbime ve tüm yaşamıma...

Bana fazla gelen ya da benim fazla geldiğim bu dünyada hangi mistik, hangi bilinmez kuvvet benim kendi dünyama bu denli etki edebiliyor, beni bir uçurumun en dibinde olma tutkusuna itiyor ve beni herkesten farklı olduğumu gösteren inanca sebep vermeye cüret ediyor bilmiyorum ama, artık anladım, olmak istediğim yeri kendim belirlemeli ve bir an önce oraya gidebilecek kadar cesur, korkusuz ve azimli olmalıyım.

Tüm bunları yapabilmek için delirmek mi gerekiyor onu da bilmiyorum, çünkü henüz o aşamaya gelemedim, izin vermedi etrafımdaki boşluklar buna...

Ama biliyorum, benim olmam gereken yer o adını bilmediğim, kimsenin fark etmediği uçurumun en dip köşesi...’’


Geçmişte yaptığım hataların bedelini ödüyorum şimdilerde arkadaşlarıma en çok ihtiyacım olduğu anda koskoca bir HİÇ var hayatımda geçmişi gölgeye teslim ettim ama arkadaşım dediklerim vurmaktalar arkamdan umursamazcasına gereksiz suçlardan yargısız infaz yapmakta 16 yıllık dostum vurdu arkamdan sen yalnızsın oğlum neyine ki senin arkadaş neyine şimdiye kadar ne arkadaşlıklarını gördün ki hep yalnızdın hepte yalnız kalacaksın. Biliyorum hepiniz beklide beni pestimişt olarak göreceksiniz. Tek bir arkadaşım dostum kardeşim var biliyorum hepsi beni kıskanıyorlar ailem ile ilişkilerimi, okula devam etmemi, ilerideki hayallerimi benim hayallerimi mahvetmekten başka hiç bir şey yapmadılar bana peşlerinden sürüklediler ama artık izin vermeyeceğim benim hayallerim var ve bu hayalleri gerçekleştirmek için gerekli olan her şeyde bende var. Önümüzdeki sene gideceğim buralardan çok uzağa değil belki ama kurtulacağım her şeyden üzerime atılmış lekeden bitmiş hayatlardan geleceğe daha iyimser olarak bakabileceğim başka yerlere sadece ben tek başıma yürümem lazım bu yolda …
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst