Bağışla Beni,Ey Kalem/Senem Gezeroğlu

Efsunkar

Bayan Üye
“Kalem, olacak şeyleri yazdı. O yazının mürekkebi bile kurudu."

Bağışla beni ey kalem! Seni kilitli sandıkların tozlu kuyusunda bıraktım. Ruhuna ıraktım, kendime olduğum kadar... Ey kalem, bağışla beni... Seni hiç hak etmediğin bir zindanda, tahta parmaklıklara eş yaptım... Ve ben kale(m)lerle örülü, ölümlü bir hücrede ucundaki nokta kadar ufaldım... Ufaktım bir nokta kadar... Bağışla beni ey kalem... Seni unuttum. Ağyâr ile hemhâl oldum, senin tek yâr olduğunu bildiğim hâlde... Şimdi huzurundayım. Aşkın zuhurunu gördüğüm kalemin huzurundayım. Bütün kışlarımı arkada bıraktım. Bil ki ey kalem, şimdi “yaz” makamındayım. Yazının cismine senin isminle dokunmaktayım...

83536893sa4.gif

Say ki, senden damlayan, nokta nokta çoğalan bir halkayım ben. Bir mürekkebim belki, her bir ırmağı tek bir okyanusa akan… Vahdet olan sensin, bir ve teksin... Sen Elif’sin, ey kalem! Kesret olan benim, sende çoğalan noktalar benim bedenim… Ve bilirim, “çok” olanın “bir” olanda nasıl “yok” olduğunu… Kâlû Belâ’dan beri bilirim fenânın bekâya uzanan yolunu…

Bağışla beni, ey kalem… Şairler, “Ne yazsa defterine râzı ol ezel kalemi” dediği vakit ben, seni bilemedim. Her şeyin ilkini, Levh’i ve Kalem’i, bilgiyi ve irâdeyi, akl-ı evveli bilemedim. Unuttum seni ey kalem! İsyanımı nisyanımla avuttum. Uyuttum içimden geçen kelimeleri… Oysa ne çok söz vardı, yazılmayı bekleyen… Ben ki, sana en ziyade benzeyen… Dünya sayfasına bırakılmış bir kalem gibiyim. Tutacak bir el olsa, bir hattat bir müellif yahut bir kalemkeş olsa hiç bitmeyecek mürekkebim… Derûnumda neler var âh, bir tutacak olsa tüm dünyaya yayılacak cümlelerim. Kamış kalemin içindeki kıvrımların adı nâl ise, bendeki yangınların her biri nâle… Ey hâme, ben ki sana benzeyenim en ziyade… Senin nurundandır bende görülen her zerre…

“Bir meseldir kim kalem divâneye bîgânedir.” dese de şairler, sen beni kendine âşinâ kıl, ey kalem… Senden gayrı kapım yok, cümle kapım sensin. Harften de ötede ezel ve ebed cümlemi bir ney gibi kamış bedeninde gizleyensin.

Bağışla beni, ey kalem! Bağışla ki, günah kokan amelimi her gün bin âh eden kalemim temizlesin. Bağışla ki, kelâmımı sadece kalemimin mürekkebi izlesin. Bilesin ey kalem, sen benim edeb sayfamın ilk harfisin. Elif’sin… Bırak da bu aşk masalı Ayn’ı Ferhad’ın suyu gibi, kıŞın gelen bir bahar gibi Bîsutun’a değil Kaf dağına ulaşsın. Dolaşsın ve aksın damar damar… Senin bir sözünle ey kalem, ten kafesime nefes dolacak. Senin bir izninle ey kalem, yazmaz ellerim “yazar” olacak. Söyleyen sensin, yazan ben. Yazan sensin aslında, “yazıcı”ysa ben… Âlim olan sensin, kâtip olan ben… Ben ki, esasında tepeden tırnağa, baştan uca, ilkten sona sen… Sen bir güneşsen ey kalem, tut ki küçücük bir zerreyim ben. Senin lügatin kaf, lam ve mim… Benim avuçlarımda elif, lam ve mim… Bir harf mübadelesiyle işte… Sana düşen Nûn ve’l- kalem, bana kalansa ancak elem…

Bütün bu girizgâhtan sonra ey kalem, bağışla beni… Bilemedim senin bile bir vesile olduğunu… Şimdi dilimde esrârı tek bir kitapta olan o cümle: “Yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz mürekkep olsa ve denize yedi deniz daha katılsa…”
 
Son düzenleme:
takipçi satın al
instagram takipçi hilesi
takipçi satın al
tiktok takipçi hilesi
vozol
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst