Heulwen
Kayıtlı Üye
Başkurt Türk Kahramanları
Cesurluğu ile destanlaşan Yulayoğlu (Yulayev) Salauat, Başkurtların en sevdiği kahraman oldu. Onun hakkında pek çok destan ve şarkı yazıldı. Saluata yazılan şiirler ve şarkılar kitap haline getirildi ve hayatı roman ve tiyatro halinde yazıldı.
Başkurtların kahramanlarına bu sevgisi onun heykelini Başkurt Devlet Başkanlığı binasının önüne diktirdi. Heykeltraş S. Tavasiyev ve mimar İ. Gaynitdinovun yaptıkları sanat şaheseri Salauat Abidesi, Devlet Başkanlığının önünde, Ak İdilin kenarında hakim bir tepeden bütün Ufayı seyretmekte ve Başkurt kahramanlığını ve yüreğini dost düşman tüm dünyaya ilan etmektedir.
Salavattan Sonra Başkurdistan
Başkurtların sürekli olarak dayanışma içinde oldukları Kazak Hanlığının da Rus hakimiyetine girmesi ve Başkurtlar ile Kazakların arasına Rus ordusu ve Rus göçmenlerin yerleştirilmesi Başkurdistanda Rusların, rahat bir nefes almalarını sağladı. Salavat Yulayoğlundan sonra bağımsızlık ve isyan hareketleri lojistik desteklerinden mahrum kaldığı için eskisi gibi büyük çapta yapılamaz oldu.
Ruslar bu sakin dönemlerinden yararlanarak Başkurtlardan asker toplamaya başladılar. Kendi arzusuyla Rus ordusuna katılan Başkurtlar çok eskilerden beri vardı ve Ruslar bunları değerlendiriyorlardı. Ancak 1756-63 yılları arasında Rus tarihine yedi yıl savaşları olarak geçecek olan Alman savaşında Başkurtlardan 12 alay kuruldu. Cesaretleriyle dikkat çeken Başkurtlar, orduda normal Rus askerleri gibi silah ve teçhizata sahip değillerdi.
Başkurt Alayları kendi milli kıyafetlerinde ve ok ve kılıçlarla savaşıyorlardı. Bu hale dikkat eden bir Alman subayının Rus generale, neden bu askerlerin eline de ateşli silahlar vermiyorsunuz?, diye sorduğu ve Rus Generalin de Onlar Başkurt alaylarıdır. Onların eline ateşli silah verirsek sizi mahvederler ancak o zaman bizi de mahvederler dediği rivayet edilir.
Bu savaştan sonra Başkurt askerleri Kazak birlikleriyle birleştirildi ve Başkurtların askere alınışları 10 Nisan 1798 yılında mecburi hale getirildi. Başkurtlardan 17-45 yaşları arasındaki her erkeğe askerlik yapma şartı kondu. Bu dönemden sonra da Başkurt askerlere ateşli silahlar verilmedi ve onlar Hanlar döneminden kalma kıyafetleri ve silahlarıyla askerlik yaptılar. Bugün bu kıyafet ve silahlar Rus Askeri Müzesinde sergilenmektedir.
Bu karardan sonra Başkurdistanda askeri-polis sistemine geçildi. Kendi vatanlarında Başkurtlar hür olarak hareket etme hakkından mahrum edildiler. Tam bir faşist uygulama olan askeri-polis idaresi Başkurtların isyanlarından korkulduğu için çok ağır şartlara bağlıydı. Başkurdistan kantonlara bölündü.
Kantonun müdürlüğünü Ruslar yapıyor ve yurt (köy) başçavuşlarını kanton müdürü atıyordu. Askeri-polis idaresi Başkurt sosyal yapısının çok önemli bir kurumu olan Yığınları (kurultay) yasakladı. Yasaktan önce Kurultaylara her yetişkin Başkurt katılır ve toplumun önemli meselelerini görüşürlerdi. Bu ise Başkurtlar için çok sağlam bir teşkilat görevi görüyordu.
Başkurt topraklarının yabancılar tarafından satın alınması 10 Nisan 1832de yayınlanan kararla çok kolay hale getirildi. Bu karar Başkurdistana Rus göçünü ve Başkurt topraklarının talanını hızlandırdı. Mesela kararın yayınından sonraki yirmi yılda Orenburgun nüfusu 25 kat artı.
Bu baskılara karşı 3. Başkurt kantonu 1836da ayaklandı ve kanlı bir şekilde bastırıldı.
Başkurtlar, kanton yapısı içinde kendi boy teşkilatı yapılarını kısmen koruyabilirlerken 1838 yılında Başkurt-Mişer askeri idaresi kuruldu. İdarenin merkezi Orenburg şehriydi ve burada idarenin kullanımı için bir kervansaray inşa edildi. Ancak 1840 yılında askeri idarenin elindeki asker sayısı azaltılarak yalnızca Tamyan-Katay, Kıpçak, Usergen, Böryen Başkurtlarından asker alınmaya başlandı.
1846 yılında Başkurt topraklarının Rus Kazaklara dağıtılması sebebiyle 6. Başkurt kantonu ayaklandı. 1848de ise Buguruslan Başkurtları ayaklandılar. Askeri-polis idaresinin ağır baskıları ayaklanmaların diğer bölgelere yayılmasını engelliyordu. 1850 yılında ise Başkurt askerlerinin kendi milli kıyafetleri yerine Rus askerlerinin üniformalarına benzer elbiseler giymeleri emredildi.
Başkurdistanın kantonları ve askeri idaresi 1862 yılında kaldırıldı ve yönetim merkeze bağlandı. Bu yeni sistem kanton sisteminden daha ağırdı. Bu zamana kadar kantonların içinde küçük de olsa bir muhtariyet vardı. Çünkü kantonlar Rus İçişleri Bakanlığına değil Dışişleri Bakanlığına bağlıydılar ve bunlarda muhtariyet sistemi uygulanıyordu. Bu zamana kadar Başkurtlar için ayrı kanunlar yayınlanırdı. Rusya Kanunlar Mecmuasında yayınlanan bu kanunların, bazı toprak ve orman kanunları dışındakiler kağıtta da kalsa siyasi olarak önemliydi.
10 Şubat 1869da ise Başkurdistan topraklarının sınırı yeniden çizildi çünkü artık bazı bölgeler Rus göçmenlerce tam olarak istila edilmişti. Ayrıca bu kararla Başkurt topraklarının karşılıksız olarak kamulaştırılmasına da başlandı. Bu kanunla 1890lı yılların sonunda 915.113 hektarlık Başkurt toprağı karşılıksız olarak kamulaştırıldı.
Başkurtlar, 1872 yılına ise diğer Rusya vatandaşları ile aynı hukuka tabi edildiler. Bu uygulama Başkurdistan topraklarının Ruslar tarafından talanını artırdı.
1878 yılında Başkurtlardan ayrı atlı alaylar oluşturuldu ise de 1881 yılında bunlar da dağıtıldı.
Sonuç
Başkurt topraklarının Ruslar tarafından işgali çok trajikti. Bu olaylar Rus yazarı Tolstoya insana ne kadar toprak lazım adlı hikayeyi kaleme aldırmıştır. Ekim Devrimi öncesi bir Rus tarihçisi V. N. Vitevskiy; Bu ülkeyi Rusya çok pahalıya almıştır. Rus devletine dahil olmadan önce bu geniş topraklarda çok fazla Rus ve diğer milletlerin kanı dökülmüştür. Rus devletinin bu ülkenin halkları ile bilhassa buranın gerçek sahipleri Başkurtlar ile savaşları kısa aralarla iki asırdan fazla devam etmiştir, demektedir.
Bütün bunlara rağmen Başkurtlar kendi milli şuurlarını koruyabilmişler ve vatan topraklarında yok olmamışlardır.
Cesurluğu ile destanlaşan Yulayoğlu (Yulayev) Salauat, Başkurtların en sevdiği kahraman oldu. Onun hakkında pek çok destan ve şarkı yazıldı. Saluata yazılan şiirler ve şarkılar kitap haline getirildi ve hayatı roman ve tiyatro halinde yazıldı.
Başkurtların kahramanlarına bu sevgisi onun heykelini Başkurt Devlet Başkanlığı binasının önüne diktirdi. Heykeltraş S. Tavasiyev ve mimar İ. Gaynitdinovun yaptıkları sanat şaheseri Salauat Abidesi, Devlet Başkanlığının önünde, Ak İdilin kenarında hakim bir tepeden bütün Ufayı seyretmekte ve Başkurt kahramanlığını ve yüreğini dost düşman tüm dünyaya ilan etmektedir.
Salavattan Sonra Başkurdistan
Başkurtların sürekli olarak dayanışma içinde oldukları Kazak Hanlığının da Rus hakimiyetine girmesi ve Başkurtlar ile Kazakların arasına Rus ordusu ve Rus göçmenlerin yerleştirilmesi Başkurdistanda Rusların, rahat bir nefes almalarını sağladı. Salavat Yulayoğlundan sonra bağımsızlık ve isyan hareketleri lojistik desteklerinden mahrum kaldığı için eskisi gibi büyük çapta yapılamaz oldu.
Ruslar bu sakin dönemlerinden yararlanarak Başkurtlardan asker toplamaya başladılar. Kendi arzusuyla Rus ordusuna katılan Başkurtlar çok eskilerden beri vardı ve Ruslar bunları değerlendiriyorlardı. Ancak 1756-63 yılları arasında Rus tarihine yedi yıl savaşları olarak geçecek olan Alman savaşında Başkurtlardan 12 alay kuruldu. Cesaretleriyle dikkat çeken Başkurtlar, orduda normal Rus askerleri gibi silah ve teçhizata sahip değillerdi.
Başkurt Alayları kendi milli kıyafetlerinde ve ok ve kılıçlarla savaşıyorlardı. Bu hale dikkat eden bir Alman subayının Rus generale, neden bu askerlerin eline de ateşli silahlar vermiyorsunuz?, diye sorduğu ve Rus Generalin de Onlar Başkurt alaylarıdır. Onların eline ateşli silah verirsek sizi mahvederler ancak o zaman bizi de mahvederler dediği rivayet edilir.
Bu savaştan sonra Başkurt askerleri Kazak birlikleriyle birleştirildi ve Başkurtların askere alınışları 10 Nisan 1798 yılında mecburi hale getirildi. Başkurtlardan 17-45 yaşları arasındaki her erkeğe askerlik yapma şartı kondu. Bu dönemden sonra da Başkurt askerlere ateşli silahlar verilmedi ve onlar Hanlar döneminden kalma kıyafetleri ve silahlarıyla askerlik yaptılar. Bugün bu kıyafet ve silahlar Rus Askeri Müzesinde sergilenmektedir.
Bu karardan sonra Başkurdistanda askeri-polis sistemine geçildi. Kendi vatanlarında Başkurtlar hür olarak hareket etme hakkından mahrum edildiler. Tam bir faşist uygulama olan askeri-polis idaresi Başkurtların isyanlarından korkulduğu için çok ağır şartlara bağlıydı. Başkurdistan kantonlara bölündü.
Kantonun müdürlüğünü Ruslar yapıyor ve yurt (köy) başçavuşlarını kanton müdürü atıyordu. Askeri-polis idaresi Başkurt sosyal yapısının çok önemli bir kurumu olan Yığınları (kurultay) yasakladı. Yasaktan önce Kurultaylara her yetişkin Başkurt katılır ve toplumun önemli meselelerini görüşürlerdi. Bu ise Başkurtlar için çok sağlam bir teşkilat görevi görüyordu.
Başkurt topraklarının yabancılar tarafından satın alınması 10 Nisan 1832de yayınlanan kararla çok kolay hale getirildi. Bu karar Başkurdistana Rus göçünü ve Başkurt topraklarının talanını hızlandırdı. Mesela kararın yayınından sonraki yirmi yılda Orenburgun nüfusu 25 kat artı.
Bu baskılara karşı 3. Başkurt kantonu 1836da ayaklandı ve kanlı bir şekilde bastırıldı.
Başkurtlar, kanton yapısı içinde kendi boy teşkilatı yapılarını kısmen koruyabilirlerken 1838 yılında Başkurt-Mişer askeri idaresi kuruldu. İdarenin merkezi Orenburg şehriydi ve burada idarenin kullanımı için bir kervansaray inşa edildi. Ancak 1840 yılında askeri idarenin elindeki asker sayısı azaltılarak yalnızca Tamyan-Katay, Kıpçak, Usergen, Böryen Başkurtlarından asker alınmaya başlandı.
1846 yılında Başkurt topraklarının Rus Kazaklara dağıtılması sebebiyle 6. Başkurt kantonu ayaklandı. 1848de ise Buguruslan Başkurtları ayaklandılar. Askeri-polis idaresinin ağır baskıları ayaklanmaların diğer bölgelere yayılmasını engelliyordu. 1850 yılında ise Başkurt askerlerinin kendi milli kıyafetleri yerine Rus askerlerinin üniformalarına benzer elbiseler giymeleri emredildi.
Başkurdistanın kantonları ve askeri idaresi 1862 yılında kaldırıldı ve yönetim merkeze bağlandı. Bu yeni sistem kanton sisteminden daha ağırdı. Bu zamana kadar kantonların içinde küçük de olsa bir muhtariyet vardı. Çünkü kantonlar Rus İçişleri Bakanlığına değil Dışişleri Bakanlığına bağlıydılar ve bunlarda muhtariyet sistemi uygulanıyordu. Bu zamana kadar Başkurtlar için ayrı kanunlar yayınlanırdı. Rusya Kanunlar Mecmuasında yayınlanan bu kanunların, bazı toprak ve orman kanunları dışındakiler kağıtta da kalsa siyasi olarak önemliydi.
10 Şubat 1869da ise Başkurdistan topraklarının sınırı yeniden çizildi çünkü artık bazı bölgeler Rus göçmenlerce tam olarak istila edilmişti. Ayrıca bu kararla Başkurt topraklarının karşılıksız olarak kamulaştırılmasına da başlandı. Bu kanunla 1890lı yılların sonunda 915.113 hektarlık Başkurt toprağı karşılıksız olarak kamulaştırıldı.
Başkurtlar, 1872 yılına ise diğer Rusya vatandaşları ile aynı hukuka tabi edildiler. Bu uygulama Başkurdistan topraklarının Ruslar tarafından talanını artırdı.
1878 yılında Başkurtlardan ayrı atlı alaylar oluşturuldu ise de 1881 yılında bunlar da dağıtıldı.
Sonuç
Başkurt topraklarının Ruslar tarafından işgali çok trajikti. Bu olaylar Rus yazarı Tolstoya insana ne kadar toprak lazım adlı hikayeyi kaleme aldırmıştır. Ekim Devrimi öncesi bir Rus tarihçisi V. N. Vitevskiy; Bu ülkeyi Rusya çok pahalıya almıştır. Rus devletine dahil olmadan önce bu geniş topraklarda çok fazla Rus ve diğer milletlerin kanı dökülmüştür. Rus devletinin bu ülkenin halkları ile bilhassa buranın gerçek sahipleri Başkurtlar ile savaşları kısa aralarla iki asırdan fazla devam etmiştir, demektedir.
Bütün bunlara rağmen Başkurtlar kendi milli şuurlarını koruyabilmişler ve vatan topraklarında yok olmamışlardır.