Babadan Oğula

Bezmi$h

Banned
Altı aylık olmalıydın… belki daha da küçük.

Hatırlıyorum, eve getirmiştik seni hastahaneden. O kadar ufaktın ki, bir damlacık. Avaz avaz bağırıyor, bir türlü susmak bilmiyordun. Gri maviydi gözlerin, belli belirsiz saçlarınsa simsiyah.

Korkuyordum sana dokunmaya. Kırılıverecek gibi geliyordun hep. Kucağıma almıştım. Ağlıyordun. Kollarımın arasındaydın, sımsıcak. Farkında olmadan çok mu sıktım ne, annen:

-“Çıldırdın mı, çocuğu boğacaksın!” dediydi telaşla.

Bir baba yüreğini açmak istiyorum sadece. Yalansız, abartısız, riyasız. Baba, oğul arasındaki öncesiz sonrasız rekabetten, çekişmelerden arınmış, çırılçıplak.

Sen oğlumsun. Derimsin. Gün olup sakın yüzdürtme kendini. Varlık nedenimizsin çünkü. Tek oğlumsun.

Bıçağın keskin ucunu etimde ilk ne zaman hissettim?

İlk gördüğümde, ilk kez kokunu içime çektiğimde, ateşin çıktığında...

“Anneni mi, babanı mı daha çok seviyorsun?” diye soranlara, “eve hangisi erken gelirse…” dediğinde mi?

Yoksa, “hani annen nerede bakayım?” diyenlere telefonu gösterdiğinde mi? Huysuzlandığında, uyumak istemediğinde, kazaklarımıza sinmiş kokuyu özlemle soluyup, o kazaklara yanacığını yapıştırıp uyuduğunu, anlattıklarında mı?

Gözlerinin içinde eriyip yok olan gözlerimi, elimi tuttuğunda içimde kopan fırtınaları tanımlamakta zorlandığımda mı?

İlk dişin çıktığında… anneanneni sanki biraz daha fazla sevdiğini düşündüğümde mi?

Dudaklarımızdan çok gözlerimiz konuşurdu.. gözbebeklerimizde biriktirdik seni, her pazartesi sabahı ayrılırken ki, uzak kaldığımız günlerde bize güç verebilsinler.

Dile kolay dört yıl sadece haftasonları, tatillerde beraberdik seninle. İstanbul’da anneannenle kalmıştın. Mecburduk. İş düzenimiz gereği istemeden mecburduk bu özlemi çekelemeye.

Şaşırmışlardı kararımıza. “Bu yaşta bir çocuk, tek başına gönderilir mi hiç dünyanın bir ucuna?” demişlerdi.

“Yaz tatilinde taa Brezilya , öyle mi? Hem idare edebilir mi kendini yaban ellerde? “ diye üstelemişlerdi.

Dudaklarının izini yanaklarımda bırakarak çözülüvermiştin kollarımdan. Dış hatlar kontuarının sonunda, gözden kayboluncaya kadar el salladım sana.

Güle güle… çok ama, çok özleyeceğiz seni. Bıçağın keskin ucu etimdeydi.Kanıyordum.


Anıların kronolojiye isyan etmesi gerektiğine inanırım.

Bugünden söz ederken, yirmisekiz yıl öncesine dönmem sizi şaşırtmasın.

Bölük pörçük, aklıma geldiğince seçiyorum belleğimdeki fotoğrafları.Fırtına çağrışımlı bir duygu yağışı altındayım nicedir.

Feneryolu’ndan İzmit’e kadar daha onbeş yaşındayken arabayı sana emanet etmişti annen. Yanında oturuyordu... ve her durumda büyük göstermen için başında bir de kasket vardı.. bazen okula kadar sen kullanırdın arabayı... tabii, olası bir polis çevirmesi için planımız hazırdı:

-“Memur bey, birden babam fenalaştı da, çaresiz direksiyona ben geçtim...”

Uzun bir gecenin sabahındaydım. Öteden martı çığlıkları geliyordu. Kınından sıyrılmış bir bıçak gibiydi ayaz.

Gökyüzünü eflatun kesmiş. Son lodoslardaydık. Susup yüzüne baktım , sessiz bir ürperişle.

Gözbebeklerinin lekesiz bakışlarına annen ve ben kaç ömrü adadık. Sana..sadece..sana !
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst