Efsunkar
Bayan Üye
Avrupa Toplulukları tarihinin başlangıç, noktasının , genelde, İkinci Dünya Savaşını izleyen yıllar olduğu kabul edilir.Bu yıllar bir daha böyle acılarla karşılaşmak için Avrupada bir birlik yaratılması gerektiği bilincinin kıta uluslarında ya da en azından yöneticilerinde uyandığı dönemdir.İkinci dünya savaşın da yıkık tükenmiş çıkan Avrupa nın yeni bir politik ve ekonomik model arayışı içine girdiği görülmektedir.
Marshall yardımı adı altında Avrupaya akan ABD sermayesinin kendilerini giderek ABDye bağımlı kılacağını ve rekabet edebilirliklerinin kalmayacağını gören güçsüz Batı Avrupa ekonomileri, ekonomik potansiyellerinin bir araya getirilmesiyle güçlü bir Avrupa Ortak Pazarı oluşturulması konusunda mutabakata varmışlardır.Bütünleşmenin Pazar genişlemesine, bunun da sermaye ve teknolojinin hızlı gelişimine yol açacağı düşünülmüştür.Avrupa Topluluğunun kuruluşundaki temel ekonomik neden budur.Hızlı bir ekonomik kalkınma ile savaşın yıkıntılarından kısa sürede kurtulmak isteği de, ortak pazarın gerçekleştirilmesinde itici bir etken olmuştur.
ABDnin , Marshall palnı çerçevesinde, Avrupanın kullanması için sağladığıyardımın ortak çıkarlar doğrultusunda etkin bir biçimde kullanılması, Avrupa ulusları arasındaki işbirliğinin ilk somut uygulama alanı olmuştur.
Sovyetler Birliğinin batıya doğru yayılmasının engellenmesi de, Avrupa Topluluğunun kuruluşundaki temel felsefesinin politik boyutunu oluşturmaktadır.
9 Mayıs 1950de Fransız Planlama örgütü başkanı Jean Monnetin görüşlerinden de etkilenen zamanın Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Ruhr bölgesindeki zengin kömür ve demir madenlerinin Almanya ile birlikte ve bir uluslar üstü örgüt aracılığıyla işletileceğini , aynı ideale sahip diğer demokratik Avrupa ülkelerininde bu örgüte katılabileceklerini açıklamıştır.Planın arkasındaki motif ise , savaş sanayinin ana maddeleri olan demir ve çeliğin üretim ve kullanım yetkisinin uluslarüstü bir organa verilmesi , Avrupa Birliğinin başarılması ve gelecekteki bir Fransa-Almanya çatışmasının önlenmesi için yeni bir ekonomik ve politik çerçevenin gerekliliğine olan inançtır.Çağrıya Almanyanın yanı sıra İtalya , Hollanda , Belçika ve Lüksemburgun da olumlu yanıt vermesi üzerine , bu altı ülke arasında imzalanan 1951 Paris Antlaşması ile Avrupa kömür ve çelik topluluğu(AKÇT) kurulmuştur.
Başarıyla gerçekleştirilen bu ilk adımı iki başarısız teşebbüs izlemiştir : 1952 tarihli Avrupa Savunma Topluluğu ve 1953 tarihli Avrupa Politik Birliği.Sadece askeri politik amacı olan bütünleşme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması ekonomik bütünleşme gerçekleştirilmeden politik bütünleşme sağlanamayacağı yolunda bir görüş doğmasına yol açmıştır.
A.K.Ç.T. başarısı ve yukarıda belirtilen görüşten hareketle kömür ve çelik gibi sınırlı endüstrilerden artık ekonominin tüm sektörlerini kapsayacak bir bütünleşme aşamasına geçilmesine karar verilmiş ve 1957de imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (A.E.T.) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Euratom kurulmuştur.
Avrupada oluşturulmaya çalışılan bu yeni yapılaşmanın temelinde Gümrük Birliği vardır.Nihai hedef kurucuların kafasında başlangıçtan beri var olmasına rağmen başlangıçta öncelik pratik ve tamamen haklı nedenlerle Gümrük Birliğine verilmiştir.Anlaşmaya imza koyan ülkeler kendi aralarındaki tüm gümrük engellerini ve diğer kısıtlamaları terk etmeyi ; fiyat ve teslim koşulları , ulaşım masrafları , üreticilerin seçimi vb. açılardan üreticiler , tüketiciler veya kullanıcılar arasındaki tüm farklı uygulamaları kaldırmayı ; devlet sübvansiyonlarına veya bağış şeklindeki yardımlara son vermeyi ve piyasaların işleyişine müdahale eden tüm uygulamaları kaldırmayı kabul etmişlerdir.
Avrupa ekonomik topluluğu, Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya Devletlerinin yetkilileri arasında 25 Mart 1957 de İtalyanın Roma kentinde imzalanan anlaşma ile kurulmuştur.Avrupa ekonomik topluluğuna, Hukuken ve fiilen uluslar arası bir kuruluş olma niteliğini kazandıran bu anlaşma, taraf olan devletlerin onayını bir yıl bekledikten sonra,1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Avrupa ekonomik topluluğunun nihai hedefi Avrupanın siyasal bütünlüğe ulaşmasıdır.Bu hedefe varmak için ön görülen ekonomik eşitliğe sağlamak üzere, ilk araç olarak bir gümrük birliğinin kurulması düşünülmüştür.Böylelikle üyeler gümrük birliği gereğince, kendi aralarındaki gümrük vergilerini sıfıra indirip, dış dünyaya ortak bir gümrük tarifesi uygulamak suretiyle ticareti engelleyen her türlü sınırlamayı kaldırarak, dış ticaretlerinin genişlemesini sağlamayı amaçlamaktadırlar.
Üye devletler arasındaki gümrük birliği, bütün sanayi mallarında ve tarım ürünlerinin çoğunda Roma anlaşmasında öngörülen tarihten bir buçuk yıl önce, 1Temmuz 1968de gerçekleşmiş, ulaştırma ve enerji alanlarındaki gecikmelere rağmen, AET geçiş dönemi adı verilen ilk uygulama devresinin sonu olan , 31 Aralık 1969 tarihinde anlaşma ile saptanan hedeflerin çoğuna ulaşmayı başarmıştır.
Topluluğun gümrük birliğini gerçekleştirme süreci içerisinde kaydettiği ekonomik kazançlar diğer Avrupa ülkelerini de Topluluğa katılmaya teşvik etmiştir.ilk olarak, İngiltere, İrlanda ve Danimarka tam üye olarak topluluğa 22 Ocak 1972 tarihinde katılmış, Norveçin katılma anlaşması ise, adı geçen ülkede yapılan bir referans ile reddedilmiştir.Katılma Anlaşmaları ile yeni üyeler Tam üyeliğin getirdiği tüm yükümlülükleri kabul etmişlerdir Ancak, bazı alanlarda özellikle ticaretin serbestleştirilmesi ve mali katkılar gibi, yeni üyelere beş yıllık bir uyum devresi tanınmıştır.
Topluluğun üye sayısı 1981 yılında Yunanistanın katılmasıyla 10a , 1.1.1986 tarihinde ispanya ve Portekizin de katılmasıyla 12ye yükselmiştir.
Topluluğa üye ülkelerin sayısının 12ye yükselmesi sonrasında, üyelik için başvurusunda bulunmasının ardından, 17 Temmuz 1989da Avusturya, 1990 yılında Kıbrıs Rum kesimi, 1991 yılında Malta, 1992de ise İsveç, Finlandiya ve İsviçre bu doğrultuda bir karar almışlardır.
Topluluk Bakanlar Konseyinin 1992 Haziran ayında Lizbon da gerçekleştirdiği zirve toplantısında topluluğunun üçüncü kez genişlemesi doğrultusunda bir kara alınmıştır.
Aynı toplantıda, EFTA üyelerinin topluluğa katılmaları için 1993 yılında katılma müzakereleri açılması kabul edilirken, diğer tam üyelik başvurusunda bulunan ülkelere net bir yanıt verilmemiş, sadece işbirliğinin her alanda artarak geliştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Avrupa Topluluklarının Derinleşme Süreci ve Topluluk İç
Pazarının Oluşturulması
Kurucu üyeler arasında gümrük birliği, üyeler arasında gümrük vergileri ile eş etkili vergilerin, miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirlerin kaldırılması ve Ortak Tarım Politikası tedbirlerinin belirlenmesi suretiyle tarım ürünlerinin de serbest dolaşımının sağlanması 1968 ortalarında gerçekleştirilmiştir.
Dünyadaki ekonomik konjonktürdeki olumlu ortamın yanı sıra, gümrük birliğinin sayesinde, Roma Anlaşmasının yürürlüğe giriş yılı olan 1958 ile 1972 yılları arasında 6lar arasındaki ticaret 6.8 milyar dolardan 55.9 milyar dolara yükselerek % 824 oranında artmıştır.Bu yükselme, 6lar arasındaki ticaret topluluk içi ticaret payını arttırmıştır 1958 yılında %27 olan bu pay, 1972de %52 ye çıkmıştır.Altılar, dış ticaretlerinin yaklaşık yarısını kendi aralarında, diğer yarısını da birlik dışı ülkelerle yapmaya başlamışlardır.
Böyle oluşu hiç kuşkusuz, Altıların Topluluk dışı ülkelerle ticaretlerinin artmadığı anlamına gelmez . aksine,aynı dönemde, bir bütün olarak topluluğunun topluluk dışı ülkelerden ithalatı %225, bu ülkelere yönelik ihracatı ise %256 oranında yükselmiştir.Ancak, Aynı dönemde kendi aralarındaki ticaretteki %824 oranlı artış göz önüne alındığında, bu artışın ticaret sapması sonucu düşük gerçekleştiği söylenebilir.
Ne var ki birinci genişlemeden sonra topluluk içi ticaretin artış hızında düşme eğilimleri belirmiştir.Nitekim 1973-81 arasında AET-10 çerçevesinde ihracat 92.3 milyar ECU den 278.6 milyar ECUye yükselerek %338 oranın da yani topuluk içi ihracattan daha fazla artmıştır.
Topluluk içi ticaret artışının, gümrük birliğinin kurul ilk yıllarda büyük oranlarda gerçekleşmesine karşılık, sonraki yıllarda artış hızının yavaşlaması doğaldır.Zira, topluluk içi ticaret sapması ve ticaret genişlemesi, hep birlikte topluluk içi ticaret hacmini genişletilmişlerdir.Ancak, statik refah etkileri, bir kereye özgü artışlar yaratırlar.
Bununla birlikte , AET örneğinde topluluk içi ticareti gerçek potansiyelinin altında tutan başka etkenler ve politikalar da söz konusu olmuştur. Gerçekte bütünleşmiş bir iç Pazara ulaşılamamış olması bunda temel etkendir
Topluluğu gümrük birliğine rağmen bütünleşmemiş bir Pazar yapısı arz etmesi aşağıda sıralanan etkenlerin doğal bir sonucudur.
i) Kaldırılan gümrükler ve miktar kısıtlamaları yerine teknik
ticaret engelleri getirilmiştir.1970li yıllardaki petrol şokları ve bunarlı izleyen durgunluk döneminde üye ülkeler ulusal endüstrilerini korumak amacıyla, teknik standartları öne sürerek ithalatı önleme eğilimine girmişlerdir. Görünmez ticaret engelleri de denebilecek bu engeller, gümrük vergileri ve kontenjanlarda daha etkilidir.Zira, gümrük vergileri veya kontenjan, ithalatı durdurmaz, miktarını azaltır.
ii)üye devletler kamu alımları alanında kendi ulusal şirketlerini
kayırıcı şekilde davranmışlardır.Kamu sektöründe diğer üye devletlerin şirketleri, ulusal şirketlerle aynı şansa sahip olamamışlardır.Neticede, Kamu sektörü topluluk içi rekabete açılamamış; bu alanda , bütünleşmiş bir iç piyasa kurulamamıştır.
ii) Çeşitli endüstri dallarında devlet yardımlarının sürmesi, bu
üretim dallarının topluluk içi rekabet dışında tutarak, serbest ticaret kurallarının geçerli olmasını engellemiştir.
iv) Her üye devletin değişik vasıtalı vergiler sistemine sahip oluşu,
topluluk içi ticarette önemli bir engel oluşturmuştur. Katma değer vergisinin toplulukça uygulanmaya başlaması da sorunu çözmemiş; farklı oranlar, değişik istisna ve bağışıklıklar, topluluk içi ticaret üzerinde engel oluşturmayı sürdürmüştür.
v) Gümrük sınırlarının varlığı, çeşitli formalite ve kontroller , topluluk içi sınırlarda araç ve malların bekletilmesini gerektirerek, zaman ve kaynak kaybına yol açmıştır.
vi) Mallar için gerçekleştirilemeyen bütünleşmiş bir piyasa işgücü dışındaki üretim faktörleri açısından da sağlanamamıştır.
Özellikle sermaye hareketleri üzerinde ciddi kısıtlamalar bulunmaktadır. Hizmet edimi serbestisi ve bununla yakından ilgili olarak yerleşme hakkı alanında hayli yol alınmış olmakla birlikte, üretim faktörleri akıcılığı, beklenen düzeye ulaşamamıştır
Topluluğu oluşturan 12 üye devlet yukarıda sayılan unsurların da etkisiyle bütünleşmiş tek bir piyasa yada iç Pazar kuramamışlardır. Topluluk ekonomisi, A.B.D veya Japonya gibi tek bir piyasa yerine, 12 ayrı piyasadan oluşmaktadır.Topluluk piyasanın bu şekilde parçalanmış oluşu, imalat sanayinin yanı sıra, araştırma ve geliştirme alanında da ölçek ekonomilerinden yararlanma fırsatını sınırlamaktadır.Örneğin topluluk, üyeleri, b,r bütün olarak alındıklarında, araştırma ve geliştirme için Japonya kadar harcama yapmaktadır.Ancak harcamaların ulusal düzeyde yapılması, gereksiz tekrarlarla yol açmakta, büyük projeler, ulusal bütçelerle karşılanamamakta ve hayata geçirilememektedir. Piyasaya çıkartılan yeni bir ürünün, değişik ulusal standartlara uygun olmasının gerekmesi ise , maliyetleri ve tüketicinin ödeyeceği fiyatları yükselmektedir.
Sonuçta, topluluk teknoloji ve verimlilik düzeyinde A.B.D ve Japonyanın gerisinde kalmış, dünya ihracat piyasasının dinamik sektörlerinde topluluk piyasasına artan oranlarda girmeye başlamışlardır.
1980den sonraki 7 yıl içinde, gayrisafi yurtiçi hasıla artışları, Japonya ve A.B.D için sırasıyla %27 ve %19 iken, Topluluk ta %17 düzeyinde gerçekleşmiştir.
AVRUPADA BÜTÜNLEŞME HAREKETLERİ
Avrupa topluluğu kurulduğu günden b uyana, ekonomik alanda elde ettiği kazanımlara rağmen ,henüz gerçek anlamda, ne ABD ile rekabet edebilir bir yüzeye gelmiş , ne de teknolojik gelişme açısından Japonyayı yakalayabilmiştir.
Marshall yardımı adı altında Avrupaya akan ABD sermayesinin kendilerini giderek ABDye bağımlı kılacağını ve rekabet edebilirliklerinin kalmayacağını gören güçsüz Batı Avrupa ekonomileri, ekonomik potansiyellerinin bir araya getirilmesiyle güçlü bir Avrupa Ortak Pazarı oluşturulması konusunda mutabakata varmışlardır.Bütünleşmenin Pazar genişlemesine, bunun da sermaye ve teknolojinin hızlı gelişimine yol açacağı düşünülmüştür.Avrupa Topluluğunun kuruluşundaki temel ekonomik neden budur.Hızlı bir ekonomik kalkınma ile savaşın yıkıntılarından kısa sürede kurtulmak isteği de, ortak pazarın gerçekleştirilmesinde itici bir etken olmuştur.
ABDnin , Marshall palnı çerçevesinde, Avrupanın kullanması için sağladığıyardımın ortak çıkarlar doğrultusunda etkin bir biçimde kullanılması, Avrupa ulusları arasındaki işbirliğinin ilk somut uygulama alanı olmuştur.
Sovyetler Birliğinin batıya doğru yayılmasının engellenmesi de, Avrupa Topluluğunun kuruluşundaki temel felsefesinin politik boyutunu oluşturmaktadır.
9 Mayıs 1950de Fransız Planlama örgütü başkanı Jean Monnetin görüşlerinden de etkilenen zamanın Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, Ruhr bölgesindeki zengin kömür ve demir madenlerinin Almanya ile birlikte ve bir uluslar üstü örgüt aracılığıyla işletileceğini , aynı ideale sahip diğer demokratik Avrupa ülkelerininde bu örgüte katılabileceklerini açıklamıştır.Planın arkasındaki motif ise , savaş sanayinin ana maddeleri olan demir ve çeliğin üretim ve kullanım yetkisinin uluslarüstü bir organa verilmesi , Avrupa Birliğinin başarılması ve gelecekteki bir Fransa-Almanya çatışmasının önlenmesi için yeni bir ekonomik ve politik çerçevenin gerekliliğine olan inançtır.Çağrıya Almanyanın yanı sıra İtalya , Hollanda , Belçika ve Lüksemburgun da olumlu yanıt vermesi üzerine , bu altı ülke arasında imzalanan 1951 Paris Antlaşması ile Avrupa kömür ve çelik topluluğu(AKÇT) kurulmuştur.
Başarıyla gerçekleştirilen bu ilk adımı iki başarısız teşebbüs izlemiştir : 1952 tarihli Avrupa Savunma Topluluğu ve 1953 tarihli Avrupa Politik Birliği.Sadece askeri politik amacı olan bütünleşme çabalarının başarısızlıkla sonuçlanması ekonomik bütünleşme gerçekleştirilmeden politik bütünleşme sağlanamayacağı yolunda bir görüş doğmasına yol açmıştır.
A.K.Ç.T. başarısı ve yukarıda belirtilen görüşten hareketle kömür ve çelik gibi sınırlı endüstrilerden artık ekonominin tüm sektörlerini kapsayacak bir bütünleşme aşamasına geçilmesine karar verilmiş ve 1957de imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (A.E.T.) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Euratom kurulmuştur.
Avrupada oluşturulmaya çalışılan bu yeni yapılaşmanın temelinde Gümrük Birliği vardır.Nihai hedef kurucuların kafasında başlangıçtan beri var olmasına rağmen başlangıçta öncelik pratik ve tamamen haklı nedenlerle Gümrük Birliğine verilmiştir.Anlaşmaya imza koyan ülkeler kendi aralarındaki tüm gümrük engellerini ve diğer kısıtlamaları terk etmeyi ; fiyat ve teslim koşulları , ulaşım masrafları , üreticilerin seçimi vb. açılardan üreticiler , tüketiciler veya kullanıcılar arasındaki tüm farklı uygulamaları kaldırmayı ; devlet sübvansiyonlarına veya bağış şeklindeki yardımlara son vermeyi ve piyasaların işleyişine müdahale eden tüm uygulamaları kaldırmayı kabul etmişlerdir.
Avrupa ekonomik topluluğu, Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya Devletlerinin yetkilileri arasında 25 Mart 1957 de İtalyanın Roma kentinde imzalanan anlaşma ile kurulmuştur.Avrupa ekonomik topluluğuna, Hukuken ve fiilen uluslar arası bir kuruluş olma niteliğini kazandıran bu anlaşma, taraf olan devletlerin onayını bir yıl bekledikten sonra,1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Avrupa ekonomik topluluğunun nihai hedefi Avrupanın siyasal bütünlüğe ulaşmasıdır.Bu hedefe varmak için ön görülen ekonomik eşitliğe sağlamak üzere, ilk araç olarak bir gümrük birliğinin kurulması düşünülmüştür.Böylelikle üyeler gümrük birliği gereğince, kendi aralarındaki gümrük vergilerini sıfıra indirip, dış dünyaya ortak bir gümrük tarifesi uygulamak suretiyle ticareti engelleyen her türlü sınırlamayı kaldırarak, dış ticaretlerinin genişlemesini sağlamayı amaçlamaktadırlar.
Üye devletler arasındaki gümrük birliği, bütün sanayi mallarında ve tarım ürünlerinin çoğunda Roma anlaşmasında öngörülen tarihten bir buçuk yıl önce, 1Temmuz 1968de gerçekleşmiş, ulaştırma ve enerji alanlarındaki gecikmelere rağmen, AET geçiş dönemi adı verilen ilk uygulama devresinin sonu olan , 31 Aralık 1969 tarihinde anlaşma ile saptanan hedeflerin çoğuna ulaşmayı başarmıştır.
Topluluğun gümrük birliğini gerçekleştirme süreci içerisinde kaydettiği ekonomik kazançlar diğer Avrupa ülkelerini de Topluluğa katılmaya teşvik etmiştir.ilk olarak, İngiltere, İrlanda ve Danimarka tam üye olarak topluluğa 22 Ocak 1972 tarihinde katılmış, Norveçin katılma anlaşması ise, adı geçen ülkede yapılan bir referans ile reddedilmiştir.Katılma Anlaşmaları ile yeni üyeler Tam üyeliğin getirdiği tüm yükümlülükleri kabul etmişlerdir Ancak, bazı alanlarda özellikle ticaretin serbestleştirilmesi ve mali katkılar gibi, yeni üyelere beş yıllık bir uyum devresi tanınmıştır.
Topluluğun üye sayısı 1981 yılında Yunanistanın katılmasıyla 10a , 1.1.1986 tarihinde ispanya ve Portekizin de katılmasıyla 12ye yükselmiştir.
Topluluğa üye ülkelerin sayısının 12ye yükselmesi sonrasında, üyelik için başvurusunda bulunmasının ardından, 17 Temmuz 1989da Avusturya, 1990 yılında Kıbrıs Rum kesimi, 1991 yılında Malta, 1992de ise İsveç, Finlandiya ve İsviçre bu doğrultuda bir karar almışlardır.
Topluluk Bakanlar Konseyinin 1992 Haziran ayında Lizbon da gerçekleştirdiği zirve toplantısında topluluğunun üçüncü kez genişlemesi doğrultusunda bir kara alınmıştır.
Aynı toplantıda, EFTA üyelerinin topluluğa katılmaları için 1993 yılında katılma müzakereleri açılması kabul edilirken, diğer tam üyelik başvurusunda bulunan ülkelere net bir yanıt verilmemiş, sadece işbirliğinin her alanda artarak geliştirilmesi kararlaştırılmıştır.
Avrupa Topluluklarının Derinleşme Süreci ve Topluluk İç
Pazarının Oluşturulması
Kurucu üyeler arasında gümrük birliği, üyeler arasında gümrük vergileri ile eş etkili vergilerin, miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirlerin kaldırılması ve Ortak Tarım Politikası tedbirlerinin belirlenmesi suretiyle tarım ürünlerinin de serbest dolaşımının sağlanması 1968 ortalarında gerçekleştirilmiştir.
Dünyadaki ekonomik konjonktürdeki olumlu ortamın yanı sıra, gümrük birliğinin sayesinde, Roma Anlaşmasının yürürlüğe giriş yılı olan 1958 ile 1972 yılları arasında 6lar arasındaki ticaret 6.8 milyar dolardan 55.9 milyar dolara yükselerek % 824 oranında artmıştır.Bu yükselme, 6lar arasındaki ticaret topluluk içi ticaret payını arttırmıştır 1958 yılında %27 olan bu pay, 1972de %52 ye çıkmıştır.Altılar, dış ticaretlerinin yaklaşık yarısını kendi aralarında, diğer yarısını da birlik dışı ülkelerle yapmaya başlamışlardır.
Böyle oluşu hiç kuşkusuz, Altıların Topluluk dışı ülkelerle ticaretlerinin artmadığı anlamına gelmez . aksine,aynı dönemde, bir bütün olarak topluluğunun topluluk dışı ülkelerden ithalatı %225, bu ülkelere yönelik ihracatı ise %256 oranında yükselmiştir.Ancak, Aynı dönemde kendi aralarındaki ticaretteki %824 oranlı artış göz önüne alındığında, bu artışın ticaret sapması sonucu düşük gerçekleştiği söylenebilir.
Ne var ki birinci genişlemeden sonra topluluk içi ticaretin artış hızında düşme eğilimleri belirmiştir.Nitekim 1973-81 arasında AET-10 çerçevesinde ihracat 92.3 milyar ECU den 278.6 milyar ECUye yükselerek %338 oranın da yani topuluk içi ihracattan daha fazla artmıştır.
Topluluk içi ticaret artışının, gümrük birliğinin kurul ilk yıllarda büyük oranlarda gerçekleşmesine karşılık, sonraki yıllarda artış hızının yavaşlaması doğaldır.Zira, topluluk içi ticaret sapması ve ticaret genişlemesi, hep birlikte topluluk içi ticaret hacmini genişletilmişlerdir.Ancak, statik refah etkileri, bir kereye özgü artışlar yaratırlar.
Bununla birlikte , AET örneğinde topluluk içi ticareti gerçek potansiyelinin altında tutan başka etkenler ve politikalar da söz konusu olmuştur. Gerçekte bütünleşmiş bir iç Pazara ulaşılamamış olması bunda temel etkendir
Topluluğu gümrük birliğine rağmen bütünleşmemiş bir Pazar yapısı arz etmesi aşağıda sıralanan etkenlerin doğal bir sonucudur.
i) Kaldırılan gümrükler ve miktar kısıtlamaları yerine teknik
ticaret engelleri getirilmiştir.1970li yıllardaki petrol şokları ve bunarlı izleyen durgunluk döneminde üye ülkeler ulusal endüstrilerini korumak amacıyla, teknik standartları öne sürerek ithalatı önleme eğilimine girmişlerdir. Görünmez ticaret engelleri de denebilecek bu engeller, gümrük vergileri ve kontenjanlarda daha etkilidir.Zira, gümrük vergileri veya kontenjan, ithalatı durdurmaz, miktarını azaltır.
ii)üye devletler kamu alımları alanında kendi ulusal şirketlerini
kayırıcı şekilde davranmışlardır.Kamu sektöründe diğer üye devletlerin şirketleri, ulusal şirketlerle aynı şansa sahip olamamışlardır.Neticede, Kamu sektörü topluluk içi rekabete açılamamış; bu alanda , bütünleşmiş bir iç piyasa kurulamamıştır.
ii) Çeşitli endüstri dallarında devlet yardımlarının sürmesi, bu
üretim dallarının topluluk içi rekabet dışında tutarak, serbest ticaret kurallarının geçerli olmasını engellemiştir.
iv) Her üye devletin değişik vasıtalı vergiler sistemine sahip oluşu,
topluluk içi ticarette önemli bir engel oluşturmuştur. Katma değer vergisinin toplulukça uygulanmaya başlaması da sorunu çözmemiş; farklı oranlar, değişik istisna ve bağışıklıklar, topluluk içi ticaret üzerinde engel oluşturmayı sürdürmüştür.
v) Gümrük sınırlarının varlığı, çeşitli formalite ve kontroller , topluluk içi sınırlarda araç ve malların bekletilmesini gerektirerek, zaman ve kaynak kaybına yol açmıştır.
vi) Mallar için gerçekleştirilemeyen bütünleşmiş bir piyasa işgücü dışındaki üretim faktörleri açısından da sağlanamamıştır.
Özellikle sermaye hareketleri üzerinde ciddi kısıtlamalar bulunmaktadır. Hizmet edimi serbestisi ve bununla yakından ilgili olarak yerleşme hakkı alanında hayli yol alınmış olmakla birlikte, üretim faktörleri akıcılığı, beklenen düzeye ulaşamamıştır
Topluluğu oluşturan 12 üye devlet yukarıda sayılan unsurların da etkisiyle bütünleşmiş tek bir piyasa yada iç Pazar kuramamışlardır. Topluluk ekonomisi, A.B.D veya Japonya gibi tek bir piyasa yerine, 12 ayrı piyasadan oluşmaktadır.Topluluk piyasanın bu şekilde parçalanmış oluşu, imalat sanayinin yanı sıra, araştırma ve geliştirme alanında da ölçek ekonomilerinden yararlanma fırsatını sınırlamaktadır.Örneğin topluluk, üyeleri, b,r bütün olarak alındıklarında, araştırma ve geliştirme için Japonya kadar harcama yapmaktadır.Ancak harcamaların ulusal düzeyde yapılması, gereksiz tekrarlarla yol açmakta, büyük projeler, ulusal bütçelerle karşılanamamakta ve hayata geçirilememektedir. Piyasaya çıkartılan yeni bir ürünün, değişik ulusal standartlara uygun olmasının gerekmesi ise , maliyetleri ve tüketicinin ödeyeceği fiyatları yükselmektedir.
Sonuçta, topluluk teknoloji ve verimlilik düzeyinde A.B.D ve Japonyanın gerisinde kalmış, dünya ihracat piyasasının dinamik sektörlerinde topluluk piyasasına artan oranlarda girmeye başlamışlardır.
1980den sonraki 7 yıl içinde, gayrisafi yurtiçi hasıla artışları, Japonya ve A.B.D için sırasıyla %27 ve %19 iken, Topluluk ta %17 düzeyinde gerçekleşmiştir.
AVRUPADA BÜTÜNLEŞME HAREKETLERİ
Avrupa topluluğu kurulduğu günden b uyana, ekonomik alanda elde ettiği kazanımlara rağmen ,henüz gerçek anlamda, ne ABD ile rekabet edebilir bir yüzeye gelmiş , ne de teknolojik gelişme açısından Japonyayı yakalayabilmiştir.