Silencio
Kayıtlı Üye
Leonardo Dicaprio denilince herkesin aklına kuşkusuz Titanicteki o bebek yüzlü çocuk gelecektir, daha 15 yaşında kameralarla tanışan Caprio hepimizin gözü önünde, setlerde büyüdü, dizilerde küçük roller alarak kariyerine başlayan Caprio ilk ciddi rolünü 93 senesinde Robert De Niroyla başrolünü paylaştığı This Boys Life filmiyle aldı, hemen ardından yine 93 senesinde Whats Eating Gilbert Grape filminde bu sefer Johnny Depp ile birlikte rol aldı ve özürlü bir çocuğu başarıyla canlandırarak en iyi yardımcı erkek oscarına henüz 19 yaşında aday gösterilerek dikkatleri üzerine çekti, 95 senesinde ise iki kaliteli filmde rol alarak Hollywoodda sesini iyiden iyiye duyurmaya başladı Caprio.
Sharon Stone, Russel Crowe ve Gene Hackmanle The Quick and The Dead adlı westernde oynadıktan sonra The Basketball Diaries filminde ona karşı yapılan yakışıklı ama kötü oyuncu eleştirilerine inat harika bir oyunculuk sergilemiş ve filmin de önüne geçmiştir, 96 senesine geldiğimizde Baz Luhrmannın Shakespeare uyarlaması Romeo&Juliet filminde Claire Danesle başrolü paylaşıp harika bir Romeo karakteri çizip Berlin film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanıyordu Caprio, yine 96 senesinde Meryl Streep, Diane Keaton ve Robert De Niro gibi usta isimlerle Marvins Room adlı dramada rol alıp bu usta oyuncuların altında ezilmeyerek ve en az onlar kadar iyi oynayarak eleştirmenler tarafından gayet olumlu eleştiriler alıyordu, henüz 22 yaşında olmasına rağmen üst düzey oyuncularla üst düzey filmlerde başroller alan Caprio asıl çıkışını ise 97′de James Cameronun gişe rekorlarını paramparça eden filmi Titanicte başrol alarak yapıyordu, Titanicte Kate Winsletla muhteşem bir oyunculuk çıkaran ve 3 saatlik epik filmde adeta gövde gösterisi yapan Caprionun o sene akademi tarafından Oscara aday gösterilmemesi büyük haksızlık olarak değerlendiriliyordu. 98 senesinde yine efsane oyuncular Jeremy Irons, John Malkovich, Gerard Depardieu ile The Man in the Iron Mask filminde ve Woody Allenın Celebrity filminde oynadı, 2000 senesine geldiğimizde Danny Boyleın The Beach filminde rol alıp filmi tek başına sürüklemiştir Caprio, 2001′de ise belkide kariyerinin en soft filmi olan Dons Plumda çocukluk arkadaşı Tobby Maguireyle birlikte rol alıyordu Caprio.
Leonardo Dicaprionun buraya kadar olan kariyerine baktığımızda çok önemli oyuncu ve yönetmenlerle çok iyi filmlerde rol aldığını ve çocuk yaşta başlayan kariyerini çok iyi yönettiğini görüyoruz ama bence Caprionun asıl kariyeri 2002′de rol aldığı 2 filmle başladı, önce Martin Scorsesenin The Gangs of New York filminde sonra Steven Spielbergin Catch me if you Can filminde başrol alan Caprio yaşayan en efsane 2 yönetmenin filminde aynı sene rol alarak Hollywoodun A class oyuncuları arasına giriyordu. Scorsese ile The Gangs of New York filminde başlayan ortaklıkları 2004′te Aviator filmiyle devam ediyor, Howard Hughesu çok iyi oynayan Caprio bu performansıyla ikinci oscar adaylığını kazanıyor, akademiden eli boş dönse de Golden Globesda en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmayı başarıyordu. Scorsese ile ortaklığı gayet iyi sonuç verince bu sefer 2006′da The Departed filminde Matt Damon, Jack Nicholson ve Mark Wahlbergle başrolleri paylaşıp Scorseseye ilk yönetmen Oscarını kazandırıyorlar ayrıca film de en iyi film oscarını kazanıyordu, 2006′da sadece The Departed değil diğer en az onun kadar efsaneleşen Blood Diamond filminde yine döktürüyordu Caprio ve 3.kez oscar adaylığını kazanıyor ayrıca eleştirmenler tarafından oyunculuğu hakkında inanılmaz olumlu eleştiriler almaya devam ediyordu.
2007′de film çekmeyen Caprio 2008′de Ridley Scottun Body of Lies filminde ve Sam Mendesin Revolutionary Road filminde başrol oynuyor, Titanicten tam 11 sene sonra tekrar Kate Winsletla başrol alması ve o zaman çocuk olan iki yıldızın olgun iki oyuncu olarak adeta oyunculuk dersi verdiği Revolutionary Road Leonun sadece aksiyon değil drama rollerinde de ne kadar başarılı olduğunu gösteriyordu.
2010 senesine geldiğimizde sinema tarihinin en efsane filmlerinden birinde yine başrolü alan Caprio, Christopher Nolanın Inceptionunda bizleri kendine hayran bırakıyor, o sene sadece Inceptionla değil Scorsese ile 4.ortaklığının ürünü olan Shutter Islandda da yine efsane bir oyunculuk sergiliyordu Caprio, 2010′un belkide en yüksek bütçeli iki filminde başrol tercihi sanırım onun ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlıyordu.
2011′de usta yönetmen Clint Eastwoodun Fbiın uzun yıllar başkanlığını yapmış olan J.Edgar Hooverın hayatını anlattığı J.Edgar filminde Edgar Hooverı yine başarıyla canlandırıyordu Caprio, 2012′de yine Hollywoodun üst düzey yünetmenlerinden biriyle çalışıyordu Caprio, Tarantinonun spagetti westernlerle dalga geçen filmi Django Unchainedde o kadar üst düzey filmde başrol oynadıktan sonra yardımcı oyuncu olarak oynamayı kabul ederek egosunun nerdeyse deniz seviyesinde olduğunu gösteriyordu, Djangoda Christopher Waltzla birlikte muhteşem bir oyunculuk segileyen Caprio sadece başrollerde değil yardımcı rollerde de ne kadar iyi olduğunu kanıtlıyordu adeta.
2013 senesine Baz Luhrmannla ikinci ortaklığı olan bir remakele The Great Gatsbyyle giriyordu Caprio, 74 senesinde çekilen ve Gatsby rolünü Robert Redfordun oynadığı filmin yeniden çekiminde usta oyuncu Redforddan çok daha iyi bir Gatsby portresi çiziyordu ve eleştirmenler tarafından her filmde olduğu gibi yine övgüler almayı başarıyordu.
2013′ün son aylarında vizyona giren ve Scorsese ile 5.ortaklığına imza attığı The Wolf Of The Wall Street filmi bu zamana kadar yazdığım ve hemen hemen hepsinde çok iyi performans gösterdiği bütün filmlerini bi kenara atan bir oyunculuk performansıyla Caprioyu resmen efsaneleştiriyordu, Caprio bu filmde öyle oynamış ki kelimeler kesinlikle kifayetsiz kalır bu oyunculuğu anlatmaya, herkesin ama herkesin gidip görmesi gereken, başından sonuna 3 saatlik süresinde Caprionun oyunculuğun kitabını yeniden yazdığı ve film bittiğinde 3 saatlik bu başyapıtın seyrine doyamadığımız enfes bir film çıkmış ortaya. Caprio bu performansıyla golden globeu kazandı ve 4.kez Oscara aday oldu, Oscara daha önce hiç bu kadar yaklaşmamıştı, alabiliecek mi? bunun cevabını 2 mart pazar günü göreceğiz ama Oscarı alsın ya da almasın Leonardo Dicaprio küçük yaşlarda başladığı kariyerinde bu zamana kadar oynadığı efsane filmlerle, çalıştığı yönetmenlerle(Edward Zwick, Sam Raimi, Woody Allen, Sam Mendes, Danny Boyle, Clint Eastwood, Ridley Scott, James Cameron, Baz Luhrmann, Steven Spielberg, Christopher Nolan ve Martin Scorsese) ve her filmde üstüne koyarak geliştirdiği oyunculuğuyla şu anda Hollywoodun en takdir edilecek ve hayranlık duyulacak kariyerine sahip oyuncusudur.
Sharon Stone, Russel Crowe ve Gene Hackmanle The Quick and The Dead adlı westernde oynadıktan sonra The Basketball Diaries filminde ona karşı yapılan yakışıklı ama kötü oyuncu eleştirilerine inat harika bir oyunculuk sergilemiş ve filmin de önüne geçmiştir, 96 senesine geldiğimizde Baz Luhrmannın Shakespeare uyarlaması Romeo&Juliet filminde Claire Danesle başrolü paylaşıp harika bir Romeo karakteri çizip Berlin film festivalinde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanıyordu Caprio, yine 96 senesinde Meryl Streep, Diane Keaton ve Robert De Niro gibi usta isimlerle Marvins Room adlı dramada rol alıp bu usta oyuncuların altında ezilmeyerek ve en az onlar kadar iyi oynayarak eleştirmenler tarafından gayet olumlu eleştiriler alıyordu, henüz 22 yaşında olmasına rağmen üst düzey oyuncularla üst düzey filmlerde başroller alan Caprio asıl çıkışını ise 97′de James Cameronun gişe rekorlarını paramparça eden filmi Titanicte başrol alarak yapıyordu, Titanicte Kate Winsletla muhteşem bir oyunculuk çıkaran ve 3 saatlik epik filmde adeta gövde gösterisi yapan Caprionun o sene akademi tarafından Oscara aday gösterilmemesi büyük haksızlık olarak değerlendiriliyordu. 98 senesinde yine efsane oyuncular Jeremy Irons, John Malkovich, Gerard Depardieu ile The Man in the Iron Mask filminde ve Woody Allenın Celebrity filminde oynadı, 2000 senesine geldiğimizde Danny Boyleın The Beach filminde rol alıp filmi tek başına sürüklemiştir Caprio, 2001′de ise belkide kariyerinin en soft filmi olan Dons Plumda çocukluk arkadaşı Tobby Maguireyle birlikte rol alıyordu Caprio.
Leonardo Dicaprionun buraya kadar olan kariyerine baktığımızda çok önemli oyuncu ve yönetmenlerle çok iyi filmlerde rol aldığını ve çocuk yaşta başlayan kariyerini çok iyi yönettiğini görüyoruz ama bence Caprionun asıl kariyeri 2002′de rol aldığı 2 filmle başladı, önce Martin Scorsesenin The Gangs of New York filminde sonra Steven Spielbergin Catch me if you Can filminde başrol alan Caprio yaşayan en efsane 2 yönetmenin filminde aynı sene rol alarak Hollywoodun A class oyuncuları arasına giriyordu. Scorsese ile The Gangs of New York filminde başlayan ortaklıkları 2004′te Aviator filmiyle devam ediyor, Howard Hughesu çok iyi oynayan Caprio bu performansıyla ikinci oscar adaylığını kazanıyor, akademiden eli boş dönse de Golden Globesda en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmayı başarıyordu. Scorsese ile ortaklığı gayet iyi sonuç verince bu sefer 2006′da The Departed filminde Matt Damon, Jack Nicholson ve Mark Wahlbergle başrolleri paylaşıp Scorseseye ilk yönetmen Oscarını kazandırıyorlar ayrıca film de en iyi film oscarını kazanıyordu, 2006′da sadece The Departed değil diğer en az onun kadar efsaneleşen Blood Diamond filminde yine döktürüyordu Caprio ve 3.kez oscar adaylığını kazanıyor ayrıca eleştirmenler tarafından oyunculuğu hakkında inanılmaz olumlu eleştiriler almaya devam ediyordu.
2007′de film çekmeyen Caprio 2008′de Ridley Scottun Body of Lies filminde ve Sam Mendesin Revolutionary Road filminde başrol oynuyor, Titanicten tam 11 sene sonra tekrar Kate Winsletla başrol alması ve o zaman çocuk olan iki yıldızın olgun iki oyuncu olarak adeta oyunculuk dersi verdiği Revolutionary Road Leonun sadece aksiyon değil drama rollerinde de ne kadar başarılı olduğunu gösteriyordu.
2010 senesine geldiğimizde sinema tarihinin en efsane filmlerinden birinde yine başrolü alan Caprio, Christopher Nolanın Inceptionunda bizleri kendine hayran bırakıyor, o sene sadece Inceptionla değil Scorsese ile 4.ortaklığının ürünü olan Shutter Islandda da yine efsane bir oyunculuk sergiliyordu Caprio, 2010′un belkide en yüksek bütçeli iki filminde başrol tercihi sanırım onun ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu kanıtlıyordu.
2011′de usta yönetmen Clint Eastwoodun Fbiın uzun yıllar başkanlığını yapmış olan J.Edgar Hooverın hayatını anlattığı J.Edgar filminde Edgar Hooverı yine başarıyla canlandırıyordu Caprio, 2012′de yine Hollywoodun üst düzey yünetmenlerinden biriyle çalışıyordu Caprio, Tarantinonun spagetti westernlerle dalga geçen filmi Django Unchainedde o kadar üst düzey filmde başrol oynadıktan sonra yardımcı oyuncu olarak oynamayı kabul ederek egosunun nerdeyse deniz seviyesinde olduğunu gösteriyordu, Djangoda Christopher Waltzla birlikte muhteşem bir oyunculuk segileyen Caprio sadece başrollerde değil yardımcı rollerde de ne kadar iyi olduğunu kanıtlıyordu adeta.
2013 senesine Baz Luhrmannla ikinci ortaklığı olan bir remakele The Great Gatsbyyle giriyordu Caprio, 74 senesinde çekilen ve Gatsby rolünü Robert Redfordun oynadığı filmin yeniden çekiminde usta oyuncu Redforddan çok daha iyi bir Gatsby portresi çiziyordu ve eleştirmenler tarafından her filmde olduğu gibi yine övgüler almayı başarıyordu.
2013′ün son aylarında vizyona giren ve Scorsese ile 5.ortaklığına imza attığı The Wolf Of The Wall Street filmi bu zamana kadar yazdığım ve hemen hemen hepsinde çok iyi performans gösterdiği bütün filmlerini bi kenara atan bir oyunculuk performansıyla Caprioyu resmen efsaneleştiriyordu, Caprio bu filmde öyle oynamış ki kelimeler kesinlikle kifayetsiz kalır bu oyunculuğu anlatmaya, herkesin ama herkesin gidip görmesi gereken, başından sonuna 3 saatlik süresinde Caprionun oyunculuğun kitabını yeniden yazdığı ve film bittiğinde 3 saatlik bu başyapıtın seyrine doyamadığımız enfes bir film çıkmış ortaya. Caprio bu performansıyla golden globeu kazandı ve 4.kez Oscara aday oldu, Oscara daha önce hiç bu kadar yaklaşmamıştı, alabiliecek mi? bunun cevabını 2 mart pazar günü göreceğiz ama Oscarı alsın ya da almasın Leonardo Dicaprio küçük yaşlarda başladığı kariyerinde bu zamana kadar oynadığı efsane filmlerle, çalıştığı yönetmenlerle(Edward Zwick, Sam Raimi, Woody Allen, Sam Mendes, Danny Boyle, Clint Eastwood, Ridley Scott, James Cameron, Baz Luhrmann, Steven Spielberg, Christopher Nolan ve Martin Scorsese) ve her filmde üstüne koyarak geliştirdiği oyunculuğuyla şu anda Hollywoodun en takdir edilecek ve hayranlık duyulacak kariyerine sahip oyuncusudur.