Aynı Yerde Durma
Yol giderek yükseliyor mu?
Fark ettiğimde şaşırdım.
Onu da nasıl fark ettim? Görüş alanımız genişlemeye başladı. Görünenler küçülmeye. Görünmeyenler görünmeye başladı. Ben hiç bu kadar yıldız olduğunu gökyüzünde görmemişim sanki daha önce. Rüzgarı eserken. Ve o rüzgarın sabah başka akşam başka estiğini. Nefes aldığımın farkına varmamışım. Yukarıda başka aşağıda başka aldığımı. Hızlandığını yavaşladığını. Kalp atışlarımın ritmini. Doğayı. Kuşların kaç çeşidinin olduğunu. Yalnız başlarına mı
guruplar halinde mi süzüldüklerini gökyüzünde. İnsandan başka da canlılık olduğunu. Can kavramını. Farkındalığın ne anlama geldiğini.
Yukarıdan bakmak
görüş alanının genişlemesi. Bütün görmek. Yolun kaçınılmazlarından.
Yola çıkmadan küçülmüyor küçülmesi gerekenler. Ve gerçekten büyük olanın büyüklüğü fark edilmiyor. Anlatırlardı bize de bizden öncekiler. Oğlum abartma bu kadar kazanmayı. Aileni ihmal etme. Vakit ayırman gerekenler asıl seni en son terk edecekler olmalı derlerdi büyükler. Beni en son terk edecek olan yine benim. En çok kendime vakit ayırmalıyım o zaman. Bunu bile şimdi fark ediyorum.
Derse başlamadan önce öğretmen bir kavanoz getirir sınıfa. Büyük taşlar vardır masada. Bir de küçük çakıllar. Ve kum. Bir de su. Şimdi yerleştirelim bunları kavanoza der öğretmen. Öyle yerleştirelim ki
hem hepsini alsın
hem de uyum içinde olsunlar.Suyu döksek önce diğerlerini koymaya kalkışınca su taşar. Çakılı koysak büyük taşlar oturmaz. Kumu doldursak yine diğerlerine yer kalmayacak. Nasıl yapalım? Der. Düşünür çocuklar. Sonra cevabı yine kendisi verir. Önce büyük taşları koymalı. Sonra çakıllar arayı doldurmalı. Ardından kalan boşlukları kum doldurur. Su da en son kendine yer bulur. İyi de anlamı ne bunun? Bakın çocuklar der. Büyük taşlar en yakınımızdakiler ve ilk doldurulması gerekenler onlar. Eş çocuklar ana baba. Çakıllar akraba
eş ve dostlar. Kum iş arkadaşlarımız. Su geri kalanlar. En önce en yakınımızdakiler. Eğer önce suyu doldursaydık ailemize yer kalmayacaktı. İş arkadaşlarımız veya işimiz sırada öne geçseydi yine aynı. Hayatımızın ana taşları ailemiz. Sonra diğerleri. Hiç unutmadı bunu bu dersi dinleyen çocuklar. Ya duymayanlar farkında olmayanlar. Peygamber sav ilk önce eşine anlattı Hira mağarasında yaşadıklarını. Önce onunla paylaştı. Burada paylaşabileceğiniz eşlerinizin olmasının da bir avantaj olduğunu göz ardı etmiyorum. Fakat belki de dezavantajlı olduğunu düşünenler
aslında kavanoza önce su doldurmuş olabilirler. Kum ya da çakıl. Büyük taşlar kavanozda kendilerine yer bulamamış olabilirler. İlle böyledir demiyorum. Kontrol etmekte yarar var.
Yol giderek yükseliyor mu?
Fark ettiğimde şaşırdım.
Onu da nasıl fark ettim? Görüş alanımız genişlemeye başladı. Görünenler küçülmeye. Görünmeyenler görünmeye başladı. Ben hiç bu kadar yıldız olduğunu gökyüzünde görmemişim sanki daha önce. Rüzgarı eserken. Ve o rüzgarın sabah başka akşam başka estiğini. Nefes aldığımın farkına varmamışım. Yukarıda başka aşağıda başka aldığımı. Hızlandığını yavaşladığını. Kalp atışlarımın ritmini. Doğayı. Kuşların kaç çeşidinin olduğunu. Yalnız başlarına mı
Yukarıdan bakmak
Yola çıkmadan küçülmüyor küçülmesi gerekenler. Ve gerçekten büyük olanın büyüklüğü fark edilmiyor. Anlatırlardı bize de bizden öncekiler. Oğlum abartma bu kadar kazanmayı. Aileni ihmal etme. Vakit ayırman gerekenler asıl seni en son terk edecekler olmalı derlerdi büyükler. Beni en son terk edecek olan yine benim. En çok kendime vakit ayırmalıyım o zaman. Bunu bile şimdi fark ediyorum.
Derse başlamadan önce öğretmen bir kavanoz getirir sınıfa. Büyük taşlar vardır masada. Bir de küçük çakıllar. Ve kum. Bir de su. Şimdi yerleştirelim bunları kavanoza der öğretmen. Öyle yerleştirelim ki