ashli
Bayan Üye
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e ‘aydın’, (Ki Osmanlı’da sırtı sarayda, Cumhuriyet’te ise resmi ideolojide. Yani tarihimizde ‘aydın’ olmanın ölçütünü de devlet belirlemiş.) kendisini hep halkın dışında görmüş. Bu kendisine belki bir statü sağlamış, ancak halk bir adım dahi ileri gidememiş. İlginçtir, bir türlü ulaşılamayan halk adına altı ok yaratılıp bir tanesine de ‘halkçılık’ denmiş…
Her daim tepesine binilen, sömürüden sömürüye sürülen halk, savaş dendi mi en önde piyade, barışta en arkada seyirci. Üstelik her zaman aç, her zaman çıplak. Bu bir gerçeklik iken, Türk ‘aydın’ı bu tarihsel süreçte nasıl bir sınav vermiş? Daha doğrusu bu memleket kaç aydın üretmiş ve kaçı halka ulaşabilmiş?
Önce ‘aydın olmak’ nedir sorusunun yanıtlarına mı bir baksak? (Dilediğimizce ekleyebiliriz.)
“…Aydın her şeyden önce sorgulayandır.
En başta da kendini....duruşunu...eylemini... Tüm bunlara kaynaklık eden düşüncelerini...
Aydın başta ideolojisi olmak üzere, özeleştirisini sürekli kılandır.
Aydın kesin inançlı olmayandır. Biraz kuşkucu yanı da olandır...
Aydın kendinden ve insanlıktan vazgeçmeyendir.
Aydın çıkarlarının zedeleneceğini bildiği durumda dahi adil olandır.
Aydın özgürlükten yanadır.
Aydın muhalif tavırlıdır, ancak muhalefetini benliğinin doyumuna ve varoluşunu gerçekleştirmenin hizmetine vermeyendir.
Aydın yaşam öyküsünün talihsizliğinin diyetini topluma ödetmeyi düşünmeyendir.
Aydın emeğin değerini bilendir.
Aydın yeri geldiğinde inancının dayatmalarına karşı çıkıp, insana kıyamayandır.
Aydın kendi tininin huzurunu, toplumun iyiliğine feda edendir.
Aydın, farklı düşünen ve inanan aydınlarla ortak insani değerlerde buluşandır.
Yöntemi şiddet ve kıyıcılık olmayandır aydın.
Aydın gerçeklik karşısında romantik körlükte ısrar etmeyendir.
Aydın koşullar gerektiğinde iktidar gücünden vazgeçendir.
Kısaca, aydın olmak zor zanaattir…” *
Ya halkın bağrından gelen aydınlar? Onları hangi tanımların içine sığdırsak? Bedrettin, Pir Sultan, Yunus Emre, Mevlana ve niceleri? Hangilerini asırlar boyu omzunda taşımış halk ve hangilerini ‘kültür’ bellemiş?
Sizlerin kıstasları nedir bu konuda? Neleri ‘değer’ olarak kabul ediyorsunuz ve bu değerleriniz kimler için? Hangi yanlarınızla halk kavramının (halkın) içindesiniz yada dışında?..
Not: Kilitlenen güncel konu başlığında tartışılan ‘peygamber kılından medet ummak’ın içeriği ile herhangi bir ideolojik bakışın herhangi bir kılından medet ummak arasındaki farkı kim anlatabilir? Her ikisi de inanç temelinde davranan insana özgü/insanca değil midir? İnsanca olana eğilimi dışlayarak sorun çözülebilir mi?..
İçine giremediğimiz hiçbir düşünceyi bildiğimizi iddia edemeyiz. Empatik olmak bilgiye giden çok önemli yollardan birisidir ve içte/içten olmayı gerektirir…
alıntıdır
Her daim tepesine binilen, sömürüden sömürüye sürülen halk, savaş dendi mi en önde piyade, barışta en arkada seyirci. Üstelik her zaman aç, her zaman çıplak. Bu bir gerçeklik iken, Türk ‘aydın’ı bu tarihsel süreçte nasıl bir sınav vermiş? Daha doğrusu bu memleket kaç aydın üretmiş ve kaçı halka ulaşabilmiş?
Önce ‘aydın olmak’ nedir sorusunun yanıtlarına mı bir baksak? (Dilediğimizce ekleyebiliriz.)
“…Aydın her şeyden önce sorgulayandır.
En başta da kendini....duruşunu...eylemini... Tüm bunlara kaynaklık eden düşüncelerini...
Aydın başta ideolojisi olmak üzere, özeleştirisini sürekli kılandır.
Aydın kesin inançlı olmayandır. Biraz kuşkucu yanı da olandır...
Aydın kendinden ve insanlıktan vazgeçmeyendir.
Aydın çıkarlarının zedeleneceğini bildiği durumda dahi adil olandır.
Aydın özgürlükten yanadır.
Aydın muhalif tavırlıdır, ancak muhalefetini benliğinin doyumuna ve varoluşunu gerçekleştirmenin hizmetine vermeyendir.
Aydın yaşam öyküsünün talihsizliğinin diyetini topluma ödetmeyi düşünmeyendir.
Aydın emeğin değerini bilendir.
Aydın yeri geldiğinde inancının dayatmalarına karşı çıkıp, insana kıyamayandır.
Aydın kendi tininin huzurunu, toplumun iyiliğine feda edendir.
Aydın, farklı düşünen ve inanan aydınlarla ortak insani değerlerde buluşandır.
Yöntemi şiddet ve kıyıcılık olmayandır aydın.
Aydın gerçeklik karşısında romantik körlükte ısrar etmeyendir.
Aydın koşullar gerektiğinde iktidar gücünden vazgeçendir.
Kısaca, aydın olmak zor zanaattir…” *
Ya halkın bağrından gelen aydınlar? Onları hangi tanımların içine sığdırsak? Bedrettin, Pir Sultan, Yunus Emre, Mevlana ve niceleri? Hangilerini asırlar boyu omzunda taşımış halk ve hangilerini ‘kültür’ bellemiş?
Sizlerin kıstasları nedir bu konuda? Neleri ‘değer’ olarak kabul ediyorsunuz ve bu değerleriniz kimler için? Hangi yanlarınızla halk kavramının (halkın) içindesiniz yada dışında?..
Not: Kilitlenen güncel konu başlığında tartışılan ‘peygamber kılından medet ummak’ın içeriği ile herhangi bir ideolojik bakışın herhangi bir kılından medet ummak arasındaki farkı kim anlatabilir? Her ikisi de inanç temelinde davranan insana özgü/insanca değil midir? İnsanca olana eğilimi dışlayarak sorun çözülebilir mi?..
İçine giremediğimiz hiçbir düşünceyi bildiğimizi iddia edemeyiz. Empatik olmak bilgiye giden çok önemli yollardan birisidir ve içte/içten olmayı gerektirir…
alıntıdır